AFGANİSTAN’A MEHMETÇİĞİMİZİ DEĞİL; SADAT’INIZI, ÖSO’NUZU GÖNDERİN
CHP Sözcüsü, Hükümetin Afganistan’da havaalanının korunması için gönüllü yazıldığını söyleyen Öztrak, “Siz, Biden ve Amerika ile arayı bulacaksınız diye, bizim Mehmetçiğimiz, Taliban’ın önüne sürülecek bir kalkan değildir. Bu işe çok hevesliyseniz, SADAT’ınızı, ÖSO’nuzu, silahlarla poz veren, şovmen tosuncuklarınızı Afganistan’a bir gönderiverin” dedi.
Öztrak, herkes ardına bakmadan Afganistan’dan çıkarken, Hükümetin Mehmetçiği Taliban’ın karşısına dikmeye kalktığını belirterek, “Bunu yapmayın. Aksi halde, Mehmetçiğimizin ayağına değecek her taşın sorumlusu, Erdoğan ve AK Parti olacaktır” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün İzmir’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, Rize’deki sel felaketinde hayatını kaybeden 6 vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Kaybolan ve kendilerinden henüz haber alınamayan vatandaşlarımızın, sağ salim bulunmasını, ailelerine ve sevenlerine kavuşmasını temenni ediyorum.
SİYASETTE KANDIRILMIŞ OLMAK MAZERET DEĞİLDİR
Dün, 15 Temmuz Hain Darbe Girişiminin, beşinci yıl dönümüydü. 15 Temmuz 2016’ya kadar olan bitenler, herkesin malumu. Ama 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bugün dahi tam olarak aydınlanmadı. TBMM’nin hazırladığı Araştırma Komisyonu Raporu, Sümen altı edildi, milletten gizlendi. Daha önce, “Ne aldatan olduk, ne aldanan” diyenler, şimdi çıkmışlar, “Aldandık” diyorlar. Bilinen bir kuraldır. “Siyasette kandırılmış olmak, bir mazeret değildir.” Siyasette “aldandım” demek, “Basiretimi ve aklımı kaybettim, kararlarım ve eylemelerim hükümsüzdür” demeye gelir.
ALDANDIM DEYİP GEÇEMEZ, 251 YURTTAŞIMIZ ŞEHİT OLDU
Ülkeyi yönetenler, “aldandık” deyip geçemez. Çünkü bunun vahim sonuçları olur. Olmuştur da. Devletimizin ve ordumuzun içine özenle yerleştirilen, himaye edilen bazı gözü dönmüş hainler, 15 Temmuz 2016’da, milletimize silah çekmişlerdir. Gazi Meclisimizi bombalamaya cüret etmişlerdir. Ama o gece, Erdoğan uçan sarayında konforlu bir şekilde semalarda dolaşırken, Milletvekilleri Meclis’e sahip çıkmıştır. Milletimiz devletini sokaklardan toplamıştır. 251 yurttaşımız şehit olmuştur. 2 bin 196 yurttaşımız yaralanmıştır. O gece uçakla havada turlayan Erdoğan şimdi çıkmış, “Darbeciler karşıma çıksaydı şehadete yürümek için, biran bile tereddüt etmeyecektim” diye ahkâm kesiyor. İnsanda biraz sıkılma olur. Beyefendi, siz işinizi doğru dürüst yapsaydınız, 251 yurttaşımız şehit olmayacaktı. Halkımız bunca acıyı çekmeyecekti. Bu sözleri ederken, bari milletten utanın. Biz, 251 vatandaşımızı rahmetle anıyoruz.
