O SANIĞA HABER YOLLAYAN BAKANLAR KİM?
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün işsizlik rakamları açıklandı ve gördük ki resmi tanımla, en dar tanımıyla işsiz sayımız 4 milyon 730 bin kişiye ulaşmış. Bir önceki yılın aynı dönemine göre artışa baktığımız zaman 1 milyon 376 bin kişi işsizler ordusuna katılmış. Bu, serinin rekorudur. Yani bugüne kadar işsiz sayısında bu kadar yüksek artış olmamıştı. Bir başka önemli gelişme, işsiz sayısı 1 milyon 376 bin kişi artarken, bunun 811 bin kişisi bu dönemde bir işte çalışıyor olup da işini kaybedenler. Yani yaklaşık işsiz sayısındaki her 100 kişilik artışın 59’u işini kaybedenlerden oluşuyor. Geri kalan kısmı da bu dönemde yeniden iş aramaya başlayıp da iş bulamayanlar. Ama işini kaybedenler önemli.
İŞSİZLİKTE TÜRKİYE’NİN RAKİBİ HAİTİ, YEMEN, IRAK, SURİYE
İşini kaybedenlere baktığımız zaman bunun sektörlere dağılımı da oldukça ilginç. Sanayide 239 bin çalışan, bir yıl içinde işini kaybetmiş, işinden ayrılmış. İnşaat sektöründe 481 bin kişi işini kaybetmiş ve inşaat sektöründe istihdam 11 aydır sürekli düşüyor. Tarımda da 296 bin kişi işini kaybetmiş, bu sektörde istihdam 13 aydır düşüyor. İşsizlik oranı yüzde 15’e yaklaştı yüzde 14,7. Geçen senenin aynı dönemine göre işsizlik oranındaki artış 4,1 puan. Bu da yine kriz dönemi olan 2009 yılının Mayıs’ından bu yana kaydedilen en yüksek oran artışı. Bu işsizlik oranıyla Türkiye’nin rakipleri Haiti, Yemen, Irak ve dikkatinizi çekiyorum yerle bir olmuş Suriye.
İŞSİZ SAYIMIZ 97 ÜLKENİN NÜFUSUNDAN FAZLA
Bir de en geniş tanımlı işsiz sayısı var. Buna çalışmak isteyip iş bulamayan ama iş bulamadığı için ümidini kesip işgücü piyasasından çekilenler, mevsimlik çalışanlar, yetersiz ve eksik istihdam koşulları içinde çalışanları dahil ediyoruz. Bu rakam da 8 milyon 475 bin kişiye çıkmış. Yine bakıyoruz bu da dünyada 97 ülkenin nüfusundan fazla ve oran olarak da yüzde 24,5 yani Türkiye’nin gerçek işsizlik oranı yüzde 25.
EN BÜYÜK SERVETİMİZ GENÇLİK, HOVARDACA HARCIYORUZ
Bir başka önemli istatistik, genç işsizliği. Genç işsizliği geçen yıla göre 7,1 puan artmış yüzde 26,1 olmuş. Yani iş arayan her 4 gençten biri hatta biraz daha fazlası iş bulamıyor. Oysa biliyorsunuz bizim en büyük rekabet gücümüz, en büyük servetimiz genç nüfusumuz. Ama biz bu serveti kullanamıyoruz. Hovardaca harcıyoruz. Yine 15 – 29 arasında ülkemizde ne okuyanlar, ne de çalışanların sayısı 5 milyon 125 bine ulaşmış. Hiçbir şey yapmıyorlar. Ne okuldalar, ne eğitim alıyorlar, ne de çalışabiliyorlar 5 milyon 125 bin genç. Üniversiteli işsizlerimizin sayısı 1 milyon 122 bin kişi olmuş, bunlardaki artışta geçen seneye göre 288 bin kişi.
