TÜRKİYE, BÖLGESİNDE BAŞROLÜ OYNAYABİLİR
İSTANBUL – CHP’li Faik Öztrak, dünyanın ekonomide, güvenlik alanında ve kurumsal olarak belirsizliklerle karşı karşıya olduğu bir dönemden geçtiğini belirterek, “Böyle bir ortamda Türkiye, bölgesinde riskleri orta ve uzun dönemde dengeleyecek yeni hikayeyi yazabilecek ve bu hikayede başrolü oynayabilecek tek ülkedir” dedi.
Türkiye’nin, bölgenin içine düştüğü kısır döngüyü kıracak ülke olması için öncelikle kendi içinde olağanlaşmayı sağlaması gerektiğini vurgulayan Öztrak, “Bir mutabakattan bahsediyoruz. Hepimiz tabi ki öncelikle darbeye karşı olma, demokrasiden yana olma konusunda mutabıkız. Fakat bundan sonraki aşamada, mutabakatın hangi zemin üstüne kurulacağını da açıkça ortaya koymamız gerekir. Bu zemin etnik ve mezhepsel bölünmeyi önleyen cumhuriyetimizin kurucu ilkeleridir” diye konuştu.
CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, İstanbul Finans Zirvesi’nde yapığı konuşmada, kısa ve orta vadede bölge ekonomisindeki gelişmeleri ve beklentileri değerlendi. Dünyada hakim küresel eğilim ve gelişmelerin bölgenin geleceğiyle ilgili öngörüler konusunda belirleyici olduğunu kaydeden Öztrak, “eski modeller ölürken yerine neyin konacağının belirsiz olmasının” dünyada ciddi bir türbülans yarattığını belirtti. Bu çerçevede özellikle üç alanda belirsizliklerin arttığını söyleyen Öztrak, özetle şunları ifade etti:
DÜNYANIN KAFASI KARIŞIK
Bu alanların ilki olan ekonomide, özellikle 2008 krizinin ardından neo-liberal politikalar sorgulanarak daha kapsayıcı bir ekonomi modeli arayışı başladı fakat bu model henüz bulunamadı. İkinci sorunlu alan olan küresel güvenlik sistemindeki belirsizliklerin temel sebebi ise tek kutuplu bir dünyadan bölgesel güçlerin etkili olduğu bir yapıya geçiş, ABD’nin Atlantik ve Pasifik arasında yeni bir dengelemeye gitme stratejisi ve NATO’nun yükünü tek başına taşımak istememesi. Bu strateji değişikliğinin nasıl sonuçlar doğuracağı henüz tam olarak belli değil. Üçüncü sancılı alan ise küresel kurumsal düzenin önemli aktörlerinden olan AB’de yaşanan sıkıntılar. Özellikle mülteci krizi sonrası Avrupa’da popülist sağ ve aşırı milliyetçi partilerin yükselmeye başlaması Avrupa’yı Avrupa yapan değerleri tehdit etmeye başladı. Bu çerçevede AB’nin kendi içinde yeniden yapılanırken komşularıyla olan ilişkilerini de yeniden tanımlanması gerekecek.
TÜRKİYE YENİ BİR HİKAYE YAZABİLİR
Böyle bir ortamda Türkiye, bölgesinde riskleri orta ve uzun dönemde dengeleyecek yeni hikayeyi yazabilecek ve bu hikayede başrolü oynayabilecek nadir ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Bunun için Türkiye’nin coğrafi konum ve genç nüfus gibi stratejik üstünlüklerini iyi kullanması gerekiyor. Ülkenin genç nüfusu, demografik fırsat penceresi kapanmadan, iyi eğitilerek üretken hale getirilebilirse yüksek büyüme hızlarına ulaşmak mümkün. Diğer taraftan, Türkiye’nin tehditlere maruz kalmasına sebep olan coğrafi konumu aynı zamanda önemli fırsatlar sunuyor. Yaklaşık 4,5 saatlik uçuş mesafesinde 58 ülkeye, 1,5 milyarlık bir nüfusa, 22 trilyon dolarlık bir pazara erişme imkanımız var.
