“DÜNYADA BİR DEĞİL, BİR SÜRÜ TRUMP VAR”
CHP Sözcüsü Öztrak, ABD seçimlerinde yaşanan süreçle ilgili olarak, “Despotlaşan popülist liderlerin, seçim kaybettiklerinde vizyona soktukları bu filmi, dünya üzerinde en iyi bilen milletlerden biri de biziz. Milli iradeye karşı darbe sadece silahlı güçlerle yapılmaz. Despot popülist liderler, demokrasinin imkân ve araçlarını istismar ederek de, seçmen iradesine ve hukukun üstünlüğüne saldırabilir. Milletin oylarına saygı göstermeyebilir. ‘Oyları çaldılar’ diyerek; seçim sonuçlarını tanımayabilir. Şımarık çocuklar gibi mızıkçılık yapabilir” diye konuştu.
“Dünyada bir değil, bir sürü Trump var” diyen Öztrak, CHP olarak dünyanın neresinde olursa olsun, seçmen iradesine, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne yapılan her saldırıya karşı olduklarını ifade etti. Öztrak, “Seçmen iradesine yapılan darbe girişimlerinde taraflar bellidir: Demokrasiye saldıranlar, demokrasiyi savunanlar. Böyle bir durumda iki tarafa itidal tavsiye edilmez. Demokrasiye saldıranların karşısında olunur, demokrasiyi savunanların da yanında durulur” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Demokrasi narin bir çiçektir. İstişareyle, uzlaşıyla, hoşgörüyle gelişir ve büyür. Sararıp solmaması için de; güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyaç vardır. Bu da ancak; birbirini dengeleyen güçlü kurumlarla ve güçlü kurallarla mümkündür. Güçlü denge ve fren sistemine, güçler ayrılığına sahip olmayan demokrasilerde, bahçeyi ayrık otlarının bürümesi, hatta çiçeğin kuruması son derece kolaydır. Dünyanın en gelişmiş demokrasileri bile bundan muaf tutulamaz.
TRUMP ELİNDEKİ EN ÇİRKİN KOZU OYNADI
Geçtiğimiz günlerde ABD demokrasisinin kalesi olan parlamento, seçimi kaybeden ama bunu içine sindiremeyen mevcut ABD başkanının yönlendirdiği militanların saldırısına uğradı. Beş kişi öldü. Aslında darbe girişimi, demokrat adayın seçimleri kazandığı gün başlamıştı. Mevcut Başkan ve onun adamları, seçim sonuçlarına karşı dava üstüne dava açtılar. Adalet Bakanlığı eliyle yargıçlara baskı uyguladılar. Ama yargıçlar direndi. Hukuku istismar ederek, seçmen iradesine darbe yapılmasına geçit vermedi. Güçler ayrılığının olduğu bir sistemde yargıçlar, “Başkanın değil, halkın yargıçları” olduğunu gösterdi. Ancak iktidarı bırakmak istemeyen popülist başkan, elindeki son ve en çirkin kozu oynamaktan da çekinmedi. Tam da seçim sonuçlarının parlamentoda onaylanacağı gün, başkente çağırdığı, kendine bağlı milislerle parlamentoya saldırdı.
SINIRINI AŞAN GÜCE YERİNİ HATIRLATTILAR
Bu defa da Parlamento direndi. Mevcut Başkanın kendi yardımcısı, kendi partisinin senatörleri ve temsilcileri de dâhil parlamento “Artık yeter, bu kadarı fazla bunu yapamazsın” dedi. Çünkü orada Başkan, aynı zamanda partisinin Genel Başkanı değil. Senatörler, parlamenterler yeniden seçilmek için Başkanın iki dudağına bakmıyor. Tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı ucube bir rejim ABD’de yok. Güçlü bir kuvvetler ayrılığı var. Sonuç olarak, yeminine sadık kalmayan, Anayasayı tanımayan, sınırlarını aşan güce, diğer güçler yerini hatırlatıverdi. Şimdi dünyanın tüm demokratları gibi, biz de ABD’de seçmen iradesine saldıranların nasıl cezalandıracaklarını görmeyi bekliyoruz.