2,5 MİLYON YENİ İSTİHDAM DEDİLER, OLAN DA GİTTİ
Şimdi buradan soruyorum, ne yapacaktık? 2,5 milyon kişiye iş verecektik. İstihdamı 2,5 milyon kişi artıracaktık. Bırakın 2,5 milyon kişi artırmayı istihdam çöktü. İşsizlik baş döndürücü bir hızla artmaya devam ediyor neye rağmen? Verilen teşviklere rağmen. Neye rağmen? Bütçe harcamalarındaki olağanüstü artışa rağmen. Ben bu rakamlara bakıyorum sanayi üretiminde ilk 3 ayda mevsimlik düzeltmesini yaptığımız zaman yüzde 2 civarında, 3 civarında bir artış görüyoruz. Sanayi üretimi azalmaya devam ediyor ama mevsimlik hareketlerden arındırılıp bir önceki döneme göre baktığımız zaman daralmaya devam etmekle birlikte daralma azalıyor gibi gözüküyor. Ama buna karşılık işsizlik, mevsimlik etkilerden de arındırsanız, Şubat ayı işsizliği 3 ayı gösteriyor, artmaya devam ediyor. Dolayısıyla bu iki veri arasında da ciddi bir tutarsızlık var. Yani birinde mevsimlik düzeltmeyi yaptığınız zaman üretim yukarı doğru dönmüş hafifçe ama işsizlik artmaya devam ediyor.
ÖLMÜŞÜZ AĞLAYANIMIZ YOK
Bugün yine bir başka önemli veri açıklandı. Bu yılın ilk 4 ayında bütçe açığı yüzde 135 artmış, 54,5 milyar Türk Lirası olmuş. Geçen yıl bütçe açığı 23 milyar Türk Lirasıymış. Faiz dışı dengedeki durum daha da vahim. Geçen yıl 2,2 milyar lira fazla veren faiz dışı denge bu yıl aynı dönemde, 4 ayda, 16 milyar lira açık veriyor. Bu açığın 13 milyarı tek bir ayda, yani Nisan ayında geliyor. Nedeni de gelirlerin ciddi şekilde düşmesi. Peki gelirler niçin düşmüş? Çünkü geçen sene Merkez Bankası’nın karı Nisan ayında. Onu Ocak ayına çektikleri için Nisan ayındaki gelirler ciddi şekilde geriliyor, o 33,7 milyarı aldılar ya, dolayısıyla bugün artık faiz dışı dengedeki gerçek durumu görüyoruz. Geçen yıl fazla veren faiz dışı denge ilk 4 ayda 16 milyar lira açık vermiş.
Tabii bu işler böyle gittiği zaman bütçe açığını kapatabilmek için hükümet tarafından geliştirilen Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine el atma projesi de önem kazanıyor. Bunun hala daha Merkez Bankası tarafından yalanlandığını duymadık. Hükümet yetkilileri tarafından da “böyle bir şey olmayacak” dendiğini duymadık. Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesi, bir benzetme yaparsak, vatandaşın kefen parasına benzer. Buna el atılmaya kalkışılıyorsa, o zaman şunu demek gerekiyor: Biz ölmüşüz ağlayanımız yok, farkında değiliz, iş kefen parasına gelmiş.
HİÇ BİR İKTİDAR, EKONOMİYE VE MİLLETİN GERÇEK GÜNDEMİNE BU KADAR İHANET ETMEMİŞTİR
Türkiye’nin bütün bu rakamları bir şeyi gösteriyor. Bu ülkenin en can yakıcı gündemi ekonomidir. Millet geçim derdine düşmüş ama saray daha hala seçim derdinde. Burada tekrar söylüyorum: Bu ülkede hiçbir yönetim bugüne kadar kendi siyasi ikbali için ekonomiye ve milletin gerçek gündemine bu kadar ihanet etmemiştir. Gelen bu veriler çok açık seçik yangının her geçen gün bırakın sönmeye başlamasını giderek büyümeye başladığını ortaya koyuyor. Ama sarayın damadı, “Şubat Ocak’tan iyi, Mart Şubat’tan daha iyi, Nisan Mart’tan zaten çok iyi olacak” gibi bir takım ifadeler kullanıyordu. Sonra tünelin içinde ışığı gördü ama bütün bu olan bitenler gösteriyor ki o ışık gelen hızlı trenin ışığı, ezip geçecek.
