HARİRİ’YE TELEKOM VURGUNUNUN HESABINI SORDUNUZ MU?
CHP Sözcüsü Öztrak, AK Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkede kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist olarak yaftaladığını belirterek, “Yakında ülkede terörist iftirasına muhatap olmayan kimse kalmayacak” dedi.
Milleti “terörist” diyerek bölüp parçalayan Cumhurbaşkanı’nın görevlerinden birinin de Anayasaya göre, “Milletin bölünmez bütünlüğünü korumak” olduğuna dikkat çeken Öztrak, “Görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine ‘namusu ve şerefi üzerine’ yemin eden AK Parti Genel Başkanı, bu yeminin gereğini yerine getirmiyor. Muhalefete, muhalefet liderlerine ağzına geleni söylüyor. Sonra da kendisine ‘Sözde Cumhurbaşkanı’ denince alınıveriyor. Bugün bu ülkede ciddi bir devlet krizi yaşanıyorsa, bunun nedeni, tarafsızlık yeminine sadık kalmayan Cumhurbaşkanının partisine Genel Başkan olmayı tercih etmesidir” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanının Hariri kabulünü de eleştiren Öztrak, “Saray, Türk Telekom’u soyan, Lübnanlı Hariri ailesinin bir ferdini kabul etmiş… Acaba Hariri Bey, ödemediği borcunu ödemek için mi Türkiye’ye gelmiştir? Saray, Hariri’ye Türk Telekom’daki milyarlarca dolarlık vurgunun hesabı da acaba sorulmuş mudur?” diye sordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Demokrasilerde en temel haklardan biri, halkın doğru haber alma hakkıdır. Millet yasama, yürütme ve yargı organlarını, “Haber alma hakkını” kullanarak denetler. Basın özgürlüğünün olmadığı bir yerde, ifade özgürlüğü de olmaz. Bu nedenle özgür basın, vatandaşların gözü, kulağı ve sesidir. Çağdaş demokrasilerde medya, kuvvetler arasında, en önemli denge ve fren sistemlerinden biridir. Bu nedenle de “dördüncü güç” olarak tanımlanır.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 154. SIRADAYIZ
Dün, Çalışan Gazeteciler Günü’ydü. Bu vesileyle hepinizin Çalışan Gazeteciler Günü’nü bir defa daha kutluyorum. Ucube tek adam vesayet rejimine geçildikten sonra, özgür basın üzerindeki baskılar hızla artmıştır. Türkiye, 180 ülkenin değerlendirildiği Basın Özgürlüğü Endeksi’nde, 2020 itibariyle 154. sırada. Kongo bile bu ligde bizim dört sıra üstümüzde. Rakiplerimiz Brunei, Ruanda gibi ülkeler. 2020’de de gazetecilerimiz, ciddi baskılarla, karşı karşıya kaldı. 68 gazeteci 2021’e cezaevinde girdi. Geçtiğimiz yıl gazeteciler 479 kez hâkim karşısına çıktı. 78 gazeteci gözaltına alındı, 25’i de tutuklandı. Basın ve yayın organları da sarayın istibdat rejiminden paylarını aldı. Televizyon ekranları RTÜK tarafından karartıldı. Saray’ın istediği gibi yayın yapmayan gazetelerin resmi ilanları Basın İlan Kurumu tarafından hiçbir hukuki dayanak olmadan kesildi. Yeni bir televizyon kanalı, Saray, yayın politikasını beğenmediği için, ancak 26 gün yayında kalabildi, 26. günün sonunda yayın hayatını bitirmek zorunda kaldı. Hazine ve Maliye Bakanı damat, sosyal medya üzerinden istifa etti. Baskılara direnebilen birkaç mecra hariç, yazılı ve görsel basının büyük kısmı, Saraydan icazet çıkmadığı için bu haberi veremedi. Milletimiz 27 saat boyunca, ağır bir buhran içinde olan ekonominin başında kimse var mı, yok mu öğrenemedi.
SARAY’IN SÖZLERİ KARA MİZAH
Basına baskı, darbe dönemlerini bile mumla aratacak düzeye ulaştı. Ama tüm bunların müsebbibi olan Sarayın kibirli kişisi dün çıktı; “Basın özgürlüğünden vazgeçmeyiz” dedi. Tam bir “kara mizah!” Genel Başkanımız dün, sadece bu konuya yönelik, bir basın toplantısı yaptı. Gazetelerin sahiplik yapısından, gazete dağıtım şirketlerine, RTÜK ve Basın İlan Kurumu’nun yapısından, gazetecilerin yargılanma usullerine kadar pek çok alanda, basın özgürlüğünü, haber alma hakkını korumak için yapılacakları içeren; “Medya Özgürlüğü İçin Asgari 10 Koşulu” açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, bu ilkelerin tamamını hayata geçirmeye kararlıyız.
