Enflasyonun Anası da Babası da Erdoğan’dır
CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye’yi en büyük 10 ekonomi arasına sokmaya söz veren Erdoğan’ın ülkeyi ilk 20’den düşürdüğünü, Türkiye’yi tüketici enflasyonu en yüksek 5 ülke arasına sokup, üretici enflasyonunda dünya liderliğine taşıdığını belirterek, “Erdoğan, koskoca Türkiye’ye, bu millete savaşın vermeyeceği zararı verdi. Kuzeyimizde iki komşumuz savaşıyor. Savaşan iki ülkeden Rusya’da enflasyon yüzde 16, Ukrayna’da yüzde 21, bizde ise yüzde 80. Bu da makyajlı TÜİK rakamlarıyla. Yaşadığımız hayat pahalılığının nesebi bellidir. Başka yerde aramayacaksınız. Onun anası da, babası da Erdoğan’dır. Bu korkunç enflasyon Bakan Nebati’nin ifadesiyle, ‘Erdoğan Etkisinin’ sonucudur” dedi.
CHP Sözcüsü Öztrak, bugün açıklanan Haziran ayı işsizlik verilerini de değerlendirdi. İşsizlik verilerindeki tutarsızlıkların dikkat çektiğini belirten Öztrak, “İŞKUR verilerine göre, Haziran’da kayıtlı işsiz sayısı, son bir yılda 617 bin kişi artmış. Buna karşın TÜİK, aynı dönemde işsiz sayısının 16 bin kişi azaldığını söylüyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye konuştu. Öztrak, “TÜİK’in ağır makyajları artık iyice çirkinleşiyor. Milletin midesini bulandırıyor, ‘Yetti artık!’ dedirtiyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Erdoğan’dan önce, zengin fakire fitre ve zekât verirdi. Erdoğan’dan sonra; fakir zengine kur garantisi adı altında faiz öder oldu” diyen Öztrak, Kur Korumalı Mevduatın finansal istikrarın dibine konmuş bir bomba olduğunu söyledi. Öztrak, “Biz geldiğimizde, mevduat sahibi, bankaların vermeyi üstlendiği faizi ve yatırdıkları anaparayı alacak. Parasını da istediği gibi tasarruf edecek. Ama bu saçma uygulamada, Hazine’nin üstlendiği kısım verilmeyecek. Herkes şimdiden bunu bilsin. Sonra ‘oyun içinde kural değiştiriyorsun’ demesin. Adımını ona göre atsın” uyarısında bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de, dün Edirne’de yapılan MYK toplantısı gündemini değerlendirdi. CHP Sözcüsü Öztrak şunları söyledi:
Dün yine acı bir haberle yüreğimiz yandı. Geçen hafta hain terör örgütüne karşı Irak’ın kuzeyinde süren operasyonda yaralanan kahraman Mehmetçiğimiz, Uzman Onbaşı Mustafa Demir’i şehit verdik. Sözlerime başlarken şehidimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Bugün aynı zamanda, Anafartalar Zaferi’nin 107. yıl dönümü. Albay Mustafa Kemal önderliğinde bu millet, canını vererek, kan dökerek Çanakkale’de yedi düveli durdurdu. İki sene sonra tek bir adam, tek bir fermanla, o gün Çanakkale’den geçemeyen düşmana tek kurşun attırmadan, Payitahtın anahtarını teslim etti. Tek adam rejiminin o gün de bu millete hayrı yoktu, bugün de bu millete hayrı yok. Anafartalar zaferinin yıl dönümünde, Büyük Önderimizi, silah arkadaşlarını ve bu vatan için can veren tüm kahramanlarımızı bir kere daha saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.
EDİRNELİ HEMŞERİLERİMİZE İÇTEN KABULLERİ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUZ
Dün Meclis Grup toplantımızı, onun ardından da Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı, Osmanlı’nın başkentlerinden, Serhat şehrimiz, ülkemizin Avrupa’ya açılan kapısı, güzel Edirne’mizde gerçekleştirdik. Sözlerime başlarken, Edirneli hemşerilerimizin, Cumhuriyet Halk Partimize gösterdikleri, sıcak ve içten kabule, aynı içtenlikle teşekkür ediyoruz. Sağ olsunlar, var olsunlar… Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın gündeminde, mutfaklarda bir türlü söndürülemeyen yangın, çiftçilerimizin yaşadığı ağır sorunlar, Sarayın akıldan azade ekonomi politikalarının, ülkemize çıkardığı ağır fatura, Ucube Saray Rejiminin neden olduğu, devlet yönetimindeki “Çoklu organ yetmezliği”, dış politikada yaşanan savrulmalar ve tüm bu sıkıntıları aşmak için neler yapacağımız vardı.
