MİLLETİN GÜNDEMİ BOŞ TENCERE, İKTİDAR İSTANBUL RANTININ PEŞİNDE
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanımız ve yönetim kurulu üyeleri aramızda. Bu basın toplantısını onlarda izleyecekler. Ben kendilerine partimize hoş geldiniz diyorum.
İSTANBULLULAR İMAMOĞLU’NUN GASBEDİLEN HAKKINI GERİ VERECEKLER
31 Mart’ta yerel seçimler sona erdi. Ama İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandıktan sonra iktidar mızıkçılık yapmaya başladı. Bu işleri içine sindiremedi, oyunbozanlık yaptı. İmamoğlu’nun 18 günlük başkanlığında İstanbulluların geçiminin kolaylaştığı, hayat pahalılığının gerilediği görüldü. Sarayın kibirli adamı, seçimleri delilsiz, gerekçesiz iptal ettirdi. Ramazanın ilk gününde YSK İmamoğlu’nun hakkı yiyerek iftar yaptı. Milletin verdiği mazbata masa başında çalındı. Seçilmiş Başkan Ekrem İmamoğlu’nun hakkının elinden alınmasının üzerinden 38 gün geçti. Seçmen, aynı zarf içinde, aynı sandığa dört oy pusulası attı. Atılan oyların dördünü de aynı kişiler saydı. Saray’ın emir kulu YSK, sandıktan çıkan üç oyu geçerli kabul etti. Birine geçersiz dedi. 10 gün sonra, İstanbullular Ekrem İmamoğlu’nu bu defa kahir ekseriyetle yeniden seçecekler. Gerekçesiz gasp edilen hakkını, İmamoğlu’na geri verecekler. Her şey çok güzel olacak.
EKONOMİK KRİZ DERİNLEŞİYOR
Sarayın kibirli adamının kaprislerinin, rant hırsının bedelini sadece 16 milyon İstanbullu değil, 82 milyon yurttaşımız ödüyor. Ülkemiz son 6 aydır seçim atmosferinden bir türlü çıkamıyor. Herkesin işine gücüne dönememesinin, millete ağır bir bedeli var. Ekonomideki kriz her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Ekonomi son iki çeyrektir daralıyor. Öncü göstergeler ve sokaktan yükselen sesler, içinde bulunduğumuz bu çeyrekte de ekonominin iyi gitmediğini gösteriyor. Önemli bir iç talep göstergesi olan otomotiv sektöründeki satışlar Mayıs ayında da düşmeye devam etmiş. 2019’un ilk beş ayında toplam araç satışlarındaki düşüş yüzde 50’yi bulmuş. Bu sektörden ekmek yiyen binlerce çalışanımız var. Bu çalışanların bir kısmı ekmeğinden oldu. Büyük kısmı ise tedirginlik içinde bekliyor. Bayilerin kapanma noktasına geldiği söyleniyor.
GÜVEN YERLERDE SÜRÜNÜYOR
Ekonomide güven yerlerde sürünüyor. Tüketici güveni, Mayıs ayında tüm zamanların en düşük seviyesine indi. Yine reel kesim güven endeksi de son yedi ayın en düşük değerine geriledi. Tüketim için bir diğer önemli gösterge kredi kartı harcamaları… Yılın ilk beş ayında kredi kartı harcamaları reel olarak düşmüş. Yine tüketici kredileri de, reel olarak gerilemiş. Tüm bunlar ekonomide tüketicilerin iştahının kesildiğini, geleceğe güvenlerinin kalmadığını, borca battıklarını, yeniden borçlanacak durumda olmadıklarını da gösteriyor.
MİLLETİN BORCA DEĞİL GELİRE İHTİYACI VAR
Ama dün, BDDK bir karar aldı dedi ki, bazı ürünlerde kredi kartlarıyla yapılacak alışverişlerde taksit sayılarını artırıyorum dedi. Zaten borca batan millete, “vadeyi uzattım biraz daha borçlan” diyerek bu işleri çözmeye çalışıyorlar. Aslında iktidar ezberini hiç bozmadı. Mali piyasalardaki ihtiyati tedbirleri gevşeterek, vatandaşı borca batırarak işleri düzelteceğini zannediyor. Oysa milletin borca değil işe, aşa, doğru düzgün gelire ihtiyacı var. Saray ise İstanbul seçimleriyle uğraştığı için vatandaşı aspirinle, pansumanla uyutmaya çalışıyor.