HAKARET ETMEDİĞİ TEK BİR GÜN YOK
Demokrasiyi hiçbir zaman içine sindiremeyen, demokrasiyi amaca giden yolda, “Vakti gelindiğinde inilecek bir tramvay” olarak gören, yalanı doğru gibi anlatıp, toplumu kutuplaştıran popülist siyasetçiler, tüm dünyada demokrasiye ciddi zararlar veriyor. Demokrasinin imkân ve araçlarını kullanarak demokrasiye büyük darbeler indiriyorlar. En son ABD’de yaşanan olaylar, seçimi kaybeden popülist bir siyasetçinin, koltuğunu bırakmamak için neler yapabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Son 10 yılda, sorunları çözmek yerine, kaşıyıp, istismar eden, yalanı doğruymuş gibi anlatarak oy devşiren popülist siyaset tarzı, dünyanın her yerinde kutuplaşmayı, ayrışmayı derinleştirdi. Popülist siyasetin kutuplaştıran zehirli diline en aşina ülkelerden biri de biziz. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan, AK Parti Genel Başkanının, birine ya da birilerine hakaret etmediği tek bir günümüz geçmiyor. Saray gibi düşünmeyen herkes terörist… Saray; bu ülkede gazetecileri terörist ilan etti. Nobel ödüllü edebiyatçılarımızı terörist ilan etti. Soğan deposu sahiplerini terörist ilan etti. Elinde doları, avrosu olan vatandaşlarımızı terörist ilan etti. Anayasa referandumunda “Hayır” oyu verenleri terörist ilan etti. Mahalli İdare seçimlerinde, millet ittifakına oy veren yurttaşlarımızı terörist ilan etti.
TERÖRİST DEMEK YERİNE KULAK VERİN
Şimdi de Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektör atamasına tepki gösteren öğrencileri terörist ilan etti. Bu gidişle bu ülkede, terörist iftirasına muhatap olmayan kimse kalmayacak. Bu ülkenin geleceği üniversiteli gençlerimizi, terörist ilan edeceğinize, bir de dinlemeyi deneseniz Sayın Erdoğan. Gençlerimiz, neden 4 yıl okuyacakları üniversiteye yapılacak rektör atanmasına karşı çıkıyorlar. Ne istiyorlar? Onları haksız yere terörist diyerek itibarsızlaştırmaya çalışmak yerine, taleplerine bir kulak verseniz ne çıkar? Tepesine çıktığınız kibir kuleleriniz mi çatlar?
SÖZDE CUMHURBAŞKANI DEYİNCE ALINIYOR
Peki, milletin en az yarısına bu ağır iftiraları atan, milletini “terörist” diyerek bölüp parçalayan kim? Anayasamıza göre; milletin bölünmez bütünlüğünü korumaya, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlı kalacağına, görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine, namusu ve şerefi üzerine yemin eden, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, AK Parti Genel Başkanı. Bu yeminin gereğini yerine getiriyor mu? Ne gezer… Partisinin kongrelerine katılıyor. Muhalefete, muhalefet liderlerine ağzına geleni söylüyor. Sonra da kendisine “Sözde Cumhurbaşkanı” denince alınıveriyor. Bugün bu ülkede ciddi bir devlet krizi yaşanıyorsa, bunun nedeni, tarafsızlık yeminine sadık kalmayan Cumhurbaşkanının partisine Genel Başkan olmayı tercih etmesidir. Madem partili cumhurbaşkanlığı istiyordunuz, o zaman Cumhurbaşkanlığı yeminini de değiştirecektiniz. Hem tarafsız Cumhurbaşkanı zırhını giyeceksiniz, Siyasi eleştirilerden kendinizi münezzeh kılacaksınız, hem de Partili Cumhurbaşkanı olarak, dilediğinize dilediğiniz hakareti savuracaksınız. Oh ne ala…
SARAYIN GÜRÜLTÜSÜ, MİDENİN GURULTUSUNU BASTIRMAZ
Türkiye’miz bu ucube tek adam vesayet rejimiyle, Anayasal devlet olmaktan çıkmış, kâğıt üzerinde Anayasalı bir devlete dönüşmüştür. Bugün millete askıda kuru ekmek layık görülüyorsa, işsizlik adeta bir tsunamiye dönüştüyse, işte nedenlerini buralarda arayacaksınız. Dert belli… Zehirli dillerinin gürültüsünü artıracaklar, milletin midesinin gurultusunu, işsizlik feryatlarını bastıracaklar. Bu mümkün mü?