BU FİLMİ EN İYİ BİLEN MİLLETLERDEN BİRİYİZ
Despotlaşan popülist liderlerin, seçim kaybettiklerinde vizyona soktukları bu filmi, dünya üzerinde en iyi bilen milletlerden biri de biziz. Milli iradeye karşı darbe sadece silahlı güçlerle yapılmaz. Despot popülist liderler, demokrasinin imkân ve araçlarını istismar ederek de, seçmen iradesine ve hukukun üstünlüğüne saldırabilir. Milletin oylarına saygı göstermeyebilir. “Oyları çaldılar” diyerek; seçim sonuçlarını tanımayabilir. Şımarık çocuklar gibi mızıkçılık yapabilir.
DÜNYADA BİR DEĞİL BİR SÜRÜ TRUMP VAR
Dünyada bir değil, bir sürü Trump var. Dünyanın neresinde olursa olsun, seçmen iradesine, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne yapılan her saldırıya karşı Cumhuriyet Halk Partisi’nin tavrı açıktır. Karşı çıkarız. Seçmen iradesine yapılan darbe girişimlerinde taraflar bellidir: Demokrasiye saldıranlar, demokrasiyi savunanlar. Böyle bir durumda iki tarafa itidal tavsiye edilmez. Demokrasiye saldıranların karşısında olunur, demokrasiyi savunanların da yanında durulur. Tekrarlayalım; biz, bu sivil darbe girişimini şiddetle kınıyoruz. 1946’da ülkemize çok partili demokrasiyi getiren, 1950’de de sandıktan çıkan iradeye uygun olarak, iktidarı kansız, kavgasız devreden parti olarak, bizler demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden asla taviz vermeyeceğiz.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ SÜREKLİ İHTİYATTIR
Dünya tarihi; demokrasinin sunduğu özgürlük ve imkânları istismar ederek, demokrasiyi bitiren despot lider örnekleriyle doludur. Özgürlüklerimizi, hukuk devletini ve demokrasiyi korumanın bedeli; her zaman ihtiyatlı ve uyanık olmaktır. 2014’ten bu yana ülkemizde yaşananlar, kibir hastalığına yakalanarak despotlaşan popülist liderlerin, nasıl bir devlet krizine yol açabildiklerini göstermesi bakımından önemlidir. 2015 Haziranındaki seçim sonuçlarını sindiremeyen yönetim, 5 ay sonra yeniden seçime gitmiş ve milletin güvenlik endişelerini istismar ederek seçimi kazanmıştır. Bundan tam bir yıl sonra, eski ortağının askeri darbe girişiminin ardından, OHAL ilan ederek sivil darbe sürecini başlatmıştır. Kuvvetler ayrılığını yok eden, denge ve denetimi sonlandıran, tek adam vesayet rejimine geçmiştir. Bu süreçte yargıyı vesayet altına almış, demokrasimizin çatısı parlamentomuzu işlevsizleştirmiştir. Son yerel yönetim seçimlerinde, milli iradenin vermediği yetkiyi, vesayeti altındaki yargı yoluyla gasbetmeye kalkmıştır. Ama milletten yediği şamarın sesi her yerden duyulmuştur.
SANDIK DEMOKRASİ İÇİN GEREKLİ AMA YETERLİ DEĞİL
Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır. Bugün yozlaşmış yönetimin, dengesiz, frensiz gidişi sürmektedir. Sarayın mahkemelerinin, savcılarının Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını dinlemediği, Anayasa’yı “tağyir, tebdil ve ilga suçu işlediği” yerde, kanundan, kuraldan, hukukun üstünlüğünden bahsedilebilir mi? Mümkün değil. Tek adam vesayet rejimine geçtikten sonra her muhalif sese, darbeci yaftaları yapıştırarak sindirmeye çalışan, soğan satanları bile “terörist” ilan edebilen bir yönetimin, hukuk devletini, demokrasimizi ve özgürlüklerimizi nasıl tahrip edebildiğini hep birlikte yaşıyoruz. Sandığın, demokrasinin varlığı için gerekli olduğunu ancak yeterli olmadığını da bu dönemde öğrendik. Demokrasinin yaşaması için kuvvetler ayrılığının gerektiğini artık hepimiz biliyoruz. Demokrasiye ve Anayasa’ya sadakatin her meşru organ, kurum ve kişi için esas olduğunu, “Hukukun bittiği yerde, tiranlığın ve vesayetin başladığını” artık görüyoruz. Bağımsız, adil yargı, demokratik sistemin havasıdır, suyudur.
