ACZİN VE AKILSIZLIĞIN TRAJİKOMEDİSİ
CHP Sözcüsü Öztrak, CHP’nin Atatürk’ün “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, savaş bir cinayettir” düsturuyla hareket ettiğini belirterek, “Rusya’nın saldırısının, caydırıcı güç üzerine inşa edilecek diplomasiyle sonlandırılmasından yanayız. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne ve uluslararası hukuka sıkı sıkıya bağlı kalınması gereğinin altını, bir kere daha özenle çiziyoruz” diye konuştu.
Öztrak, Hükümetin Montrö’nün delinmesine yol açacak, Talan İstanbul Projesi’nden vazgeçtiğini, derhal kamuoyuna açıklamasını beklediklerini ifade etti.
Döviz kurunun yukarı gitmesi durumunda, Kur Korumalı Mevduatın tam bir DÇM faciasına dönüşeceği uyarısında bulunan Öztrak, bunu gören Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın panikleyerek vatandaşlara döviz almayın uyarısında bulunduğunu belirtti. Öztrak, “Şimdi soruyoruz, bu savaşın çıkacağını bile bile neyinize güvenip de bu kur korumalı mevduatı getirdiniz? İnsan hayret ediyor bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı ile Dışişleri Bakanı küs mü? İhracatçıdan zorla aldıkları dövizler de dahil, rezervleri cayır cayır yakacaksın kuru tutamayınca da panikleyeceksin, millete ‘Döviz almayın’ diye bu tweet atacaksın. Çok açık söyleyeyim, bu olsa olsa aczin ve akılsızlığın trajikomedisidir” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada tarihin akışını değiştirebilecek Ukrayna krizine, Erdoğan’ın Afrika gezisindeyken yakalandığını, dönüşte topladığı zirvede ise Dış İşleri Bakanı’nın Kazakistan’da bulunması nedeniyle yer almadığını hatırlatan Öztrak, “Haber kanalları bile, Ukrayna kriziyle ilgili bir haftadır, geceleri nöbetçi bırakıyor, ama ülkenin Dışişleri Bakanı da Cumhurbaşkanı da ülkede yok. Yani özetle, neresinden tutsanız elinizde kalan savrulan bir yönetim…” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Rus ordusunun, Ukrayna topraklarına saldırısının başlamasından buyana 24 saatten fazla süre geçti. Dünyanın ikinci büyük nükleer gücü, bir başka ülkenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini, dünyanın gözleri önünde hedef alıyor. Uluslararası hukuk ayaklar altına alınıyor. Avrupa’nın ortasında insanlar ölüyor. Ukrayna’da aileler, siviller çaresiz. Gözleri yaşlı bekleşiyor.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN BU YANA EN SIKINTILI DÖNEMLERDEN BİRİ
Büyük bir insani krizin başlangıcındayız. Bu krizin ana aktörleri Karadeniz’i paylaştığımız komşularımız. En önemli ekonomik ve ticari ortaklarımız arasındalar. Bölgemizde istikrar ve barış büyük tehdit altında. En önemlisi de, bu saldırı, dünyanın en büyük nükleer gücüne sahip NATO ittifakına dahil ülkelerin sınırlarında gerçekleşiyor. Hiç şüphesiz, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, küresel savaş riskinin zirve yaptığı, en sıkıntılı dönemlerden birini yaşıyoruz.
MYK OLAĞANÜSTÜ TOPLANDI
Tüm bu gelişmeler üzerine, Genel Başkanımız dün, günün erken saatlerinde, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA ve Gelecek Partilerinin Genel Başkanlarıyla, telefonda bir durum değerlendirmesi yaptı. Grup başkan vekillerimize, konuya, meclisin el koyması için girişimde bulunmaları talimatını verdi. Meclis grubumuzun çabalarıyla meclis açık tutuldu. Ama Saray hükümeti, TBMM’yi bilgilendirmek için hiç kimseyi yollamadı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın yönetildiği Gazi Meclisimiz, devre dışı bırakıldı. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Genel Başkanımız ise Denizli’deki programını yarıda kesti. Hızla Ankara’ya döndü. MYK’yı olağanüstü topladı. Toplantıya, CHP Dış Politika Danışma Kurulu üyeleri ile birlikte, TBMM Dışişleri Komisyonu üyeleri de katıldılar.