BOŞ LAF DERTLERİ ÇÖZMÜYOR
Bu kadar boş lafın, hakaretin, tehdidin, dükkânını kapattığınız esnafa, ücretsiz izin ödeneği veriyorum diyerek, günde 39 liraya mahkûm ettiğiniz emekçiye, tarlasını, traktörünü haczettiğiniz çiftçiye, ineğini elinden aldığınız besiciye, TÜİK makyajıyla enflasyona ezdirdiğiniz emekliye, memura, yaşı 65 olduğu için işe gidemezsin dediğiniz ev temizleyen kadına, ekmek parası bulmak için sazını sattırdığınız sanatkâra, bani bu millete, bu vatana ne faydası var? Hiçbir faydası yok. Bu ülkede insanlar, “Günlük 5 lira artırayım da elektrik faturamı ödemeye yarasın” diyerek, ucu bucağı görünmeyen Halk Ekmek kuyruklarında saatlerce bekliyorlar. Hem de kış gününde, hem de bu salgın döneminde. Saray ne yapıyor? 1978 yılından bu yana İstanbullulara ucuz, sağlıklı, kaliteli ekmek sunan Halk Ekmek Büfeleriyle uğraşıyor. Yeni büfe açılmasını engellemek, kuyrukların kısalmasını sağlayacak şekilde yeni büfelerin açılmasını engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Bunlar milletten o kadar kopmuşlar ki? Milletin ekmeğiyle bile uğraşabiliyorlar.
VATANDAŞIN FERYADINI DUYAN YOK
Çiftçilerimiz perişan. Samsunlu çiftçi evini satmış, traktörü bağlanmış. Bağırıyor: “Ben de dâhil her şeyim icralık…” Esnaflarımız perişan. Yakın zamanda, kendi dükkânının tabelasını parçalayan esnafın sözleri, hala kulaklarımızda; “Burada 70 personel var diyor. Hepsinin evde çoluk çocuğu aç. Bunlar mecburlar çalışmaya. ‘Dükkânı kapat’ diyorsunuz, o zaman bize ekmek verin kardeşim.” Ne oldu? Vere vere esnafa günlük 33 TL vermeyi kabul ettiler. O da bizim zorumuzla. O da üç aylığına… Onu da her esnafımıza vermediler. Günde 33 lira neye yeter? Yine geçtiğimiz gün, 65 yaşını aşmış bir kadın, “Toplu taşımaya binemezsin, yasak” denerek, otobüsten indirilmeye çalışıldı. O insanın cevabına kimsenin yüreği dayanamaz. “3 tane merdiven sildim geldim diyor. Ben çalışmasam açım. Versinler parayı, tamam, biz de gitmeyelim. Evde otururuz.” Durum bu. Vatandaşın bu feryadını duyan var mı? Ne gezer…
12 MİLYON İŞSİZ
Millet işsizlikten kırılıyor. Bugün Ekim ayı işsizlik verileri açıklandı. Son bir yılda 896 bin yurttaşımız işini kaybetmiş. Bunun 684 bini hizmetler sektöründe… Son 24 ayın 22’sinde her ay istihdam kaybetmişiz. Yani işler azalmış. Aslında böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadık. Salgından çok önce millet işini kaybetmeye başlamıştı. TÜİK, iş bulma ümidini yitirdiği için, iş aramayanları, işsiz saymıyor biliyorsunuz. Millet işini kaybetmiş, ama işsiz sayısı, TÜİK’e göre, 391 bin kişi azalmış. Dikkat edin TÜİK diyor ki, işsizler azaldı, 391 bin kişi azaldı. Diğer tarafta iş bulma ümidini yitirdiği için, iş aramayan, iş aramaktan vazgeçen yurttaşlarımızın sayısı yine aynı dönemde son bir yılda 2 milyon 173 bin kişi artmış. İş bulma ümidini kaybedenleri de eklediğimizde gerçek işsizlerin sayısı, son bir yılda 2 milyon 763 bin kişi artarak, 10 milyon 513 bini bulmuş. Bunun üzerine birde çalışıyor göründüğü halde, iş başında olmayanları da eklersek, işsizlerimizin sayısı 12 milyonu geçiyor.
