TEDBİR PAKETİ: DAĞ FARE DOĞURDU BİLE DİYEMİYORUZ
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, Genel Merkez’de ortak basın toplantısı gerçekleştirdi.
CHP’li Öztrak, şunları söyledi:
Dün Çanakkale Deniz Zaferi’nin 105. yıl dönümü ve Şehitleri Anma Günüydü. Bu toprakların cesur evlatları, bundan 105 yıl önce gönüllerindeki vatan sevgisiyle Çanakkale’de büyük bir zafer kazandı. Ülkemizin temelinde yatan ruh, Çanakkale’de emperyalizme boyun eğmeyen birlik ve beraberlik ruhudur. Bu vesileyle, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, bu topraklar için canlarını veren şehitlerimizi bir kez daha saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
SALGIN ÇOK HIZLI TIRMANIYOR
Korona Virüsü, başta komşumuz Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünya Covid-19 Virüsü’nden etkilenen insanların sayısı 191 bine ulaştı. Virüsten kaynaklı ölümlerin sayısı ise 7 bin 800’ü aştı. Türkiye’de de kritik eşik olan, 100 vaka sınırını aştık. Ülkemizdeki vaka sayısı, dün itibariyle 191 oldu. Çok hızlı bir tırmanma süreci yaşıyoruz. Virüsten dolayı iki vatandaşımızı kaybettik. Her şeyden önce, kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, hastalarımıza ise acil şifalar diliyoruz. Hastalığın daha hızlı yayılmaması ve hastalarımızın sağlığına kavuşması en büyük dileğimizdir.
İTALYA’YA BENZEMEMEK İÇİN TEDBİR ALMAK GEREKİYOR
Alınan tedbirlerle, virüsün Türkiye sınırlarına girmesini geciktirdik. Ancak virüs artık Türkiye’de… Ve başlangıçta iyi götürülen süreçte giderek eksiklikler dikkat çekmeye başlıyor. Bu nedenle, Türkiye’nin İtalya’ya benzememesi için gerekli tedbirleri ciddiyetle almak ve uygulamak zorundayız. Bunun için insanlara, ailelere, şirketlere ve devleti yönetenlere büyük görevler düşüyor. Paniğe kapılmadan, akıllıca ve sorumlu hareket etmek zorundayız.
KÜRESEL EKONOMİ, HARİTALANMAMIŞ BİR COĞRAFYADA YÖN BULMAYA ÇALIŞIYOR
Küresel korona salgını insanların sadece canını değil, işini, aşını da tehdit ediyor. Elbette ailelerin canı her şeyden kıymetli, ancak insanların yaşama tutunmasını sağlayan işlerini de korumak gerekiyor. Dünya ekonomisi daha önce görmediğimiz bir durumla karşı karşıya. Bir yanda küresel üretim ve değer zincirleri darmadağınık olurken, diğer yandan küresel tüketim ve yatırımda çöküyor. Küresel sermaye güvenli limanlara doğru geri çekilirken, küresel borsalar, faizler, güven dip yapıyor. Gelişmiş ülkelerin Merkez Bankaları, sistemi ayakta tutabilmek için para musluklarını sonuna kadar açıyor, ancak öyle bir güven bunalımı var ki her yeni tedbir, piyasalarda panik havasını daha da artırıyor. Küresel ekonomi, adeta daha önce haritalanmamış bir coğrafyada, yönünü bulmaya çalışıyor. Burada saydamlık son derece önemli.
KENDİ KRİZİMİZİ YAŞARKEN KORONA TÜRBÜLANSINA GİRDİK
Türkiye bu türbülansa; yaklaşan kış için tedbir almayan, bulduğunu harcayan, işler bozulunca da kendinden başka herkesi suçlayan, liyakatsiz bir yönetimin elinde, korumasız ve çok kırılgan bir ekonomik yapıda yakalandı. İçeride kendi ekonomik krizimizi yaşarken, küresel tsunami kıyılarımıza vurdu. Yüzde birin altında büyüyen bir ekonomi, 8 milyon işsizle bu türbülansa maalesef yakalandık. Hem para, hem de maliye politikasında har vurup harman savurduk. Kötü günler için neredeyse hiçbir manevra alanı bırakmadık.
İHTİYAT AKÇESİNİ YEDİLER, KARA GÜN PARASI BIRAKMADILAR
İktidar, geçen yıl kâr ve ihtiyat akçesi olarak Merkez Bankası’nın 78 milyar lirasına el koydu. Milletin kefen parasını yerel seçimlerde harcadı. Saray bu yılın başında da aynısını yaptı. Ocak ayında Merkez Bankası’nın 41 milyar lirasına el koydu. Bunu da yandaş müteahhitlere geciken ödemeleri yapmak için kullandılar. Şimdi Merkez Bankası kasasında kara günde kullanılacak tek bir delikli kuruş kalmadı. Net döviz rezervlerimiz yılbaşından 17 Mart tarihine kadar yarı yarıya geriledi; 18 milyar dolara geriledi şuanda rezervlerimiz. Bu, 14 Aralık 2006 tarihinden bu yana, görülen en düşük net döviz rezervi. Merkez Bankası’nın SWAP’lar yoluyla aldığı emanet dövizler düşüldüğünde, kasanın tamtakır olduğunu cümle alem biliyor.
RİSK PRİMİ REKOR SEVİYEDE
İşte bu nedenle Türkiye’nin risk primi rekor seviyelere çıktı. Borç temerrüt risk primlerine baktığımızda; Korona salgınının başladığı Çin’de 70, her gün yüzlerce kişinin öldüğü İtalya’da 269, salgının etkilediği bir başka Avrupa ülkesi İspanya’da 168, bize benzeyen ekonomilerden Endonezya’da 233, Brezilya’da 383, Türkiye’de ise risk primi 580 puan. Küresel sermaye tüm dünyada güvenli limanlara sığınıyor. Bu, bizim gibi risk primi yüksek ekonomilerden çıkışı daha da hızlandırıyor. Sene başından bu yana; hisse senedi piyasasından 1,3 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinden ise 2,8 milyar dolarlık yabancı çıkışı oldu. Korona memlekete böyle bir ortamda girdi.