HER ŞEY MİLLETİN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE OLDU
Dün bu mankurtları devletimizin, adliyesine, maliyesine, askeriyesine yerleştirenlerin, bugün, “Aldandık” bahanesi tam bir “aldatmadır.” Çünkü her şey milletin gözlerinin önünde olmuştur. Her şey bunların rıza ve onaylarıyla gerçekleşmiştir. Erdoğan Hükümetleri, MGK’nın FETÖ ile ilgili uyarılarını görmezden, bizim uyarılarımızı ise hiç duymazdan gelmiştir. Erdoğan’ın “aldandık” sözünde, zerre miskal samimiyet olsaydı, 15 Temmuz’dan sonraki süreç bambaşka olurdu. Erdoğan, 15 Temmuz’u, “Kendi Reichstag Yangınına” çevirmezdi. 15 Temmuz gecesi oluşan dayanışma havasını, kendi koltuk ihtirası için istismar etmezdi. Hain darbe girişiminden beş gün sonra, OHAL ilan ederek, darbeye direnen Gazi Meclisi devre dışı bırakıp, 20 Temmuz sivil darbesini gerçekleştirmezdi.
ÇAĞDAŞ TİRANLIKLAR TERÖR VE KORKU ÜZERİNE İNŞA EDİLİYOR
Erdoğan ülkemizi uzunca bir süre, “Olağanüstü Hal rejimi” altında yönetti. Bugün milletin cebini boşaltan ucube vesayet rejimine geçmek için, anayasa, yönetim sistemi, milli iradenin tecelligahı Meclisimiz devre dışı bırakılarak, OHAL rejiminde değiştirildi. “Bugün, dünün öğrencisidir.” Dünün bize öğrettiği bir şey varsa, o da çağdaş tiranlıkların, terör ve korku üzerinde inşa edildiğidir. Almanya’nın felaketi olan Hitler’in kitabındaki en bilinen strateji; kuvvetler ayrılığını sona erdirecek, ifade özgürlüğünü askıya alacak, adil yargılama hakkını ortadan kaldıracak, muhalefeti ezecek, bir takım ani felaketler yaratmaktı. 1933’teki Reichstag Yangınından hemen sonra, Alman halkının tüm temel hakları askıya alındı. Hitlere kararname çıkararak ülkeyi yönetme yetkisi verildi. Ve bundan sonraki 12 yıl boyunca, yani İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, Almanya, Olağanüstü Hal ile yönetildi.
HEGEL’DEN VE MARX’TAN ALDIĞIMIZ DERS
Ülkemizde de Erdoğan Şahsım Hükümeti; beş yıldır OHAL yetkilerini kullanıyor, ülkeyi bir sonraki seçimlere de, bu yetkilerle götürmek istiyor şimdi. “OHAL yetkilerini, üç yıl daha uzatacağım” diyor. Tarihten, Hegel’den ve Karl Marx’tan öğrendiğimiz, bir başka ders daha var. “Tarihte her şey iki defa yaşanır. İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olur.” Meclis’te görüşülen Torba Yasayla, milletin malına, mülküne hükümet kararıyla el koymak, kayyum atamak, “Yargısız infaz” kılıcıyla, devlet memurları üzerinde baskı kurmak ve gözaltı sürelerini fiilen tutukluluğa çevirmek isteniyor. Bu bir, milleti sindirme girişimidir. Ama aynı zamanda da komedidir.
SANDIKTAN ÇIKAMAYACAĞINI GÖRDÜ
Belli ki Erdoğan, artık sandıktan çıkamayacağını görmüş. “Millet iradesini nasıl eğip bükerim, sandığın terazisiyle nasıl oynayabilirim” diye, kendince çareler arıyor. Saray 2023 seçimlerine kritik eşik diyerek kaybetmesi mukadder olan bir seçimi kazanmak için milletin gözünü korkutmaya çalışıyor. Olağanüstü Hali seçime kadar “olağan” hale getirerek bunu sağlamaya çalışıyor.
SEÇİM KANUNLARIYLA OYNAMAYA BAŞLAYAN İKTİDAR GİDİCİDİR
Bir taraftan da Cumhur İttifakı’nın ortakları seçim barajını, seçim kanunu tartışıyor. Buradan açıkça ifade edeyim, eğer bir iktidar seçim kanunlarıyla oynamaya hazırlanıyorsa gidici olduğunu kendi de anladı demektir. O iktidar gidicidir. Erdoğan Şahsım Hükümeti, bu ülkenin, bu ülkenin vatandaşlarının sırtında her geçen gün ağırlaşan bir yük haline gelmiştir. Milletimizin sabır taşı çatlamıştır. Milletimiz Erdoğan’dan çok yorulmuş ve bunalmıştır. Millet emaneti Erdoğan’dan almak, ehline vermek için gün sayıyor.