MİLLETİN İŞSİZLİĞİ İLE TÜK’İN İŞSİZLİĞİ ARASINDA DAĞLAR VAR
Gerçek işsizlik oranı, 7,2 puan artarak son bir yılda yüzde 29,3’e sıçramış. Milletin yaşadığı işsizlikle, TÜİK’in açıkladığı işsizlik arasında korkunç bir uçurum var. Bir diğer dikkat çeken husus, bedensel özür, hastalık gibi nedenlerle, iş göremez hale geldiği için, iş aramayan yurttaşlarımızın sayısı, son bir yılda 1 milyon 112 bin kişi artmış. Son altı aydır iş göremez hale geldiği için, iş gücü piyasasından çekilen yurttaşlarımızın sayısı ise, 1 milyonun üzerinde artış gösteriyor. Bu, işgücü üzerinde, pandeminin yıkıcı etkisini de gösteriyor olabilir. Peki, Saraydakilerin bunlardan haberi var mı? Yok, hayır! Çünkü Saray’da oturanların keyfi yerinde… Onların evlerine üçer beşer ballı maaşlar giriyor. Sarayın yandaş havuz müteahhitleri, Dolarlı, Avrolu garantili projelerden paralarını tıkır tıkır tahsil ediyorlar. Bu saray rejiminde, milletin payına askıda kuru ekmek, yandaşların payına, milletin kesesinden ballı börek düşüyor.
TARLANIN TAŞIYLA TARLANIN KUŞUNU VURDULAR
Tüm yurttaşlarımızın, bu fotoğrafa dikkatlice bakmalarını rica ediyorum. Bu sıradan bir fotoğraf değil. Bu fotoğrafta; tek kuruş borcu olmayan, kasasında milyarlarca Türk lirası var olan Türk Telekom’u soyan, Lübnanlı Hariri ailesinin bir ferdi var. Bu aile Hazine’ye, Telekom’un özelleştirme bedelini, Türk bankalarından borç alıp ödedi. Sonra milyonlarca dolarlık temettü gelirini, Türkiye’den Lübnan’a kaçırdı. Bizim bankalara 3,5 milyar dolarlık kredi borcu taktı. Bu borcu, Türk Telekom’un üzerine yıkıp, kaçıp gitti. Yani Hariri ailesi; ceplerinden tek bir kuruş çıkmadan “Tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu vurdu.” Aslında tarlayı korumakla yani Türk Telekom’un milli haklarını korumakla görevli olan Yönetim Kurulu üyelerinin hepsi de bugün Beştepe Sarayında.
SARAY HARİRİ’YE MİLYARLIK VURGUNUN HESABINI SORDU MU?
Bugün eğer milyonlarca öğrencimiz internete ulaşamıyorsa, Avrupa’nın bugün en düşük internet hızına sahip ülkelerinden biriysek, aslında sebeplerinden biri de bu vurgundur. Bunun sorumlusu da bu vurguna göz yuman Saray’dır. Şimdi acaba Hariri Bey, ödemediği borcunu ödemek için mi Türkiye’ye gelmiştir? Saray, Hariri ile “Ekonomik ve ticari ilişkilerin” ele alındığını söylüyor da, bu ticari ilişkiler konuşulurken, Türk Telekom’daki milyarlarca dolarlık vurgunun hesabı da acaba sorulmuş mudur? Tüyü bitmedik yetimin hakkı geri istenmiş midir? Hiç zannetmiyoruz. Peki Beyefendi, bir kuruş ödemeden Telekom üzerinden milyarlarca dolar vurgun yapan bu adamla, aynı masaya nasıl oturabiliyorsunuz? Hiç içiniz sıkılmadı mı? Onu da sanmıyorum. Ne de olsa bu fukara milletin sırtından doyan doyana…
HİSSE FİYATINDA BU KADAR FARK NORMAL DEĞİL
Geçen haftaki basın toplantımızda, Sayıştay’ın Ziraat Bankası hakkında yazdığı raporla ilgili bir hususu gündeme getirmiştik. “Çiftçinin bankası Ziraat’in, zor durumdaki çiftçiyi görmezden gelip, olağanüstü şartlarda, vergi cennetindeki bir firmaya verdiği 1 milyar 637 milyon dolarlık krediyi” kimlere ve neden verdiğini sormuştuk. Bu konuda Ziraat bankasından bir açıklama geldi. Ama bu açıklama beraberinde yeni soruları da getirdi. 2014 yılında verilen, 3 yıl geri ödemesiz toplam 10 yıl vadeli, 1 milyar 637 milyon dolarlık kredi için, 2020’nin Mart ayına kadar, doğru dürüst herhangi bir ödeme yapılmadığı bankaya Sayıştay raporu söylüyordu. Ziraat Bankası ise bu kredinin Turkcell’in Varlık Fonuna geçtiği Ekim 2020’de tahsil edildiğini açıkladı. Yani Ziraat Bankası, 6 yıldır tahsil edemediği kredi alacağını, Şirket Varlık Fonu’na geçince birden bire tahsil etmiş. Ancak Varlık Fonu’nca devralınan hissenin İsveçli yabancı firmaya ait yüzde 24’lük pay olduğunu biliyoruz. Bunun için İsveçli firmaya ödenen tutar tam 530 milyon dolar. Böylece Türkiye Varlık Fonu’nun Turkcell’deki toplam payı yüzde 26 ya çıkmış. Ziraat Bankası’na, 1 milyar 637 milyon dolarlık kredi karşılığında, teminat olarak verilen Turkcell hisse payı yüzde 13,8. Şimdi İsveç firmasının elindeki; yüzde 24 Turkcell hissesi ancak 530 milyon dolar ederken, Ziraat Bankası’ndaki; yüzde 13,8 hissenin değeri nasıl 1 milyar 637 milyon dolar ediyor? İsveçli firmaya verilen rakamla Ziraat Bankası’nın teminata esas aldığı değerleme arasında dağlar kadar fark var. Hisselerin fiyatlamasında bu kadar fark aslında normal değil. Ve ya yüzde 24’lük pay için ödenen 530 milyon dolar çok ucuz. Ya da Ziraat Bankası krediyi verirken, teminata aldığı payların değerini çok şişirmiş.
