CHP’DEN 128 MİLYAR DOLAR SORULARI
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sayın Genel Başkanımız, dün vefat eden Torbalı Belediye Başkanımızın cenazesine katılmak üzere, İzmir’e gitti. Bu nedenle bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımıza katılamadı. Değerli Belediye Başkanımıza Sayın Ramazan İsmail Uygur’a Allah’tan rahmet diliyoruz. Kıymetli ailesine, sevenlerine ve tüm Cumhuriyet Halk Partisi ailemize baş sağlığı diliyoruz.
MİLLİ MÜCADELENİN MERKEZİNDE MECLİS VARDI
Sözlerime milletimiz ve cumhuriyetimiz için, önemli bir dönüm noktasını önemli bir haftayı ve milli bayramımızı kutlayarak başlamak istiyorum. Önümüzdeki Cuma günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 101. yıl dönümünü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayacağız. Bundan tam 101 yıl önce, Anadolu ve Rumeli işgal altındayken, vatan topraklarında başıbozukluk ve çaresizlik hâkimken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk işi, Milli ordumuzdan da önce, Millet Meclisini kurmak olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nın merkezine de, Milletin iradesini ve onun temsilcilerinden müteşekkil Meclisi yerleştirmiştir. Atatürk, kurtuluş savaşımızı Gazi Meclis’in verdiği güçle yürütmüş, her devrimi ve her işi, milletinin bağrından çıkan TBMM’deki temsilcileri eliyle, hayata geçirmeyi tercih etmiştir. TBMM’yi ortadan kaldırmayı, yetkilerinden arındırmayı, bir “tek adam rejimi kurmayı” Atatürk asla düşünmemiştir. Milli iradenin tecelligahı meclisimiz, sadece kurtuluş savaşımızın değil, muasır medeniyetler seviyesine çıkma mücadelemizin ve meşruiyetinde merkezi olmuştur.
MİLLET SANDIĞI BEKLİYOR
Ancak OHAL şartlarında, gayrı meşru bir referandumun ardından kurulan rejim koşullarında, 2018’de işbaşına gelen yönetim, meclisimizi işlevsizleştirmeye, etkisizleştirmeye, millet iradesinin üzerine, tek adam vesayet rejimi gölgesi düşürmeye çalışmaktadır. Bu çabalar ne yazık ki ülkemizin bereketini kaçırmış, milletimizin de ufkunu karartmıştır. Ama milletimiz, “Hâkimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” ilkesinden, asla ama asla vazgeçmemiştir, geçmeyecektir. Milletimiz, iradesine ipotek koymaya cüret eden, milletin ve vekillerinin sesini kesmeye kalkan bu ucube sistemi, tarihin karanlık dehlizlerine göndermek için, sandığı sabırsızlıkla beklemektedir. Yeni ve Güçlü Demokratik Parlamenter Rejimi kurmak da, millet iradesine, demokrasimize sahip çıkan dostlarımızla birlikte, bize nasip olacaktır.
23 NİSAN KUTLU OLSUN
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarını, Gazi Meclisimizin ilk milletvekillerini saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Başta en kıymetli varlıklarımız, çocuklarımız olmak üzere, tüm yurttaşlarımızın, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını da kutluyoruz.
TEK BİR GÜNDE EN YÜKSEK VEFAT SAYISI
Korona salgınının başladığı Mart 2020’den bu yana en kötü noktadayız. Dün 318 vatandaşımızı maalesef salgına kurban verdik. Bu, salgının ilk gününden beri, tek bir günde kaydedilen en yüksek vefat sayısıdır. Günlük vaka sayılarında, dünyada dördüncü sıradayız. Nüfusa oranla yeni vaka sayılarında ise, İsveç’ten sonra ikinci sıradayız. AK Parti’nin lebalep kongrelerinin tamamlandığı, günden bu güne kadar, vaka sayısı 30 binlerden 60 binlere yükseldi. Son 25 günde 5 bin 464 insanımızı yitirdik.
