BUHARLAŞAN 128 MİLYAR DOLARI YERİNE KOYMAK 107 YIL SÜRER
CHP Sözcüsü Öztrak, her ay 100 milyon dolar biriktirilse, buharlaşan 128 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervinin 107 yılda ancak toplanabileceğini belirtti. Öztrak, “Atalarımızın dedelerimizin mirasını yiyip bitirdiler. Şimdi çocuklarımızın, torunlarımızın, onların çocuklarının ve torunlarının omuzlarına, korkunç bir yük yüklediler. Bu darbenin sorumlusu kim? Elbette Erdoğan Şahsım Hükümeti” diye konuştu.
CHP’nin Merkez Bankası kasasından buharlaşan 128 milyar doların peşini bırakmayacağını ifade eden Öztrak, bunun için Türkiye’nin dört bir tarafına parti örgütleri tarafından asılan afişlerin “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle toplatıldığını söyledi. Öztrak, “Savcı ve valiler leb demeden leblebiyi nasıl da anlamış. ‘Kayıp 128 milyar dolar’ ile ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ bağlantısını ne kadar çabuk kurabilmişler?” diye sordu.
Savcı ve valilerin afiş kararıyla, ana muhalefet partisinin milletin hakkını arama görevini yerine getirmesini engellediğini belirten Öztrak, “Damat kadar taş, demokrasimizin ve hukuk devletimizin başına düşüyor. Böylece Erdoğan Şahsım Hükümeti; sadece Merkez Bankası kasasına darbe yapmakla kalmıyor, hukuka ve demokrasimize de darbe yapıyor. Bu darbe işinde 12 Eylül’ün darbeci generallerini bile solluyor” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemi hakkında düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız halen devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, başta Sayın Genel Başkanımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm yöneticileri, milletvekilleri, memleketimizin dört bir yanını dolaşmaya devam ettik. Sayın Genel Başkanımız Sinop ve ilçelerindeydi. Milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı Yalova’daydı. Bir kısmı Karabük’teydi. Bir kısmı da Kars’taydı. Bir kısmımız da CHP Ekonomi Masası olarak, Malatya ve Adıyaman’daydık.
DEVLETİ YÖNETMEYİ BIRAKMIŞLAR, ALGIYI YÖNETMEKLE UĞRAŞIYORLAR
Gittiğimiz yerlerde, milletimizin dertlerinin, sıkıntılarının, artık dayanılmaz hale geldiğini ve milletimizin mübarek Ramazan ayına, hak etmediği bir mutsuzluk, çaresizlik duygusu içinde girdiğini gördük. Erdoğan Şahsım Hükümetinin gündemi ile milletimizin gündemi tamamen farklı. Saray milletimizin halini görmüyor, feryadını duymuyor. Salgın tsunamisi, yetersiz destekler, çığ gibi büyüyen işsizlik, mutfakları kavuran yangın, ailelerde ve evlerde kaybolan huzur, vatandaşlarımızın artan gelecek kaygısı, milletimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bu darbelerin sorumlusu olan Erdoğan Şahsım Hükümeti ise muhalefete ağır hakaretler ederek, suçunu ve sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor. Devleti yönetmeyi bırakmışlar, türlü kumpaslarla algıyı yönetmeye uğraşıyorlar. Bu kavgacı, darbeci Şahsım Hükümetinin elinde milletimiz, neşesini kaybetti. Heyecanını kaybetti. Aşını kaybetti. İşini kaybetti. Ülkemizin geleceği gençlerimiz, umudunu kaybetti. Ve en acısı, milletimiz sevdiklerini kaybediyor.
SALGININ BAŞINDAN BERİ GÖRÜLMEYEN ORANLAR
Bilimle ve akılla kavgalı Erdoğan Şahsım Hükümeti, Türkiye’yi ‘küresel salgının yeni merkez üssü’ yaptı. Nüfusuna oranla yeni vaka sayılarına bakıldığında ülkeler arasında başa güreşiyoruz. Salgın milletimizi ezip geçiyor. Günlük vaka sayıları 50-55 bin civarına yerleşti. Her gün yaklaşık 250 vatandaşımızı, 250 canımızı kaybediyoruz. Vefat – ağır hasta oranları maalesef rekor kırıyor. Hastanelerde her 100 ağır hastadan, neredeyse 10’nunu artık yitirmeye başladık. Salgının başından beri, bu oranları ilk kez görüyoruz. Ve işin kötüsü yakın çevremizden, vefat rakamlarının karartılmaya başlandığını da duyuyoruz.