SARAY YİNE ORTADAN KAYBOLDU
AK Parti Genel Başkanı her kritik dönemde yaptığı gibi sarayına kapandı. Ekonomiden sorumlu damat ise sadece tweet attı. İsmi vardı cismi yoktu. Oysa dünya üretim zincirleri ve finans sisteminde, daha önce öngörülmeyen değişikler bir süredir yaşanıyordu. Türkiye; dış ticaret, bankacılık düzenlemeleri ve sermaye hareketleri alanlarında akılcı önlemler geliştirmeliydi. Sarayın ideolojik faiz takıntısının doğrulama çabasıyla, döviz rezervlerini hovardaca harcamamalıydı.
Güzel bir sözümüz var: “Kaptanın iyisi, fırtınalı sularda belli olur.” İyi kaptan hem mürettebatı ve hem de yolcuları yatıştırıp, güven verir. Gemidekilerin psikolojisini fırtınada sağlam tutar. Sonra da gemiyi fırtınanın içinden çekip çıkarır, güvenli limana yanaştırır. Ama gelin görün ki bizim kaptan ne zaman bir fırtına çıksa, dümeni bırakıp, saklanmayı alışkanlık haline getirdi. Erdoğan, her fırtınada ortadan kayboluyor. Ortaya çıktığında ise millete moral vermek yerine, hayal kırıklığına uğratıyor.
YİNE PARTİSİNİN GENEL BAŞKANI OLDU, CUMHURBAŞKANI OLAMADI
Son bir ayda yaşadığımız çalkantı ve fırtınalar bunu açıkça ortaya koydu. İdlib’de 34 askerimiz havadan bombalanıp şehit edildi, askerlerimizin şehadetini Hatay Valisi’nden öğrendik. Erdoğan 3 gün ortada yoktu. Üçüncü günün sonunda, milletin değil partisinin vekillerinin karşısına geçti; gülüp eğlendi. Şehit ailelerimizin ve milletimizin acısına acı kattı. Dünyayı kasıp kavuran korona salgınında da 6 gün ortada yoktu. Bu sırada tüm dünyada yönetimler paket üstüne paket açıklıyorlardı. Salgının ekonomik etkilerini bir şekilde sınırlamaya çalışıyorlardı. 6 gün sonra; atama bakanlarının, bürokratlarının ve makbul sivil toplum kuruluşları başkanlarının karşısında sahneye çıktı. Bu arada, toplantıya Partisi’nin Meclis Grubunun Başkanını, Başkan Vekillerini ve Partisinin Genel Başkan Yardımcılarını da çağırmayı unutmadı. Tam bir tek adam parti devleti fotoğrafı verdi. Yine milletin karşısına maalesef Cumhurbaşkanı olarak çıkamadı. Toplantı sonrasında ise katılımcıları evlerine göndermek yerine, aralıklı oturtarak “insanların sağlığına ne kadar önem verdiğini(!)” göstermeye çalıştı. Madem insanların sağlığına bu kadar önem veriyorsunuz, toplantınız bitince o insanları neden evlerine gönderip öyle açıklama yapmadınız? Çünkü görüntü vermenin, kalabalık görünmenin derdindeler. Erdoğan iş yapmak istemiyor caka satmak istiyor. Bu kibir ne zaman sona erecek gerçekten merak ediyorum.
DAĞ FARE DOĞURDU BİLE DİYEMİYORUZ
Millet canının derdine düşmüş; ama Erdoğan’ın keyfi de, neşesi de maşallah dün yerindeydi. Şakayla, espriyle, alayiş, valayişle paketi açıkladı. Ancak açıklanan paket beklentilerin çok uzağındaydı. Öyle ki, bu paket için “dağ fare doğurdu” dahi demek mümkün değil. Çünkü pakette ne dağ, ne de fare var. Adeta Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’ndan rol çalmaya çalışan Erdoğan’ın “şahsını parlatmak” için bir tiyatro sahnelendi.
KAZANILMAYAN GELİRİN VERGİSİNİ ERTELEDİLER
Dün açıklanan paketten; çalışanlara, çiftçilere, küçük esnaf ve sanatkarlara derde deva, dişe dokunur hiçbir tedbir çıkmadı. Daha da önemlisi, sarayın gözünde çiftçinin kıymeti kalmamış bunu da gördük. Çiftçilerin temsilcisini toplantıya bile çağırmamışlar. Bugün Korona salgını nedeniyle kahvehaneler, kafeler, eğlence mekanları iş yapmıyor. Küçük esnaf ve sanatkarlarımız başta olmak üzere, piyasada ticaret durmuş vaziyette. Ve iktidar yapılmayan ticaretin, kazanılmayan gelirin, kapanan dükkanının vergisini “erteleyerek”, sadece bunu yaparak piyasayı canlandıracağını zannediyor. Esnaf zaten bir şey kazanmıyor ki, kazandığından devlete sigorta primi ve vergi ödesin. Bir Macron kadar olamadılar. Çıkıp, “hiç bir esnafın bu krizde batmasına izin vermeyeceğiz” diyemediler. “Esnafın yanında çalışanların maaşlarına katkıda bulunacağız, biz ödeyeceğiz” diyemediler. Salgın tüm dünyada turizmi olumsuz etkileyecek. Türkiye de bundan nasibini alacak. Ve kaybedilen yılın telafisi için, turizmciler daha birkaç yıla ihtiyaç duyacak.