MUTABAKATIN NE ÜZERİNE KURULDUĞU ORTAYA KONMALI
Bu konjonktürde, Türkiye önce yıpranan güven ortamını onarmalıdır. Evet, hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. 7 Haziran’da bir seçim yaptık, seçimin sonucu beğenilmeyince yeniden bir seçime gidildi. 1 Kasım’dan sonra yeniden bir Hükümet kuruldu; fakat bu kez de Mayıs ayından sonra Başbakan değişti. Sistemle bu kadar oynarsanız, şer odaklarına zemin hazırlarsınız. Her şeye rağmen, 15 Temmuz’dan sonra siyasette oluşan olumlu hava önemlidir. Bir mutabakattan bahsediyoruz. Hepimiz tabi ki öncelikle darbeye karşı olma, demokrasiden yana olma konusunda mutabıkız. Fakat bundan sonraki aşamada, mutabakatın hangi zemin üstünde, hangi mekanizmalarla sürdürüleceğini de açıkça ortaya koymamız gerekir. Bu zemin cumhuriyetimizin kurucu ilkeleridir. Türkiye hızla ülkede olağanüstülükten kurtulup olağanlaşmayı sağlamalı, demokrasisini güçlendirmelidir.
YENİ BİR BÜYÜME STRATEJİSİ
Ekonomide de yeni bir büyüme stratejisine geçmeliyiz. Bu büyüme stratejisi “hukukun üstünlüğü”, “dünya piyasalarında yarışma gücünü artırma”, “büyümenin nimetlerinden herkesin yararlanması”, “mali finansal ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması” gibi dört temel ayağa dayanmalıdır. Ancak bu suretle insanların reel gelirinin ve refahının artması ve borç yükünden kurtulmaları mümkün olabilir.
AB’DEKİ YENİ DENGELER
Türkiye’nin demokratikleşmesinde, özgürleşmesinde ve ekonomisini güçlendirmesinde hala en önemli çapa Avrupa Birliği üyelik sürecidir. Avrupa’nın da hataları sonucunda “Kopenhag Kriterleri’ni Ankara kriterleri yapıp yolumuza devam edeceğiz” dediğimiz günden bu yana Türkiye’de artan keyfiliği, gerilimleri, kutuplaşmayı gördük. Ancak özellikle Brexit sonrasında ve Suriye krizi ile birlik içinde oluşan yeni dengeleri Türkiye lehine kullanmanın yollarını bulmamamız gerekiyor. Türkiye, bölgesinde itici bir güç olacaksa; bu gücün çarpanlarından birisi kuşkusuz Avrupa ile işbirliği olacak.
BALKANLAR, ÇİN VE YENİ LEVANT
Avrupa’nın yanında ilgilenmemiz gereken bir diğer coğrafya da Balkanlar’dır. Bu coğrafyayla sahip olduğumuz gönül ve tarih birliğini ekonomik ilişkilerle perçinlememiz gerekiyor.
Odaklanmamız gereken bir diğer coğrafya ise Çin. Bugün Çin’in Şangay limanından Bakü’ye bir mal gönderilse, bu malın alıcısına ulaşması 50-55 günü buluyor. Oysa Türkiye; Çin ile bu yakın coğrafya arasındaki ticaretin lojistik merkez üssü olabilir. Bu çerçevede, Çin’in yakın zamanda geliştirdiği hem denizden hem de karadan İpek Yolu’nu yeniden inşa etmeye dönük adımları yakından izlenmelidir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasına, baktığımızda ise 438 milyonluk nüfusa, 2,8 trilyon dolarlık pazara sahip bu bölgenin Arap Baharı’ndan sonra büyük bir kaos ve kargaşaya sürüklendiğini görüyoruz. Bu coğrafyanın bir bölümünde yer alan ve Dünya Bankası’nın, “Levant Bölgesi” olarak tanımladığı Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgeyle ilgili 2004 yılında yaptığı bir çalışma savaş ve çatışma yerine bu bölgede gerçekleştirilecek işbirliklerinin getirisinin oldukça yüksek olabileceğini gösteriyor.
Yukarıda bahsi geçen reformları ve kendi içinde uzlaşmayı gerçekleştiren, barışçı ve sağlam bölgesel ilişkiler kurabilen bir Türkiye, sahip olduğu eşsiz coğrafi konumunu ve genç nüfusunu kullanarak, geliştireceği altyapısıyla bu bölgede gerilimlerin azaltılmasında ve bölgesel kalkınmada önderlik yapabilir.