SALGINDA ÜÇÜNCÜ DALGAYLA KARŞI KARŞIYAYIZ
Dün Sayın Genel Başkanımız, yoğun bakım doktorlarıyla bir toplantı yaptı. Hastanelerde yoğun bakım servisleri alarm veriyor. Salgında üçüncü dalgayla karşı karşıyayız. İlk iki dalgayı, sağlık çalışanlarımızın olağanüstü gayretleriyle göğüsledik. Bu son dalgayı yorgun bir sağlık ordusuyla karşılıyoruz ama onların yine de her türlü fedakarlığı yapacağını biliyoruz. İstanbul, Samsun, Yalova, Çanakkale gibi bazı illerimizde durumun şimdiden çok sıkıntılı olduğu söyleniyor. Hasta yakınlarımızın şikâyetleri giderek artıyor. Vatandaşlarımız, “Yoğun bakımlarda yer bulamıyoruz” diye feryat ediyor.
SORUMLUSU ERDOĞAN VE ŞAHSIM HÜKÜMETİ
Durum böyleyken, Sağlık Bakanı; “Vaka sayılarındaki ciddi artışı, sadece mutasyonla açıklayamayız. Önlemleri gevşettik maalesef” diyor. Önlemleri kim gevşetti Sayın Bakan? Bu acı tablonun sorumlusu kim? Siz bu sorulara cevap veremezsiniz. Cevabı biz verelim. Bu acı tablonun sorumlusu; siyasi iflasının üstünü örtmek için, lebalep parti kongreleri yapan Erdoğan’dır. Sorumlu; tedbirleri zamanında ve tam almayan, kendi koyduğu kurallara kendi uymayan Erdoğan’dır. Sorumlu; gencecik kızlara, maskeyi nizami takmadın diye ağır cezalar kestirirken, AK Partili gençlerin kongrelerinde, maskesiz deve güreşi yapmalarına ses çıkarmayan Erdoğan’dır. Sorumlu; Bilim Kurulu’nu kendi siyasi ihtiraslarına dekor yapan Erdoğan’dır. Sorumlu; aşıda tek kaynağa bağlı kalan ve tedarikinde geciken, Erdoğan’dır. Ve tabii ki onun Şahsım Hükümetidir.
AK PARTİ KONGRESİNDEN SONRA VAKA SAYISI PATLADI
AK Parti’nin büyük kongresini yapmasının üzerinden, tam 18 gün geçti. Ve bu 18 günde aşısı, yani çaresi olan bir virüs yüzünden, 3 bin 477 yurttaşımızı kaybettik. Gittiğimiz yerlerde yurttaşlarımız anlattı. AK Parti kongresine otobüslerle gönderilen vatandaşlarımızın, ilçelerine geri dönmesiyle beraber, vaka sayıları da patlamış. Aslında biz de lebalep dolu, kapalı salonlarda kurultay yapmayı bilirdik. Ama biz her sorumlu idareci gibi milletimizin sağlığını düşündük. Kurultayımızı seyircisiz ve açık alanda yaptık. Kimsenin sağlığını riske atmak istemedik. Ama aynı ciddiyet ve sorumluluğu Erdoğan ve onun şahsım hükümeti gösteremedi, göstermedi. Siyasi korkuları, milletin can güvenliğinin önüne geçti.
