AZ GİTTİK, UZ GİTTİK 11 YIL GERİYE GİTTİK
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün parti Genel Merkezi’nde MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Yarın uluslararası engelliler günü. Aslında engellilerimizi sadece tek bir gün değil her gün hatırlamamız ve onlara engelsiz bir dünyayı sunmamız lazım. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Bugün toplantımızın gündeminde; önümüzdeki yıl için belirlenecek asgari ücret, bugün açıklanan, bu yılın üçüncü üç ayında gerçekleşen büyüme rakamları, işsizlik ve hayat pahalılığı arasında sıkışan, borçları altında ezilen vatandaşlarımızın durumu ve ülkemizdeki diğer gelişmeler vardı.
DEVLETİN ALACAĞINA AYRI, VERECEĞİNE AYRI ENFLASYON OLMAZ
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2020 yılında uygulanacak asgari ücretin tespitine dair toplantılara bugün başladı. Bu seneki görüşmelerde, üç işçi sendikaları konfederasyonunun birbirleriyle görüştükten sonra masaya oturmalarını önemsiyoruz. Asgari ücret konusundaki düşüncelerimizi önce Sayın Genel Başkanımız Grup Toplantısında, sonra bizler TÜRK-İŞ ziyaretinde ve daha sonra yine hafta sonunda yine Genel Başkanımız İstanbul’da yapılan toplantıda bir defa daha açıklamıştı. Devlet kendi aldığı maktu vergilere, resimlere, harçlara ve para cezalarına yüzde 22.58 oranında zam yaptı. Niçin yaptı? Geçtiğimiz yıl enflasyon nedeniyle uğradığı kaybı telafi etmek amacıyla yaptı. Dolayısıyla bu oran 2019 yılındaki enflasyon kaybını telafi edecek oran. Yani yeniden değerleme katsayısı. Bu nedenle asgari ücret pazarlığına başlamadan önce bir kere asgari ücreti bu yeniden değerleme katsayısıyla artırarak 2019 yılında asgari ücret üzerinde enflasyon nedeniyle, kriz nedeniyle meydana gelen tahribatı telafi etmek, ondan sonra pazarlığa başlamak lazım. Aksi takdirde devletin alacağına ayrı, vereceğine ayrı enflasyon uygulaması gibi bir yaklaşımı kabul etmemiz mümkün olmaz.
TEK BİR ÇALIŞANIN DEĞİL AİLESİNİN YAŞAM MALİYETİ ESAS ALINMALI
Pazarlığı gelecek yıl için yüzde 5 olarak hedeflenen büyüme üzerinden çalışana ne kadar pay verileceği, yani refahtan çalışanın ne kadar pay alacağı konusunda yapmak lazım. Yüzde 5’in tamamını verirseniz çalışanlarda büyümeden diğer kesimler kadar pay almış olur. Diğer taraftan TÜRK-İŞ bir bekar işçinin, çalışanın aylık yaşam maliyetini 2 bin 578 lira olarak hesapladığını açıkladı. Bunun altında bir ücreti de kabul etmeyeceğini söyledi. Burada asgari ücret hesabında ILO standartlarına uyulması, yaşam maliyeti ve ücret belirlenirken tek bir işçinin, tek bir çalışanın değil ailesinin de yaşam maliyetinin dikkate alınması gerektiğinin altını bir defa daha çizmek isterim.
ASGARİ ÜCRETİN ARTIRILMASI EKONOMİYİ CANLANDIRIR
Bir başka husus, ekonomik krizin son bir yılda 789 bin yurttaşımızı işinden gücünden ettiğini biliyoruz. Yine bu 789 bin yurttaşımızın dörtte üçü yani işsiz kalan her 100 kişiden 75’i en düşük maaş alan, çalışanların en kırılgan kesimlerine mensup. Diğer taraftan baktığımız zaman yine bütçe açıklarının geldiği nokta itibariyle bütçeden büyümeyi desteklemek amacıyla harcanan, aktarılan kaynaklarında sınırına gelindiği gözüküyor. Mevcut ekonomik krizde, asgari ücret iç talebe ivme verebilecek en önemli araçlardan biri olarak görülmelidir. Bakın, krediye krediyle takla attırarak ya da yandaşların kredilerini silerek geldiğimiz noktada, biraz değineceğim, büyüme falan ortada yok. Bütün dünyanın kabul ettiği bir husus var. Bu tür ortamlarda tüketim eğilimi yüksek en kırılgan kesimlerin gelirlerini arttırmanız lazım ki ekonomi canlanmaya başlasın. Tabi burada marifet bu işi enflasyonu azdırmadan, cari açığı arttırmadan, büyümeyi arttırarak yapabilmekte.