DÜNYA DEMOKRATLARI BİRLEŞİNİZ
Merkez Yönetim Kurulumuz, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin hukuki ve insani bakımdan kabul edilemez olduğunun altını bir kez daha çizdi. Bölgede barış ve istikrarın yeniden tesisi için, Ukrayna’nın siyasi birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasının, askeri harekatın derhal durdurulmasının, diplomatik müzakerelere hemen başlanmasının gerekliliğine işaret etti. Rus ordusunun Kiev’e girip demokratik usullerle seçilmiş bir hükümeti değiştirmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Bu gelişmeler aynı zamanda Genel Başkanımızın bir zamanlar Brüksel de söylediği “Dünya demokratları birleşiniz” sözlerinin ne kadar haklı olduğunu da gösterdi.
MONTRÖ’YE BAĞLI KALINMALI
Biz, Atamızın “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, savaş bir cinayettir” düsturuyla hareket ediyoruz. Rusya’nın saldırısının, caydırıcı güç üzerine inşa edilecek diplomasiyle sonlandırılmasından yanayız. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne ve uluslararası hukuka sıkı sıkıya bağlı kalınması gereğinin altını, bir kere daha özenle çiziyoruz. Bugün, ne yazık ki, 80 yaşındaki emekli amiraller, “Montrö Sözleşmesinin tüm maddelerine sahip çıkılsın” dediler diye mahkeme kapılarında süründürülüyorlar. Hükümete bu arada bu ayıba derhal son verin diyoruz. Biz, Türkiye’nin Boğazlar hukukunu bugüne kadar uyguladığı gibi, itidal içinde uygulaması gerektiğini bir defa daha hatırlatıyoruz. Montrö’nün anahtarının ve sözleşmeyi yorumlama yetkisinin, bugüne kadar olduğu gibi bu günden sonra da, Türkiye’de olduğunun tartışılamayacağını da ifade ediyoruz.
SARAY TALAN İSTANBUL’DAN VAZGEÇTİĞİNİ AÇIKLAMALI
Yine Şahsım Hükümetinin Montrö’nün delinmesine yol açacak, Talan İstanbul Projesi’nden vazgeçtiğini, derhal kamuoyuna açıklamasını bekliyoruz. Rusya-Ukrayna çatışmasının siyaset üstü bir mesele olarak ele alınmasını, hükümetin bu hadisedeki tutumunun esaslarının, millet iradesinin tecelligâhı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde istişareyle belirlenmesini istiyoruz. Ayrıca, gelişmelerin her aşamasında meclisin, icranın başı tarafından bilgilendirilmesini de bekliyoruz.
VATANDAŞLARIMIZ VE İŞ İNSANLARIMIZ İÇİN DİPLOMATİK TEMAS
Ayrıca Ukrayna’da bulunan, 20 bine yakın vatandaşımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması ve tahliyeleri için, gereken adımların daha fazla geç kalmadan atıldığını da görmek istiyoruz. Yine bölgede yaşananlar nedeniyle iş insanlarımızın, turizmcilerimizin, nakliyecilerimizin uğradığı veya uğrayacağı zararlara karşı tedbirlerin bugünden geliştirilmesini bekliyoruz. Bu konularda gerekli diplomatik temasların yapılmasını ve çözümlerin zaman kaybetmeden bulunmasını istiyoruz.