BİLİM KURULU’NDAN AÇIK VE KAPSAMLI İZAHAT BEKLİYORUZ
Dün Çinli yetkililer, “Aşılarının etkinliğinin düşük olduğunu ve bunun bir sorun olduğunu” açıkladılar. Çin aşılarını, biz dâhil 22 ülke kullanıyor. Bu aşılar için bugüne kadar, Brezilya yüzde 50,4, Endonezya yüzde 65,3, Türkiye ise yüzde 83,5 etkinlik oranı açıkladı. Aşı bu salgına karşı, halen elimizdeki en etkili silah… Sayın Genel Başkanımız ve sırası gelen tüm arkadaşlarımız gittiler, Çin aşılarını yaptırdılar. Önemli bir kısmı Çin aşılarını yaptırdı. Yurttaşlarımız da aşılarını mutlaka yaptırmalı. Ancak Çinli yetkililerin dün yaptığı açıklamalarla ilgili olarak, Sağlık Bakanlığının ve bugüne kadar görüşlerini kamuoyuyla paylaşmaktan çekinen Bilim Kurulu’ndan mutlaka açık, seçik, kapsamlı bir izahat bekliyoruz. Biz tek aşıya bağımlı kalmanın riskini gördüğümüz için, aşı tedarikinde kaynak çeşitliliğinin gerekliliğini, ısrarla vurgulamıştık. Bugün bunun önemini görüyoruz işte.
KAPANMA DOLARIN YEŞİLİ İÇİN Mİ, MİLLETİN CANI İÇİN Mİ?
Bugün Bilim Kurulu toplanıyor. Bilim Kurulu ne önerdi, hükümet bunların hangilerini kabul etti. Tabi bunları yine öğrenemeyeceğiz. Çünkü salgının başında gündeme getirdiğimiz, Bilim Kurulu’nun kendisinin bir sözcüsü olsun, tavsiye edilen kararları da o açıklasın şeklindeki önerimizi, Erdoğan Şahsım Hükümeti kulak arkası etti. Erdoğan Şahsım Hükümeti bugün Bilim Kurulu’nu, siyasi ihtiraslarına dekor yapmıştır. Ramazan ayı başlıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti hangi kararları alacak bekliyoruz, göreceğiz. Ama eminiz ki, milleti unutan bu hükümet, bugüne kadar her zaman yaptığı gibi, önce kendi ikbalini düşünecek. Kapanma kararını, vatandaşın sağlığını düşündüğü için değil, onu öne aldığı için turizm sezonunda, “Az vaka, kontrollü pandemi” reklamıyla turist getirebilmek için alacak. Kapanma kararı alınırsa, “Milletimiz canı ile cüzdanı arasına sıkışmasın”, “Ramazan’da yüzü gülsün” diyerek, ek bir destek verecek mi? Yani kapanma kararı, yine Doların yeşili için mi alınacak, yoksa millet için mi alınacak hep beraber göreceğiz.
SAVCI VE VALİLER LEB DEMEDEN LEBLEBİYİ ANLAMIŞ
Aslında Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti’nin Doların yeşilini çok sevdiğini biliyoruz. Ama bu ülkede, milletin dolarlarının yeşilinin hesabını sormak, Merkez Bankası kasasından buharlaşan, 128 milyar doların akıbetini öğrenmeye çalışmak, “Cumhurbaşkanına hakaret suçu” oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerinin, Türkiye’nin dört bir tarafına astırdığı bu afişler, Erdoğan Şahsım Hükümetinin savcıları ve Valileri tarafından toplatılıyor. Gerekçe: Cumhurbaşkanına hakaret… Savcı ve valiler leb demeden leblebiyi nasıl da anlamış. “Kayıp 128 milyar dolar” ile “Cumhurbaşkanına hakaret bağlantısını” ne kadar çabuk kurabilmişler? Doğrusu biz de bunu merak ediyoruz…
128 MİLYAR DOLARI SORMAK BİZİM GÖREVİMİZ
Türk Dil Kurumu’na göre “Hakaret” kelimesinin iki anlamı var; ilki, “Onur kırma, onura dokunma”, ikincisi; “Küçültücü söz veya davranış…” Şimdi bu afişin neresinde, onur kıracak, onura dokunacak, küçültücü bir söz veya davranış var? CHP olarak biz ve örgütlerimiz çok basit bir soru soruyoruz. “128 Milyar dolar nerede?” Bu soruyu kime soruyoruz? Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan, Şahsım hükümetinin başına soruyoruz. Neden soruyoruz? Çünkü mevcut sistemde hükümetin ve yürütmenin başı o. Hançeresini yırta yırta, “Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim, ben!” diye bağırdığını unutan var mı? Ekonomi sorumlusuna, millet adına soru sormak, ne zamandan beri “Cumhurbaşkanına hakaret suçu” oldu? Merkez Bankası kasasındaki döviz rezervleri, Erdoğan’ın kendi parası değil. Bu döviz rezervleri 83 milyona, yani milletimize ait. O rezervlerde tüyü bitmedik yetimin hakkı var. Millete ait bu döviz rezervlerinin akıbetini sorgulamak, Ana Muhalefet Partisi olarak bizim görevimiz. Anayasa bize bu görevi veriyor. Siyasi partiler kanunu bize bu görevi veriyor.