HEM YÜZDE 22,58 HEM REFAH PAYI
Bu nedenle bu yıl asgari ücretin önce bir yüzde 22,5’luk kısmını biraz önce açıkladığım yüzde 22,58’lik kısm koyacaksınız onun üstüne de tüketimi arttırabilmek için, talebi arttırabilmek için büyüme hedefi olan yüzde 5 kadar da bir ilave yapacaksınız. Bu da aşağı yukarı TÜRK-İŞ’in söylediği 2 bin 600, 2 bin 578’in biraz üstünde oluyor.
SARAY’DA BİNDELİ BÜYÜME SEVİNCİ
Bugün TÜİK, 2019’un üçüncü üç ayına ait büyüme rakamlarını açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde binde 9 büyümüş. Bu bindeyle ifade edilen rakamı görünce bir de baktık sarayın damadı twitler atıyor bir sevinç, bir sevinç pozitif büyümeye geçtik diye. Şimdi, geçen yılın son çeyreğinden bu yana üst üste 3 çeyrektir süren küçülmenin ardından, ilk defa gelen bu bindeli artışın ne kadar sürdürülebilir olduğu konusu çok önemli. Bunun içinde mali ve parasal dengelere bakmak lazım. Bütçenin açığı çok hızla büyüyor. Dolayısıyla bunun ne kadar kalıcı olduğu bu açıdan tartışmalı.
BÜYÜMENİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KONUSUNDA SORU İŞARETLERİ VAR
Yine bir başka önemli husus, bir büyümenin ne kadar kalıcı olduğunu tespit ederken mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış seride bir önceki üç aylık döneme göre ekonominin büyüme hızına baktığımızda büyümenin ivmesini tespit etmiş oluruz. Orada da baktığımız zaman üçüncü çeyrekte bu senenin başında yüzde 2,0, sonra yüzde 1,0 civarında olan artışların üçüncü çeyrekte binde 4’e düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla bu, bu büyümenin sürdürülebilirliği konusunda soru işaretlerine neden oluyor.
İSTİHDAM YARATMAYAN BÜYÜME
Büyümenin hem kalitesi hem de sürdürülebilirliği açısından önemli olan bir diğer gösterge ise yatırımlar. Yatırım yapacaksınız ki iş imkanı verebilesiniz. İş imkanı vereceksiniz ki milletin mutfaktaki boş tenceresi dolsun. Bu çeyrekte yatırımlar yüzde 12,6 daralmış ve bu yatırımlar son beş çeyrektir sürekli daralıyor. Makine ve teçhizat yatırımları yüzde 7,5 gerilemiş, inşaat yatırımları ise yüzde 18,0 gerilemiş. İstihdam rakamlarına bakıyoruz, işsizlik rakamlarına bakıyoruz bu döneme ilişkin rakamlar büyümenin istihdam yaratmadığını, işsizliği azaltmadığını ortaya koyuyor. İşte bu neden. Yani yatırım yok, yeni iş imkanları yok. Dolayısıyla bu büyüme işsizlere yaramıyor, çalışanlara yaramıyor. Peki kime yarıyor? Saray’ın bu büyüme stratejisi sadece İstanbul’da parasını borsaya yatıran bir avuç yandaşa ve Londra’daki bir avuç bankacıya yarıyor.