BOĞAZİÇİ’NDE HATA TEKRARLANMASIN
Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesine bir gece yarısı atadığı kayyum rektörü 6 ay sonra görevden aldı. Gençlerin ve akademisyenlerin kendisine karşı eylemlerinin, “6 aya kadar biteceğini” iddia eden kayyum, 6 ay içinde tek imzalı bir gece yarısı kararıyla kapıya kondu. Evet, hatadan dönmek erdemdir. Ama aynı hata tekrarlanmazsa… Erdoğan Şahsım Hükümeti, Boğaziçi’ne gelecek yeni rektör konusunda, üniversitenin kendi içindeki demokrasiye, geleneklere, örfe, adete ve üniversitenin kendi dinamiklerine saygı göstermelidir. Bir kayyumu alıp diğerini getirmemelidir.
MEMLEKETİN SAHİBİ SİZ DEĞİLSİNİZ, MİLLET
İktidarının biteceğini anlayan Erdoğan, artık kıbleyi de şaşırmaktadır. Partisinin İl Başkanlarına, “Memleketi (muhalefete) teslim etmemekten” söz etmiştir. Bu ne yaman bir kibirdir. Kendini memleketin sahibi görmektedir. Beyefendi bu memleketin sahibi siz değilsiniz. Memleketin sahibi, milletimizdir, asil milletimizdir. Milletimiz sizi, hizmet edin diye seçmiştir. Baki olan milletimizdir, siz, kendinizden önce gelmiş pek çok hükümet gibi gidicisiniz… Söz sizin değil artık milletin. Yetkiyi bize siz değil, memleketin sahibi olan milletimiz sandıkta verecek. Ondan sonrada size düşen, tıpış tıpış evinize gitmek olacak. Sıkı sıkıya yapıştığınız sıcacık koltuklarınızı, millet için ter dökeceklere, millet için çalışacaklara, yani bizlere bırakacaksınız.
13. CUMHURBAŞKANI YARALARI SARACAK
Herkes müsterih olsun. Buradan milletimize şunun müjdesini, şimdiden veriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanı, aldanmayan, milletini aldatmaya çalışmayan, devlet ciddiyetine sahip, saygın bir Cumhurbaşkanı olacak. 13. Cumhurbaşkanımız, milletini bölüp parçalamayacak, kimseyi dışlamayacak aksine yaraları saracak. Küskünleri barıştıracak. Herkesi kucaklayacak. Elindeki gücü, istişareyi, güçlü parlamenter demokrasiyi ülkemize getirmek için kullanacak. 13. Cumhurbaşkanımız, nefret diliyle değil, sevgi diliyle konuşacak. Tarafsız olacak. Tüm milletimizi kucaklayacak. Koltuğunu değil, milletimizin hakkını, hukukunu düşünecek. Devletimizin varlığını ve birliğini bihakkın temsil edecek. Atalarımız ne güzel söylemiş; “Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.” Erdoğan Şahsım Hükümetinden de, tek adam vesayet rejiminden de, milletimizin hayrına artık hiçbir şey çıkmaz.