DEMOKRASİMİZİN BAŞINA “DAMAT KADAR TAŞ” DÜŞÜYOR
Erdoğan bugün, savcıları ve valileri eliyle, milli iradenin bize verdiği, milletin hakkını arama görevini yerine getirmemizi engelliyor. Propaganda hakkımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Damat kadar taş, demokrasimizin ve hukuk devletimizin başına düşüyor. Böylece Erdoğan Şahsım Hükümeti; sadece Merkez Bankası kasasına darbe yapmakla kalmıyor, hukuka ve demokrasimize de darbe yapıyor. Bu darbe işinde 12 Eylül’ün darbeci generallerini bile solluyor.
REZERVLERİN AKIBETİNİ SORANIN BAŞI DERDE GİRİYOR
Milletimiz şunu der: Ekşi yemeyenin, karnı ağrımaz. Merkez Bankası daha önce de döviz sattı. Ne kadar sattığını, nasıl sattığını, 20 Temmuz sivil darbesine kadar tek tek açıklıyordu. Sonra darbe oldu durdu. Bu ülkede Merkez Bankası, 128 milyar dolar döviz satmış, bu 128 milyar dolar hangi yöntemle satılmış, ihaleyle mi, doğrudan müdahaleyle mi, kaçtan satılmış, kimlere satılmış… Biz bunları bilmiyoruz. Bunu kim öğrenmeye çalışsa başı Sarayın Şahsım Hükümetiyle derde giriyor. Merkez Bankası Başkanını bile millete neye mal olacağını bile bile görevden aldılar. Şimdi Merkez Bankası’nda mıntıka temizliği yapıyorlar.
ATADAN KALANI SATTILAR, BORCA BATIRDILAR, REZERVİ BUHARLAŞTIRDILAR
1923’ten 2003’e kadar 80 yılda yapılan, Rafinerileri, Demir Çelik Fabrikalarını, Şeker Fabrikalarını, Limanları ve diğer tüm işletmeleri, tesisleri, eserleri 19 yılda, 62 milyar dolara sattılar. Atamızdan dedemizden kalan 80 yıllık birikimimizi, 19 yılda yediler, bitirdiler. Yetmedi dışarıdan borç aldılar, 19 yılda dış borcumuzu, 320 milyar dolar artırdılar. 130 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkardılar. Ülkeyi borca batırdılar. Daha da yetmedi, milletin 128 milyar dolarını da 20 ayda buharlaştırdılar.
HER AY 100 MİLYON DOLAR BİRİKTİRSEK, 107 YIL SÜRER
Ben milletimize soruyorum, 128 milyar dolar az para mı? Bugünden başlayarak, “Merkez Bankası’nın kasasına, her ay 100 milyon dolar koyacağım deseniz, böyle rezerv biriktireceğim” deseniz bu 128 milyar doları biriktirmek için bin 280 ay lazım. Yıla vurduğunuzda 107 yılda bu parayı ancak yerine koyamazsınız. Atalarımızın dedelerimizin mirasını yiyip bitirdiler. Şimdi çocuklarımızın, torunlarımızın, onların çocuklarının ve torunlarının omuzlarına, korkunç bir yük yüklediler. Bu darbenin sorumlusu kim? Elbette Erdoğan Şahsım Hükümeti… 2019’un başında Merkez Bankası’nın kasasında, çok kısa vadeli borçlanmalar yani SWAP dâhil döviz borçlarını ayıklandığımızda net 54 milyar dolar rezerv vardı. Yani kasada döviz fazlası vardı, kasada döviz vardı. Bugün aynı kasa 45 milyar dolar açık veriyor. Yarın kapıya alacaklılar gelse, kasada para yok. İşte bugün Türkiye, dünyanın en kırılgan ekonomileri arasında başa güreşiyorsa, sebebi tam da budur. Biz böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadık.