EN SEVDİKLERİMİZİ YİTİRİYORUZ
Bu sayılar, ağızlardan bir çırpıda dökülüveriyor. Ama hastalananlar, yoğun bakımda yer bulamayanlar, yitirdiklerimiz; anneler, babalar, eşler, evlatlar, en sevdiklerimiz. Hayatlarımızda, bir daha doldurulmayacak boşluklar, hiçbir zaman onulmayacak yaralar açıyor. Yaşanan acılar tarif edilir gibi değil. Geçen hafta İstanbul’da gencecik bir kadın, karnında yavrusuyla hayata gözlerini yumdu. Ondan birkaç hafta önce, İzmit’te 5 aylık hamile bir başka genç kadın, ardında gülüşünü bırakarak, yaşama veda etti.
YOĞUN BAKIMLAR KIRMIZI ALARM VERİYOR
Türk Tabipleri Birliği, salgın nedeniyle gerçekleşen ölüm sayılarının açıklananın üç katı olduğunu söylüyor. Anlaşılıyor ki hala ders alınamamış. Salgını önlemek yerine, vefat sayılarını karartmanın kime ne faydası var? Devlet böyle mi yönetilir? Ağır hasta sayılarında hızlı bir yükseliş var. Şubat ve Mart ayında binli sayılara düşen ağır hasta sayımız Nisan’da üç binlere yükseldi. Türk Yoğun Bakım Derneği’nin uyarıları, durumun vahametini net şekilde ortaya koyuyor. Yoğun bakımlarda kırmızı alarm çalıyor. AK Partinin lebalep kongrelerinden sonra, yoğun bakımlar lebalep doldu. Yoğun bakımlarda artık genç hastalarda var. Sosyal medya, yoğun bakımlarda, ailesine, eşine, dostuna yer arayan vatandaşlarımızın çığlıklarıyla sarsılıyor.
HÜKÜMET SALGINI ŞİRAZEDEN ÇIKARDI, BEDELİ MİLLETİMİZ ÖDÜYOR
Uzun süredir bu salgınla uğraşıyoruz. Başta fedakâr sağlık çalışanlarımız olmak üzere, hepimiz madden ve manen yorulduk. Lebalep kongreleriyle hava atan, Erdoğan Şahsım Hükümeti, salgını şirazesinden çıkarmıştır. Bedelini de milletimiz ödemektedir. Böyle devlet yönetimi olmaz. Erdoğan Şahsım Hükümeti, geçen hafta yeni kısmi kapanma kararları açıkladı. Ama “Dükkânını kapat ve müşteri alma” dediği esnaflarımıza, yine doğru düzgün bir destek vermedi. Lokantalar, sadece gel-al ve paket servisiyle ayakta duramıyor. Onca garson evlerine gönderildi, çoğu 1.500 liralık ücretsiz izin aylığına mahkûm edildi. Bu parayla Ramazan ayında, kira, fatura mı ödenecek, mutfaklarda tencere mi kaynayacak? Bütün Dünya esnafına, çiftçisine, KOBİ’sine desteği artırırken, Erdoğan Şahsım Hükümeti, hem de Ramazan öncesinde, kısa çalışma ödeneğini kaldırdı. Binlerce insanı sefalet aylığına mahkûm etti. Bunun hangi akla hizmet olduğunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Böyle devlet yönetimi mi olur? Turizmci bayramı geçmiş, yaza ne olacak diye bakıyor. Salgını kontrol altına alamazsak, bu sezonu da kaybetme riski var.