HASAT SÜRERKEN HUBUBAT İTHALATI
Şu çiftçimize yaptıklarına bir bakın… Son bir yılda; DAP gübresinin fiyatı yüzde 104, ÜRE gübresinin fiyatı yüzde 97 artmış. Sadece gübre mi? Tohum, ilaç, mazot fiyatları da almış başını gitmiş. Çiftçimiz Erdoğan Şahsım Hükümeti’nden kanunen ödemesi gereken destekleri bile alamıyor. Bir tarafta her gün pahalanan girdi fiyatları, bir tarafta, dağ gibi biriken borçlar, uçan faizler, diğer tarafta kuraklık… Erdoğan Şahsım Hükümeti bu hale düşürdüğü çiftçiyi, bir de ithalat sopasıyla dövüyor. Hububat üreticisi hasada devam ederken, TMO’nun arpa ve buğday ithalatı yapacağı haberleri çıkıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti, çiftçinin maliyetlerini aşağı çekecek tedbirleri almıyor. Bugüne kadar birikmiş, ödenmemiş destek borcunu çiftçiye ödemiyor. Ama çiftçinin malını ucuza kapatmak için ithalat kapısını açıyor. Sonuç maliyetini karşılayamayan çiftçi borca batıyor. Arazisini, traktörünü, ineğini, bankaya, kooperatife kaptırıyor.
MARKETTEN ÇIKAN BİR TORBAYA BİR FİŞE BAKIYOR
Süt üreticisi deseniz, artan yem maliyetlerinin altında eziliyor. Çaresizlikten ineğini kesime gönderiyor ama buna rağmen maliyetlerini karşılayamıyor. Besici deseniz, yem fiyatı almış başını gitmiş. Damızlıklar mezbahaya gidiyor. Canlı hayvan ithal etmekten vazgeçen Erdoğan Şahsım Hükümeti onun yerine lop et ithalatıyla bu sefer besiciyi vuruyor. Çiftçi, süt üreticisi, besici bunca cefayı çekerken, kazanamayıp, ekmekten, beslemekten vazgeçerken, çarşı, pazar, mutfak hala yangın yeri olmaya devam ediyor. Ucuzlayan hiçbir şey yok. Yaz ortasında, yaz meyvelerinin yanına yaklaşılmıyor. Bakkaldan marketten, içinde et, süt, peynir olmayan bir torba 100-150 liraya anca doluyor. Marketten çıkan vatandaş, bir elindeki torbaya, bir de diğer elindeki fişe bakıyor. “Yahu ben ne aldım da bu kadar tuttu” diye şaşkın gözlerle soruyor.
TASARRUF DEDİLER, FAZLA MESAAİYE GÖZ DİKTİLER
Temmuz ayına girerken, elektriğe yüzde 15, doğalgaza yüzde 12 ile 20, LPG’nin pompa fiyatına yüzde 8 zam yaptılar. Tasarruf genelgesi dediler, saraylarından tasarruf etmek yerine kamu kurumlarının günlük gazete alımlarını, zorunlu olanlar dışındaki ilanlarını kestiler. Bu kararla da, yerel basının hayat damarlarını kesmiş oldular. Şu zor günlerde kamu çalışanları gerekirse fazla mesai yapsın ama biz haklarını vermeyelim, mesai saatlerini kaydıralım, sonradan izin verelim diyerek çalışanların fazla mesaisine dahi göz diktiler.
TAYYİP’İN RADYO VE TELEVİZYONU(!)
Milletin zamlı elektrik faturalarından, memurun mesaisinden artırıp, yerel basının ekmeğinden kısıp, yönetim kurullarına atadıkları kendi yandaşlarına ballı maaşlar vermeye devam ediyorlar. Tuz Gölü’ndeki allı turna, flamingo yavruları ölürken, yalılardaki besili Pelikanları, TRT’ye Yönetim Kurulu üyesi olarak doldurdular. TRT‘nin adını, “Tayyip’in Radyo ve Televizyonu’na” çıkardılar.
BU HAKARETİ JİVKOV BİLE YAPMADI
Liyakat olamayınca da TRT, bu hafta önemli bir skandala imza attı. Geçtiğimiz Pazar günü, Bulgaristan’da parlamento seçimleri vardı. Bu seçimlerde, çifte vatandaşlığa sahip yurttaşlarımız da oy kullandı. TRT Haber, Bulgaristan seçimlerinde, ülkemizde kurulan sandıklarda oy kullanan yurttaşlarımız için, “Türkiye’de Bulgarlar oy kullandı” dedi. Bu nasıl bir yaklaşımdır? Bulgaristan’daki mezalimlere pes etmeyen, ne kimliğinden, ne dilinden, ne dininden vazgeçen bu yurttaşlarımıza bu hakareti Todor Jivkov’un yapmadı. Ama TRT Haber yaptı. Şimdi yurttaşlarımız bu konuyu yargıya taşıdılar. Biz de elbette bu girişimin destekçisi ve takipçisi olacağız.