YAPILMASI GEREKEN İSTİKRARI TEMİN EDECEK ÖNLEMLERİ ALMAK
Peki bütün bunların sorumlusu kim? Bunların sorumlusunu da biliyoruz. Sarayın kibirli kişisi ne demişti: “Ekonominin sorumlusu benim.” Zaten milletten de “24 Haziran’da bu kardeşinize oyu verin, bakın bakalım faize, dövize neler olacak” diye oy istemişti. Ne oluyor şimdi faize, dövize? Bakın gösterge faiz bugünde rekor kırdı. Dövizin ateşi bir türlü düşmüyor. Şimdi dövizin ateşini düşürmek için binde 1’lik bir vergi getirdiler. Binde 1’lik vergiyle sizin dövizin ateşini düşürmeniz mümkün değil. Dövizin ateşini bu kadar yükselten ne? Ekonomiye duyulan güven eksikliği. Türk parasını artık güçlü görmüyorlar. Dolayısıyla da insanlar dövize kaçıyor tasarruflarını koruyabilmek için. Yapılması gereken ülkede istikrarı, Türk lirasının istikrarını biran önce temin edecek önlemleri almak.
MİLLETİN İZZET-İ NEFSİYLE OYNANDI
Ama bu iktidara dönüp bakıyorsunuz ekonomiyle uğraşmak yerine bir süredir CHP, millet ittifakı ve belediye başkanlarımız üzerinden millet iradesine, demokrasiye darbe üstüne darbe vurmak için yöntemler deneniyor. Demokrasimize yönelik tehdit, korkutma, kumpas ve linç girişimleri hatırlayacaksınız ilk önce Sayın Genel Başkanımıza bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyla başladı. Sonra YSK eliyle milletin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na vermiş olduğu mazbata gasp edildi. Milletin iradesi aslında gasp edildi, milletin izzeti nefsiyle oynandı. Bundan sonra ülkenin başkentinin göbeğinde yine evinin önünde gazeteci Yavuz Selim Demirağ linç edilmeye kalkışıldı. Her ikisinin de failleri serbest dolaşıyorlar. Yine Tekirdağ’da genç bir kadın, sırf İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kampanyasına yardım etti diye bıçaklandı.
O SANIĞA HABER YOLLAYAN BAKANLAR KİM?
Yine dün oldukça ilginç Aydın’da devam eden bir davaya ilişkin detaylar basına yansıdı. Çeşitli iddialarla yargılanmakta olan Erkan Karaaslan kendisi bu sefer çok ciddi iddialarda bulundu. Kendisine Belediye Başkan adaylarımız Ekrem İmamoğlu ve Özlem Çerçioğlu aleyhinde ifade vermesi için baskı yapıldığını anlattı. Sanık eğer belediye başkanlarımız aleyhinde ifade verirse serbest bırakılacağı teklifiyle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Peki buna kim aracılık ediyor? Bir gazeteci. Cezaevine giriyor, cezaevinde kendisiyle görüşüyor. Şimdi tabi bu ciddi bir skandal ve bu skandalı açıklığa kavuşturmak için şu soruların mutlaka sorulması gerekiyor: Bu gazeteci sanığın akrabası, yakını olmamasına rağmen, avukatı olmamasına rağmen yüksek güvenlikli bir cezaevine nasıl giriyor, nasıl bu sanıkla görüşüyor? Bu görüşmeye kim izin veriyor, hangi gerekçeyle izin veriyor? Adalet Bakanlığının ve bakanın bu görüşmeden haberi var mı? Yine tabi değerli basın mensuplarımızın da kendi meslektaşlarına, o cezaevine kimin tavassutuyla, kimin aracılığıyla girdiğini sormaları lazım. Yine sanığın ifadelerinden bazı bakanların sanık ailesiyle görüştüğü anlaşılıyor. Hatta sanığa haber yolladıkları da anlaşılıyor. Bu “bazı bakanlar” kim? Bu “bazı bakanların” derhal ortaya çıkmalarını ve kendilerini açıklamalarını bekliyoruz. Aksi takdirde bu skandal gerçekten bu mahalli idare seçimlerinin önemli kara lekelerinden biri olarak ortada kalacaktır.