BUHARLAŞAN REZERV, VERİLEN DESTEĞİN 20 KATI
Darbeci Erdoğan Şahsım Hükümeti ne yaparsa yapsın, biz milletimizin hakkını hukukunu, sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. İktidara gelir gelmez de ilk işimiz, bu 128 milyar doların akıbetini hukuk çerçevesinde sormak olacak. Milletin 128 milyar dolarını yok yere buhar edenler, tüm salgın döneminde millete vere vere, 52 milyar 720 milyon lira destek verebildi. Bunun da sadece 6,5 milyar lirası bütçeden, geriye kalanı da İşsizlik Sigortası Fonu ve tabi milletin yaptığı bağışlardan karşılandı. Maskeyi dağıtamadılar IBAN gönderip milletten para topladılar. Millete verilen tüm desteği bugünkü kurdan dolara çevirdiğimizde 6,5 milyar dolar yapar. Yani buharlaşan rezerv, salgın döneminde millete verilen desteğin 20 katı.
İZMİR’DE BORÇ YÜZÜNDEN CANINA KIYAN ÇİFTÇİ
Esnaflarımız, çiftçilerimiz, işçilerimiz, işsizlerimiz bu rezervin tek bir sentini dahi görmedi. Görselerdi bugün hiçbir vatandaşımız, çaresizlik ve umutsuzluk girdabına kapılmaz, yaşamlarına son vermezdi. Pek çok vatandaşımızı virüs değil, Şahsım Hükümetinin ilgisizliği ve sahipsizlik, yaşamdan koparıp aldı. Dün de İzmir’in Torbalı ilçesinden çok acı bir haber aldık. 46 yaşında 3 çocuk babası bir çiftçimiz Basri Yıldırım, yaşamına son verdi. Sebep: Ödeyemediği borçlar. Çiftçimiz tarlasını satmasına rağmen, borçlarını ödeyememiş ve girdiği bunalım nedeniyle yaşamına son vermiş. Tüm dünya yurttaşlarını paraya boğdu. Erdoğan’ın Şahsım hükümet ise milleti borçla boğdu.
AKŞAM YEMEĞİNDEN SONRA GÜNAYDIN
Sarayın kibirlisi dün yine ekranlarda şişinerek, çiftçinin elinde kalan patates ve soğan için talimat verdiğini ve bunun çiftçiden alınıp muhtaç ailelere dağıtılacağını söylüyor. Her şeyden önce demek ki bu ülkede, insanları bedava patates ve soğana muhtaç etmişler. İki yıl önce, soğan olmadığı için soğan depolarını basıp, soğan üreticisine, depo sahibine terörist muamelesi yapıyorlardı. İki yıl geçti, şimdi soğan her yerde bol bu sefer de Toprak Mahsulleri Ofisi’ne bu soğanları aldırıyorlar. Aslında bunu yapın diye defalarca söyledik. Ama niye bu hale geliyoruz, niye bu ülke bu halde? Çünkü tarımda üretim planlaması yok. Ülkede planlama teşkilatı bırakmadılar ki, kapattılar. Bu arada Sayın Erdoğan’a; “Akşam yemeğinden sonra günaydın” da demek lazım. Madem bu işler bir talimatla oluyordu, keşke o talimatı vermek için, bizim belediyelerimizin oyuna girmesini beklemeselerdi. Bizim belediyelerimiz, üreticilerin elinde kalan patates ve soğanları kaç aydır alıp, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlar. Hem çiftçinin yüzünü güldürüyorlar, hem de ihtiyaç sahibinin.