DEVLET GAZA BASMASINA RAĞMEN İLK 9 AYDA EKONOMİ KÜÇÜLDÜ
Üçüncü çeyrekte görmüş olduğumuz şu: Ekonomi 0,9 da olsa bir büyümeye doğru geçmesine rağmen yılın ilk dokuz ayında ekonomi geçen yılın aynı dönemine göre binde 9 küçülmüş. Yani küçülme devam ediyor 9 aylık ortalamaya baktığınız zaman. Neye rağmen? Bu dönemde devletin yapmış olduğu tüketim harcamaları yüzde 5,6 artmış. Biraz önce söylemiştim ya devletin oyun alanı daralıyor diye. Devlet sürekli bir ivme vermeye çalışıyor ama bunun ekonomi üzerindeki etkisi son derece sınırlı kalıyor. Nereye kadar bunu sürdüreceksiniz? Kamu açıklarını sürdürebildiğiniz noktaya kadar. Devletin tüketim harcamaları yüzde 5 artarken vatandaşın tüketim harcaması ilk 9 ayda yüzde 1,4 düşmüş. Devlet gaza basmış buna rağmen ekonomi yüzde bir civarında küçülmüş.
BAŞARISIZLIĞIN SORUMLULUĞU SARAYA AİT
Hatırlayalım, Saray önce 2019 yılında Türkiye ekonomisinin büyüme hızının yüzde 2,3 olacağını söylemişti. Şimdi ne tahmin ediyorlar? Binde 5. Yani büyüme 2019 yılında yüzde 2,3 hedef yerine binde 5 büyüyecek. Yani ilk söylenenin dörtte birinden bile az. Şimdi bu sapmayı neyle izah edeceğiz? Hadi 2018’de Rahip Brunson vardı. Dışarıdan ekonomiye saldırıyorlardı öyle diyorlar. Bu sene ne oldu, bu sene ne var? Bu başarısızlık tamamen saraya ait ama bunun hesabını verecekler mi? Hayır. Hiçbir şeyin hesabını vermedikleri gibi bunun da hesabını veremeyecekler.
DAMAT BAKAN SON ÇEYREK İÇİN TALİMAT VERDİ
Diğer taraftan bu tahmin ettikleri binde 5’lik büyümenin gerçekleşmesi içinde bu çeyrekte binde 9 büyüyen ekonominin dördüncü çeyrekte yüzde 4,5 büyümesi lazım. Olur mu? Olabilir. Çünkü TÜİK’in başında Damat Bakan’ın yakın arkadaşı var. Zaten sosyete damat daha hiçbir öncü gösterge ortada yokken yılın son çeyreği için yüzde 4 büyüyeceğiz deyip işe başladı. Sonrada bunu yüzde 5’e kadar çekti. Bir yandan da arkadaşına talimat verdi şunu yüzde 4,5 – 5 çıkart diye. Aslında Sarayın binde 5’lik bir büyüme için bu kadar uğraşması ekonominin ne halde olduğunu da ortaya koyuyor.
AZ GİTTİK, UZ GİTTİK 11 YIL GERİYE GİTTİK
“Dengelendik, dengeleniyoruz” lafları vatandaşlarımıza daha iyi bir yaşam, daha fazla bir refah mı sağlıyor? Rakamların ayrıntısına baktığımızda maalesef bunu göremiyoruz. İşgücü ödemelerinin milli gelir içindeki payı yeni açıklanan bu milli gelir rakamlarına göre de düşmeye devam ediyor. Yani yaratılan pastadan çalışanlara daha az para ödüyoruz. Diğer taraftan üçüncü çeyrekte ilan edilen milli geliri yıllık olarak hesapladığımızda bir yıllık gayri safi yurtiçi hasılamız 734 milyar dolar olmuş. Bu 734 milyar dolar 2008 yılındaki Gayrisafi Milli Hasılamızın bile altında. Yani az gitmişiz, uz gitmişiz AK Parti döneminde 11 yıl geriye gitmişiz. Burada bir defa daha Saray yönetimini uyarıyoruz. Artık pansumandan, aspirin tedavisinden vazgeçin. Ülkede beklentileri değiştirecek, güveni artıracak adımları atmaya başlayın. Milletin derdine derman olacak tedbirleri alın.