RUSYA İLE İLİŞKİMİZ TÜRKİYE ALEYHİNE VE ASİMETRİK
Ülkemiz bu krizden en fazla etkilenecek ekonomilerin başında geliyor. Soğuk savaş sonrasında Rusya ile Türkiye, belli coğrafyalarda kontrollü rekabeti sürdürürken, ekonomik ilişkiler bu rekabetin dışında tutuldu. Rus uçağının düşürülmesi, Büyükelçi Karlov suikastı gibi sıkıntılı dönemlere rağmen, ekonomi, iki ülke arasındaki ilişkilerin temel itici gücü olmayı sürdürdü. Rusya ile başta enerji, tarım, müteahhitlik ve turizm olmak üzere pek çok farklı alanda işbirliklerimiz var. Fakat bu ekonomik ilişkiler, özellikle son 20 yılda, dengesiz ve “Türkiye aleyhine asimetrik” bir şekilde gelişti. Türkiye bu ilişkide, pek çok yumurtayı maalesef aynı sepete koydu. 2021 itibariyle, Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 5 milyar 800 milyon dolar, Rusya’dan ithalatı ise 29 milyar dolar. Türkiye’nin dış ticaret açığının yarısı Rusya’yla yapılan dış ticaretten kaynaklanıyor.
RUSYA’NIN ENERJİYİ SİLAH OLARAK KULLANMA POTANSİYELİ VAR
Türkiye ile Rusya arasındaki bu asimetrik bağımlılığın ardında başta doğalgaz olmak üzere enerji ticareti var. EPDK verilerine göre; Türkiye doğalgaz ithalatının üçte birini, petrol ve petrol ürünleri ithalatının da beşte birini, Rusya’dan yapıyor. Bu bağımlılık önemli… Çünkü Rusya, doğalgazı bir silah olarak kullanabileceğini, bundan önce yaşanan Gürcistan ve Kırım krizlerinde ortaya koydu. Rusya bu son krizde de Avrupa’ya, “Avrupa’nın doğal gaza 2 bin Avro ödeyeceği yeni dünyaya hoş geldiniz” diyerek, abanın altından sopayı da gösterdi. Akkuyu Nükleer Güç Santrali, TürkAkım gibi projeler Enerjide Rusya’ya bağımlılığı daha da artırdı. Akkuyu’da hem santral yapımı, hem de işletmesi Ruslara verildi. Ruslardan nükleer enerji teknolojisini alamadık ama Ruslara Akdeniz’de liman hibe ettik. Ve 15 yıl boyunca üretilen elektriğin yüzde 50’sine, kilovatsaat başına KDV hariç 12,35 centten fahiş alım garantisi verdik.
TARIMDA ARZ GÜVENLİĞİ SAĞLANMALI
Diğer taraftan tarımsal ithalatımızda da Rusya ve Ukrayna önemli bir yer tutuyor. 2021 yılında Türkiye 2 milyar 400 milyon dolarlık buğday ithal etmiş. Bunun 1 milyar 700 milyon dolarlık kısmı Rusya’dan, 423 milyon dolarlık kısmı da Ukrayna’dan gelmiş. Yani geçtiğimiz yıl, buğday ithalatımızın yüzde 87’si bu iki ülkeden sağlanmış. Bugün yaşanan gelişmeler dikkate alınarak, tarımda arz güvenliğinin artırılmasına ilişkin stratejiler hemen hayata geçirilmeli. Tedarikçi ülkeler çeşitlendirilmeli. Diğer taraftan bu iki ülkeyle, narenciye ve domates ihracatında da, önemli pazarlarımız olduğu ortaya çıkıyor. Narenciye ve domates üreticilerinin burada çıkacak olaylar nedeniyle zararını önleyecek tedbirler hemen alınmalı.