KEDİ BURADAYSA CİĞER NEREDE?
İkincisi husus, İsveç firmasından gelen pay yüzde 24. Ziraat Bankası’ndaki teminattaki pay yüzde 13,8. Bu da Varlık Fonu’na geçiyor ama sonuçta Varlık Fonu’nun Turkcell’deki hissesi yüzde 26. Tam bir Nasreddin Hoca fıkrası gibi… “Kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede?” öyle anlaşılıyor ki, bankada teminata alınan hisselerin sahipliği, Varlık Fonu’na geçmemiş. Nerede bunlar? Ziraat Bankası, “1 milyar 637 milyon dolarlık borç kapatıldı” diyor. Bu kredi borcu ödendiyse kim, nasıl bu borcu ödedi? Bu borç ödendiyse teminata alınan paylar üzerindeki rehin kalktı mı? Ziraat Bankasına borç ödendiyse, bu Bankanın Genel Müdürü Turkcell Yönetim Kurulunda hala neden görev yapıyor? Yine aynı Genel Müdür’ün Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulunda da bulunması acaba tesadüf mü? Bu sorulara cevap bekliyoruz.
ZOMBİ ŞİRKETLER YÜZDÜRÜLÜYOR
2021’de karşı karşıya olduğumuz en önemli sorunlardan birinin; borçların ödenmesindeki güçlük ve bankalardaki varlık kalitesinin bozulması olduğunu, son birkaç basın toplantısında tekrarlıyorum. Maalesef bu konuda da veri kalitesinde ciddi sorunlarımız var. BDDK “kredi riskinde önemli artış olan” ve yakın izlemeye alınan kredi tutarının, Kasım 2020 itibariyle 59 milyar lira olduğunu söylüyor. Ama Merkez Bankası’nın Finansal İstikrar Raporunda Eylül 2020 itibariyle, Kasım değil Eylül 2020 itibariyle yakın izlemedeki kredi tutarının 360 milyar lira olduğu raporlanıyor. İki kurumun rakamları asında 6 kat fark var. Bu kadar fark neyin nesi? BDDK sorunlu kredilerin raporlamasına yönelik mevzuatı, bu yılın ortasında gevşetmişti. Yine Türk Ticaret Kanunu’nda da, “Borca batıklık durumunu” düzenleyen madde de 2023’e kadar önemli muafiyetler getirildi. Bütün bunlar zombi şirketlerin yüzdürüldüğü ve bankaların aktif kalitesi konusunda kuşku ve kaygıları artıracak bir takım gelişmeler olduğunu düşündürüyor.
AVM’LER BANKALARA GEÇMEYE BAŞLADI
Ekonomi yönetiminde değişen isimlere ve yabancıların taleplerine uygun olarak arttırılan faizlere rağmen, Türkiye’nin CDS’leri benzer ülkelerden halen çok yüksek. Bu CDS’ler Brezilya’da 155, Rusya’da 89, Hindistan’da 107, Endonezya’da 68. Bizde? Bizde ise hala 300 puanın üzerinde… Şimdi bu kadar fark varsa izin risk primimiz benzer ekonomiler arasında hala en yüksekse, bunun en önemli nedenlerinden biri de dışarıda Türkiye’nin bankalarındaki varlık kalitesine yönelik kuşkulardır. Nitekim sadece bir internet sitesinde satılık otel ilanlarının sayısı 1.700’ü bulmuş durumda. Yine kredi borcunu ödeyemeyen AVM’lerin bankalara geçmeye başladığını, gazetelerden öğreniyoruz.