TARIMIN ÖNEMİNİ DÜNYA ANLADI, BİR BİZDEKİ HÜKÜMET KAVRAYAMADI
Türkiye’nin her yerinde yaşanan sorunlar, Edirne’de de yaşanıyor. Trakya önemli bir sanayi ve tarım bölgesi. Trakyalı çiftçilerimiz de, Edirneli çiftçilerimiz de diğer çiftçilerimiz gibi artan maliyetlerin altında eziliyor. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 194, ÜRE gübresi yüzde 229 zam gördü. Geçen yıl bu zamanlar, 880 liraya dolan traktör deposu, bugün 2 bin 814 liraya doluyor. Çiftçinin traktörünü sürme maliyeti bir yılda üçe katlandı. İlaç, tohum, üretimde kullanılan tüm girdilerin fiyatları, uçup gitti. Tarımın en stratejik sektörlerden biri olduğu bugün artık dünyada kabul görüyor. Küresel salgının ardından, dünya, gıda güvenliğinin, gıda egemenliğinin önemini çok daha iyi anladı. Gelişmiş ülkeler, diğer ülkeler çiftçilerini yalnız bırakmadı, onlara destek verdi. Ama tarımın önemini, bir bizdeki hükümet bir türlü kavrayamadı.
ÇİFTÇİYE 272 MİLYAR TL BORÇ TAKTI, İTHALATLA DÖVDÜ, TEFECİLERİN KUCAĞINA ATTI
Kanunda yer almasına rağmen, 2007’den bu yana, çiftçimize verilmeyen tarımsal desteklerin toplamı 272 milyar lira. Bir hükümet kendi çiftçisine borç takar mı? Bunlar taktı. Çünkü bunlar için varsa yoksa yandaş, varsa yoksa sarayın beslemeleri. Çiftçimiz umurlarında bile değil. Hak ettiği desteği alamayan çiftçilerimizi; tefecilerin kucağına ittiler. Son bir yılda tarımsal kredi borçları yüzde 53 arttı. 219 milyar liraya ulaştı. Erdoğan, alın terinin karşılığını vermeyip, borca batırdığı çiftçilerimizi, bir yandan da ithalat sopasıyla dövdü. Harman vakti
ithalat kapılarını açtı, vergiyi sıfırladı çiftçinin emek emek ürettiği ürününü, daha elinden çıkmadan pul etti. Erdoğan hükümetlerinin 20 yılda yaptığı toplam tarım ve hayvancılık ürünleri ithalatı tam 125 milyar 773 milyon Amerikan doları. Türkiye tarımda kendine yeten bir ülkeyken, bunların elinde dışa bağımlı bir ülke oldu. İşte bu, beceriksizliğin, iş bilmezliğin daniskasıdır. Hep diyoruz; “Bunlar eve deli, ele iyi.” Erdoğan kendi evindeki çiftçiyi perişan etti. Elin çiftçisini ise abat etti.
HAK MIDIR REVA MIDIR?
Bırakın Türkiye’yi, tüm Avrupa’yı besleyecek cefakâr çiftçilerimiz, besicilerimiz, Erdoğan Şahsım Rejimi elinde, topraklarını terk etmek zorunda kaldı, tarlasını, çiftini, çubuğunu tefecilere kaptırdı. Kaptırmaya da devam ediyor. Bunu biz demiyoruz. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün verileri söylüyor. Bugün; Adana’da, Edirne’de, Konya’da toplam tarım arazilerinin yüzde 23’ü, Aydın’da ise yüzde 26’sı borca karşılık ipotekli… Yani çiftçinin tarlasının dörtte biri rehin… Tarımın başladığı bu bereketli topraklarda, çiftçimizin içine düşürüldüğü bu durum, hak mıdır, reva mıdır milletimize soruyoruz.
ÇİFTÇİYE VERGİSİZ KIRMIZI MAZOT
Oysa bu ülkeyi akılla ve bilimle yöneterek, daha fazla üretmek, refah içinde yaşamak, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesini sağlamak mümkün… Ama iş bilenin, kılıç kuşananın… CHP iktidarında, kanunun emrettiği tarımsal destekleri tastamam ödeyeceğiz. Çiftçimizin tarımsal üretimde kullandığı mazot, vergisiz, “Kırmızı Mazot” olacak. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkede ekmek herkese yeter. Yeter ki; tarlaya karga, ambara fare, fırına hırsız, memlekete haramiler dadanmasın.