HER 100 TURİSTTEN 27’Sİ RUSYA VE UKRAYNA’DAN GELİYOR
Bu iki ülke turizmde de önemli partnerlerimiz. 2021 yılında Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülke Rusya. Bu ülkeden Türkiye’ye 4,5 milyondan fazla ziyaretçi gelmiş. Ülkemize en çok ziyaretçi gönderen üçüncü ülke ise Ukrayna… Aynı dönemde Ukrayna’dan gelen turist sayısı 2 milyonun üstünde. Yani geçen yıl Türkiye’ye gelen her 100 turistten 27’si bu iki ülkeden gelmiş. Hatırlanacağı gibi Rusya’yla yaşanan uçak krizinin ardından, bu ülkeden gelen turist sayısı bir yılda dörtte bire inmişti. Benzer bir turist kaybı, bugünün şartlarında turizm gelirlerinde yaklaşık 5 milyar dolarlık bir gerileme anlamına geliyor.
YAŞANANLAR SÜRPRİZ DEĞİL
Hükümetin bu yaşanan gelişmeye hazırlıksız yakalandığını gösteren hususların altını da burada izlinizle çizmek istiyoruz. Dün NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Bu işgal sürpriz değil, aylardır bekliyor ve uyarıyoruz” diye açıklama yaptı. Bir NATO üyesi olarak bu bilgilerin aynısının bizdeki hükümetin de elinde olması lazım. Ama öyle anlaşılıyor ki “Monşer” deyip değiştirdiği, Dışişleri Bakanlığı’nın kıymetli diplomatlarının yerlerine atadığı, tek parti diplomasisinin mümessili, eski partililer, milletvekilleri, yolsuzluktan aklanmamış bakanlar, ellerindeki istihbaratı değerlendirememişler. Sarayın kibirlisini haberdar edememişler. Krizde arabuluculuğa soyunma hamlesi dahi yapan sarayın, krizin ne zaman sıcak çatışmaya dönüşeceğini okuyamadığı ortaya çıktı.
ERDOĞAN AFRİKA’DA DIŞ İŞLERİ BAKANI KAZAKİSTAN’DA
Erdoğan, bölgemizde ve dünyada tarihin akışını değiştirebilecek bu olaya Afrika gezisindeyken yakalandı. Sarayın kibirlisi Afrika gezisini yarıda kesmek zorunda kaldı. Döndü. Güvenlik zirvesini topladı. Ama bu kez bir de baktık toplantıda Dışişleri Bakanı yok. Niye? Çünkü o da toplantı yapıldığı sırada Kazakistan’daydı. Haber kanalları bile, Ukrayna kriziyle ilgili bir haftadır, geceleri nöbetçi bırakıyor, ama ülkenin Dışişleri Bakanı da Cumhurbaşkanı da ülkede yok. Yani özetle, neresinden tutsanız elinizde kalan savrulan bir yönetim…
DOĞAL GAZDA ÖNGÖRÜSÜZLÜĞÜN MALİYETİ DE VATANDAŞIN SIRTINA YÜKLENECEK
Gaz fiyatlarının dibe vurduğu dönemde gaz anlaşmalarını zamanında yenilememişler. Uyanıklar ya “Fiyatlar daha da düşer” diyerek, spot piyasadan gaz alıp düşmeyi beklemişler. Bu arada depoları da boşaltmışlar. Sonra da, fiyatlar yükselmeye başlayınca gaz anlaşmalarını yüksek fiyattan yapmak zorunda kalmışlar. Vizyonsuzlukları nedeniyle, şimdi şuanda doğalgaz depolarımızda boş. Doğalgaz arzında bir kesinti olursa, gaz fiyatlarının tavan yaptığı bugünlerde spot piyasadan gaz almak durumundayız. Bu maliyet kimin sırtına yüklenecek? Tabi ki milletimizin sırtına yüklenecek. Yakın zamanda İran’dan alınan doğalgazın teknik nedenlerle kesintiye uğraması neticesinde büyük bir enerji krizini yaşadık. Sanayiye verilen doğalgazda, elektrikte, kesintiler, kısıntılar yapıldı. Sanayici, ihracatçı bundan çok ciddi zarar gördü. Genel Başkanımız, var olan mevcut doğalgaz depolarında, Ocak ayında doluluk oranının, üçte birin altına düştüğünü rakam rakam ortaya koydu. Yetkilileri uyardı. Tüm uyarılara rağmen, Saray Hükümetinin böyle bir duruma hazırlık yapmadığı ortaya çıktı. Pek çok konuda saray hükümetini uyardık. Özellikle bu Ukrayna, Rusya krizi, kara kış meselesi. Ama saray, buna hiç aldırmadı. Sarayın artık “Duymadık, görmedik, beklenmedik bir durum” demesi de mümkün değil. Stoltenberg’den, ana muhalefet partisi liderinden, dünyanın her yerinden herkes uyardı.