EMEKLİNİN BAYRAM İKRAMİYESİ EN AZ 1.500 TL OLMALI
Haftalardır söylüyoruz. Bu salgında iyi ki Cumhuriyet Halk Partili Belediyeler var. Bu ülkede iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var. İktidara gelmeden iktidara yön verebilen, rota çizebilen dünyada kaç parti var? Hatırlayın “Emekliye dini bayramlarda ikramiye vereceğiz” dedik seçimden önce. Bizi taklit ettiler. Emeklilere biner lira ikramiye bağladılar. Ne zaman? 3 yıl önce. Genel Başkanımız, “Bu ikramiyeler 3 yıldır artmıyor hep bin lira oldu yerinde sayıyor. Bu ikramiyeleri enflasyon kadar artırın ve en az bin 500 lira yapın” dedi. Dün Erdoğan, emekli ikramiyelerine, enflasyon nispetinde artış yapılacağını, ilk ikramiyenin de Mayıs ayında ödeneceğini söylemek zorunda kaldı. Şimdi bakıyorum bir tartışma var yok yüzde 8 mi olsun, yüzde 3 mü olsun, yüzde 15 mi olsun. 3 yıllık enflasyon yüzde 50. Sayın Erdoğan eğer yüzde 50’nin altında arttırırsanız emeklinin ikramiyesini enflasyona ezdirmiş olursunuz. Tüm emeklilerimize bin 500 liralık emekli ikramiyesi, şimdiden helali hoş olsun. Bunun altındaki hiçbir rakamı da kabul etmesinler. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelmeden, emeklilere bu hakları hükümeti zorlayarak sağlamıştır. İktidara geldiğimizde de, emeklilerimize refah artışından pay vermek, yine bizim boynumuzun borcudur. Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözmek de, bizim boynumuzun borcudur. Daha önce söz verdiğimiz çeşitli meslek gruplarına 3600 ek göstergeyi vermekte bizim boynumuzun borcudur.
GERÇEK İŞSİZ SAYISI 10,2 MİLYON KİŞİ
Bugün Şubat ayı İşgücü ve İstihdam verileri açıklandı. Yeni verilerle işgücü piyasasına ilişkin, bazı bilgilere ulaşmak artık güçleşti. Ancak gerçek işsizliğin, söylediğinden çok daha fazla olduğunu da, TÜİK kabullenmek zorunda kaldı. TÜİK, gerçekten işsiz olanlara “işsiz” diyememiş, onun yerine “Atıl İşgücü” demiş. Haftada 40 saatten az çalışan, ama bir işi var görünenleri, çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanları da içeren, gerçek işsiz sayısı, son bir yılda 2 milyon 918 bin kişi artarak, 10 milyon 219 bin kişiye çıkmış. TÜİK bu rakamları nedense kendisi açıklamıyor. Ama verdiği oranlardan, bunları biz hesaplamak zorunda kalıyoruz. Rakamlara bu kadar takla attırmaya, gerçekleri bu kadar karartmaya ne gerek var. Eğer oran veriyorsanız, o oranların altındaki rakamları da gizlemeyin. Bizi de boş yere yormayın.
1 YILDA GERÇEKTEN İŞİ OLANLARIN SAYISI 1,2 MİLYON AZALDI
Yine karartılan verilerden, gerçekten çalışan sayısını, yani haftada 40 saatten fazla çalışanların sayısını hesapladığımızda, felaket bir durumla karşı karşıyayız. Gerçekten işi olanların sayısı, son bir yılda 1 milyon 254 bin kişi azalmış, yani 1 milyon 254 bin kişi işini kaybetmiş. Çalışanların sayısı 25 milyon 86 bine inmiş. Genç işsizliği ise ülkemizin kanayan yarası… Her 100 gençten 27’si işsiz dörtte birinden fazlası. Bu rakam tüm Şubat ayları itibariyle, en yüksek genç işsizlik oranı.