BU FERYATLAR SÖZÜN BİTTİĞİ YERDİR
Geçen yıl, Sakarya’daki havai fişek fabrikasında yaşanan iş cinayetinde hayatını yitirenlerin aileleri, bugün; “Bu davayı parası olan değil, üç kuruş için fabrikada kölelik yapan kazanacak” diye bağırma ihtiyacını duyuyorsa, “Ben altı aydır, kardeşimin acısıyla yemiyorum, içmiyorum, uyumuyorum. Parası olan üç gün yatıp çıkamayacak. Ben devletin milletiyim, konuşacağım” diye isyan ediyorsa, burası artık sözün bittiği yerdir.
128 MİLYAR DOLARI PEŞKEŞ ÇEKTİ, ORTADAN KAYBOLDU
Tek adam vesayet rejiminde, hesap vermenin, saydamlığın, devlette yozlaşmayı engellemek için, ne kadar önemli olduğunu her gün biraz daha iyi anlıyoruz. Sarayın damadı ekonominin başındayken, milletin 128 milyar dolarını yandaşa ucuza peşkeş çekip, sonra, “Hadi ben kaçtım” diyerek ortadan kaybolabiliyorsa, hesap vermekten, saydamlıktan bahsedilebilir mi? Elbette edilemez.
LİYAKAT OLMADAN İKİ YAKAMIZ BİR ARAYA GELMEZ
Tek adam vesayet rejiminin bize öğrettiği bir başka şey; tek adam rejimlerinin liyakati değil, itaati sevdiği, sadık memurlara ihtiyaç duyduğudur. Rüşvetten aklanmamış Bakanların, Partili mütekait vekillerin Büyükelçi atandığı, kamu bankalarının, ballı arpalıklara dönüştürüldüğü, sahte diplomalı pehlivanın kamu bankasına, hayvanat bahçesi müdürünün TÜBİTAK’a yönetici yapıldığı bir ülkede liyakatten herhalde bahsedilemez. Böyle bir ülkenin iki yakası da bir araya gelemez. Bugün yerindelik ilkelerini, gelenekleri, liyakati hiçe sayarak, sahte diplomaları, intihalleri görmezden gelerek yapılan atamalar, devlet krizini her gün biraz daha derinleştirmekte, milletin adalet duygusunu yaralamaktadır.
ÜNİVERSİTE KAPISINA KELEPÇE VURDULAR
En son Boğaziçi’nde böyle bir rektör dayatmasına, üniversite hocaları da, öğrencileri de geleneklerini dikkate alarak, yerindeliği dikkate alarak karşı çıkmıştır. Bu demokratik tepkiye Sarayın cevabı ise en özgürlükçü üniversitelerimizden birinin kapısına kelepçe vurmak olmuştur. Öğrenciler gözaltına alınmış, hakaret ve darp görmüşlerdir. Bu üniversite ki, o görüş, bu görüş ayırmadan, 28 Şubat’ta özellikle başörtüsü yasağına karşı durmuş bir üniversitedir.
TEK ADAM REJİMİ TENCEREYİ BOŞALTTI
Güçlü kurum ve kurallar, demokrasinin bağışıklık sistemidir demiştim. Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Personel Başkanlığı, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu gibi pek çok köklü kurumun ortadan kaldırıldığı bir yerde, güçlü kurumlardan bahsedilebilir mi? Tabi ki edilemez. Böylesi bir tek adam vesayet rejiminde öğrendiğimiz, bundan çıkarttığımız en önemli ders şudur; tek adam vesayet rejimi işimizi, aşımızı bitirir, cebimizi, mutfaktaki tenceremizi boşaltır. Bu rejimin bize zerre kadar faydası yoktur. Bundan 10 yıl önce, kendi ilan ettikleri ve çok da iddialı olmayan cumhuriyetin 100. yıl hedefleri tek adam vesayet rejimiyle çöpe atılmıştır. “Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacağız” derken, ilk 20 ekonomi arasından düşeceğimiz görülmektedir. Hedeflenen gelirler yarıya düşürülürken, işsizlik ikiye katlanmıştır. Saray’ın alamet-i farikası olan 2023 hedefleri çökmüştür.