SARAY’IN ÖNCELİĞİ MİLLET DEĞİL
Ülkenin dört bir yanından feryatlar yükseliyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti ise ne vatandaşların, ne sağlıkçıların, ne iş dünyasının sesini duyuyor. Çünkü Saray’ın önceliği bunlar değil. İstanbul Havalimanını işleten yandaşların ödeyeceği, 1 milyar 45 milyon Avroluk kira bedeli 2024’e kadar erteleniyor. Yetmez işletme süresi de iki yıl uzatılıyor. Saray milletten esirgediğini, bol bol yandaşa dağıtıyor. Millete veriyorlar talkını, kendileri yutuyor salkımı… Bunu Mart ayı bütçe rakamları da teyit ediyor. “Milletin cebinden 1 kuruş çıkmayacak” diyerek yaptıkları projelere, bu yılın ilk üç ayında ödenen garantilerin toplamı, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 182 artarak, 7,5 milyar liraya sıçradı. Devlet yönetiminde soruyorum böyle hesap kitap mı olur?
MERKEZ BANKASI BAŞKANI İTİRAF ETTİ
Gerçeklerin er ya da geç, ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. Bunu hep tekrarlıyorum. “128 milyar dolar nerede?” sorusunu bizlerin ısrarlı takibi ve vatandaşımızın benimsemesi sonucunda ortaya bir takım itiraflar çıkmaya başladı. Geçtiğimiz Cuma günü, çiçeği burnunda Merkez Bankası Başkanı’na bir açıklama yaptırdılar. Hatırlayacaksınız, önceki Merkez Bankası Başkanı, 128 milyar doların akıbetini merak edince, koltuğundan oluvermişti. Yeni gelen Başkan da yaptığı açıklamayla, iddialarımızın bir kısmını, ilk ağızdan doğruladı, itiraf etti. Çeşitli gerekçeler ileri sürse de, kasada kendisine ait döviz kalmadığını söyledi. Demek ki döviz rezervleri, Erdoğan şahsım hükümetinin ve şürekâsının iddia ettiği gibi, “Kasada değilmiş, kasada yokmuş.”
MERKEZ KASASINDAKİ REZERVİN EMANETÇİSİ OLMUŞ
Merkez Bankası kasasındaki kendi rezervlerini, arka kapıdan Hazineye vermiş, bir de kimse fark etmesin diye aynı gün emaneten aldığı dövizleri, kasasına koymuş. Yani bir başka ifadeyle Merkez Bankası sahibi olduğu döviz rezervlerini vermiş, kasasındaki dövizlerin emanetçisi olmuş. Mızrak çuvala sığmayacak kadar büyük. Net rezervler uzunca süredir alarm veriyor. En son tarih itibariyle; Merkez Bankasının Döviz Kasasının vaziyeti budur: Resmi döviz rezervlerinden, kısa vadeli döviz yükümlülüklerini düşersek, kasa, 43 milyar dolar açık veriyor. Yani alacaklılar kapıya dayansa, kasada para yok. Bu kasa, iki yıl önce Şubat ayında, 54 milyar dolar fazla veriyordu. Bir kez daha soruyoruz. Devlet böyle mi yönetilir?
MERKEZ’İN REZERVLERİ ARKA KAPIDAN ÇIKMIŞ
Merkez Bankası Başkanı aynı açıklamada rezervlerin, normal yollardan, Merkez Bankası’nın doğrudan müdahaleleriyle ya da ihaleyle satılmadığının altını çizdi. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri, bizim bu işin başından beri iddia ettiğimiz gibi, bankanın arka kapısından, Damadın yönetimindeki, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na aktarılmış. Yine damada bağlı kamu bankaları da, bu rezervleri siyasette rant devşireceğim diye, afiyetle yemiş, bitirmiş.