NE YATIRIM NE ÜRETİM İŞTAHI KALDI
Sadece tüketim değil, yatırım ve üretim iştahı da kalmadı. Makine-teçhizat yatırımları son dört çeyrektir, toplam yatırımlar ise son üç çeyrektir geriliyor. Nisan’da yatırım malı ithalatı, geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 28 düşmüş. Yani bir başka ifadeyle yatırımdaki sıkıntı Nisan ayında da devam etmiş, hatta derinleşmiş. Yine imalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi, Mayıs’ta çok sert bir biçimde düşmüş. Bu endeks 14 aydır kritik eşik olan 50’nin altında seyrediyor. Firmalarımızın özellikle yeni sipariş alma konusunda çok sıkıntılı oldukları bu endeksten takip edilebiliyor. Hem tüketim, hem de üretim tarafında yaşanan bu kaygı verici gelişmeler belirli sektörlerde yapılan vergi indirimlerine rağmen hala sürüyor. Ancak beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerde uygulanan vergi teşvikleri de kısa süre sonra kalkacak. Bunları sürdürmek için bütçe de imkân var mı? O da şüpheli…
HAZİNE NAKİT AÇIĞI %478 ARTTI
Dün Mayıs ayı hazine nakit dengesi açıklandı. Geçen yılın Mayıs ayında 21 milyar TL fazla veren hazine nakit dengesi, bu yıl 15 milyar TL açık vermiş. Yine bu yılın ilk beş ayında Hazine’nin toplam nakit açığı, geçen yıla göre yüzde 478 artmış, 67 milyar TL’ye çıkmış. Bütçedeki bozulma olağanüstü. Tek seferlik gelir ve giderler ayıklandığında, yılın ilk dört ayında 16 milyar TL olan faiz hariç açık birdenbire 61 milyar TL’ye sıçrayıveriyor. Oysa 2019’un tamamı için program tanımlı dediğimiz açığın 2 milyar TL civarında kalması hedeflenmiş. İki milyar neresi, 61 milyar neresi? Daha yılın ilk beş ayında hedefin 31 katına çıkmışız.
SOSYAL GÜVENLİK AÇIKLARI İÇİN YAPILAN HARCAMA İKİYE KATLANDI
Bu arada en büyük sıkıntılardan birinin de sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarında olduğu görülüyor. İlk dört ayda bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını finanse etmek için yapılan transferler, 17,3 milyar TL olmuş yani 17 milyar lirayı aşmış. Bütçeden yapılan kaynak transferi, geçen yılın aynı dönemine göre ikiye katlanmış. 17 yılda vatandaşın canını yakacak her türlü tedbiri aldılar sosyal güvenlik alanında. Emeklilik yaşını arttırdılar, binlerce mağdur yarattılar. Ama döndüler dolaştılar, sosyal güvenlik sistemini yeniden iflas noktasına getirdiler. Ama hala bugünkü günahlarının üzerini örtmek için geçmişe atıp tutmaktan da bir türlü vazgeçmiyorlar.
SEÇİMDEN SONRA YENİ VERGİLER VE ZAMLAR GELECEK
Tüm bunlar bize iki şeyi gösteriyor. Birincisi, bütçe imkânları seçimler için zaten sonuna kadar zorlanmış. Bütçede tüketim ve ekonomik büyümeyi canlandıracak, politikalar için, daha fazla bir manevra alanı bırakılmamış. Ancak, seçimlerde yapılan mızıkçılık nedeniyle, bu genişlemenin yani seçimler nedeniyle bütçede yapılan genişlemenin etkisi de saman alevi gibi olmuş. İkincisi, bırakın gevşek maliye politikası uygulamayı, iktidarın bütçeyi toplayabilmek için seçimlerden sonra yeni vergi ve kamu zamlarına hazırlandığı artık açık seçik görülüyor. Bu ne demek? Bu daha fazla hayat pahalılığı demek, daha fazla işsizlik demek ve ekonomideki daralmanın önümüzdeki dönemde de sürmesi demek.