YOKSULLUK “YENİ NORMAL” OLDU
Tek adam vesayet rejimine fiilen geçtikleri, Haziran ayından bu yana, 1 milyon 642 bin yurttaşımız işini kaybetmiştir. Milli gelirimiz 859 milyar dolardan, resmi tahminlere göre 702 milyar dolara düşecektir. Bu ucube rejim elinde asgari ücret, ortalama ücret haline gelmiştir. İki yıllık Saray rejiminde, yoksulluk artık bir yaşam tarzı, artık “yeni normal” hale gelmiştir. Çarşı, pazar yangın yeri… TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla bile enflasyon yüzde 14,6. Bağımsız araştırmacılara göre yıllık enflasyon yüzde 37. Kış vaktindeyiz… Mevsiminde karnabaharın fiyatı son bir yılda yüzde 101, ıspanağın fiyatı yüzde 84, pırasanın fiyatı yüzde 64 artmış. Bir karton yumurtanın fiyatı bir tavuğun fiyatını sollamış. Eskiden ay sonunda para kalmayınca, “Peynir ekmekle karnını doyurmak” diye bir laf vardı. Peynir de artık lüks olmuş, ekmekte askıda. Markette yarım kilo peynir 50 liraya satılıyor. Peynirin fiyatı etle yarışıyor. Ama Saray çıkmış, hala “enflasyon yüzde 14,6” diyor. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla, emekliye, çalışana kumpas kuruyor.
SARAY, BESLEMELERİNİ ABAT EDİYOR
Saray milleti unuttu, saray sadece kendi beslemelerini artık abat ediyor. Dünyada devletten en fazla ihale alan 10 inşaat firmasının beşi Türkiye’de. Hepsi de havuzcu… Havuz müteahhitlerinin dövizli garantileri tıkır tıkır ödeniyor. Sadece 2020’de, Avrasya Tüneli’nden geçmeyen araçlar için milletin vergilerinden 392 milyon lira ekstra para ödeyeceğiz. “Bir kuruş vermeden yapıldığı iddia edilen” projeler için 2020’nin ilk 11 ayında, bütçeden ödenen garantilerin toplamı ise 13 milyar lirayı buluyor.
YATIRIMCI KAÇIYOR, HÜKÜMET SICAK PARACILARA EL AÇIYOR
Vesayet rejimine fiilen geçtikten sonra, can ve mal güvenliğinin olmadığı yerde, iş ve istihdam yaratacak nitelikli yatırımların da yapılmadığını gördük. 2015’te 19 milyar dolara kadar çıkan doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bu yılın ilk 10 ayında, 5 milyar dolarlara kadar düştü. Bir büyük otomotiv firması Türkiye’ye yapacağı 1,5 milyar Avroluk yatırımdan vazgeçti. Kaçıp gitti. Yine bir Fransız enerji şirketi, dört ayrı şirketteki hisselerini satıp, Türkiye’den çıktı. Hukuku katledip, iş ve istihdam yaratacak yatırımcıyı kaçıranlar, ürkütenler şimdi o yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmek için, gelin bizde işgücü çok ucuz, sudan ucuz diye tanıtım yapıyorlar. Yüksek faizlerle uluslararası tefecilere, sıcak paracılara el açıyorlar. Damadın kaçtığı gün ülkeye, 1 milyon dolar getiren bir yatırımcı, parasını; İstanbul Borsası’na yatırdıysa, iki aydan daha kısa bir sürede 475 bin doları, eğer devlet borçlanma kâğıdına yatırdıysa da 161 bin doları cebine indiriverdi. Soruyoruz; Dünyanın neresinde böyle bir vurgun var? Bu milletin sırtından yapılan bu soygun neyin nesi? Milleti kuru soğana muhtaç eden saray rejimi, uluslararası tefecilere neyin bedelini ödüyor?