TURİZMİ KURTARMAK YERİNE VERGİYİ KURTARMAYI SEÇTİLER
Bildiğiniz gibi bu hafta başında CHP’nin Ekonomi Masası’nın salgının ekonomik etkilerine karşı önlem paketlerini açıklamıştık. Uzunca bir süredir toplantı yapıyoruz, bu konuda çalışıyoruz. Önerdiğimiz tedbirlerden biri de “Konaklama Vergisi” ve “Turizm Tanıtma Fonu Kesintisinin” kaldırılmasıydı. Ama dün Saray sadece o da Kasım ayına kadar, konaklama vergisini erteledi. Kaldırmak bir yana Kasım ayına kadar erteledi. Ama bu yıl zaten turist gelmeyecek. Gelmeyen turistten de zaten vergi alınmaz. Bu yüklerin kaldırılması gelecek yılları kurtarabilirdi. Ama iktidar turizm sektörü yerine, vergiyi kurtarmayı tercih etti. Yine “millete korona virüsünden korunmanın tek yolu var o da eve kapanmak ve kişisel temizlik” dediler. Güzel. Peki neden temizlik ürünlerinden alınan KDV’yi indirmeyip, sadece iç hatlarda uçak yolculuğundan alınan KDV’yi yüzde 18’den yüzde 1’e indirdiler? Millet uçağa binip gezecek mi, yoksa temizliğine dikkat edip evinde mi oturacak? Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyor.
100 MİLYAR TL BU PAKETİN NERESİNDE?
Bir başka husus: “100 milyar liralık paket” dediler. Ama biz bakıyoruz, sağından baktık, solundan baktık ortada 100 milyar liralık bir tedbir yok. Devlet herhangi bir alacağından vazgeçiyor mu? Hayır, sadece erteliyor. Devletin harcamalarında dişe dokunur bir artış var mı? Hayır. İki kalemde son derece cüzi artışlar var. Bir tanesi en düşük emekli maaşının 1.500 liraya yükseltilmesi. Bir de ihtiyaç sahibi ailelere nakdi yardım için ilave 2 milyar lira ayrılması. Bu ikisinin kamunun toplam harcamalarına etkisi 3 milyar lira bile etmez. Gerisi vergiye, SGK primine, borçlara takla attırıp işvereni bir süre rahatlatmak. Yani yine aspirin tedavisi, yine pansuman.
KAPAĞINA 100 MİLYAR YAZMIŞLAR, İÇİNE KOYMAYI UNUTMUŞLAR
Amerika Birleşik Devletleri tüm vatandaşlarının cebine 1000 dolar koymaya hazırlanıyor. Vazgeçtik herkese 1000 dolar vermelerinden, 22 milyon sigortalı çalışan yurttaşımızın cebine ilave 1000 lira mı koydunuz? Ona da hayır. Hadi bundan da vazgeçtik, Aile Sigortasını getirip ihtiyacı olana 1000 TL limitli kart verip, “Mahalle bakkalından şu malları” al mı dediler? Hayır. “Virüs nedeniyle zorunlu izne ayrılacakların, faaliyetleri durdurulan esnafların yanında çalışanların SGK primini, maaşının da bir kısmını ben ödeyeceğim” mi dediler? Ona da hayır. “Dükkanı kapanan esnafın, evde oturan vatandaşın elektrik, gaz, su parasını ben öderim” mi dediler? Hayır o da yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi krize giren esnaftan bir süre kira almayacağız mı dediler? Hayır o da yok. Emeklilerin bayram ikramiyesini öne çekmek yerine, 12 milyon emekliye ilave bir ikramiye mi veriyorlar? O da yok. Soruyoruz, peki nerede bu 100 milyarlık paket? Tabloya bakınca o meşhur tekerleme akla geliyor. Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu. Paketin kapağına 100 milyar lira yazmışlar ama paketin içine 100 milyar lira koymayı unutmuşlar.
BU PAKETTE DE MİLLET YOK YANDAŞ VAR
Pakette millet yok, yandaş var. Çalışana, yoksula para almak yerine, yine hava almak düşmüş. Buna karşılık paralar zaten yandaşların cebine paylaştırılmış. Oysa bütçeyi adamakıllı sağlam tutsalardı ya da Merkez Bankası’nın kötü gün paralarını bir avuç müteahhit için har vurup harman savurmasalardı, bugün tüm sigortalıların cebine 1000 lira koyamasalar da ihtiyacı olana Aile Sigortası kapsamında 1000 TL harcama limitli kart verebilirlerdi. Böylece millete bu zor günlerde güçlü bir moral verilir, hem de çalışanların, ekonominin çarklarının dönmesini sağlayarak milletin aşını, işini koruyabilirlerdi.
BİLDİKLERİ BORÇ ALIP BETONA GÖMMEK
Ama “Benim oğlum bina okur döner döner yine okur”. Milletin gelirini artıramayanlar şimdi borcunu artırmayı marifet sayıyorlar. 500 bin liranın altındaki konutlarda konut kredisinin miktarını yüzde 80’den, yüzde 90’a çıkarmak ne zaman tedbir oldu? İktidar hiç şaşırtmıyor. Akılları fikirleri borç almak, onu da betona gömmek… İşçiyi ve işleri korumaya yönelik doğru dürüst hiçbir tedbir ortada yok.
SORUNLARA SOMUT ÇARE YOK
Oysa biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ekonomi Masası olarak, çalışanlarımızı ve istihdamı korumaya yönelik bir reçeteyi iktidara vermiştik. Salgın nedeniyle çalışanların izin alma koşullarını kolaylaştıran, izinli sayılan işçilerin primlerinin ve ücretlerinin bir kısmının İşsizlik Fonu’ndan karşılanmasını sağlayan tedbirleri önermiştik ama bu konuda ortada tık yok. “Eğitime ara verilmesi nedeniyle 190 bin ücretli öğretmenlerin mağduriyetlerini giderin” demiştik. Bunda da hiçbir şey yok. Aile Sigortası dedik. Hiçbir gelişme yok. “Sicil affı” dedik, sadece bundan sonra işyerleri kapananların siciline borcu ödeyemediklerinde mücbir sebep yazacaklarmış. Ama bu derde deva olmaz ki. CHP Ekonomi Masası olarak çalıştık, salgından etkilenecek aileler için, çalışanlar için somut tedbirler önerdik. Ama bakıyoruz sarayın paketinde bu somut sorunlara hiç bir somut çare alınmamış.