KOMİSYON GÜNAH ÇIKARMA ODASINA DÖNDÜ
2020 Bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri sona erdi. Şimdi artık genel kurulda bütçe tartışılacak. Ama çok ilginç bazı bakanlar için bu komisyon adeta günah çıkarma odasına döndü. Önce Sağlık Bakanı çıktı şehir hastanelerinin KÖİ kapsamında yapılmasının çok pahalı olduğunu söyledi. Bundan sonra bu hastanelerin bütçe kaynaklarıyla yapılmaya çalışılacağını söyledi. Birde şehir hastanelerinin büyüklükleri nedeniyle bir takım yönetsel sıkıntılara neden olabileceğinin de altını çizdi. Ardından tam kapanmaya yakın Ulaştırma Bakanının açıklamaları geldi. Şimdi birazdan anlatacağım bunun eksiği yok, fazlası, abartması yok.
GARANTİLER HEPİMİZİN VERGİLERİNDEN ÖDENİYOR
Bakan 28 Kasım 2019 tarihinde Bütçe Plan Komisyonundaydı ve orada açıklamalarını yaptı. Şimdi aynen kendi sözleriyle aktarıyorum: “Evet, biz Osmangazi Köprüsü’nde şu anda garantinin yüzde 25’i kadar para topluyoruz. Nedenini de soracak olursanız aslında Osmangazi Köprüsü’nden de garanti ettiğimiz trafik kadar trafik geçiyor ama pahalı. İşte, döviz üzerinden yaptığımız için bunları vatandaşımıza bu kadar yüksek miktarda para ödememek için ücreti üçte bir seviyesine düşürdük.” Şimdi biraz tabi mahcubiyet de var burada. Bir takım şeyler söylüyor ama tam da anlaşılmıyor. Ne dediğini biraz açmaya çalışayım. Sayın Bakan diyor ki, dövizle verdiğimiz garanti fiyatını vatandaş ödeyemez çok yüksek diyor. Çok yüksek garanti fiyatı verdik. Bu köprüden kimse bu paraya geçmez diyor. Onun içinde bu fiyatı düşürdük diyor. Komisyon tutanağından okumaya devam ediyorum: “Yani şu anda 44,5 dolar almamız gereken köprüden geçiş ücreti olarak 15 dolar artı KDV alıyoruz.” Çok güzel… Peki 44,5 dolar olarak garanti ettiğiniz geçiş ücretinin gerisini kimden alıyorsunuz? Devlet olarak bunu indirdiniz de adama 44,5’u veriyorsunuz. Ekonomide hiçbir şey yoktan var olmaz. Yine de kendi kendiliğinden de kaybolmaz. Bunun gerisi bütçeden arkadaşlar. Senin, benim, hepimizin ödediği vergilerden ödeniyor. Özetle vatandaşın cebinden, emekli Ayşe Hanım’ın cüzdanından ve Ahmet Bey’in kesesinden çıkıyor.
KÖPRÜNÜN ADINI DELİ DUMRUL KÖPRÜSÜ KOYUN
Yani köprünün parasının üçte birini köprüden geçenden alıyoruz, üçte ikisini de köprüden geçmeyen vatandaşlarımızdan alıyorlar. Tüyü bitmedik yetimin parası yandaş müteahhide hem de dövizle peşkeş çekiliyor. Gerçekten bunu akılla mantıkla izah etmek mümkün değil. Saraya bir teklifimiz var. Derhal bu köprünün ismini değiştirin. Buna Osmangazi değil, Deli Dumrul Köprüsü deyin. Geçenden 30 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe.