BANKALARA STRES TESTİ YAPILMALI
Doğru teşhis konmadan, doğru tedavi olmaz. Bankalardaki sorunun boyutunu görmek için, uluslararası standartlarda bir stres testinin yapılmasına acilen ihtiyaç var. Ancak ondan sonra bilançolardaki tahribatı ve nerelerde sıkıntı olabileceğini, buna göre stratejileri geliştirebilmek mümkün olabilir. Bunun ardından güven verecek bir ekonomik program hazırlanabilir.
SICAK PARANIN DA SICAĞI GELİYOR
Boş reform söylemleri bırakıp, somut bir takım adımlar atılmasının artık zamanı gelmiştir. Güven uyandıracak somut adımlar atılmadan, güçlü bir program ortaya konmadan, kaliteli, nitelikli sermayenin Türkiye’ye gelmesi çok zordur. Gelen, “tefeci faizine” gelir. Nitekim sıcak paracılar Türkiye’ye gelmeye başladı. Ama gelen sıcak paranın da sıcağı. Bu gelen sıcak paranın yarısından fazlası SWAP olarak geliyor. Hisse senedi ve devlet tahviline gelen para ise ikisinin toplamı bundan çok daha az. Niye? Çünkü yabancı hem çok kısa vadeli geliyor kendini risk etmemek için hem de en fazla teminatın olduğunu gördüğü kanaldan geliyor. Bu bile yabancıların, “Ekonomiye güvenini” göstermesi bakımından manidar…
2023 HEDEFLERİ ÖLDÜ, ADI KALDI YADİGÂR…
Durum ciddi, son derece ciddi… Ama Saray ve Sarayın kibirlisi somut adımlar atmak yerine, hala 2023’e mektup yazıyorlar. “2023 hedeflerini tutturacaklarmış”. Yani palavranın bu kadarı da artık fazla. 2023’e ulaşmamıza 2 yıldan az süre kaldı. Neydi birinci hedef? “2023’de dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmek.” 2021’de, en büyük 20 ekonomi arasından düşme riskiyle bu ülkeyi ilk 20 arasından düşme riskiyle karşı karşıya getirdiniz. Yabancılar 2021’de Türkiye’nin en büyük ilk 20 ekonomi liginden düşeceğini söylüyor. Şimdi bu böyleyken 2 yıl içinde Türkiye’yi en büyük 10 ekonomi arasına nasıl sokacaksınız? Bunu bir anlatın millet bekliyor. Milli geliri 702 milyar dolardan, 2023 için vadettiğiniz 2 trilyon dolara, hedefiniz oydu 2 trilyon dolar. İki yılda nasıl çıkaracaksınız? Kişi başına gelir 8 bin dolarlara düştü. İki yılda 8 bin dolar kişi başına geliri 25 bin dolara nasıl çıkaracaksınız bunu bir millete anlatın. Şu anda yüzde 12,7 dediğiniz işsizliği, iki yılda yüzde 5’e nasıl indireceksiniz? Biz bu soruları size millet adına soruyoruz. Bunlara cevap verebilir misiniz? Hayır! 2023 hedeflerini gerçekleştireceğiz. 2023 hedefleri öldü. Adı kaldı yadigâr.
AŞILAMA PROGRAMI ORTADA YOK
Şimdi “Söyle yalanı, bulunur inananı” diyerek gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar. Tencereler boş, borçlar gırtlağı aştı. Milletimiz işsizlikten kırılıyor. Hayat pahalılığı mutfakları yangın yerine çevirdi. Salgın yönetilemiyor. Dünya üzerinde 50 ülke aşılamaya başladı. Bazı ülkelerde nüfusun aşılanan kısmı yüzde 20’lere yaklaştı. Biz de hala daha bir hafta sonra başlayacak, iki hafta sonra başlayacak. Ortada doğru dürüst milletin takip edebileceği, hulus-i kalple izleyebileceği, vicdan rahatlığıyla, kimselere torpil geçilmediğini bilerek izleyebileceği bir aşılama programı yok.