RUSLAR 2014’TEN DERS ALDI
Devlet akılla, stratejiyle ve basiretle yönetilir. 2014’te Kırımı işgal ettikten sonra, biliyorsunuz dünyada Rusya’ya çok önemli yaptırımlar uygulandı. Rusya da, o andan itibaren, yaptırımlara karşı ekonomisinin dayanıklılığını, direncini artıracak, ciddi bir program uygulamaya başladı. Kamuda mali disiplini artırdı. Ve ekonomide ciddi bir dedolarizasyona gitti. Yani dolar varlıklarını azalttı. Buna karşılık dolar dışındaki varlıklardan oluşan döviz rezervlerini de artırdı. Geçtiğimiz yıl Rusya, 120 milyar dolar ödemeler dengesi fazlası verdi. Bugün Rus Merkez Bankası’nın kasasındaki döviz rezervleri, 640 milyar dolarla rekor kırdı. Rusya yeni bir yaptırım sürecine hazırlığını yapmış görünüyor.
ANALARIMIZIN YÜZÜĞÜNE, BİLEZİĞİNE TALİP OLDU
Peki bu yaptırımlardan Rusya’dan sonra en fazla etkilenecek ülke olan biz, biz ne yapmışız? Karadeniz’deki bu trajediye, hükümetin yanlış politikalarının sebep olduğu kriz nedeniyle çok kırılgan bir ekonomiyle yakalanmışız. Ödemeler dengesindeki açıklar artıyor. Merkez Bankası’nın rezerv kasası da, 43 milyar dolardan fazla açık veriyor. Biz, “Sahte istikrar havası basmak için Merkez Bankası’nın arka kapısından gizli saklı sattıkları, 128 milyar doların bedelinin çok ağır olacağını” defalarca söyledik. Ama bu rezervleri yerine koymak için şahsım hükümeti hiç bir şey yapmadı. Tam tersine Saray, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” deyip, ülkeyi döviz krizine sokma becerisini gösterdi. Elinde döviz kalmayınca da, zenginin mevduatına, şirketlerin bankadaki paralarına, yurt dışındaki vatandaşlarımızın birikimlerine, analarımızın çeyiz sandığında duran kefen parası altın yüzüklerine, bileziklerine talip oldu.
BU, TÜRKİYE’Yİ BATIRMA MODELİDİR
Hazinenin parasıyla döviz kuruna garantör oldu. Tüm kur riskini Hazine’nin sırtına taşıyarak ekonomiyi daha da dolarize etti. Kur Korumalı Mevduat dedi. Daha önce ekonomiyi batıran DÇM’leri geri getirdi. Adına da “Yeni Türkiye Modeli” dedi. Bu “Türkiye’yi Batırma Modelidir” buradan açıkça ifade edeyim. Kur Korumalı Mevduat uygulaması Aralık ayının sonunda başladı. 22 Aralık’la 31 Aralık arasında, bu mevduat için açıklanan kurların ortalaması, 12 lira 19 kuruş. Yani 1 dolar 12 lira 19 kuruş. Ocak ayında bu mevduat için açıklanan dolar kurlarının ortalaması ise 13 lira 58 kuruş olmuş.