MİLLET “YOKLUK” DİYOR, SARAY “OKLUK” ANLIYOR
Dostoyevski’nin dediği gibi; “Bu devir, vasat insanın en parlak zamanı. Duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin ve hazıra konmak isteyen bir zevatın devri…” Ne yazık ki ülkemizde de böyle bir devirdeyiz. Milletin çift diplomalı, yüksek lisanslı, doktoralı evlatları işsiz, milletin kesesinden, Saray ve Şürekâsına, Boğazdaki yalılara doluşmuş pelikanlara ulufe dağıtılıyor. Millet evine toz şekeri götüremiyor, Sarayın beslemeleri lüks arabalarda, burunlarına pudra şekeri dolduruyor. Millet, “Yokluk” diyor. Bunlar, “Okluk” anlıyor. Güzelim koya yazlık saray, yapay plaj konduruyorlar. Yandaşlar, yanaşmalar deveyi hamuduyla götürürken, millete “porsiyonları küçült” diye akıl vermeye kalkıyorlar.
ESNAF VE KOBİ’DE İŞLETME SERMAYESİ İHTİYACI TAVAN YAPTI
Esnaf pandemi döneminde kan ağladı. Şimdi ekonomi açılıyor. Ama biriken borçlar esnafın ayağında pranga. Esnaf, “En azından borçlarım bir yıllığına faizsiz ötelensin” diyor. Bugün raftaki malını satabilen esnaf, artan maliyetlerle, yarın o malı nasıl yerine koyacağını kara kara düşünüyor. İşletme sermayesi ihtiyacı tavan yapmış durumda. Ama borca batan esnafın yeniden borçlanma imkanı sınırlı. KOBİ’lerimiz de, borçlarının yeniden yapılanmasını değil, kredilerin, alındıkları tarihteki faiziyle ötelenmesini istiyor. Pandemi sonrasının galip ülkeleri, esnafını, KOBİ’sini ayakta tutan ülkeler olacak.
PANDEMİDE VERİLEN BORÇLARI HİBEYE ÇEVİRİN
Şimdi Erdoğan Şahsım Hükümetine, biz buradan sesleniyoruz. Pandemi de vermediğiniz desteği şimdi verin. Esnafa KOBİ’ye pandemide verilen borçları hibeye çevirin. Ya da en azından bunları faizsiz erteleyin.
İŞ YANDAŞA GELİNCE AKAN SULAR DURUYOR
Esnafın, KOBİ’lerin feryadını duyan yok. Ama iş yandaşa gelince, akan sular duruyor. 2015’te İstanbul Havalimanı’nın ilk etabı için, 16 yılda geri ödenmek üzere toplam 4,5 milyar avro kredi verildi. Krediyi verenler Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıfbank başta olmak üzere, Türkiye’deki faaliyette bulunan altı banka… Bu 4,5 milyar avroluk kredi, bugüne kadar Türkiye’de, sıfırdan bir alt yapı projesine, tek seferde verilen en büyük kredi. Ama bu kredi de yetmedi. Daha sonra aynı bankalardan 1 milyar Avroluk ek kredi sağlandı. Bu kredilerin arkasında, devletin, yani milletin kefaleti var. Ödenmezse bu krediler milletin sırtına kalacak.