BİZDEKİ FAİZ, BENZER EKONOMİLERİN 4 KATI
Diğer taraftan TL’nin hızla değer kaybetmesi ve artan riskler, para politikasındaki manevra alanını ciddi şekilde sınırlamış. Yılbaşından bu yana Türk Lirası, benzer ekonomiler içinde, Arjantin’den sonra parası en fazla değer yitiren ikinci ekonomi. Yine bu dönemde borç temerrüt risk primi en fazla artan ekonomi Türk ekonomisi. Dün TCMB politika faizini değiştiremedi. Brezilya, Çin, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan gibi bize benzeyen ekonomilerde politika faizlerine baktığımız zaman bunun ortalaması yüzde 6,5. Bizde? Bizde yüzde 24. Yani bize benzeyen ekonomilerin nerdeyse dört katı kadar politika faizimiz var. Şu anda 12 aylık gerçekleşen enflasyon yüzde 19 civarında. Bir yıl sonrası için beklenen enflasyonda yüzde 16. Ülkemiz dünyanın en yüksek reel politika faizlerinden birini veriyor. Yani bu enflasyon ve yüzde 24 faizi karşılaştırdığınızda bu kadar yüksek reel faiz başka bir ülkede yok. Geçen yıl 24 Haziran seçimlerinde hatırlayın, “Verin bu kardeşinize oyu dövizle faizle nasıl baş edilir” diyenler maalesef sözlerini tutmadılar. Ekonomiye güven yok. Onun için bu faizi düşürme imkânı da son derece sınırlı.
BORÇ SORUNU BORÇLA ÇÖZÜLMEZ
Enerji ve inşaat başta olmak üzere pek çok sektörde geri dönmeyen kredi sorunlarının ağırlaştığını görüyoruz. Millet artık borcunu ödeyemez hale geldi. Esnaf, çiftçi, sanayici, memur, işçi herkes perişan. Ama iktidara dönüp baktığınız zaman bu meseleleri çözmek için hala yeni borç verme peşinde. Borcu borçla çözemezsiniz. Protesto edilen senet tutarı bu yılın ilk dört ayında, geçen seneye göre yüzde 57 artmış. Karşılıksız çek tutarı aynı dönemde yüzde 84 artmış. Pek çok iş insanı ve esnaf karşılıksız çekler nedeniyle hapis cezasıyla karşı karşıya kalmak üzere.
HASTANIN KANI ÇEKİLİRKEN DOKTOR TANSİYON DÜŞTÜ DİYE SEVİNİYOR
Ekonomideki sert daralmaya bağlı olarak cari açık düşüyor tamam ama Damat bakan “Haziran’da iktidarları döneminde ilk defa cari açığın sıfırlanacağını” müjdeleyince bu biraz garip oluyor. Hasta ruhunu teslim ederken, kanı çekilmişken acemi doktor bunun tansiyon sorunu kalmadı diye övünüyor. Önemli olan ekonomi kanlı, canlı iken tansiyon sorunu yaşamamak… ekonomi büyürken, cari açık vermemek… Bu da ancak ciddi, derli toplu, ayakları yere basan, güven uyandıran bir programla olabilir. Böyle pansuman tedbiriyle, yok aspirin tedavisiyle bu işleri geçiştirmek mümkün değildir.
KÜRESEL GÜÇLER SÖZÜNDEN ÇIKMAYAN SARAYI NEDEN İSTEMESİN?
Damadın kayınbabası da dün çıkmış; “Türkiye’ye ekonomik tuzaklarla diz çöktüreceklerini sananlardan, kendisini devirmek isteyen küresel ittifaklardan” bahsediyor. Siz o küresel ittifakların bir dediklerini ikiletmeden yapıyorsunuz zaten. Bizim kendi gazetecilerimiz hapiste, onlar “bizim gazetecilerimizi bırak” diyorlar bir günde bırakıyorsunuz. “Rahibimizi bırak” diyorlar 24 saatte oval ofise gönderiyorsunuz. “NASA çalışanımızı gönder” diyorlar, hapisten evci çıkarıp geri gönderme hazırlıklarına başlıyorsunuz. Sizle onların ne problemi olabilir ki? Uluslararası kontratlara rağmen ortak projemiz F-35 uçak üretiminden bizi çıkartmaya hazırlanıyorlar bir takvimde veriyorlar. Ama bakıyoruz saray ve bakanları sureti haktan tepkiler gösteriyorlar. Doğru düzgün ciddi bir tepki ortada yok. Şimdi bu küresel güçler, onlar gibi her dediklerini yapan bir iktidarı neden istemesinler?