VATANDAŞ MİLLİ PARASINA GÜVENMİYOR
Vesayet rejimine fiilen geçtikten sonra, bıraktık elin yabancısını, vatandaşlarımız bile milli parasına artık güvenmiyor. Hala köşede üç beş kuruşu kaldıysa, Dolara, Avroya yatırıyor. Daha dün açıklandı. Sadece son bir haftada Türkiye’deki vatandaşların döviz mevduatları 1 milyar 856 milyon dolar artmış. 150 milyar doları geçmiş. Tüzel kişilerle birlikte, yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatı 236 milyar dolara ulaşmış. Geçtiğimiz Ekim ayı sonunda aynı rakam 221 milyar dolardı. Bir tek son iki ayda, döviz mevduatlarındaki artış 15 milyar dolar. Yönetimin kendisi yerli parasına inanmıyorsa, dövizle ihaleden, yandaşa dövizle garanti vermekten vazgeçmiyorsa, vatandaş nasıl yerli paraya güvenecek?
ZİRAAT BU KREDİYİ KİME VERDİ?
Son birkaç yılda yaşadıklarımız, yerlilik ve millilik edebiyatı yapanların, yerlilik ve millilikten haberdar olmadığını açıkça ortaya koydu. Bunlar yerli ve milli olsaydı; çiftçinin bankası olan Ziraat Bankası’nın vergi cennetlerinde kurulmuş tek bir firmaya 1 milyar 600 milyon dolarlık kredi kullandırmasına izin verirler miydi? Tekrar ediyorum 1 milyar 600 milyon dolar. Bugünkü kurla yaklaşık 12 milyar Türk lirası ediyor. Bunu biz söylemiyoruz. Sayıştay’ın denetim raporları söylüyor. Kredinin koşulları da maşallah öyle böyle değil. 3 yıl ödemesiz 10 yıl vadeli. Babalar, evlatlarına bu koşullarla para vermiyor. Ama söz konusu firma bu uygun koşullarda bile bu borcu ödeyemiyor. Mart 2020 itibariyle, kredinin son üç yılda geciken anapara taksit ve faizleri 727 milyon dolar. Ama her nasılsa Ziraat Bankası, bu krediyi “yakın izlemede tutmakla” yetiniyor. Zarar yazıp, karşılık ayırmıyor. Anlaşılan BDDK da bu işlere göz yumuyor. Şimdi biz de hükümete soruyoruz: Çiftçilere vermediğiniz kadar iyi şartlarla verdiğiniz bu krediyi, vergi cennetindeki bir şirkete tek kalemde niçin verdiniz? Bu imtiyazlı koşullarla kredi alan şanslı kişi kim? Bu krediye kim ya da kimler aracılık etti? Bu krediye imza atanlar hala görevlerinde duruyor mu? BDDK bu kredinin batık yazılmamasına neden göz yumdu? BDDK’nın elini acaba kimler tutuyor?
ÇİFTÇİ İNLERKEN, ÇİFTÇİNİN BANKASI MİLYARLARI KAPTIRDI
Yerli ve milli ürün üreten çiftçilerimiz, kanunen hak ettikleri destekleri alamazken, ithalatla köşeye sıkıştırılırken, tohumda, gübrede, mazotta artan fiyatların altında inim inim inlerken, sattığı üründe alın terinin karşılığını alamazken, Bankalara ve Kooperatiflere biriken borcu yüzünden, tarlası, traktörü, ineği haczedilirken, ülkeyi yönetenler, vergi cennetindeki bir firmaya milyar dolarları nasıl kaptırabiliyorlar?
ÇİFTÇİ: SÖZÜNE UYDUK 3 ÇOCUK YAPTIK, ŞİMDİ ÇOCUKLARA YUMURTA ALAMIYORUZ
Izrar halindeki çiftçilerimiz, tarım makinasını hurdacıya satıp, son parayla Ankara’ya gelip sesini duyurmak için uğraşıyor. Vergi cennetindeki şirkete verilen kredilere, geri ödenmeyen kredilere gıkını çıkarmayanlar, çiftçinin borcu olduğu zaman ondan alacaklarına şahin kesiliveriyorlar. Çiftçi haykırıyor. “700 bin liralık borç, faiziyle 2 milyona çıktı. Bütün her şeyimi, aracımı, tarlamı bağladılar. Kızım da kefilim. İneklerimizi de sattık. Birçok hayvanım da bakımsızlıktan telef oldu” diyor. Uşaklı bir başka çiftçimiz: “Ben Tayyip’çiyim. Tayyip ‘çalışın’ dedi. Çalıştık. Tayyip ‘3 çocuk yapın’ dedi. Yaptık. ‘Tarlaları ekin saksı bile boş kalmasın’ dedi. Ektik. Ben çocuklarıma bir koli yumurta alacak durumda değilim. Buraya gelecek yol param yoktu. Tarım aracımın bir tanesini hurdacıya sattım, o parayla buraya geldim” diye feryat ediyor. Peki, çiftçilerimizin bu feryadını duyan var mı? Ne gezer… Çiftçinin sesini duymayanlar, Sudan’da, Nijer’de milyonlarca dönüm arazi kiralayıp, tarım yapmanın peşindeler. Bu mu sizin yerliliğiniz? Bu mu sizin milliliğiniz?