YANDAŞA KIYAK BİTMEZ
Salgında dövizli garantiler işlemeye devam etti. Millet evinde otururken, garantili köprülerin, otoyolların parası milletin cebinden alındı, yandaş müteahhitlerin cebine kondu. Mücbir sebep vatandaş lehine işletilmedi. Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti, “Mücbir sebep” diyerek, İstanbul Havalimanı’nı yapan gruba iki yıl ek işletme süresi verdi. Devlete yapacakları kira ödemelerini de 2024’e erteledi. Ama yandaşa kıyak bitmedi, yetmedi. En son geçtiğimiz günlerde, İstanbul Havalimanı’nı işleten yandaşların kredileri, yeniden yapılandırıldı. Kredinin vadesi iki yıl uzatıldı. Faizleri de düşürüldü. Salgında esnafa, KOBİ’ye yapılmayan, yandaşa yapıldı.
SALGIN DÖNEMİNDE HAVUZ MÜTEAHHİTLERİNE ÖDENEN PARA: 27,2 MİLYAR TL
Salgın döneminde, bütçeden millete doğru dürüst karşılıksız destek verilmedi. Dünyada sondan ikinci olduk. Ama salgının başından bu yana, havuz müteahhitlerine bütçeden ödenen para, 27,2 Milyar lira oldu son bir yılda geçtiğimiz yılın Mart ayından bu yana. Bunlar millete veriyorlar talkını. Yandaşlar götürüyor salkımı…
“EMEKLİNİN BAYRAM İKRAMİYESİ 2 BİN TL OLSUN” DEDİK, REDDETTİLER
Şimdi çok açıkça ifade edeyim. En son emeklinin ikramiyesindeki enflasyon farkını iç ettiler. Bin liralık ikramiyeye, yapa yapa 100 liralık güncelleme yaptılar. En ucuz kurbanlık fiyatı bugün 2 bin lira. “Bari bu bayramda emekliye 2 bin lira ikramiye verin. Emekli kurban kesebilsin. Ailesiyle rahat bir bayram geçirsin” dedik. Meclise de bunun için önerge verdik. Ama verdiğimiz önerge; AK Parti ve MHP’nin milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Tekrar ediyorum, AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Emeklilerimize bayram öncesi bu yapılan hak mıdır, reva mıdır?
200 TL’LİK BANKNOTLA 2009’DA ALINAN, BUGÜN 682 LİRAYA ANCAK ALINIYOR
Paramızın değeri ve satın alma gücü, zaten güneş görmüş kar gibi eridi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, tam da bayram öncesi, yeni 200 liralık banknotları tedavüle sürüyor. Anlaşılan ATM’lere gıcır gıcır 200 liralar yüklenecek. Ama paranın itibarı, kâğıdının gıcırlığında değil; satın alma gücündedir. 200 lira, ilk 1 Ocak 2009 tarihinde tedavüle sürülmüştü. O gün 200 liralık banknotla alınanları, bugün almaya kalksak, 682 lira ödememiz gerekiyor. Nereden nereye…
ÖNLEM ALINMAZSA YENİ BİR GÖÇ DALGASI GELİYOR
Pazartesi yaptığım basın toplantısında, önemli bir konuya dikkat çekmiş ve kaygılarımızı paylaşmıştım. Taliban, Afganistan’da adım adım kontrolü sağlıyor. Taliban’dan kaçan Afganlar İran üzerinden transit geçip, Türkiye’ye akın akın giriyor. Bu Afganlıları ülkemize almak için kimlerle anlaştınız? Soruyorum Erdoğan Şahsım Hükümetine. Bu kadar rahat nasıl geçiyorlar İran üzerinden? Gerekli önlemler alınmazsa, Türkiye’yi ne yazık ki yeni ve büyük bir göç dalgası bekliyor.
ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİ AFGANİSTAN’DA “İSTEKLİYMİŞ”
Öyle gözüküyor ki, TÜİK de bunun farkında. Ölüm istatistiklerinden sonra, Uluslararası Göç İstatistiklerini de yayımlamaktan vazgeçti. Erdoğan Şahsım Hükümeti, sınırlarımızı korumak yerine, Afganistan’daki, Kabil Havalimanı’nı korumaya gönüllü yazılıyor. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsünün şu sözleri ilginç, ibretlik; “Havaalanında güvenliğin nasıl olacağı konusunda, Türklerle hala görüşme halindeyiz. Bu çabaya öncülük etmeye istekli oldukları için, onlara minnettarız.” Havaalanını korumaya kim istekliymiş? Erdoğan Şahsım Hükümeti…
8 MADDELİK İLETİŞİM KAZASI (?)
Taliban, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin bu girişimine karşı, 8 maddelik bir bildiri yayımladı. Yayımlanan bu bildiri açık bir uyarı… Bildirinin 8. Maddesi bu uyarının somut özeti, “Türk yetkililer kararlarından dönmez ve ülkemizi işgal etmeyi sürdürürse, İslam Emirliği ve Afgan halkı 20 yıllık işgale karşı durdukları gibi, dini, vicdani ve yurttaşlık ödevi olarak, onların da karşılarında duracaktır. Ve doğacak tüm sonuçların sorumluluğu, başkalarının işlerine müdahale eden ve bu tür düşüncesiz kararlar alanların omuzunda olacaktır.” Buna cevaben de AK Parti Sözcüsü de çıkıyor, Taliban’ın yaptığı bu açıklamaya “iletişim kazası” diyor. Allah aşkına! 8 maddelik iletişim kazası, dünyanın neresinde olur? Yazılanların neresini anlamadınız Sayın Çelik? Okumayı mı bilmiyorsunuz? Sayı saymayı mı bilmiyorsunuz?
MEHMETÇİK TALİBAN’IN ÖNÜNE SÜRÜLECEK KALKAN DEĞİLDİR
Erdoğan da “Gittiğimiz her yerde hüsnü kabul görüyoruz, el üstünde tutuluyoruz diyor. Görüyoruz nasıl el üstünde tutulduğunu. Dün Suriye’de, Libya’da bunu yaptık inşallah yarın da Afganistan’da kardeşlerimizin yanında olacağız” diyor. Siz, Biden ve Amerika ile arayı bulacaksınız diye, bizim Mehmetçiğimiz, Taliban’ın önüne sürülecek bir kalkan değildir. Bu işe çok hevesliyseniz, SADAT’ınızı, ÖSO’nuzu, silahlarla poz veren, şovmen tosuncuklarınızı Afganistan’a bir gönderiverin. Bu işin şaka kaldırır yanı yoktur. Erdoğan’a ve AK Partiye hatırlatırız. Bugün belki sorumluluklarınızdan kaçabilirsiniz. Ama yarın, sorumluluklarınızdan kaçmanın sonuçlarından kaçamazsınız. Uyardık. Bir kez daha uyarıyoruz. Bu yanlıştan biran evvel dönün. Herkes ardına bakmadan Afganistan’dan çıkarken, Mehmetçiğimizi Taliban’ın karşısına dikmeyin. Aksi halde, Mehmetçiğimizin ayağına değecek her taşın sorumlusu, Erdoğan ve AK Parti olacaktır.
BAYRAMDA PANDEMİ UYARISI
Son olarak, önümüz kurban bayramı. Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti, millette ne bayram kutlayacak hal, ne de imkân bıraktı. Umutsuzluğa yine de yer yok. Gecenin en karanlık anı, aydınlığa en yakın olduğu andır. Artık gün ağarmak üzeredir. Hem dini, hem de milli bayramlarımızı, bayram tadında kutlayacağımız günler artık çok yakındır. Bu vesileyle yurttaşlarımıza, pandeminin daha geçmediğini hatırlatıyor, bayram boyunca yapılacak ziyaretlerde, hijyen ve mesafe kurallarına azami özeni göstermelerini rica ediyoruz. Lütfen kendimizin, ailemizin, yakınlarımızın, komşularımızın sağlık ve yaşam hakkına saygı gösterelim. Bu düşüncelerle, milletimizin ve İslam âleminin Kurban Bayramını kutluyoruz. Edilecek duaların, yapılacak ibadetlerin, Allah katında kabul olmasını diliyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ediyorum.