BÖYLE İKTİDAR VARKEN DIŞ DÜŞMANA İHTİYAÇ YOK
Tekrar söylüyorum ekonomiyi bu hale küresel güçler falan getirmedi. Ekonomiyi bu hale getiren yatırım ve üretim yerine, ithalatı; kazanç yerine borcu şişiren sıcak paraya yaslanan AK Parti iktidarıdır. Biz bunun için “böyle iktidar varken bu memleketin dış düşmana da zaten ihtiyacı yoktur” diyoruz. “Beka, beka” bütün seçim boyunca bunu dinledik bundan önce 31 Mart’a kadar. Şimdi jeo-stratejik riskler artarken asker sayısını yarıya indirip güvenlik zafiyeti yaratmaktan çekinmiyorlar. Doğru düzgün meclise de bilgi vermiyorlar. Ondan sonrada çıkıp sarayın kibirli adamı, “Komuta kademesi, güvenlik zaafını düşünemeyecek kadar basiretsiz mi?” diyerek sorumluluğu TSK’ya yıkıyor. “Ben komutanım, ben başkomutanım, ben tek adamım” derken birden bire son derece mütevazı bir hale geliyor.
KURU GÜRÜLTÜYÜ BIRAKIN, MAAŞINIZIN HAKKINI VERİN
Milleti unuttular. Milleti aldatmaya çalışıyorlar. Evet, bizim milletimiz gerektiğinde istiklali için canını ve malını ortaya koymaktan hiç çekinmez. Ama kendini unutanları, kendini aldatmaya kalkan kibirli siyaset erbabını da çok iyi tanır. İnsanlarımızın ve özellikle gençlerimizin acilen karınlarını doyurabileceği, özlediği yaşam koşullarına ulaşabileceği, düzgün işlere ihtiyaç var. Kuru gürültü yapmayı bırakın. Size geçtiğimiz Ağustos ayında önerdiğimiz güveni artıracak reçeteye bu defa bir alın, bir göz atın. Milletin emanetinin gereğini yapın. Milletin vergileriyle ödenen, yediğinizin, içtiğinizin, maaşınızın hakkını verin.
MİLLETİN GÜNDEMİ BOŞ TENCERE, İKTİDAR İSTANBUL RANTININ PEŞİNDE
Ülkemizin, milletimizin gerçek gündemi “ocaktaki boş tenceredir.” Tüm bu sorunlara çözüm bulması gereken iktidar işi gücü bırakmış İstanbul’un rantını elinden kaçırmamanın peşinde. Bunun için her şeyi yapıyorlar. Bakın haberler geliyor, bazı illerin valileri, mülki amirleri iktidarın il örgütü yöneticisi gibi çalışıyorlar. Muhtarları arayıp İstanbul’daki hemşeri derneklerinin adreslerini, telefon numaralarını, yöneticilerinin isimlerini bize verin diyorlar. Onlara baskı yapın diyorlar AK Parti’nin adayına oy vermeleri için.
EMİR KULLARI YSK BİLE “ÇALINDI” DİYEMEDİ
Dün AK Parti Genel Başkanını izledik. “Çaldılar, çırptılar” deyip gerekçesiz seçim iptaline gerekçe arayıp durdu. Bunu aslında emir kulları YSK dahi yazamadı çalınmayı, çırpmayı. O hala daha mızıkçılığa devam etmek istiyor. Belediyedeki işçilerle, belediye başkanlarımızı karşı karşıya getirmek için bir sürü kumpas tezgâhlıyorlar, filmler gösteriyorlar orada. Biz işçilerimizin özgürce örgütlenmesini daima savunduk, bunun mücadelesini verdik, bu hakların anayasaya girmesini sağlayan bir partiyiz biz. CHP böyle bir parti. İşçilerimiz hakkını, hukukunu kimin, hangi sendikanın en iyi şekilde koruyacağına inanıyorsa o sendikanın şemsiyesi altında örgütlenme konusunda tamamen özgürdür.