128 MİLYAR DOLAR YAKAR TOP OLDU
Merkez Bankası, bu açıklamasıyla, topu Hazine’ye attı. “Döviz rezervlerini biz değil, Hazine buharlaştırdı” dedi. Herhalde bu açıklama Hazine ve Maliye Bakanı’nda, rahatsızlık yaratmış olacak ki, bugünde Hazine ve Maliye Bakanı televizyona çıktı. “Sorumlu Hazine değil, Merkez Bankası” dedi. Anlaşılan 128 milyar dolar yakar top oldu. Kimse elinde tutmak istemiyor. Ama ne mevcut Bakan, ne de Merkez Bankası Başkanı rezervlerin, döviz piyasalarına müdahale yetkisiyle beraber, Hazine’ye neden devredildiğini, ya da Hazine’nin bu işlemlere neden ortak edildiğini bir türlü açıklamıyor.
SİVİL DARBEDEN SONRA, REFERANDUMDAN ÖNCE İMZALANAN PROTOKOL
Hem Bakan, hem de Başkan o dönemde, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ile imzalanmış, bir protokolden bahsediyorlar. Ne zaman imzalanmış bu protokol? 21 Şubat 2017’de… Aslında zamanlama manidar. 20 Temmuz 2016’daki OHAL sivil darbesinden hemen sonra Türkiye’yi rejim değişikliğine götürecek, 16 Nisan 2017 referandumundan da hemen önce, hem Bakanın hem de başkanın yaptığı açıklamalar, beraberinde yeni ve ciddi sorular da getiriyor.
128 MİLYAR DOLAR İÇİN 10 SORU:
Şimdi izninizle ve aracılığınızla bazı soruları, Erdoğan Şahsım Hükümetine, onun Hazine ve Maliye Bakanı’na ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı’na, milletimiz adına yöneltmek istiyoruz.
Soru 1: Bu protokolün varlığını dört yıl boyunca, kamuoyundan neden sakladınız?
Soru 2: Dalgalı kur rejimini, fiilen ortadan kaldıran bu arka kapı uygulamalarını ve yapılan işlemleri, kamuoyundan bugüne kadar neden gizlediniz?
Soru 3: 2017’den sonra, Hazine döviz piyasalarına müdahale ederken, Merkez Bankası yayımladığı tüm politika metinlerinde, Türkiye’de serbest dalgalı kur rejimi uygulandığını söyledi. Milletimiz ve dünyayı neden yanılttınız? Sebep olduğunuz güven kaybını, nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?
Soru 4: Döviz rezervlerinin yönetimi ve piyasalarda döviz işlemleri yapan, Merkez Bankasındaki işlem odası Merkez Bankasının harimi ismetidir. Merkez Bankası’nın harimi ismetine siyasetin elinin girmesine neden izin verdiniz? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, döviz rezervlerini yönetme yetkisi, kim tarafından, neden ve hangi amaçla elinden alındı ve damadın yönetimindeki kurumlara devredildi?
Soru 5: Bu işlemlere mesnet yaptığınız protokol Hazine’ye, Kamu Bankaları eliyle döviz piyasasına müdahale etme yetkisini açıkça veriyor mu?
Soru 6: Bu protokolün yasal dayanağı olarak Merkez Bankası Başkanı, 2 Temmuz 2018’den sonra yürürlükten kalkmış bir kanun maddesine atıf yaptı. Bu durumda Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2 Temmuz 2018’den sonra, kamu bankaları eliyle döviz satmaya devam etti mi? Ettiyse hangi yetkiyle etti?
Soru 7: Mahalli idare seçimleri öncesinde, 17 Ocak 2019 tarihinde, 4059 sayılı Yasada yapılan bir değişiklikle, Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi’ne üye kurum ve kuruluşların “Yetkileri dışında alınacak tedbirleri belirleme ve uygulama yetkisi” Cumhurbaşkanı’na verildi. Bu çerçevede; Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatını kullanarak, Merkez Bankası rezervlerinin olağandışı yöntemlerle satılması için bir karara imza attı mı? Merkez Bankası ve/veya Hazine ve Maliye Bakanlığı’na yazılı ya da sözlü bir talimat verdi mi?
Soru 8: 2017 Şubat ayından bu yana, Hazinenin talimatıyla kamu bankaları eliyle, hangi tarihlerde, ne kadar döviz, kimlere satıldı?