AÇ DOYAR, AÇGÖZLÜ DOYMAZ
Türkiye’de işsizlerimiz iş bulamıyor. İş bulan da düşük ücretle sınanıyor. Saray sosyetesi bürokratlarına, üç ayrı yerden 85 bin lira aylık maaş verirken, bugün 10 milyon yurttaşımız, asgari ücret civarında bir ücrete, yani 2 bin 825 liraya talim ediyor. Bir yerde 80 bin, bir yerde 2 bin. Milletin çocuğu çalışacak tek bir iş bulamazken, Sarayın beslemelerine, tam 41 yönetim kurulu üyeliği tahsis edilmiş. Bebek mamalarına alarm takılan, gramla peynir alınan, taneyle domates satılan ülkemde, ÖTV’siz 5 milyon liralık Mercedes’ler, Saraya birer birer de değil, çifter çifter alınıyor. Ne diyor atalarımız? “Aç doyar, açgözlü doymaz.” Saray sosyetesinin büro elemanları, burunlarına pudra şekeri çekerken, şoförleri, danışmanları paraların altında ezilirken, milletin çoluğu çocuğu, işsizliğin, umutsuzluğun açlığın altında eziliyor. Milletimiz de haklı olarak soruyor: Büro elemanları, danışmanlar, şoförler bunları götürdüyse bu büronun sahipleri acaba neleri götürdü götürüyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
UTANMASI GİDENİN KALBİ KARARIR
Utancı gidenin, kalbi de kararırmış… Zulüm, daima servet ve nimet şımarıklığıyla beraber gelirmiş. Saray sosyetesinin de kalbi karardı şımardıkça zulümleri de arttı. Peki, bu zulmün sorumlusu kim? Elbette Erdoğan Şahsım Hükümeti… Ama yavuz hırsız maşallah ev sahibini bastırmaya çalışıyor. Erdoğan, milletin iradesine, aşına, işine, neşesine, geleceğine, hukuka, adalete ve tüm kurumlara darbe üstüne darbe yapıyor. Sonra da, kalp hastası, kanser hastası, ciddi sağlık sorunları olan belli yaşa gelmiş amirallerden, darbeci çıkarmaya çalışarak milletin aklıyla alay etmeye kalkıyor.
SON YALANLARININ ÖMRÜ 1 HAFTA SÜRMEDİ
Allah’tan bu gerçeklerin, er ya da geç ortaya çıkmak gibi iyi bir huyu var. Bu son yalanlarının ömrü bir hafta bile sürmedi. Emekli amirallerin duyurusunu, basına sızdıran hükümete yakın bir gazeteci, bu duyurunun, yayımlanmadan önce Erdoğan’ın bir bakanının elinde olduğunu itiraf etti. Amirallerde bu açıklamanın başına, “Bildiri” kelimesini kendilerinin koymadığını söylediler. Anlaşılan emekli amirallerin açıklamasına bir muhtıra görünümü vermek için bir el sabahlara kadar uğraşmış. Ortada ucu Saray’ın dehlizlerine çıkan, FETÖ tarzı bir kumpas olduğu açık. Bu kumpas, bir bakanın koltuğunu korumak için mi tezgâhlandı, yoksa işin içinde başka saray entrikaları da var mı? Bunlarda günü gelince bir bir ortaya çıkar.
AMİRALLERİN SÜLALESİNİ BİR GÜNDE BULDULAR, İFADELERİ BİR HAFTADA ALAMADILAR
Amirallerin yedi sülalesini sabaha kadar araştırıp, fişleyip, basına servis edenler, bir hafta boyunca amirallerin ifadesini almayı bir türlü başaramadılar, insanlar bir haftadır gözaltında tutuluyor. Bunun adı işkencedir. Bunun adı zulümdür. Emekli amiralleri bir gecede gözaltına aldıran Savcılar, sarıklı amiralin, silahlı kuvvetlerde, elini kolunu sallayarak hala dolaşmasına göz yumuyorsa, bu hem haksızlığın, hem adaletsizliğin daniskasıdır. Ne demiş Fatih Sultan Mehmet Han, “Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, devlet de ölür.” Artık yeter. Bu milletin birliğine, dirliğine, devletimizin bekasına, varlığına, kendi siyasi hesaplaşmalarınız veya saraydaki koltuklarınızı korumak için daha fazla kastetmeyin.
MİLLETİMİZ ÇARESİZ DEĞİLDİR
Erdoğan Şahsım Hükümeti milletin desteğini kaybettikçe, yalanı doğru gibi anlatarak, milleti kutuplaştırarak popülizme sığınmış, seviyesizliği, değersizliği, lümpenliği, siyasetinin merkezine yerleştirmiştir. Erdoğan Şahsım Hükümeti milletten kopmuştur. Türkiye’de askeri darbe dönemi bitmiştir. Şimdi sıra, “Mokasenli 20 Temmuz sivil darbe sürecini” bitirmeye gelmiştir. İlk seçimlerde de bunu başaracağız. Milletimizin oylarıyla, sivil darbe sürecini de sonlandıracağız. Milletimizin 300 yıllık medeniyet mücadelesinin, rotası da, pusulası da bellidir. Türkiye medeni dünyanın ve birinci sınıf demokrasiler ailesinin, şerefli bir üyesi mutlaka olacaktır. Milletimiz çaresiz değildir! Çiftçimize, işçimize, işsiz kalan vatandaşlarımıza, iş insanlarımıza, emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara sözümüzdür: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin bu buhranda sizden aldığı her şeyi, biz iktidara geldiğimizde sizlere geri vereceğiz.