ÇALIŞANLARIN İSTEDİĞİ SENDİKAYA GİTMESİNE DAYATMA DİYORLAR
Biz AK Parti gibi çalışanlara sendika dayatması yapmıyoruz. Herkesi kendileri gibi biliyorlar. Adalet ve Kalkınma Partisi belediyeciliğinin cenderesinden, dayatmasından kurtulan çalışanların istedikleri sendikaya gitmelerini saray şimdi kalkıp da kimseye dayatma diye yutturmaya kalkmasın. Alın teri döken, namusuyla çalışan her emekçi, her işçi bizim başımızın tacıdır. Tekrarlayalım, kendi siyasetinin finansmanı için belediyeleri arpalık olarak gören anlayışa karşıyız.
MİLLET, KORNİŞONA SARILI DANA ROZBİFLERİ GÖTÜRENLERE KUVVETLİ BİR ŞAMAR ATACAK
Belediyelerin imkânlarını millet için değil, aynı havuzda yıkandıkları yandaşlarının menfaatleri için kullanan AK Parti anlayışıyla sonuna kadar mücadele etmeye de devam edeceğiz. Şehirlerin rantı şehrin tüm hemşerileri için kullanılacak. CHP’nin halkçı belediyecilik anlayışı budur. İşte 18 günde İstanbul’da yapılanlar ortada. İstanbul’un nimetleri, kaynakları 16 milyon İstanbullu için kullanılmaya başlanmıştı. Bundan rahatsız olan çıkar çevreleri milletin verdiği mazbatanın gasbedilmesi talimatını verdiler. Ama olanı biteni vicdan sahibi milletimiz çok yakından izliyor, görüyor. Milletimiz; 23 Haziran’da verdiği mesajı almamakta direnen, “kornişona sarılı dana rozbifleri”, “zencefilli somon suşileri”, “pataşura sarılmış çerkez tavuklarını”, “efuli ve ejder meyvesi şerbetleri” eşliğinde götüren, bir eli yağda bir eli balda yaşayan saray sosyetesine, kendisine gelmesi için kuvvetli bir şamar atmaya hazırlanıyor.
ACILI AİLELERİN ÜZERİNE BİBER GAZI VE PLASTİK MERMİ SIKMAK HANGİ VİCDANA SIĞAR?
Dün, Çorlu tren kazasında sevdiklerini kaybetmiş acılı ailelerimize Anayasa Mahkemesi kapısında hak ararlarken yapılan muameleyi üzüntüyle karşılıyoruz. Acılı ailelerin üzerine biber gazı ve plastik mermi sıkmak hangi vicdana sığar? Facianın gerçek sorumlularının yargılanması için mücadele veren hemşerilerime yapılan bu muameleyi şiddetle kınıyoruz. Milletimiz, 6 Mayıs’ta sandık darbesiyle gasp edilen mazbatayı yeniden Ekrem İmamoğlu’na vermek için gün sayıyor. Hakkın yerini bulacağına ve 23 Haziran’da her şeyin çok güzel olacağına bizim inancımız tam.
Son olarak, bu Pazar babalar günü. Tüm babalarımızın babalar gününü kutluyor, ahirete intikal eden babalarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi değerli basın mensupları sorularınız varsa alıyım.
SN. İMAMOĞLU NET ŞEKİLDE AÇIKLADI
Basın toplantısında soruları da yanıtlayan CHP’li Öztrak, Ordu’da yaşanan VIP tartışması ve hafta sonunda televizyonda karşı karşıya gelecek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım hakkındaki sorular üzerine şunları söyledi:
“Önce birinci sorunuza cevap vereyim. Birinci sorunuzla ilgili olarak Ekrem İmamoğlu gerekli açıklamayı yapmıştır. Kendisi kamuoyunda bilinen, tanınan bir insandır ve ne söylediğini, ne ettiğini gayet açık bir biçimde kamuoyunun önünde açıklamıştır. Bundan sonrasında süren tartışmanın ne olduğunu ben anlamakta zorluk çekiyorum. Ve açıkçası burada yeniden bir başka gelişmenin olduğunu hissediyorum. Yayınla ilgili ortadaki bu talebin yine Ekrem İmamoğlu, ‘Bu İsmail Küçükkaya’ya iletilmiş olan bir talep değil. Onların Genel Başkan Yardımcısı ve bizim Grup Başkanvekilimiz kendi aralarında bu müzakerenin formatını tartışırlarken diğer taraftan Sayın Binali Yıldırım tarafından, yani Binali Yıldırım’ı temsil eden kesimden böyle bir talep geldi’ dedi. Dolayısıyla İsmail Küçükkaya’nın bunu bilmesi mümkün değil. Onun için var mı yok mu böyle bir talep, buna cevap verecek olan Mahir Bey ve Engin Bey.”