Soru 9: Hazine talimatıyla kamu bankaları üzerinden satılan dövizlerden, birilerinin önceden haberi oldu mu? Döviz piyasalarına yapılacak müdahalelerin dışarıya sızmaması ve özellikle altını çizerek söylüyorum “içeriden öğrenenlerin ticaretinin” engellenmesi için, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Kamu Bankalarında hangi tedbirler alındı?
Soru 10: Merkez Bankası ve Hazine arasında 2017 yılında imzalanan protokolün detaylarını kamuoyuyla ne zaman paylaşmayı düşünüyorsunuz?
PROTOKOLÜ AÇIKLAYIN
Bize göre yarından tezi yok. Hazine ve Maliye Bakanı’nın söylediği gibi Merkez Bankası gün gün, kime, ne kadar döviz satıldığını kamuoyuna açıklamalıdır. Yetki onlardaymış. Sayın Bakan da bugün aynı talepte bulundu. Eğer Merkez Bankası bunu açıklamazsa, protokolün tarafı olan Hazine ve Maliye Bakanlığı bunu açıklamalıdır. Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanı, 27 Şubat 2017’de imzalanan protokolü, bakanlığının internet sitesine hiç vakit geçirmeden koymalı ve yayımlamalıdır. Milletimiz de bu protokolde ne var, ne yok görmelidir.
YÖNTEM DE ELEŞTİRİLİR, YOLSUZLUK ŞÜPHESİ DE OLUR
Biz sorduğumuz bu sorulara, milletimiz adına ivedilikle cevap bekliyoruz. Bu arada Sayın Lütfi Elvan, tüm bu işlemler için: “Yöntem eleştirilebilir ama yolsuzluk var denemez” demiş. Hiç kusura bakmayın Sayın Elvan. Yöntem de burada bayağı ciddi eleştirilir, ayrıca gizli saklı yapılan, milletten saklanan işlerde yolsuzluk şüphesi de her zaman olur. Eğer bu işlemler doğru yapılan işlemlerse siz göreve geldikten sonra, Kasım ayında bu işlemlere neden son verdiniz?
ERDOĞAN SİYASETİNİN FİNANSMANINDA KULLANILDI
Döviz rezervlerimizi yok yere eriten, bu arka kapı operasyonu, siyasidir. Erdoğan siyasetinin finansmanında kullanılmıştır dövizler. Erdoğan Şahsım Hükümeti, 2019’un Mart ve Mayıs aylarında, yani Mahalli İdare seçimi ve yenilenen İstanbul seçimi öncesinde, Merkez Bankası kasasına girmesi gereken, yaklaşık 25 milyar dolarlık döviz rezervini, arka kapı operasyonlarıyla buharlaştırmış, siyasi ikbali için çarçur etmiştir. Taze Merkez Bankası Başkanı da, açıklamasında arka kapı operasyonlarının, 2017’den bu yana yapıldığını itiraf etmiştir. Yani, rezervlerdeki erime salgından çok önce başlamıştır. Gerçekler ortadadır. Erdoğan Şahsım Hükümeti milletin dövizlerini, tek adam vesayet rejimi inşa sürecinde kullanmış; salgın ise rezervlerdeki erimeyi hızlandırmış ve görünür kılmıştır.
NE İKTİSADİ NE HUKUKİ NE DE VİCDANİ
Özetlersek; milli rezervlerimiz, tek bir kişinin siyasi hırs ve ikbali için kullanılmıştır. Bu, ne iktisadidir, ne hukukidir, ne vicdanidir, ne de ahlakidir. Bu siyasi hırs bugün milletimizi, döviz ve faiz baronlarının elinde oyuncak etmiştir. Ülkeyi pahalı döviz ve yüksek faiz arasına sıkıştırmıştır. Başka devletlerin ikide birde, Erdoğan Şahsım Hükümetine parmak sallamasının önünü açmıştır. Ortada, dünya ekonomi ve finans tarihine geçecek bir skandal vardır. Ortada, çok büyük bir kamu zararı vardır. Bugün 128 milyar doları yerine koymaya kalksak bile, 5,30’dan, 5,90’dan, 6,80’den yani sattığımız fiyatlardan bu dolarları alamayız. Bunlar dünyanın her yerinde sorulur, sorgulanır.