KKM TAM BİR FACİA OLACAK
Ukrayna gerilimi sonrası, dolar kuru 14 lira 63 kuruşa kadar yükseldi. Son bir haftada kamu bankaları üzerinden, 3,5 milyar dolar rezerv satıldığını uzmanlar söylüyor. Buna rağmen dolar kuru 14 lira civarında geziniyor. İki ayda kur neredeyse 2 lira arttı. Hafta başından bu yana, benzer ülkeler içinde, krizin tarafı olan Rusya’nın ardından, dolar karşısında, parası en çok değer kaybeden ikinci ülke biziz. Kurun böyle yukarı gitmesi durumunda, Kur Korumalı Mevduat tam bir DÇM faciası olacak.
HAZİNE BAKANI İLE DIŞ İŞLERİ BAKANI KÜS MÜ?
Hazine ve Maliye Bakanlığı da bunu gördü panikledi. Elinde araç yok ne yapsın? Sosyal medyadan şu, paylaşım yaptı. Bu yazıda Hazine ve Maliye Bakanlığı mealen şunu diyor: “Ukrayna’daki gelişmeleri izliyoruz. Gerekli tüm tedbirleri alacağız. Dolar almayın, pişman olursunuz.” Şimdi soruyoruz, bu savaşın çıkacağını bile bile neyinize güvenip de bu kur korumalı mevduatı getirdiniz? İnsan hayret ediyor bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı ile Dışişleri Bakanı küs mü? İhracatçıdan zorla aldıkları dövizler de dahil, rezervleri cayır cayır yakacaksın kuru tutamayınca da panikleyeceksin, millete “Döviz almayın” diye bu tweeti atacaksın. Çok açık söyleyeyim, bu olsa olsa aczin ve akılsızlığın trajikomedisidir.
BU KADAR BASİRETSİZLİK OLMAZ
Merkezi Yönetimin toplam borçlarının içinde döviz cinsinden borçların payı, 2018’de yüzde 45’miş. 2021’in Aralık ayında yüzde 66’ya çıkmış. Dolarizasyon bütün hızıyla yaşanmış. Şimdi dolar kurundaki her 10 kuruşluk artış, Merkezi Yönetimin borcuna 14 milyar lira ilave ediyor. Putin ekonomisini dedolarize ederken biz dolarize etmişiz. Bu kadar basiretsiz davranılmaz. Bir ekonomi bu kadar da berbat yönetilmez.
PUTİN VE BIDEN TEDBİR ALMIŞ, SARAY YATMIŞ
Ekonomiyi yönetmek, “Dolar almayın” diye sosyal medya paylaşımı yaparak, millete aba altında sopa göstermek değildir. Yani bunu yaptığınız zaman zaafınızı gösteriyorsunuz. Elinizi açık ediyorsunuz. Tam tersine milletin dövize koşmasına neden oluyorsunuz. Bunun yerine çıkacaksınız, hangi hazırlıkları yaptığınızı, hangi tedbirleri aldığınızı ve alacağınızı açıklayacaksınız. İşte, ABD Başkanı Biden dün, Rusya’ya uygulayacakları yaptırımları açıkladı. Bunu yaparken, vatandaşlarını akaryakıt fiyatındaki artışa karşı korumak için ellerindeki tüm araçları kullanacaklarını söyledi. Bir plan açıkladı. Peki bizde böyle bir plan var mı? Kaç gündür brent petrol 100 dolar seviyelerinde dolaşıyor. Dolar kuru yukarı gidiyor. Ülkemizde, benzin ve mazotta fiyat artışını engellemek için hükümet ne yapıyor? Hiçbir açıklama yok. Putin tedbir alırken, Biden tedbir alırken, bizdeki Saray hükümeti yan gelip yatmış.
ÖLME EŞEĞİM ÖLME, YONCA BİTECEK
Nebati Bakan gözleri ışıl ışıl, yaza doğru turizm gelirlerinin artacağından, ihracatın patlayacağından, dolarların Merkez Bankası kasasına dolacağından, sonucunda da kurun düşeceğinden bahsediyordu. Sonra ne olacak? Enflasyon da düşecekti. Hayal aleminde yaşayan Nebati Bakan, “Ölme eşeğim ölme, yonca bitecek” diyordu.