O MEKTUP HAKKINDA TBMM BİLGİLENDİRİLMELİ
CHP Sözcüsü Öztrak, Amerika’dan Ankara’ya gönderilen S-400 VE F-35’lerle ilgili mektup ve Dışişleri Bakanının konu hakkındaki açıklamasıyla ilgili bir başka soru üzerine de şu değerlendirmelerde bulundu:
“Mektup açık. Şunu ifade edeyim, bu mektup ABD’de Savunma Bakanlığının web sayfasında yayınlanmamış olsaydı bizim bu mektuptan haberimiz olmayacaktı. Ama adamlar saydam, şeffaf oturdular bu mektubu web sayfalarında yayınladılar. Mektuba baktığınız zaman, mektuptaki ifadeler büyük ölçüde geçmişte Türkiye’ye Kıbrıs’taki gelişmelerden sonra ABD’nin o dönemki Başkanı Johnson tarafından verilen mektuba benziyor. Ültimatomsa ültimatom var. ‘Ya bunları bunları yaparsın ya da seni şu projeden çıkarırız’ diyorlar. Dolayısıyla ifade ültimatom ifadesidir. Yetmez geçen haftada söylemiştim orada çok önemli bir başka husus daha var. Diyor ki, ‘Bu konuda senato ve kongre benim arkamda, beni destekliyor.’ Zaten nitekim daha sonra kongrede alınan kararlarla bu özellikle bütçenin alt komitesinde alınan kararlarla bu husus ortaya çıktı. Ama Türkiye’ye dönüp, bize dönüp baktığınızda bizde bu mektup maalesef meclisimize gelmiş değil. Meclisimize yeterli bilgi verilmiş değil. Sanki bu S-400 meselesi Amerika’yla ilişkiler sarayın kişisel meselesi. Böyle olduğu zaman da karşı taraf karşısında zayıf kalıyoruz. Gereken sertlikte, ağırlıkta cevap vermekte yetersiz kalıyoruz. Bir hafta geçmiş mektup geleli buraya Milli Savunma Bakanı hala daha cevap yazacaklarından bahsediyor. Ve açıklamalara da baktığımız zaman açıklamalar son derece zayıf açıklamalar. Tekrar söylüyorum, o mektuptaki gelişmelerle ilgili bilgiyi ve Türk tarafının bu konudaki yaklaşımı konusunda TBMM biran önce bilgilendirilmelidir. Bu mesele sarayın şahsi meselesi olarak kalmamalıdır.
TÜRKİYE EKÜMENİK İFADESİNİ LOZAN’DA REDDETMİŞTİR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimlerle ilgili “Biz aslında İstanbul’da ve Ankara’da kaybetmedik” şeklindeki sözlerinin ve Binali Yıldırım’ın “Ekümenik Patrik” ifadelerinin sorulması üzerine de Öztrak şunları söyledi:
“Sonuncusundan başlayım. Ekümenik ifadesi Türkiye’nin Lozan’da reddettiği bir ifadedir. Yani sadece Türkiye açısından değil, uluslararası ilişkiler bakımından da sıkıntı yaratan bir husus olması nedeniyle ekümenik ifadesini Lozan’da Türkiye reddetmiştir. Dolayısıyla eski bir Başbakanın, daha önce Başbakanlık yapmış, Millet Meclisi Başkanlığı yapmış bir kişinin twitinde kalkıp ekümenik ifadesi kullanmasını anlamak mümkün değildir. Anlaşılan İstanbul’un rantını elden bırakmamak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar.