ŞEHİR HASTANELERİNDEN VE KÖPRÜLERDEN MİLLETE DEV FATURA
Ama yine bu müzakere sürecinde Hazine’nin verdiği dokümanlar içinde bir tablo var ki bütün bunların hepsinin üstüne tüy dikti. Hazine önümüzdeki vermiş olduğu tabloda önümüzdeki üç yıl için şehir hastanelerine ödenecek toplam kira bedelinin 26,5 milyar TL olacağını söylüyor. Ama bu hastanelere sadece kira ödenmiyor; bir de burada da hizmet alım garantisi var. Yani eğer vatandaş gelip de bu hastanelere verilen garanti kadar hasta yatmazsa devlet aradaki farkı bu hastanelere ödüyor. Önümüzdeki üç yılda bu şehir hastanelerine verilen hizmet alım garantileri karşılığında 22,6 milyar lira şehir hastanelerine ödenecek. Yani hem kira, hem de hizmet alımı adı altında bu hastanelere ödenecek olan para önümüzdeki üç yılda 49 milyar TL. Hani cebimizden hiç para çıkmadan yapıyorduk bu hastaneleri? Cebimizden para çıktığı gibi bu parayı o hastanelere yatan da yatmayan da ödüyor. Bir de geçilmeyen köprüler var. Önümüzdeki üç yılda bu köprüler için bütçeden çıkacak para 31 milyar TL. Yani Sarayın beş kuruş para ödemeden yapıyoruz dediği köprülerle şehir hastaneleri için önümüzdeki üç yılda bütçemizden tam 80,4 milyar lira para çıkacak.
5 KURUŞ VERMEDİK DİYENLERE İTHAF OLUNUR
Şimdi biz bu tabloyu, devletin hazinesinin bu tablosunu “Ey Kılıçdaroğlu sen bu işlerden anlamazsın, biz bunları yaparken cebimizden 5 kuruş para çıkmıyor” diyen sarayın kibirli adamına ithaf ediyoruz. Milletimiz her geçen gün kimin neyi bildiğini, kimin neyi bilmediğini birazda acı bedeller ödeyerek anlıyor.
MUTFAKTA TENCERE BOŞ
Bir tarafta devlet eliyle zengin edilen müteahhitler, ultra-lüks mevlitler, el kadar bebelere takılan tek taşlar. Diğer tarafta da; borçlarını ödeyemediği için ailesiyle, evlatlarıyla birlikte canına kıyan insanlar. Gazi Meclis’in kapısında kendini yakan, meclisin damından atlamaya kalkan, tuvaletinde canına kıymaya kalkışan işsizler, ayın sonunu getirmek için tek kuruşun hesabını yapan vatandaşlarımız. Millet inim inim inliyor ama maalesef Saray onların sesini duymuyor. Elektrik ve doğalgaz faturalarında otomatiğe bağlanan artışlar kış bastırdıkça milletin belini büküyor. Çarşıdaki pazardaki fiyatlar TÜİK marketlerindeki fiyatları kat kat aşıyor. Söyleyin şu marketlerin adını diyoruz şu TÜİK bir türlü bu marketlerin adını vermiyor. Gitsin vatandaşlarımız oradan ucuz ucuz alışveriş yapsın. Mutfakta tencere boş, kaynamıyor.
PAHALILIĞA İSYANA GÖZALTI
Tek adam parti devletinin millete vereceği hiçbir şey olmadığı giderek daha net bir şekilde gözüküyor. Aslında bunun Saray da farkında. Bir yandan korku salarak “Bu böyle gitmez” diyenleri susturmaya çalışıyor. Diğer yandan da siyasetin dilini sürekli sertleştirerek toplumu kutuplaştırıyor. Korku iklimini yayabilmek için akla hayale gelmeyecek olaylar yaşatılıyor. Daha geçenlerde 63 yaşında bir kadın vatandaşımız pazarda pahalılığa isyan ediyor. “Ülkenin çivisini çıkardınız, millet aç” diyor. Ardından da misafirliğe gittiği evde gözaltına alınıyor. Sonrada yurt dışına çıkma yasağı konarak serbest bırakılıyor.