AŞININ ETKİNLİĞİ KONUSUNDA RAKAMLAR FARKLI
Diğer taraftan tüm testlerden geçmiş, üçüncü faz çalışmaları tamamlanmış aşılardan Türkiye’ye gelende yok. Gelen Çin aşısı da halen incelemede… Türkiye’nin alacağı Çin aşısı için, Brezilya ve Endonezya’daki üçüncü faz çalışmaları açıklanmaya başladı. Türkiye’de kendi çalışmalarını açıklıyor. Aşının etkinliği konusunda rakamlar birbirinden çok farklı… Kaybedilen zamanla her gün can kayıplarımız artıyor. Ekonomik kayıplarımızda artıyor. Yönetim kabiliyetini yitiren bu hükümetin elinde, ülkemiz yönetilmiyor, adeta savruluyor. Ekonomi başta olmak üzere her alanda büyük sorunlar birikti. Buhran yaşıyoruz. Bu biriken sorunlar her geçen gün adeta bir çığ gibi milletimizi altına alıyor. Saray çalgılı eğlencede.
UCUBE SİSTEM TÜRKİYE’YE DAR GELDİ
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz 2021’de Millet İttifakı ortaklarımızla, ülkemizi, ekonomimizi, hukuk devletini ve demokrasiyi, milletimizle birlikte yeniden ayağa kaldırmak için hazırız. Bu seçimlerin bir partiyi, bir siyasetçiyi sevip sevmemekle artık bir ilgisi kalmadı. AK Parti’ye oy veren vatandaşlarımız da dâhil, herkes artık şunu açıkça görüyor: Ülkemizin kaybedecek bir dakikası bile yok. Yeni diye getirilen, dayatılan bu ucube sistem, Türkiye’ye dar geldi, ceplerimizi boşaltıyor. Bu rejimi değiştirmemiz, yepyeni Güçlendirilmiş bir Parlamenter Demokrasiyi hep birlikte kurmamız gerekiyor. Bu temel üzerinde yeniden, çağın tüm gelişmelerini dikkate alan bir üretim ekonomisini yükseltmemiz şart. Bunun sonucunda ürettiğimiz refahı adil paylaşmamız, çevre ve ekonomik sürdürülebilirliği tesis etmemiz gerekiyor.
YEPYENİ BİR DEVLET ANLAYIŞI
Biz milletimize Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı yaklaşırken, herkesin rahat bir nefes alacağı yepyeni bir sistem, çalışanın alın terinin karşılığını alacağı, üreterek yükseleceğimiz yepyeni bir ekonomik strateji, bu ülkenin hiçbir ferdini yalnız bırakmayan tüm vatandaşlarını kucaklayan yepyeni bir devlet anlayışını vadediyoruz. Milletimiz söylenenleri duyuyor, yapılanları görüyor. Önüne gelecek ilk sandıkta ki sabırsızlıkla bekliyor. Kendisini unutanlara notunu vermek için bekliyor.
ELAZIĞ RAPORU YARIN AÇIKLANACAK
Son olarak, Elazığ’da depremzedelerle ilgili gelişmeleri takip etmek üzere bir CHP heyetini Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç başkanlığında Elazığ’a göndermiştik. 28 milletvekilimiz ve o bölgedeki il başkanlarımızdan oluşan heyetimiz halen konteynerlerde kalan ve sayıları bine yaklaşan vatandaşlarımızın durumuyla ilgili ve diğer konularla ilgili raporlarını MYK’ya sundu. Raporu da yarın kamuoyuyla paylaşacaklar.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Açıklamanızdan kısa bir süre önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yazılı bir açıklama yaptı efendim. Gündeminde hem dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği sözde Cumhurbaşkanı sözleri, hem de yine siyaset vardı ve HDP’nin kapatılmasını işaret etti Bahçeli. Eğer HDP’nin kapatılması için bir çalışma başlatılmazsa siyasi partiler kanununun 100. maddesi gereği biz devreye gireriz dedi. Bahçeli’nin bu açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Bahçeli’nin özellikle partimiz hakkında hezeyan içinde sarf edilmiş sözlerini ciddiye almamız… Bu ipe sapa gelmez değerlendirmelere cevap vermeyi doğru bulmuyorum.
Soru- DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, Erdoğan’dan ittifak konusunda davet gelirse görüşür müsünüz sorusunu “HDP hariç her siyasi partiyle görüşürüz” şeklinde yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemdeki ziyaretleri de düşünüldüğünde bunlar birer erken seçim habercisi olarak değerlendirilebilir mi?
Faik ÖZTRAK- Şimdi baştan itibaren bizim tavrımız şu, herkes istediği partiyle görüşmekte özgürdür. Hem de aynı zamanda istişarede de her zaman hayır vardır. Ama ben çok merak ediyorum bu toplantılarda milletin sorunları görüşülüyor mu? Rekor kıran işsizlik görüşülüyor mu? Mutfaklardaki yangın görüşülüyor mu? Mutfaktaki boş tencere görüşülüyor mu? Arşa ulaşan borçlar, bunların nasıl ödeneceği görüşülüyor mu? Çiftçinin haczedilen tarlası, ineği bunlar görüşülüyor mu? Esnafın feryadı görüşülüyor mu? Milletin gerçek sorunları bunlar. Çok açık söyleyeyim yani giderek tehlikeye düştüğünü gördüğü bir koltuğu korumak için formül arama toplantılarıysa bunlar, açık söyleyeyim bunların milletimize hiçbir yararı yoktur.