TALİH HAZIRLIKLI ZİHİNLERE GÜLER
Birazdan Ekonomi Masamızın Üyesi eski TBMM Başkanvekillerimizden, İstanbul Milletvekilimiz Sn. Akif Hamzaçebi, bu tedbirler çerçevesinde hazırlayıp TBMM’ye sunacağımız yasa tekliflerini ayrıntılı olarak açıklayacak. İktidarın müflis bezirgân siyaseti gelişmeleri doğru okumasını engelliyor. Bu tek adam parti devletinin kamu yönetiminde yarattığı tahribat ve ortaya çıkan liyakat açığı, iktidarın; hem vatandaşı sevindirecek, hem de yatırımcının güvenini artıracak dört başı mamur bir paket ortaya koymasını engelliyor. Onun için paket açıklandıktan sonra başta döviz olmak üzere tüm piyasalarda tedirginlik arttı. Erdoğan’ın dünkü konuşmalarından yaşanan krizden bir fırsat çıkarma arayışı içinde olduğunu da gördük. Ama unutulmasın; talih hazırlıklı zihinlere güler. Kısa vadede Korona krizini hafif atlatırsak trilyonlarca dolarlık likidite bizim gibi ülkelere akar, biz de tıpkı 2009 sonrasında yaptığımız gibi hiçbir şey yapmadan, bu sermaye dalgasının üzerinde sörf yaparız gibi bir düşünce varsa açık söyleyeyim dünyada her şey değişmiştir. Bu da beyhude bir düşüncedir. 2009 krizinden sonra yapılan hataların bedelini, bugün aşınan üretim tabanı, artan özel kesim borçluluğu ve daha kırılgan bir ekonomi olarak ödüyoruz.
BU KRİZ DE GEÇECEK
Bu kriz elbette bitecek. Ve büyük ihtimalle dünyanın üretim ve tedarik zincirinin tek bir ülkeye aşırı bağımlı hale gelmesinin sakıncaları da ortaya çıkacak. Demokrasisi kuvvetli, kuvvetler ayrılığı güçlü, mülkiyet hakkına saygılı, hukukun üstünlüğüne inanan, eğitim sistemini çağın koşullarına uyarlamış, bölge ve dünyayla iyi ilişkilere sahip, istikrarlı ve öngörülebilir ülkeler bu yeni süreçte önemli bir avantaj sağlayacak. İktidar krizi gerçekten fırsata çevirmek istiyorsa bahsettiğim bu hususlara vakit geçirmeden odaklanmalıdır. Yok eğer bunlar iktidarın fıtratına aykırı diyorlarsa, milletin talihini ve geleceğini artık daha fazla karartmamalıdırlar. Emaneti millete iade etmeli, millet kendi geleceğine kendisi karar vermelidir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alacağım, ondan sonrada Sayın Akif Hamzaçebi’yi kürsüye davet edeceğim.
Soru- Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan sokağa çıkma yasağıyla ilgili sadece bir tavsiyede bulundu. 191 hasta sayımız var şuan için. Size göre sokağa çıkma yasağı gündeme getirilmeli mi yoksa tavsiye şeklinde devam etmeli mi?
Faik ÖZTRAK- Yani bu hastalıkla mücadelenin en etkili yolu sosyal mesafeyi arttırmaktır. Bu çerçevede Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulunun tavsiyelerine aynen uyulması gerekir. Bizim söyleyeceğimiz budur.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. Ben izlinizle şimdi Sayın Hamzaçebi’yi kürsüye davet ediyorum.
CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi ise konuşmasında şunları ifade etti:
Korona Virüs’ün Covıd 19’un bütün ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte bütün ülkelerin sağlık sistemleri ciddi bir yeterlik testinden geçmektedir. Ancak şunu gördük ki, böylesine salgın ve bulaşıcı bir hastalık riskinin varlığı halinde ülkelerin sağlık sistemleri yetersiz kalmıştır. Buna Türkiye’de elbette dahildir. Sağlık sistemleri bireysel hastalıkları, bireysel hastalık risklerini dikkat alarak kurgulanmış olduğu için toplumsal veya kitlesel düzeydeki bir hastalık riskini karşılayan bir sağlık sisteminin olmadığını gördük. Sosyal güvenlik sistemlerinin bu risk karşısında hangi problemlerle karşılaşacağını henüz görmüş değiliz. Bunu da sanıyorum ilerleyen süreçte göreceğiz. Şunu görmüş olduk. Hem sağlık sistemleri, hem sosyal güvenlik sistemleri artık yeni hastalık risklerini, yeni sosyal güvenlik risklerini dikkate alacak şekilde yeniden kurgulanmak zorundadır.
TÜRKİYE VE DÜNYA EKONOMİSİ POTANSİYEL KRİZİN TEHDİDİ ALTINDA
Elbette Türkiye’ye ülkemize de bu konuda büyük bir görev düşmektedir. Problem sadece sağlık alanında değil sağlık konusunda meydana gelen Korona Virüs kaynaklı bu risk nedeniyle dünya ekonomisi ve Türkiye ekonomisi ciddi bir potansiyel krizin tehdidi altındadır. Türkiye ekonomisi ağır bir ekonomik krizden geçti, geçiyor. Bu krizin etkilerini henüz atlatabilmiş değil ve böyle bir süreçteyken şimdi de Korona Virüs kaynaklı potansiyel bir ekonomik krizin tehdidi altındayız. Bunun ilk işaretleri meydana gelmiştir. Şu anda ekonomide bunun etkilerini görüyoruz.
SÜREÇTEN “TOPLUMSAL DAYANIŞMA PROGRAMIYLA” ÇIKABİLİRİZ
Böyle bir süreçten toplumun bütün kesimlerinin işçi, işveren, kamu çalışanları, esnaf, emekliler, özel sektör çalışanları, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak şekilde herkesi ortak bir ruh etrafında buluşturacak şekilde bir toplumsal dayanışma programıyla çıkabiliriz. Toplumsal Dayanışma Programı derken toplumu fedakarlığa davet eden bir program değil tam tersine devleti fedakarlığa davet ederek ekonominin çarklarını yeniden işleyecek şekilde önlemlerini alacak bir süreci tarif ediyoruz. Devlet üzerine düşen görevleri yaptığı zaman toplum bir bütün olarak toplumsal dayanışma ruhu etrafında toplanacaktır buna inanıyoruz.