“CANIMA TAK ETTİ” DİYENİ ALIYORSUNUZ, ADİL ÖKSÜZÜ ALMIYORSUNUZ
Şaka gibi. Açım diyen vatandaş gözaltına alınıyor. Ama bu kadını tutuklayan İçişleri Bakanı, FETÖ terör örgütünün TSK imamı olduğu öne sürülen kişinin nerede saklandığını bildiğini de itiraf ediyor. Biliyorsan neden bunu apar topar almıyorsun? Dikkat edin pazarda canıma tak etti diyen kadını hemen alıyorlar. Açım diyen bir kadını gidiyorsun apar topar gözaltına alıyorsun, yüzlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği ve yaralandığı 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında önce yakalanan sonra her nasılsa serbest bırakılan birini bir haini bir türlü yakalayamıyorsun.
ÖKSÜZ DERHAL YAKALANMALIDIR
Lüzumlu lüzumsuz her konuya dahil olan, ilgili ilgisiz her konuda muhalefete hakaretler yağdıran atanmış Bakan görevinin ortaya laf atmak, biliyoruz ama söylemeyiz o bizde kalsın gibi laflar söylemek ya da pazarda isyan eden vatandaşla uğraşmak olmadığını görmelidir. Adil Öksüz’ün yeri biliniyorsa gereği derhal yapılmalıdır. Kontrollü darbenin şifrelerine sahip olan ve bunun CHP’nin darbe araştırma komisyonunda koymuş olduğu muhalefet şerhinde açık açık belirtilen bu kişi derhal yakalanmalıdır.
YEPYENİ BİR BÜYÜME VE BÖLÜŞÜM STRATEJİSİNE İHTİYACIMIZ VAR
Ekonomiyi düzeltmek için millete hiçbir şey veremeyen tek adam parti devleti yerine yeni ve güçlü bir parlamenter demokrasiyi kurmak gerektiğini artık yaşayarak görüyoruz. Ama bu da tek başına yeterli değil. Mevcut durumu, teğet geçecek bir yol kazası gibi görüp kamu bankalarından kredi dağıtarak, yandaşın borcunu silerek bu işlerden çıkarız diyenler de, bir tek “Tek adam rejiminden kurtulursak yaşadığımız krizden sıyrılırız” diyenler de aslında yanılıyor. Evet, tek adam rejiminden kurtulmak işin olmazsa olmazı bir kere. Bunu bir yana koyalım. Ama tek adam rejiminden kurtulduktan sonra artık eski tas, eski hamam diyerek devam edemeyeceğimiz de ortada. İthalata değil üretime, borca değil gelire, yöneticilerin iki dudağı arasındaki yardımlara değil; işe ve hak temelli desteklere ihtiyacımız var. Yani çok açık ifade edeyim, yepyeni bir büyüme ve bölüşüm stratejisine ihtiyacımız var.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. Tabi kurumlarınız ve isimlerinizle birlikte.
Soru- Efendim Eskişehir’den bir kadın cinayeti geldi. Bugün Sayın Adalet Bakanının da bir konuşması olmuştu. Bu konuya değindi kendisi. Defalarca emniyete, yargıya başvurmuş, şikayette bulunmuş dedi ölen kadın için ama duyulmadı sesi dedi. “Adalet bu feryada sessiz kalamaz, kulağını kapatamaz. Bu konuda yargısal boyutuyla da en ufak bir ihmal dahi tespit edilmesi halinde HSK titizlikle takip edecek” dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Bir ikincisi, millet ittifakının belediyelerine kamu bankalarının kredi vermemesi konusuyla ilgili Sayın İmamoğlu’da açıklamıştı, keza aynı şekilde Sayın Yavaş’ın da açıklaması olmuştu. En son Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı da “kamu bankaları bize kredi vermiyor” dedi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi ilk soruya önce cevap vereyim. Defalarca müracaat etmesine rağmen şiddete uğrayan kadının sesini duymayan bir devletle karşı karşıyayız. Aslında yasa mı yok? Yasa var. En son öldürülen bu kadına sana zulmeden, sana şiddet uygulayan erkekle barış denmiş, uzlaş denmiş. Olacak iş mi? Bunun kanunen denmesi mümkün değil. Burada bir zihniyet sorunu var. Kadını erkekle eşit görmeyen zihniyetin sorunu bu. Toplumun her kesimini bu konuda yeniden eğitmek zorundayız. Kadını erkekle eşit görmeyen bir zihniyetle kadına şiddetle mücadele edilemez. Hep söylüyorum, yasalar mevcut ama bu yasaları uygulayacak zihniyet maalesef yönetimde yok.