Diğer soruyla ilgili olarak, 11 tane büyükşehir belediye başkanlığını CHP almıştır. Bunların içinde İstanbul’da vardır, Ankara’da vardır. Kaybetmedik, ilçeleri biz aldık, onlar aldı. Seçmen iradesini açıkça ortaya koymuştur. Demiştir ki, büyükşehir belediye başkanlıklarını CHP’ye veriyorum. Bu durumda, ilçe belediyelerini almış olan diğer partilerin söyleyecekleri bir tek şey vardır. Birlikte çalışacağız, hemşerilerimiz için elimizden gelen en iyisini yapmak için uğraşacağız, birbirimize çelme takmayacağız. Ama öyle olmuyor. İlçe belediye başkanları adına saray konuşuyor, sarayın kibirli adamı konuşuyor. Şöyle yaparız, böyle yaparız. Zararlarına olur. Millet iradesini ortaya koymuştur. Milletin iradesini dinlememek, milletin iradesine rağmen birlikte çalışmayı reddetmek sonuç itibariyle millet tarafından ciddi şekilde cezalandırılır bir sonraki sandıkta.
BİZ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA TARAFIZ
Öztrak, “Bir yargı reformu paketi hazırlandı. Önümüzdeki günlerde sanıyorum meclis çatısı altında görüşülecek. Burada Anadolu basınını da ilgilendiren çok önemli bir madde var. Biz bugün bununla ilgili görüşmeler yapmak üzere Meclis çatısı içerisindeyiz. Yapılan düzenlemeye göre icra iflas ilanları, yani resmi ilanlar, yaygın ve yerel basında yayınlanma zorunluluğu ortadan kalkacak. Bu özellikle son yıllarda güçlükle ayakta duran yerel basın için çok büyük bir sıkıntıyı beraberinde getirecek. Çünkü resmi ilan gelirinin aşağı yukarı yüzde 35’ine tekabül ediyor. Bu konuyla ilgili bilgi sanıyorum size ulaştı. Parti olarak nasıl bir anlayış içerisinde olacaksınız?” şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Baştan itibaren söylüyoruz, sadece yerel basın değil, sadece yaygın basın değil biz Türkiye’nin tamamında basın özgürlüğünün en ufak bir sıkıntıya uğramadan gerçekleştirilmesi yönünde tarafız. Bu çerçevede özellikle yerel basının kaynaklarını azaltmaya, kaynaklarını kısıtlamaya, yerel basını zor duruma düşürmeye dönük bu düzenlemenin yapılmaması, bir an önce kaldırılması yönünde hareket etmemiz gerektiği inancındayız. Bu çerçevede Meclisteki arkadaşlarımız da gerekli çalışmaları yürütüyorlar. Özellikle komisyonlardaki arkadaşlarımızdan ben bu bilgiyi aldım. Böyle bir düzenleme için gerekli hazırlıkları yapıyorlar.
Ben açık söyleyeyim, burada yapılmak istenen şey, yerel basının bitirilmesine ya da vesayet altına alınmasına dönüktür. Çünkü burada eğer gerçekten devlet üzerinde bir yük oluyor, bütçeye yük oluyor diye bir görüş varsa bunu da çözebilmek mümkündür. Sonuç itibariyle icra iflas ilanlarını paralarını satın alanlardan tahsil etmek de zor değildir. O nedenle böyle bir düzenlemenin karşısındayız. Bu bu düzenlemenin uygulamaya geçirilmemesiyle ilgili olarak arkadaşlarımız komisyonlarda gerekli çalışmaları yapıyorlar.
BU DÜZENLEME İŞSİZLİĞİ DE İLGİLENDİRİYOR
Öztrak, aynı konuyla ilgili düzenlemenin bir torba yasa içerisine sokularak geçirileceği yönünde bir bilgi olduğu belirtilerek, buna karşın ilan paralarının ihaleyi alanlar tarafından ödenmesi yönünde bir yol da olduğunun hatırlatılması üzerine şu değerlendirmelerde bulundu:
“Biz böyle bir düzenlemeyi destekleriz. Karşı olmayız ama bu konu sadece basın özgürlüğüyle ilgili değil, aynı zamanda yerel basınla ilgili getirilen bu düzenleme istihdamı, hep söylediğimiz, konuştuğumuz işsizliği de çok yakından ilgilendiriyor. Dolayısıyla böyle bir uygulamanın biran önce değiştirilmesi, bu uygulamaya geçilmemesi için gerekli düzenlemenin yapılması konusunda biz gerekli desteği vereceğiz.”