TEKLİFLERİMİZİ YASA TEKLİFİNE DÖNÜŞTÜRDÜK
Bu çerçevede ekonomik alanda alınması gereken önlemlere ilişkin olarak CHP Ekonomi Masası olarak uzun bir süredir bir çalışma yürütüyoruz. O çalışmanın sonuçlarını şimdi sizlerle ayrıntılarıyla paylaşacağım. Ona geçmeden önce şunu da ifade etmek isterim. Biz ekonominin karşı karşıya kaldığı riskler karşısında sorumlu bir muhalefet anlayışıyla daima önerilerimizi yaparız ve önerilerimizi yapmamızın ardından da bunları bir kanun teklifine dönüştürmek suretiyle TBMM’ye sunarız. 2019 yılında 13 Ağustos’ta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu o ekonomik krizin en alevli günlerinde 13 maddelik bir eylem paketini kamuoyuyla paylaşmış ve hükümete bu eylem paketindeki adımların atılması halinde CHP olarak bütün destekleri vereceğini ifade etmişti. Yine bu Korona Virüs kaynaklı potansiyel ekonomik krizi aşmak veya onu önlemek amacıyla da Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olsun, Parti Sözcümüz ve diğer arkadaşlarımız olsun herkes önerileri bir şekilde yapmışlardır bugünde bu önerileri derli toplu bir şekilde ben huzurunuzda sizlere sunacağım. Bu önerileri aynı zamanda yasa teklifine dönüştürmüş buluyoruz. Basın toplantısından sonra TBMM’ye dönerek bu yasa teklifini TBMM Başkanlığına sunacağız.
9 GRUPTA 26 ÖNERİ
Öneri paketimiz, toplumsal dayanışma programının ekonomik tedbirler başlıklı öneri paketi toplam 9 grupta 26 öneriyi kapsamaktadır. Bu grupları ve önerileri sırasıyla çok kısa bir şekilde sizlerin ve vatandaşlarımızın bilgisine sunuyorum.
VERGİ SİGORTA PRİM BORÇLARINA VE KAMU ALACAKLARINA ÖDEME KOLAYLIĞI
Birinci grupta yer alan öneriler vergi önerileridir. Bu grupta toplam 9 başlık altında öneriler sıraladık. Bunların belli başlılarını sizlerle paylaşıyorum. Birincisi, vergi ve sigorta prim borçlarının yeniden yapılandırılması. Biliyoruz ki, geçtiğimiz süreçte yaşadığımız ekonomik kriz işletmeleri çok ağır yüklerle karşı karşıya bırakmış, çıkarılmış olan bütün yapılandırma yasalarına rağmen vatandaşlarımız mükelleflerimiz bu yapılandırma taahhütlerine uyamamış, aksatmışlardır. Ve o yapılandırma yasasının yürürlüğünden sonrada muhtelif şekillerde yine mükelleflerimizin önemli bir bölümü vergi yükümlülüklerini zamanında yerine getirememiştir. Bu nedenle bu teklifin yasalaşacağını düşünerek yasanın yayınlandığı tarih itibariyle ödenmemiş olan vergi sigorta prim borçlarıyla diğer kamu alacakları 18 aya kadar taksitlendirilmektedir. Kriz dönemi dikkate alınarak bunun ilk 6 aylık döneminde faiz oranının sıfır olarak belirlenmesini uygun gördük.
GELİR VE KURUMLAR VERGİLERİNDE GERİYE DOĞRU ZARAR MAHSUBU
İkinci önerimiz, gelir ve kurumlar vergilerinde geriye doğru zarar mahsubu müessesidir. Bunu ilk kez telaffuz ediyoruz. Aslında bazı gelişmiş ülkelerde Avrupa ülkelerinde olan bir uygulamadır. Almanya’dan Kore’ye kadar, Singapur’a kadar, Macaristan’a kadar birçok Avrupa ülkesinde bu vardır. Şu anda bizim vergi sistemimizde örneğin 2020 yılında bir mükellef zarar ederse bu zararı önünüzdeki yıllarda kar etmesi halinde o karlardan mahsup edebilmektedir. Oysa biliyoruz ki 2020 yılında birçok işletme zarar edecektir bunu görüyoruz ve onların kara geçme süresi oldukça zaman alacağı için biz bu zararın gelecek yıl karlarına değil geçmiş yıl karlarına mahsup edilmesini öneriyoruz. Ve bunu bir kriz düzenlemesi olarak değil daimi bir müessese olarak öneriyoruz. Geçmiş iki yılın karına mahsup edilecek, bu mahsup sonucu iade edilecek bir vergi çıkarsa bu mükellefin varsa başka vergi borçlarına mahsup edilecek. Yoksa kendisine iade edilecektir.
BEYANNAME VERME VE ÖDEME SÜRESİ UZATILSIN
Beyanname verme ve ödeme sürelerinde daha uzun bir sürenin kullanılması konusunda Gelir İdaresi Başkanlığına yetki veren bir düzenleme yapıyoruz. Biliyorsunuz Hazine ve Maliye Bakanı Gelir Vergisi beyanname verme ve ödeme süresini 30 Nisan tarihine kadar uzatmıştı. Yasa bir aylık bir uzatmaya ancak izin vermektedir. Ama bir aylık sürede yeterli olmayacaktır. O nedenle bu sürelere bağlı olmaksızın ihtiyaca göre Gelir İdaresi Başkanlığı bütün vergilerde beyanname verme ve ödeme sürelerini uzatabilecektir.
ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASINA KOLAYLIK
Şüpheli alacak karşılığı ayrılmasını kolaylaştırıyoruz. Bilindiği gibi mükellefler, iş hayatında olan insanlar bir alacağını alamayacak duruma gelmiş ise kanunda öngörülen şartlar dahilinde o alacak için şüpheli alacak karşılığı ayırıyor ve matrahtan indirip yani defterine onu gider olarak yazıyor. Ama bunun için dava ve icra safhasına intikal etme şartı var. Şimdi mükellefleri bu kriz döneminde davayla, icrayla uğraştırmayalım. Vergi usul kanununun aradığı diğer şartları yine arayalım ama dava ve icra şartını aramayalım kriz dönemine mahsus olmak üzere yani 2020 yılı sonuna kadar bu alacaklar için mükelleflerimiz şüpheli alacak karşılığı ayırarak bunu defterlerine gider olarak yazabilsinler.
BEKLEYEN KDV İADELERİ AVANS OLARAK ÖDENSİN
Diğer bir önerimiz, yine yeni bir öneridir. Bekleyen KDV iadelerinin mükelleflerimize avans olarak ödenmesi. İadeler bekliyor. İade için bir hayli süreç var. Yeminli mali müşavir raporu yazılacak ya da teminat verecek, teminat mektubu verecek mükellef. Bu sistemde teminat mektubu almanın zorluğunu, yeminli mali müşavir raporu düzenlemenin ne kadar uzun bir zaman alacağını herkes takdir edecektir. O nedenle bekleyen KDV iadesinin yüzde 50’sinden az olmamak üzere Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca belirlenecek kısmı mükellefe avans olarak ödensin. Kriz döneminde bu işletmelerimize önemli bir nakit desteği sağlayacaktır. Bundan özellikle ihracatçılarımız çok büyük ölçüde yararlanacaktır. İhracatçılar KDV iadesinde birinci öncelikli gruptur. İndirimli oranda KDV satan diğer mükellef grupları da ihracatçılarımızın arkasından gelmektedir.
YATIRIM TEŞVİKLERİNE KRİZ DÜZENLEMESİ
Yatırım teşvik belgeli yatırımlar var. Yatırım ortamının ne kadar olumsuzlaştığını, yatırımcıların yatırım yapmakta ne kadar çekingen davrandıklarını hepimiz biliyoruz. Başlamış olan yatırımların yatırım teşvik belgelerinde öngörülen süre içerisinde bitirilememesi de söz konusu. O nedenle 2020 yılına mahsus olmak üzere bu yatırım teşvik belgesine bağlanmış olan yatırımlar hangi düzeyde olursa olsun onun tamamlanmış olmasını kabul edeceğiz. Bu da bir kriz düzenlemesi olarak bizim teklifimizde yer almaktadır.
YENİ BORÇLARA DA TAKSİTLENDİRME
Gelir vergisi, kurumlar vergisi, diğer vergiler ve sigorta prim borçlarında geçmiş dönem borçları için bir yapılandırma önerisini birinci madde olarak söylemiştim ama kanun yürürlük tarihinden sonra yani içinde bulunduğumuz bu sürece ilişkin olarak da mükelleflerimiz ödemelerini yapamayabilir. Burada da uzun süreli taksitlendirme, tecil etme kolaylığını yine bir yetki olarak yasalara yerleştiriyoruz. Bu kriz sürecinde buna şiddetle ihtiyacımız var.
KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİN ŞARTLARI YUMUŞATILSIN
Çalışma hayatıyla ilgili düzenlemelerimiz var. Burada da yedi grup halinde bu önerileri sıraladık. Birinci olarak kısa çalışma ödeneğinden yararlanma şartlarını yumuşatıyoruz. Halen yasalarımızda kısa çalışma ödeneği vardır. Bir iş yerinde çeşitli nedenlerle çalışma süresi azaltılıyor, üretim azalıyor ise ona İşsizlik Fonu’ndan kısa çalışma ödeneği verilir. Bunun rakamı ilgili yasalarda belirtilmiştir. Bunun süresi üç aydır. Bunu 6 aya çıkarıyoruz. Bir yıla kadar çıkarma konusunda Sayın Cumhurbaşkanına yetki veren bir düzenleme yapıyoruz. Yine salgın hastalık, bulaşıcı hastalık riski nedeniyle işletmeler eğer kapanıyor ise burada da yine kısa süreli olarak çalışma durduruluyor ise burada da yine kendisine bu durdurma nedeniyle çalışanlara ödenemeyen ücretlerin 3 ay süreyle işsizlik fonundan ödenmesini öngörüyoruz.
ÇALIŞANLAR İŞLERİNİ KAYBETMEMELİ
Bu şunun için önemli. Bu kriz asla ve asla çalışanların işini kaybettiği bir sürece dönüşmemelidir. Çalışanlar iki açıdan önemlidir. Bir, bu toplumun mensubudur, önemli bir kesimidir. Sosyal dayanışma, toplumsal dayanışma için çalışanların asla işini kaybetmemesi gerekir. Ayrıca her çalışana yapılacak olan ödeme ekonomide bir talep olarak üretime yansıyacak, üretimi teşvik edecektir. Bu nedenle bunları önemsiyoruz.
İŞ AKİTLERİ HASTALIK RİSKİYLE FESHEDİLEMEYECEK
Buna paralel olarak bir düzenleme daha getiriyoruz o da şudur, işverenler çalışanların iş akdini salgın hastalık, bulaşıcı hastalık vs. gibi riskler nedeniyle fesh etmeyecektir. Bunu diğer ülkeler yaptı. Biz de yapacağız. Hem bir taraftan işverenin katlanacağı maliyeti İşsizlik Fonu’ndan karşılıyoruz. Öte taraftan da işverene diyoruz ki çalışanların iş akdini fesh etme, çalışsınlar. Bu önemli bir güvence. Sosyal devletin olduğu bir ülkede bu güvencenin mutlaka çalışanlara verilmesi gerekir.