MİLLET KİBİRLİLERİ SANDIKTA EVİNE GÖNDERECEK
Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılını, güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimle taçlandırmak, bizim boynumuzun borcudur. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz sandığın daha fazla gecikmeden, önüne gelmesini bekliyor. Sabırsızlıkla bekliyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Cebine, cüzdanına, işine, aşına, geleceğine darbe yapanlara, sandıkta en güzel cevabı verecek, bu kibirli kadroları evlerine gönderecek.
Sözlerimi tamamlarken, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş olan, Mübarek Ramazan ayının tüm milletimize, hayırlar getirmesini, bu mübarek ayda oluşacak, sevgi, dayanışma ve hoşgörü ikliminin, ülkemizi ve tüm İslam âlemini kucaklamasını diliyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Varsa şimdi sorularınızı alabilirim. Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Soru- Efendim korona virüste rakamlar arttı vaka sayıları siz de, Kemal Kılıçdaroğlu da, Genel Başkan Yardımcıları da geziyor illeri. Bu konuda korona virüs önlemleri çerçevesinde bir önlem alacak mısınız sizlerde? İl gezilerine kısıtlama getirecek misiniz? Ramazandan sonra gibi bir planlama düşünülüyor mu Genel Merkez tarafından?
Faik ÖZTRAK- Bu konular üzerinde duruyoruz.
Soru- AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Güya bize muhalefet yapmak adına Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahip olduğu halde gavurun kılıcını sallayarak ülkemize gelenleri gördükçe üzülüyoruz” dedi. Gavur ve muhalefet kelimelerini aynı cümlede kullandı. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi büyüklerimizin bir lafı var. Kişi karşısındaki kendi gibi bilirmiş. Arkadaşlar, Erdoğan ne düşünürse düşünsün, bizim içimizden Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı çıkmaz. Emperyalizmin kılıcını Müslüman aleminin üzerine savuran çıkmaz. Bizim kılıcımız barışçıdır, bizim kılıcımız yerlidir, millidir, Kuvayı Milliye kılıcıdır. O kılıcın milletten başkada bir sahibi yoktur. Bu ayrıştırıcı söylemler, biraz önce bahsettiğim popülizmin en vıcık vıcık örnekleridir. İnsanları kimlikleri üzerinden ayrıştırmanın hiç kimseye bir faydası yoktur.
Soru- Polis CHP teşkilatlarının astığı “128 milyar dolar nerede?” afişlerini toplatıyor. Savcılık Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açıyor, savcılık bu sorunun Cumhurbaşkanıyla ilgisi olduğuna nasıl karar vermiş olabilir? Soruyla gündeme getirdiğiniz süreci devam ettirmek için başka planlarınızda olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Biraz önce konuşmamda söyledim savcılığın bu karara nasıl vardığı, bu sonuca nasıl vardığı gerçekten bizim içinde son derece şaşırtıcı. Herhalde bu yargıyı vesayet altına alan sarayın talimatlarıyla yapılan aslında gerekçesi de olmayan, anlamlı bir gerekçesi de olmayan bir girişim. Şimdi açık söyleyeyim, bu olay anayasamızda belirtilen siyasi partilerin rolüne ve de siyasi partiler kanununda belirtilen siyasi partilerin açık propaganda yapma hakkına aykırıdır, hukuka aykırıdır, anayasaya aykırıdır. Bu hukuka, anayasaya aykırı girişimle, müdahaleyle ilgili olarak Grup Başkanvekillerimiz TBMM Genel Kurulu’nda bir genel görüşme önergesi vermiştir. Bu önergenin biran önce gündeme alınmasını bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.