ESNAF: BATAKTAYIZ, ÇIRPINDIKÇA BATIYORUZ
Mahmutpaşa esnafı bağırıyor: “Hafta sonu kapalı, hafta içi çarşı boş… Her şeyi kapattınız, biz nasıl geçineceğiz? Artık milletle dalga geçmeyin, açız kardeşim, açız. Bu insanları artık duyun.” Aynı çarşıda bir başka esnaf, “Devletimiz sağ olsun, hiçbir şekilde yardımcı olmadı. Bir bataklığın içinde kendi kendimize çırpınıyoruz, çırpındıkça batıyoruz. Halimizi soran bile yok” diyor. Saraydakiler esnaflarımızın da sesini duymuyor.
SORUNLU BORÇLAR BÜYÜK TEHLİKE
Kamu bankaları başta olmak üzere, bankacılık sisteminde varlık kalitesi üzerindeki kuşku bulutları, her geçen gün daha da artıyor. BDDK karşılık kararnamesini bu yılın ortasına kadar gevşetti. Peki, yılın ikinci yarısında ne olacak? Bankalardaki tahsili gecikmiş alacak bakiyesinin 150 milyar lira olduğunu, yakın izlemedeki kredilerin ise 360 milyar lirayı bulduğunu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası söylüyor. 2021’e yavaşlayan bir ekonomi, yüksek işsizlik ve bankalarda 510 milyar liralık sorunlu krediyle girdik. Bu sorunlu borçlar, bu koşullarda nasıl ödenecek? Ekonomi yönetimi bu konuda acaba ne yapmayı düşünüyorlar? Bununla ilgili hiçbir açıklama yok ortada. Merkez Bankası Başkanı değişti, Hazine ve Maliye Bakanı da değişti. Ama altlarındaki kadrolar oturdukları yerlerde oturuyorlar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı ve bakanlığı yeniden yönetilebilir hale getirin.
SADECE KURUMSAL KAPASİTEYİ DEĞİL, FİZİKSEL BÜTÜNLÜĞÜ DE PARÇALADILAR
Damat ve kayınpeder Merkez Bankası’nın sadece kurumsal kapasitesini, kadrolarını değil, fiziksel bütünlüğünü de parçaladılar. Damada yakın olsun diye, banka personeli İstanbul ve Ankara arasında bölündü. Yönetilemez hale geldi. Birilerine rant yaratmak amacıyla, kritik bölümlerin büyük kısmı İstanbul’a taşındı. Ancak işler Ankara’da kaldı, Ankara’dan yürütülmeye devam ediyor. Banka personelini daha fazla mağdur etmeyin, bankanın bütünlüğünü sağlayın, bu saçma uygulamadan biran evvel vazgeçin.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Yeni yılda artan ÖTV ve KDV oranları çok dikkat çekti. Özellikle alkoldeki vergi artışı… Bu vergi artışının bir politika olmaktan çıkıp yaşam tarzına bir müdahale haline geldiğini düşünüyor musunuz? Bir de kaçak üretim ve ölümleri arttırmaz mı bu müdahale?
Faik ÖZTRAK- Şimdi her şeyden önce tabi alkol sağlığa zararlıdır ama bir ürünün vergisi o ürünün ederini aştığı andan itibaren ortaya başka sorunlar çıkar. Bunun başında da kaçakçılık, kaçak üretim gelir. Bundan dolayı hem devlet zarar eder, hem de kontrolsüz kaçak ürün kullanımı nedeniyle insanlarımız zarar görür. Nitekim bu kaçak içki nedeniyle son dönemde çok sayıda yurttaşımız hayatını yitirdi. Bu kadar vergi koyacaksanız daha iyi kontrol etmeniz lazım ama kontrol edemiyorsunuz. Çünkü kaçak cazip hale geliyor vergi nedeniyle.
