29 Mart 2012 Tarihli TBMM Genel Kurul Konuşması(Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ
85’inci Birleşim
29 Mart 2012 Perşembe
(…)
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve hemen, bu yasayla ilgili aklımdaki bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum: 7 Şubatta MİT Müsteşarı Hakan Fidan savcılığa çağrıldı ifade vermek üzere. Ciddi bir kriz başladı. O kriz sürecinde, 20 Şubatta bu yasa Meclise geldi. Bu ikisi arasında bir illiyet bağı var mıdır, yok mudur? Neden bu yasa, 7 Şubatta böyle bir kriz yaşarken Hükûmet, hemen onun ardından Meclis gündemine getirilmiştir? Bu soru benim aklımda duruyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Türk millî eğitimiyle ilgili elimizdeki en son rapor Dünya Bankasının raporu ve öyle anlaşılıyor ki bunda Millî Eğitim Bakanlığının da onayı var. Çünkü bu rapor 30 Haziranda tamamlanmış, yayımlanmasına 20 Ocakta izin verilmiş ve bu raporda şu söyleniyor: “Türk millî eğitiminin 2 tane sorunu vardır: Kalite, bir de eşitsizlik.” Yani yetiştirme sisteminde eşitsizlik yaratması.
Şimdi, bu getirilen yasayla kalite sorununu çözebiliyor muyuz? Hayır, kalite sorununu çözemiyoruz çünkü yepyeni bir yaş grubunu eğitim sistemine dâhil ediyoruz. TEPAV’ın yaptığı çalışmaya göre bunun maliyeti 5,5 milyar. Yine, zorunlu lisenin maliyeti 13 milyar, bununla ilgili öğretmen harcamaları 2,1 milyar, 24 kişilik ve toplam maliyet 20,1 milyar. Şimdi, ilkokulda kaliteyi artırmanın yani 24 kişilik sınıflara inmenin maliyeti ise 6,9 milyar. Bu yasayla yarattığımız ilave maliyetlerle ilköğretimde kaliteyi artırmamız imkânsız hâle geliyor.
Peki, bu yasayla Türk millî eğitim sistemindeki eşitsizlik yaratma meselesini çözebiliyor muyuz? Hayır. Bakın, Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının raporuna göre bir eğitim sisteminde eşitsizliği çözmenin temel yollarından bir tanesi, seçmeyi, akademik yerleştirmeyi mümkün olduğu kadar ertelemek gerekiyor ve başlangıçta anaokulu meselesini yani zorunlu okul öncesi eğitim meselesini de çözmek gerekiyor. Bunları yaparsanız çocuğun, gencin ailesinden gelen sosyoekonomik mirasın etkisini asgariye indirmek mümkün.
Değerli milletvekilleri, bakınız, ben şunu söyleyeyim: Bu yasa geldi, burada bu yasaya kabul oyu veriyorsunuz. Bu verdiğiniz kabul oylarıyla ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Adana’da çocuklarını ısıtamadığı için o çocukların baş ucuna kurutma makinesini koyup intihar eden Emine Akçay’ın yavrularıyla bu ülkenin başbakanları ve bakanlarının torunlarının hayata eşit bir biçimde başlamasının önüne geçiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, yine, bu maddede diyoruz ki, üniversitelere konan bu isimler kaldırılsın ve temel itiraz ettiğimiz nokta, bugün yaşayan insanların… Şimdi, ebediyete intikal etmiş olan Sayın Bülent Ecevit var, Sayın Necmettin Erbakan var. Tabii bunların isimlerinin üniversiteye verilmesi bir kadirşinaslık ama bugün hâlâ daha görevinin başında olan ve görevleri bittikten sonra onların yaptıkları değerlendirilecek olan Başbakanın ve Sayın Cumhurbaşkanının isimlerinin üniversitelere veriliyor olması çok etik bir yaklaşım değil ve ben açık söyleyeyim: Bunun, böyle bir yasa, yani çocuklarımızın geleceğini karartacak bir yasa içinde yapılıyor olması, maalesef, bizlere, sanki alıp da kaçılıyormuş gibi bir izlenim veriyor. Ama şunu unutmayın değerli arkadaşlarım: Bugün, dünyada yanlış iş yapanların isimleri, heykelleri, diktatörlerin isimleri, heykelleri indiriliyor. Korkarım ki geleceğini kararttığımız bu çocuklar bu isimleri üniversitelerin levhalarından en kısa sürede indireceklerdir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.