VERMEDİĞİ HESABI SANDIKTA ÖDER
Kaldı ki AK Parti kendisinden önceki iktidarın, dalgalı kur rejimine geçmeden önce sattığı, 5 milyar 300 milyon dolar rezervin hesabını soracağını vadederek, iktidara gelmiştir. Bu amaçla da Mecliste, bir Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurmuştur. O komisyon da satılan 5 milyar dolar rezervin hesabını sormuştur. 2001 krizinde hangi bankaya, ne kadar döviz satıldığı bilgisi o komisyona verilmiştir. Şimdi bunun 26 katını buharlaştıran Erdoğan Şahsım Hükümeti, “Ben hesap vermem” demektedir. O zaman bu hesabı sandıkta ödeyecektir. Bunu bildiği için de tüm gücüyle, bizi susturmak amacıyla üzerimize gelmektedir. Anayasanın ve siyasi partiler kanununun bize verdiği açık propaganda hakkımızı engellemektedir.
ATTIĞI TAŞ, ÜRKÜTTÜĞÜ KURBAĞAYA DEĞMEDİ
128 milyar dolar buharlaşmıştır. Peki, atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmiş midir? Merkez Bankası Başkanı, makro finansal istikrarı sağlamak amacıyla, rezervlerin kullanıldığını söylüyor. Peki, 128 milyar doları eritmişsiniz sonra, Türkiye’de makro finansal istikrar sağlanmış mı? Bugün Türkiye dünya üzerinde, en yüksek enflasyona sahip 14. ekonomi. Dünya üzerinde en yüksek politika faizine sahip 7. ekonomi. 128 milyar dolarlık rezervin eritilmesine rağmen, Türkiye, akran ekonomiler içerisinde, parası en çok değer kaybeden ekonomi. Bunların başında geliyor. Yine akranları içerisinde, risk primi açık ara en yüksek ekonomilerden bir tanesi. İşsiz sayımız 10 milyonu aşmış. Bu, dünya üzerinde 107 ülkenin nüfusundan fazla.
BÖYLE DEVLET YÖNETİMİ OLMAZ
Sonuç olarak, bugün ekonomimiz, iki yıl önceye göre çok daha kırılgandır. 128 milyar dolar çarçur edilmiştir. Bu rezervleri yeniden yerine koymak, onlarca yılımızı alacaktır. Devlet böyle mi yönetilir? Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, Türkiye’nin kurumsal yapısını yiyip bitirmektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 91 yıl önce kurulmuştur. 1930’da bankayı kuran o büyük irade, tıpkı, Cumhuriyet Savcılarına, Türkiye Cumhuriyeti Savcısı demediği, Cumhuriyet savcısı dediği gibi, Merkez Bankasına da, “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” dememiş, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” demiştir. Bu hem Yargının, hem de Merkez Bankasının, bağımsızlıklarına duyulan saygının bir göstergesidir. Ama bugün Saray Cumhuriyet Savcısını, nasıl Saray Savcısı yaparım diye uğraşıyorsa, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı da Sarayın vesayeti altına alarak, AK Parti’nin arpalığı haline getirmek istemektedir. Merkez Bankasında iyi yetişmiş, yüzlerce kıymetli personelin varlığına rağmen, bankanın başına atanan son iki başkanın, eski AK Parti Milletvekili olmaları bunun açık bir göstergesidir. Böyle devlet yönetimi olmaz.