EBEVEYNLERDEN BİRİNE İZİN
Bütün teklifleri ayrıntılı olarak söylemeyeceğim. Çocuğu olan ebeveynlerimiz anne, baba çocuğu kreşte. Bu kamu çalışanı olabilir, özel sektör çalışanı olabilir. Bu çalışanların çocukları nedeniyle, kreşlerin kapalı olması nedeniyle bu ebeveynlere izin vermek lazım. Birisine izin vermek lazım en azından. Bu iznin verilmesine ilişkin bir düzenlemeyi yine teklifimize koymuş bulunuyoruz.
SAĞLIK PERSONELİNE BİR MAAŞ İKRAMİYE
Sağlık personeli cansiperane çalışıyor. Kendilerine buradan yürekten teşekkür ediyorum. Bu risk karşısında hastanelerde gerçekten sağlık personeli olağanüstü şartlarda, fedakârca çalışıyor. Onların bu fedakarlıklarının devlet tarafından görülmesi ve ödüllenmesi gerekir. Şüphesiz ki çalışanlarımız ödül almak için çalışmıyor. Görev aşkıyla toplumu bu riskten kurtarmak amacıyla gece gündüz demeden çalışıyorlar. Onların bu çalışmalarını ödüllendirmek gerekir. Bu hakşinaslığın, kadirşinaslığın bir örneği olacaktır. Sadece hastanelerde çalışan sağlık personeli olmak üzere yani Sağlık Bakanlığı merkezinde çalışan genel müdürler, müsteşarlar… müsteşar kalktı artık yeni sistemde. Elbet onları hariç tutuyoruz. Elbette onlar çalışıyor ama bir fiil hastayla muhatap olan ve gerektiğinde o virüsü alma riski taşıyan o personelimizi ödüllendirmek istiyoruz. Onlara da birer maaş tutarında ikramiye verilmesini öneriyoruz. Teklifimizde bu da yer alıyor.
AİLE SİGORTASI TEKLİFİMİZ GEÇERLİ
Sosyal destek ödemeleri. Bu konuda CHP olarak öteden beri savunduğumuz Aile Sigortasıdır. Aile Sigortası, bütün gelişmiş ülkelerde vardır, gelişmekte olan ülkeler birer birer bunu sistemlerine dahil etmektedir. Aile Sigortası toplumun cebinden işi olmayan, çalışmayan vatandaşın cebinden bir para çıkmadan bütün vatandaşlarımızın, bütün yoksul, dar gelirli ailelerimizin devletin koruyucu şemsiyesi altına alınması ve onların yaşamlarını idame ettirecek düzeyde bir gelirin kendisine verilmesini sağlayan bir sistemdir. Bunu yine savunuyoruz. Buna ilişkin kanun tekliflerimiz öteden beri TBMM’de vardır. O nedenle onu ayrıca bir kanun teklifi olarak buraya koymuyoruz. Bunu bir öneri olarak buradan iktidar partilerine, TBMM’deki bütün partilere yapıyorum.
EMEKLİLERE TEK SEFERLİK 1000 TL
Ancak bu yürürlüğe girene kadar bunun elbette yürürlüğe girmesi zaman alır. Emeklilerimize Mayıs ayında bir defaya mahsus olmak üzere 1000 liralık bir ödeme yapılmasını teklif ediyoruz. Bu da yine ekonominin ihtiyaç duyduğu talebin yaratılması, üretim çarklarının, fabrikaların çarklarının yeniden dönmesi şarttır. Bunun adı bir sosyal destek ödemesi. Ama bu ödemeye inanın iş dünyası, esnaf herkes ihtiyaç duyuyor. Bu rakam olduğu gibi ekonomide talep olarak alışverişe yansıyacaktır. 1000 Türk Lirası demek 12 milyon emekli olduğunu dikkate alırsak 12 milyar Türk Liralık bir harcama demektir. Emeklilere yapılan diğer 1000 liralık ödeme hariç. Onun bu yıl yapılacak olanı Nisan başına alındı, Sayın Erdoğan onu açıkladı. Biz onun dışında ayrıca bu yıla mahsus olmak üzere 1000 liralık bir ödemeyi teklif ediyoruz.
YÜKSEKÖĞRENİM ÖĞRENCİLERİNE 500 TL’LİK DESTEK
Yükseköğrenim öğrencilerine 500 liralık bir Ata destek ödemesi yapılmasını öngörüyoruz teklifimizde var. Ödeme tarihi olarak da 19 Mayıs’ı planladık. Bunun nedeni şu, elbette 19 Mayıs olunca bunun bir sembolik bir başka anlamı da var. Sembolik olarak isimlendirmek de doğru değil. Önemli bir anlamı var. Ama şu anda öğrenciler yurtlarından çıkarıldı. Yurtlara risk altındaki insanlar yerleştirildi. Umre’den dönenler, yurtdışından dönenler belli bir süre orada karantina altına alınıyor. Bu öğrencilerin yurt ücretleri işliyor. Öğrenci bir ay yurda gidemeyecek ama yurt parasını ödemek zorunda. Tekrar memleketine gitti, döndü yol paraları verdi. O nedenle hiç ayrım yapmaksızın bütün yükseköğrenim öğrencilerine 500 liralık bir ödeme yapılmasını öngörüyoruz. Yükseköğrenimde şu an aktif olarak 5,5 milyon civarında bir öğrenci vardır. Aktif olmayanlarla birlikte rakam 8 milyondur ama biz aktif olan öğrenciye verilmesini istiyoruz. Bu da önemli bir destektir.