İkinci sorunuza gelince, kamu bankalarına muhalefet belediyelerine destek olmayın yönünde bir talimat verildiğini biliyoruz. Ama bizim Büyükşehir Belediyelerimiz de muhalefet belediyeleri olarak böyle bir ortamda milletimizin taleplerine nasıl cevap verebiliriz diye gerekli önlemleri alıyorlar. Hatırlayın bir dönem Mahalli İdareler Seçimlerine gidilirken Anavatan Partisi eğer seçimleri biz kazanmazsak böyle olur diye Belediye Başkanlarının elini, kolunu bağlı olarak göstermişti ve çok ağır bir hezimete uğramıştı. Belki bu kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Son İstanbul seçimlerinde, bu senenin başında, milletin kararına rağmen seni Belediye Başkanı yapmayacağız diyen zihniyetin milletten nasıl bir şamar yediğini hep beraber gördük.
Gerçekten Türkiye’de çok garip olaylar yaşanıyor. AK Parti Genel Başkanı İstanbul Belediyesi zor duruma düşsün diye yağmur yağmasın duasına çıkmış vaziyette. Yağmur yağmazsa görürsün diyor. Kim görecek? Yağmur yağmazsa İstanbullu görecek, İstanbullu bu sıkıntıyı çekecek. Bir de şunu hatırlamak lazım. Kendi bakanının vakti zamanında İstanbul’un su meselesini 2070’e kadar çözdük diye kendisinin de, kendi bakanının da bir sürü eylem planları açıklandı. Melen projesi şu bu dendi. Çözdük diye beyanatları var. Çok açık söyleyeyim, bu zihniyet önümüzdeki dönemde kendilerine Genel Seçimleri de kaybettirecektir. Zaten şuanda gördüğümüz korku Genel Seçimleri kaybetme korkusudur.
Soru- Efendim Adil Öksüz’e değindiniz ama bugün toplantıya gelmeden siz biraz önce tekrar bir açıklaması daha oldu Sayın İçişleri Bakanının. Kendisine Antalya’da bir gazeteci Adil Öksüz açıklamasıyla ilgili yerini bildiğinizi belirtmiştiniz diye bir soru yöneltti. Sayın Bakanın “Antalya’ya gelen turist sayısı 15 milyonu aştı bundan güzel haber mi var” şeklinde bir cevabı oldu. Hem de bu, hem de hafta sonu ASİAD buluşması vardı Sayın Temel Karamollaoğlu ve Sayın Genel Başkan Kemal Bey ve Ahmet Davutoğlu’nun üçlü bir fotoğrafı oldu. Bu fotoğrafı geleceğe yönelik nasıl yorumlayabiliriz, neyin işaretidir bunu da değerlendirirseniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi atama bakanın Antalya’da yapmış olduğu bu konuşma hiçbir ciddiyetle bağdaşmıyor. Adil Öksüz mutlaka yakalanmalıdır. Bu, darbenin siyasi ayağını da, diğer ayaklarını da ortaya çıkarmakta çok önemli bir adım olacaktır. Böyle turiste bakın bundan daha iyi haber mi olur, cambaza bakın cambaza misali bir takım laflarla geçiştirebilmek mümkün değildir.
Diğer taraftan son sormuş olduğunuz soru, bu ülkede demokrasi isteyenler demokratik parlamenter rejimi talep edenler aynı yerde toplanmaya başladı. Hep söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İYİ Parti olarak, yine Saadet Partisi olarak baştan beri biz aynı yerde yani demokrasiyi geliştirme yönünde adımlarımızı atmaya devam ediyoruz. Buna yeni partilerinde katılıyor olması tabi bir önemli gelişmedir diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.