Bir de genel olarak şunu söylemek isterim. Dolaylı vergiler, gelirlerine oranla baktığımız zaman, yoksulların sırtında en fazla yükü oluşturur. Dolayısıyla dolaylı vergileri azaltacak, buna karşılık gelirden alınan vergileri artıracak, az kazanın az, çok kazananın da çok vergi vereceği bir sistem reformuna hızla ihtiyacımız var. Ama bu ülkeyi 18 yıldır yönetenler bir şey öğrenmişler, tamamen dolaylı vergilerle emekçilerin, yoksulların sırtına yüklenerek ülkeyi idare etmeye devam ediyorlar.
Soru- Sağlık Bakanı Corona aşılarıyla ilgili sık sık tweet atıyor. Buna karşın Türkiye’ye 3 milyon doz dışında diğer aşıların kesin olarak ne zaman ve ne kadar geleceği bilinmiyor. Dünyada ise aşılama hızlı şekilde başladı ve devam ediyor. Aşılar nerede sorusuna Türkiye’de nasıl bir yanıt bulunacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi dünyada 50 ülke aşılamaya başladı zaten. Ama Türkiye’de aşılamanın ne zaman başlayacağı, ne olduğu konusunda doğru düzgün bilgi alamıyoruz. Yarın karar çıkaracağız, öbür gün karar çıkaracağız, nedir, aşı çeşitlemesinde durumumuz nedir? Baştan beri söylüyoruz, bu aşılama konusunda derli toplu, vatandaşın rahatça takip edebileceği ve içinin rahat olacağı bir takvimi muhakkak Bilim Kurulu’nun açıklaması lazım.
Birçok ülke aşılamaya başladı. Bu aşılamanın bizde gecikmesi ya da aşılama konusunda insanların torpil olduğuna dair bir takım kaygılarla bu işin götürülüyor olması ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Ekonomik olarak sıkıntılar yaratacaktır, insan yaşamıyla ilgili, sağlıkla ilgili ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Bakın, bu geç kalmanın özellikle sağlık çalışanlarının aşılanmasında geç kalmanın maliyeti çok büyük. Dün yine bir sağlık çalışanımızı, bir doktorumuzu Covid nedeniyle kaybettik. Bu süreçte 300’ün üzerinde sağlık çalışanımız hayatını yitirdi. Bunları yerine koymak mümkün değil. Onun için biran önce aşılanmaları lazım. Bu nedenle de çok net bir aşılama takvimini bu milletin önüne mutlaka Bilim Kurulu’nun koyması gerekiyor. Yine bu süreçte yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylar üzerinden CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu hedef aldı. Öğrenciler bu işin içinde değil, bu işin içinde teröristler var, öğrencilerle alakası olmayan CHP’nin İstanbul İl Başkanı orada. Kendisi DHKPC militanıdır dedi. Sizin bu açıklamaya ilişkin değerlendirmeniz nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- Yani bu sözleri söyleyen kişinin oturduğu makama, taşıdığı sorumluluğa bir bakıyorum, herhangi bir mahkeme kararı olmadan ağzına geleni söylemesi, bu şekilde suçlamalarda bulunmasını gerçekten ruhi sıkıntılı bir durumun işareti olarak görüyorum. Suçlama çok ağırdır. Bu suçlamayla ilgili olarak İstanbul İl Başkanımız gerekli yasal yollara vakit geçirmeden başvuracaktır. Ama bir şeyi konuşmamda söyledim, demokrasiyi korumak için hepimizin çok dikkatli olması lazım, tedbirli olması lazım. Bu da o durumlardan biridir. Yani sorumluluk makamında oturanlar, on parmaklarında on kara sağı solu suçlamaya başladıkları andan itibaren bu işlerin nereye gideceği belli değildir.