SARAY TİPİ EKONOMİ MODELİNİN TABUTUNA SON ÇİVİ
Bu zihni sinir projesinin gerçekleşmesi, aslında Rusya-Ukrayna krizi olmasa da mümkün değildi. Ukrayna-Rusya krizi, zaten ölü doğan, Saray Tipi Ekonomi Modelinin, tabutuna son çiviyi çakmıştır. Bu krizin uzaması durumunda turizm gelirlerimizde önemli bir düşüş görülebilir. Enerjinin fiyatı giderek yükseliyor, ihracatımız etkilenebilir, emtia fiyatları yükseliyor, tarım ürünü fiyatları yükseliyor. Milletimiz hayat pahalılığının altında her geçen gün daha fazla eziliyor. Açık söyleyeyim, bu saray yönetimi ekonomi yönetiminde kaldıkça da ezilmeye devam edecek.
RAFA TEZGAHA DOKUNAN YANIYOR
Pazarlarda tezgahlara, markette raflara dokunan yanıyor. Pazarcı tezgah açamıyor. Faturalar arşı alaya tırmanmaya devam ediyor. Hükümet elektriğe Cumhuriyet tarihinde görülmemiş zammı bir kerede bindirdi. İki aydır, “indirdik, indireceğiz, nasıl indirsek” diye formül arıyorlar. Bu işler formülle falan olmaz. Yapılacak iş bellidir, fiyatları 31 Aralık öncesine çekeceksiniz. Bu kadar… Ama saray, Ocakları batıran doğalgaz faturalarına kuş kadar destek vermek için bile, bin dereden su getiriyor. Desteği kışın sonunda vereceklermiş. Badel harabül Basra…
ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ ALTINDA
Esnaf kan ağlıyor, işçi kan ağlıyor, çiftçi kan ağlıyor. 2020’de 6 milyon 630 bin 682 hane sosyal yardım almak zorunda kalmış. Türk-İş bugün Şubat ayı açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı. Geçen yılın sonunda alayiş valayişle açıklanan asgari ücret iki ay içinde açlık sınırının 300 lira altına düşmüş. Mutfaktaki enflasyon aylık yüzde 7’nin, yıllık yüzde 66’nın üstünde. Bekar bir çalışanın yaşam maliyeti aylık 5 bin 969 lira 80 kuruş olmuş. Yani asgari ücretli bir çalışan, tek başına yaşayan, hayatta kalmak için bir yerlerden 1.716 lira 40 kuruş daha bulmak zorunda. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 15 bin 140 lira olmuş. Buradan soruyorum, bugün ülkemizde kaç eve aylık 15 bin 140 lira giriyor?
MİLLETİ BÖLDÜ, YOKSULLUKTA BİRLEŞTİRDİ
Memlekette açlık sınırının altındaki asgari ücret zaten ortalama ücret oldu. Bu hükümet önce milleti böldü, sonra açlıkta ve yoksullukta birleştirdi. Memleketi Cemal Süreya’nın şiirine benzetti: “Ali’nin üçgenidir bu çizdiğim, na şunlar üç açı, üçü de yoksul…” Geçenlerde bir televizyonun mikrofon uzattığı vatandaş, ülkemizin halini ne güzel özetledi: “Bu yaşadığımız hayat değil, bastırılmış çaresizlik.”
MİLLETİMİZ ÇARESİZ DEĞİL
Ama buradan şunu ifade edelim, milletimiz çaresiz değildir. Bu ülke büyük bir ülke, bu millet büyük bir millettir. Hakka, hukuka, adalete inananların el ele vermesiyle, beslemelerini ve yandaş müteahhidini değil, vatandaşını düşünen bir yönetimle, ekonomimiz, beklenenden çok daha kısa sürede toparlanıp ayağa kalkacaktır. Hakça paylaşabileceğimiz yüksek refahı sağlayabilecektir.