ÇİFTÇİ BORCUNA YAPILANDIRMA VE SİCİL AFFI
Çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması. Bu zaman zaman başvurulan bir yöntemdir. Yine biz çiftçi borçlarının faizsiz olarak yeniden yapılandırılmasını bir vadeye bağlanmasını kanun teklifimize yerleştirdik. Sicil affı. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu sicil affıyla ilgili olarak sürekli önerilerde bulunmaktadır. Bu dönemde 2020 yılında birçok insan taahhütlerini yerine getiremeyecek, çeklerini ödeyemeyecek, senetlerini ödeyemeyecek, onların sicilleri bozulacak. Bu karşılıksız çek stokunda da büyük bir artışa yol açacak. Geçmiş krizlerden gelen bir birikim zaten var. Sicil affına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu vesileye karşılıksız çeklerle ilgili de şunu ifade etmek isterim. Benim bu konuda TBMM Başkanına vermiş olduğum kapsamlı bir kanun teklifi vardır. Karşılıksız çek uygulamasının bu yıl sayısal olarak artacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Hapis cezası önlemi karşılıksız çek sayısındaki artışı önlemiyor. Adamın parası yoksa ödeyemiyor zaten. Yoksa kimse hapse girmek istemez. Dolandırıcılarla diğerlerini ayırt etmek gayet mümkün. Bu konuda da bir düzenleme yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
ERTELENMESİN, KALDIRILSIN
Turizm sektörü bu yıl olağanüstü ölçüde etkilenecek. Sayın Kültür ve Turizm Bakanı bu yıl çok fazla turist gelmesini istemiyoruz dedi. Esasen isteğe bağlı da değil gelmeyecekler. Rezervasyon iptalleri olağanüstü ölçüde. Zaten turizm sektörü uzun süren bir krizi yaşamıştı o krizden geçen yıl çıkmanın işaretlerini vermişti. Şimdi yeniden geriye doğru gidiyoruz. O nedenle turizm sektörü üzerindeki yüklerin ertelenmesi değil kaldırılmasının şart olduğunu düşünüyoruz. Şimdi Sayın Erdoğan’ın açıklamasına bakıyorum Konaklama Vergisi 1 Nisan 2020 tarihinde uygulanmaya başlanacaktı “Onu 1 Kasım 2020 tarihine erteliyoruz” diyor. Konaklama Vergisinin ertelenmesi değil kaldırılması şarttır. Yine Tanıtma Fonu Kesintisi uygulamaya girdi. Tanıtma Fonu bütün işletmelerin hasılatından belli bir yüzde ya da binde (örneğin otellerden binde 7,5 oranındadır bu pay) ödenmesini gerektiriyor. Bunun da yürürlükten kaldırılmasının şart olduğunu düşünüyoruz. Teklifimizde buna yer verdik. Turizm irtifak haklarının, turizm kullanım bedellerinin yine yılsonuna kadar faizsiz olarak ertelenmesini öngörüyoruz.
KGF KAYNAĞI ARTIRILSIN
Gemi inşaat sanayi önemli bir sektörümüzdür. Gemi inşaat sanayinde Türkiye’nin çok büyük potansiyeli vardır ancak yıllardır bu potansiyeli Türkiye maalesef kullanabilmiş değildir. Öyle bir altyapımız vardır. Tersanelerimiz vardır, çekek yerlerimiz vardır. Bunların yine Hazineye olan irtifak hakkı bedeli, kullanım bedeli gibi borçlarının da 31 Aralık 2020 tarihine kadar faizsiz olarak ertelenmesini öngörüyoruz. Kredi Garanti Fonu’nun kaynağının 25 milyar Türk Lirasından 60 milyar Türk Lirasına çıkarılmasını öngörüyoruz. Şimdi akla şu gelebilir, Sayın Erdoğan dün bu fonun kaynağını 25 milyar liradan 50 milyar Türk Lirasına çıkaracaklarını söyledi. TBMM’de görüşülmekte olan torba yasa teklifinde fonun kaynağının 25 milyar liradan 35 milyar Türk Lirasına artırılması yönünde bir düzenleme vardı. Yani Korona Virüs öncesinde zaten kaynak 10 milyar lira daha arttırılıyordu. Demek ki onun üzerine Sayın Erdoğan 15 milyar lira daha koyalım diyor. Elbette koysun tabi… Ama turizm sektörünün içinde bulunduğu zor durumu dikkate alarak biz Kredi Garanti Fonu’na aktarılacak olan kaynağın toplam 60 milyar lira olmasını ve bunun 10 milyar liralık kısmının turizm sektöründeki işletmelere özellikle KOBİ’lere kullandırılmasını şart görüyoruz. Aksi takdirde turizm sektöründe rezervasyon iptalleri nedeniyle olağanüstü ölçüde işten çıkarmalar başlayabilir. Evet, kısa çalışma ödeneğiyle o önerilerimizle bunun önlemini alıyoruz ama bunu da sisteme soktuğumuz anda yaz sezonunu sektör daha rahat bekleyecektir. Endişe içinde olmayacaktır.
BELEDİYELERİN PAYLARINDAN KESİNTİ YAPILMASIN
Sayın Genel Başkanımızın yine açıklamış olduğu önlemlerden birisi belediyelerin İller Bankasından almış oldukları paylardan (Genel Başkanımız bir tarih öngörmemişti onu burada somutlaştırdık) kriz dönemi için en azından bu paylardan 31.12.2020 tarihine kadar bir kesinti yapılmamasını öngördük. Yani belediyelerin vergi ve sigorta prim borçları nedeniyle bir kesinti yapılmamasını öngördük. Bunun da şart olduğunu düşünüyoruz. Bu belediyelere elbette bir finansman desteği sağlayacaktır. Ancak bu süreçte belediyelerin sosyal harcamaları artacaktır bunu unutmayalım. Belediyeler bunu çarçur eder diye düşünmeyelim. Belediyeler bunu sosyal harcamalarını, sosyal destek ödemelerini, yoksul vatandaşlarımıza, dar gelirli vatandaşlarımıza yapılacak ödemeler olarak kullanacaklardır. Bundan kaçınmamak gerekir.
ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERİN PARASI KARŞILANMALI
Son olarak, okullara ara verilmesi nedeniyle 190 bin civarındaki ücretli öğretmenin ücretlerinin Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden karşılanması. Genel Başkanımız bunu ifade etti. Okullar kapalı, öğrenime ara verildi. Bu öğretmenler ders verdiği sürece bu parayı alabiliyordu, bu ücreti alabiliyordu şimdi bundan yoksun kalacak. Bunu da süratle çözmek, düzenlemek gerekir. Söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ediyorum.