Soru- Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu üyesi Oğuzhan Asiltürk’ü ziyareti için seçim ittifakı dedi. “Terörle mücadele verirken bu terörle mücadelede her türlü desteğin bizim yanımızda olması lazım” ifadelerini kullandı. Sizin bu konudaki değerlendirmeleriniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Biz yani kimin kimle görüştüğüne karışmayız. Bu konuyla ilgili yorum yapmayız ama bizim bildiğimiz bir şey var, her türlü istişarede bir hayır vardır. Umarız ve dileriz ki, bu istişarelerde milletin derdi görüşülüyor olsun, milletin sıkıntıları görüşülüyor olsun, mutfaktaki boş tencere görüşülüyor olsun. Yoksulluk sınırının kat kat altındaki asgari ücret görüşülüyor olsun, açlık sınırının biraz üstündeki asgari ücret görüşülüyor olsun, çiftçinin durumu görüşülüyor olsun, esnafın durumu görüşülüyor olsun. Yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı görüşülüyor olsun.
Soru- HDP Eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve bazı HDP’li yöneticiler için ağırlaştırılmış hapis cezası istenen Kobani iddianamesi kabul edildi. Bu gelişmeyle ilgili sizin değerlendirmeniz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Ben genel olarak, o veya bu şahıs demeden Türkiye’deki bu hukuk sisteminin durumuyla ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Şimdi bu dava 5 yıl önce başladı ve bir iki sayfalık bir İngilizce metnin tercüme edilememesi nedeniyle rafta tutuluyordu. Devletin demek ki bu metinleri tercüme edecek imkanı yok, bunlar böyle 5 – 6 yıl oralarda bekletiliyor. Ne zaman ki, AİHM bir karar verdi hemen o karardan sonra bu dava raftan indiriliverdi. Bu gerçekten Türkiye’deki hukuk sisteminin içinde bulunduğu hazin durumu gösteriyor.
Soru- Yeniden CHP Hareketi başlatan Trabzon eski milletvekili Haluk Pekşen ilk kurultayda Genel Başkan Aday Adayı olacağını açıkladı. Bu hamleyi ve açıklamalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- CHP’nin her bir ferdinin, her bir üyesinin Genel Başkan Adayı olma hakkı vardır. Hayırlı olsun diyorum.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan Cuma namazı çıkışında Fikri Sağlar’ın başörtülü hakimlere ilişkin sözlerini partili bakanlık yapmış ama bu ülkede yasalar neyi ikame ediyor bundan haberi yok dedi. Sizin değerlendirmeniz nasıl olur?
Faik ÖZTRAK- Bugüne kadar Genel Başkanımızın ve benim yaptığım açıklamaların üstüne yapacağımız ilave bir açıklama yok. Bu meseleyi uzatmanın mutfaktaki boş tencereye hiçbir faydası da yok.
Soru- Muğla’da Pınar Gültekin davasıyla ilgili bazı iddialar gündeme gelmişti. İddialar üzerine Muğla milletvekili Süleyman Girgin HTS kayıtlarını ortaya koydu ve karşı dava açtı. Bu konudaki son gelişmeler nedir?
Faik ÖZTRAK- Bu konuda daha ilk günden itibaren milletvekilimiz çok net bir tutum aldı. “Eğer benim bu söylediğim bu sözleri söylediğim ispat edilirse ben CHP’den de, milletvekilliğinden de istifa ederim” dedi. Ve süreçte bu sözleri söylemediğine dair, bu sözleri söylediği iddiasında bulunanlarla ilgili olarak da davayı açtı. Tabi burada benim hayret ettiğim bir husus var. Milletvekilimizle ilgili bu iddialar gündeme geldiğinde ortalığı yıkan yandaş medya, milletvekilimiz bu karşı davaları açtığında, bu suçlamaları reddettiğinde nerede? Hakikaten bu durum Türkiye’de özellikle yandaş medyanın içine düştüğü hali çok açık seçik ortaya koyuyor. Kendinize saygınız yok anladık ama en azından okurlarınıza, dinleyicilerinize, seyredenlerinize saygınız olsun onların doğru haber almalarına imkan verin.
Soru- Muharrem İnce parti kurma çalışmalarında sona geldi. Dünde Grup Başkanvekili Özgür Özel ne parti kurmasını ne de istifasını isteriz dedi. Muharrem İnce’ye bir kal çağrısı olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Muharrem İnce’nin parti kurması bizim gündemimizde yok.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.