İKİNCİ YÜZYILIMIZIN GÜNEŞİ PARLAYACAK
Pazartesi günü 6 Genel Başkanın atacağı ortak imza, ülkemiz için bir dönüm noktasıdır. Memleketimizin üstündeki karanlık bulutlar dağılmaya başlayacak, cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının güneşi, ufukta parlayacaktır. Biz hazırız, milletimiz hazır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorular varsa alabilirim.
Soru- AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Emin Akbaşoğlu 28 Şubat’ta yapılacak açıklama için “28 Şubat post modern darbesinin geri çağrılmasıdır. 28 Şubat’a kapı aralanmıştır” ifadesini kullandı. Bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz? Akbaşoğlu ayrıca güçlendirilmiş parlamenter sistemden Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğini sorarak “Meclis mi, halk mı seçecek?” diye sordu. Bu 28 Şubat’a kapı aralama ifadesi ve soru hakkında sizin değerlendirmeniz nasıl olur?
Faik ÖZTRAK- Şimdi ilk ifadeyle ilgili olarak Genel Başkanımız defalarca söyledi. 28 Şubat’ta yapılacak açıklama, “Rafa kalkan demokrasinin raftan indirilmesidir” dedi. AK Partinin Grup Başkanvekili bunu nasıl başka türlü yorumlayabiliyor şaşıyorum. Bir de Cumhurbaşkanının seçilmesiyle ilgili soru vardı. Şunun altını çizerek söyleyeyim, biz milletimizin iradesine saygılıyız. Ama AK Parti Grup Başkanvekili Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirindeki gibi “…bir Ayten’dir tutturmuş gidiyor. Bin kere Ayten, milyon kere Ayten…”
Soru- Yine Akbaşoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in S-400’lere ilişkin açıklamalarını da eleştirdi. İki liderin açıklamaları için kin ve haset neticesinde söylenmiş sözler dedi. Buna yanıtınız ne olacak? Devamında bir de Akbaşoğlu yine, Ukrayna’dan şu ana kadar 5 bine yakın vatandaşın tahliye edildiğini ifade etti. Tahliyelerin ne aşamada olduğuna ilişkin bir bilginiz var mı ya da buna dönük size gelen çağrılar oluyor mu?
Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımız defalarca “S-400’leri aldıysanız aktivite edin” dedi. Edebildiler mi? Edemediler. Sonuç? Dünyanın en pahalı hurdalığı bizde oldu. Şimdi AK Parti Grup Başkanvekili bu soruyu, bu hesabı sorabiliyorsa bir saraya sorsun bakalım. Ama kendisine bu soruyu sormadan önce tavsiyem sarayın küçük ortağı Sayın Bahçeli’den biraz matematik dersi almasıdır.
İkinci soruyla ilgili olarak da açıklamamda belirttim. 20 bine yakın vatandaşımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması ve tahliyesi için gereken adımların geç kalmadan atıldığını görmek istiyoruz. Biz dün Meclis’te toplantı istemesek Meclis’i kapatacaklardı. Biz dün ne olacak bu insanların hali diye mecliste sormasak, bizim Grup Başkanvekilimiz sormasa, AK Parti Grup Başkanvekilinin bu konu aklına bile gelmeyecekti. Bir 5 bin sayısı söyleniyor. Ama bunu Dışişleri’nden soruyoruz açıkçası net bir cevap alamıyoruz. Alamadık dün. 15 bin vatandaşımız hala orada çatışma bölgesinde duruyor 5 bin gelse bile. Şimdi bu vatandaşlarımızın zarar görmeden ülkemize gelmesi için gerekli adımlar derhal atılmalı dedik. Dün mecliste bunun altını çizerek ifade ettik. Ancak bundan sonra biz milletimizin derdini ifade ettikten sonra akıllarına oradaki 20 bin yurttaşımızın hali geldi.
Hep söylüyoruz, bunlar milletin halini görmüyor, milletin feryadını duymuyor. Milleti unuttular, millette bunları sandıkta unutacak.
Teşekkür ediyorum.