HERKES ZARLARIN HİLELİ OLDUĞUNU BİLİYOR
Artık bu ehliyet yerine, Saraya sadakati önceleyen bu anlayıştan herkes mustariptir. AK Partiye gönül veren, oy veren vicdan sahibi vatandaşlarımız da, bu durumdan hiç memnun değildir. Ülkemizin durumu Leonard Cohen’in, o meşhur şarkı sözlerini hatırlatmaktadır. Herkes biliyor geminin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu. Millete soğan patates, Erdoğan’a en pahalısından üç tane Mercedes. İşte bu hileli zarları atan zalim düzen için, artık yolun sonu görünmüştür. Saray sosyetesinin büro elemanları, burunlarına pudra şekeri çekerken, şoförleri, danışmanları paranın altında ezilirken, eski vekiller, kırpılıp kırpılıp rektör ve büyükelçi yapılırken, Sarayın çocukları ballı yönetim kurulu üyeliklerine atanırken, milletin çoluğu çocuğu, işsizliğin, umutsuzluğun açlığın altında eziliyor. Milletimiz yaşanan bu çürümeyi, ağırlaşan kokuşmayı artık kaldıramıyor. “Patates, soğan; Güle güle Erdoğan” diye bağırıyor.
ERDOĞAN PARALEL BİR EVRENDE YAŞIYOR
Erdoğan ise, ülkemizin gerçeklerinden tamamen kopmuş. Paralel bir evrende yaşıyor. “Eskiden insanlarımız iş, aş bulmak için yurt dışına giderdi, bu tablo büyük oranda tersine döndü” diye millete nutuk atıyor. Oysa Diyanet’in, belediyelerin yurtdışına gönderdiği insanlar yurda dönmüyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Millet umudunu kesmiş, devletin hizmet pasaportlarını şebekeler satışa çıkarmış. Yurtdışına insan kaçırıyorlar. Hem de “bize imreniyor” denen Almanya’ya. Peki bu insanlar kaçırılırken, gri pasaportları veren Saray’ın atadığı İçişleri Bakanı acaba ne yapıyor? Bu gri pasaportların sorumlusu o değil mi? O emekli amirallere kumpas kurmakla, amirallerin ayaklarına elektronik kelepçe takmakla, bir de şehit evinde verilen namaz pozlarını servis ettirmekle meşgul. Bu arada Amiralin emeklisine atıp tutan Milli Savunma Bakanı da, amiralin sarıklısını hala seyrediyor.
UMUTSUZLUĞA YER YOK
Ama umutsuzluğa yer yok. Demokrasilerde çare tükenmez. Milletimiz kesinlikle çaresiz değildir! Çiftçimize, işçimize, işsizlerimize, iş insanlarımıza, emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara sözümüzdür: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin sizden aldığı her şeyi, biz iktidara geldiğimizde misliyle geri vereceğiz size. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz artık sandığın, önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Bu kibirli, yıpranmış kadroları evlerine gönderecek.
Ben teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alıyım.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu patates, soğan dağıtımını eleştirmişti. Ancak Şişli Belediyesi de dağıtım yaptı. Bu konuya ilişkin sizin bir değerlendirmeniz olur mu?
Faik ÖZTRAK- Çiftçinin elinde kalan soğan ve patatesleri alıp hemşerilerine dağıtılmasıyla ilgili olarak projeyi yürüten bizim belediyelerimiz. Genel Başkanımız zaten bizim belediyelerimize bu talimatı verdi. İşlerin üstü örtülmeye çalışılıyor. Bizim eleştirdiğimiz o değil. Bizim eleştirdiğimiz şu, tamam patatesleri, soğanları aldınız niye bunları bayraklı TIR’larla, kürsüler kurarak, alayişle valayişle vatandaşa dağıtıyorsunuz? Bir elin verdiğini diğeri görmesin hep bunu söylüyoruz.