Soru- İbrahim Kalın katıldığı bir programda, “Seçimleri gerektirecek bir ekonomik kriz, hükümet krizi, siyasal kriz, doğal afet, bir salgın krizi öyle bir şey yok. Seçimler 2023’te normal zamanında olacak” dedi. Sizce erken seçim için gerekli şartlar yok mu?
Faik ÖZTRAK- Yani hakikaten bu sözler saray sosyetesinin oturdukları saraydan milletin halini görmediklerinin en güzel göstergesi. Evet ülkede ekonomik kriz değil ekonomik buhran var, 12 milyon işsiz var, esnaf cinnet getirme noktasında, çiftçilerin kendisi dahil her şeyi hacizli diyoruz. Hükümet değil, hükümet krizi değil devlet krizi var. Anayasa askıda. Doğal afet değil ama çok kötü yönetilen büyük bir salgın krizi var diyoruz, memlekette büyük bir toplumsal buhran var diyoruz ama anlaşılan bunlar saraylarından ülkeye dürbünün tersinden bakıyorlar. Milletin hakikaten halini görmüyorlar. Millet sandık önüne gelsin diye artık gün sayıyor. O sandık geldiğinde de durumundan gerçekten bu sözlerle habersiz olduğunu gösterenlere, saray sosyetesine yerlerini gösterecek.
Soru- Geçen hafta önce Cumhurbaşkanı, ardından da İçişleri Bakanı İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu için terörist suçlamasında bulunmuştu. Dün ise İbrahim Kalın Boğaziçi’nde yaşananlar için “Bir partinin İl Başkanının orada olması durumu siyasallaştırdı” dedi. Söylemlerdeki farklılık için sizin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Söylemlerin nereye doğru gittiği gözüküyor. Buradan açıkça ifade ediyorum, yakında hem Boğaziçi’nde teröristlikle itham ettikleri Boğaziçi’nde okuyan 49 öğrenciden, hem İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu’ndan özür dileme noktasına gelecekler.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi yeni bir tartışma başlattı. Sizin bu tartışmaya ilişkin değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet egemenliğini bu anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Hiç kimse veya hiçbir organ kaynağını bu anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Burada yazılı olmayan işleri yapamaz. Bunu biz demiyoruz anayasamız diyor. Tarafsızlık yemini edeceksiniz ondan sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacaksınız AK Parti Genel Başkanı da olacaksınız arkasından sonra da kendinizi mahkemelerin yerine koyup hem savcı, hem de yargıç olacaksınız istediğinizi terörist ilan edeceksiniz. Bu anayasa Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanına böyle bir devlet yetkisini vermiyor. Milli egemenlik karşıtlığı falan gibi laflar ediyorlar. Milli egemenlik karşıtlığı arıyorlarsa anayasamızı çiğneyenlerde ve ettikleri tarafsızlık yeminine uymayanlarda arayacaklar. Yani saraydaki aynaya bir bakacaklar.
Soru- Whatsapp tartışmaları üzerine kamuoyunda birçok kurum BİP uygulamasına geçiyor ya da alternatif arayışlara giriyor. Siz hangi programı kullanıyorsunuz varsa Whatsappınızı silecek misiniz?
Faik ÖZTRAK- Şunu söyleyeyim, veri ticaretine izin vermemek bakımından açık kaynak kodlu platformların tercih edilmesini daha doğru buluyoruz. Ama şu anda bu dijital dünyada yaşanan gelişmelere baktığımız zaman da, özellikle burada bir takım küresel düzenlemelere de ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor. Saray hükümeti de sosyal medyaya sansür uygulayacak bir takım yollar aramak yerine ülkenin verilerinin korunmasına yönelik düzenlemelere yer vermesi gerekir.
Soru- Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığının ihlal edildiği ve kişilik haklarının ağır bir şekilde zedelendiği gerekçesiyle Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine Ankara Asli Hukuk Mahkemesine 1 milyon TL’lik manevi tazminat davası açılmış. Bu konuya ilişkin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Bu açtıkları kaçıncı dava Genel Başkanımız hakkında… Onlar dava açmaktan, Genel Başkanımızda dava kazanmaktan yorulmadı.
Teşekkür ederim.