İki; bir yıl patates ve soğan bulunmuyor, depocular, çiftçiler terörist muamelesi görüyor. Ertesi yıl her yerde soğan, patates bolluğu oluyor. Bu seferde çiftçi perişan oluyor. Bu açıkça plansızlığın bir göstergesi… “Tarımda karakuşi gidiyorsunuz, plan yok, program yok, kaynaklarımızı heba ediyorsunuz” diyoruz. Bu da ikinci önemli eleştirimiz.
Soru- Meclis’e en son CHP’li 10 ismin daha fezlekesi geldi. Sizin bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz var mı, görüşlerinizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu fezlekeler bizim bastırdığımız, Genel Başkanımızın Meclis kürsüsünden söylediği ve yine ilgililerin kamuoyunda yer alan beyanatlarını içeren bir kitapçık. 21 soruda FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili toplatılan bu kitapçıktan sonra bir de Merkez Yönetim Kurulumuz hakkında milletvekili olan üyelerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili Meclis’e bir fezleke gönderiliyor… Genel Başkanımız ve Merkez Yönetim Kurulu üyeleri hakkında. Bu, aslında siyaset yapmayalım, Anayasanın bize vermiş olduğu demokrasinin asli unsuru olma görevini yerine getiremeyelim, siyasi partiler kanununun bize vermiş olduğu milli iradenin özgürce oluşabilmesi için açık propaganda hakkımızı kullanamayalım diye bize verilen bir gözdağıdır. Ve bu 128 milyar dolar nerede ondan sonra gelmiştir Meclis’e…
Ama bundan öncede yine CHP’nin siyaset yapma hakkı mesela arpalıklar raporu toplatılarak da engellenmeye çalışılmıştır. Yine 128 milyar dolar nerede afişlerimiz, pankartlarımız billboardlardan, partimizin balkonlarından vinçlerle, çevik kuvvet aracılığıyla, kirpilerle indirilmeye çalışılmıştır. Son olarak tek adam anonim şirketinin millete çıkarılan elektrik ve gaz faturalarını anlatan broşürlerimizde toplanmaya çalışılmıştır. Çok açık söyleyeyim, bu aslında demokrasimize, hukuk devletine vurulan ağır bir darbedir. Bunlar bizi korkutmaz. Tekrar söylüyorum, demirden korksaydık biz bu trene binmezdik. Milletimizin hakkını sonuna kadar savunmaya, milletimize gerçekleri sonuna kadar anlatmaya devam edeceğiz. Ama bu uygulamalar Türkiye’nin iç ve dış kamuoyunda itibarını zedeliyor. Milletimizin vicdanında yara açıyor.
Tekrar soruyorum, 2003 yılında AK Parti milletvekilleri memleketi karış karış dolaşıp 5,3 milyar dolar nerede dediğinde onlara böyle mi muamele edildi? Bundan kaçış yok. 128 milyar doların hesabını vereceksiniz. Ya kendiniz Meclis’te bir araştırma komisyonu kurup orada vereceksiniz ya da seçimlerde sandıkla beraber iktidar değiştikten sonra kurulacak Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nda bu hesabı vereceksiniz. Bundan kaçış yok.
Soru- İçişleri Bakanlığı 6 belediyenin gri pasaportla kamu görevlisi olmayan kişileri yurtdışına çıkardığı gerekçesiyle soruşturma başlattı. Bu belediyelerin içinde 3 adet de CHP’li belediye var. Sizin bu konuya ilişkin değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Durum bence son derece açık. Bu gri pasaportları verme sorumluluğu kimde? Kim veriyor bu gri pasaportları? İçişleri Bakanlığı ve valiler. Onların sorumluluğunda. Ve çok açık söyleyeyim, biz bu meselenin üstüne gitmemiş olsaydık CHP olarak bugün hala daha bu mesele sütre gerisinde duruyordu. İçişleri Bakanı görevini yapmalıdır. Bir an önce bu işlerin arkasındaki çeteyi ortaya çıkarmalıdır.
Teşekkür ediyorum.