AYÇİÇEĞİNE EN AZ 16 LİRA FİYAT VERİLMELİ
Dün, Edirneli ayçiçeği üreticisi, Genel Başkanımıza “Gelin, bizi kurtarın” diye feryat ediyordu. Hiç merak etme kardeşim. Memlekete dadanmış haramileri kovmak için, geliyor gelmekte olan… Tüm bu şartlar altında, çiftçimizin alın terinin karşılığını alması, gelecek yıl da tarlasına girebilmesi için, Ayçiçeğini ekebilmesi için, yapılması gereken bellidir, açıktır. Genel Başkanımız dün Edirne’den, maliyetleri ve ayçiçeği-buğday paritesini dikkate alarak, olması gereken Ayçiçek alım fiyatını ilan etmiştir. Destekleme hariç, ayçiçeğine en az 16 lira fiyat istedi. Tekrar ediyorum, Genel Başkanımız destekleme hariç ayçiçeğine en az 16 lira fiyat istedi. Ayrıca, çiftçimizin ithalata ezdirilmemesi için ayçiçeği ithalatına yüzde 27 gümrük vergisi getirilmesi de mutlaka gerekli. Üreticimiz bu sıkıntılı dönemde, ancak bu şekilde rahat bir nefes alabilir.
MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR
“Âlim bazı şeyleri bilir, cahil her şeyi…” diyor, Ahmet Hamdi Tanpınar… Ekonomist olduğunu iddia eden, kendi aklını herkesten üstün gören kibir abidesi, birkaç yıl önce meydanlarda, “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diye bağırıyordu. Ama bugün, yaptığı hataların sorumluluğunu kabullenmiyor. “Bu hatalar hangi liyakatsizin marifeti” diye sorulduğunda, havaya bakıp ıslık çalıyor. Memnuniyetler Erdoğan’a, şikâyetler Bay Kemal’e… Erdoğan’ın yetkisi çok, sorumluluğu hiç yok… “Faiz sebep, enflasyon netice” dedi. Enflasyon canavarını durduk yerde azdırdı. Sonra da bunun sorumlusu “Dış güçler, bölgesel gerilimler, içerideki tamahkarlar…” dedi. Ama mızrak çuvala sığmıyor. Dünyada ortalama gıda enflasyonu yüzde 13, bizde yüzde 95. Yani dünyanın 7 katı. Dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu dört ülkeden biriyiz. Rakiplerimiz: Lübnan, Zimbabve, Venezuela… Hepsi iflas etmiş ekonomiler. Erdoğan koskoca Türkiye’yi, iflas etmiş ülkelerin ligine düşürdü.
SARAY TÜRKİYE’YE SAVAŞIN VERMEYECEĞİ ZARARI VERDİ
Erdoğan yıllardır; “2023’te Türkiye’yi en büyük 10 ekonomi arasına sokacağım” diye söz veriyordu. Sözünü tutamadı. Bırak söz tutmayı ilk 20 ekonomi arasından da düşürdü. Beceremedi yani. Millete taahhüdünü yerine getirmedi. Yanlış politikalarıyla paramızı pul etti. Milletimizi enflasyona ezdirdi. Erdoğan,2022’de, Türkiye’yi yüzde 80’le en yüksek tüketici enflasyonuna sahip beş ülkeden biri; yüzde 145 Üretici Enflasyonuyla da dünya şampiyonu yaptı. Erdoğan, koskoca Türkiye’ye, bu millete savaşın vermeyeceği zararı verdi. Kuzeyimizde iki komşumuz savaşıyor. Savaşan iki ülkeden Rusya’da enflasyon yüzde 16, Ukrayna’da yüzde 21, bizde ise yüzde 80. Bu da makyajlı TÜİK rakamlarıyla. Yaşadığımız hayat pahalılığının nesebi bellidir. Başka yerde aramayacaksınız onun anası da, babası da Erdoğan’dır. Bu korkunç enflasyon Bakan Nebati’nin ifadesiyle, “Erdoğan Etkisidir.” “Erdoğan Etkisinin” sonucudur.
YÜKSEK ENFLASYON TİCARET AHLAKINI DA BOZUYOR
Yüksek enflasyon, sadece milletimizin aşını, ekmeğini çalmıyor. Ticaret ahlakını da bozuyor. Ticaretin en büyük sermayesi olan güven ve itibar attığınız imzaya, yaptığınız kontrata gösterdiğiniz saygıyla kazanılır. Ama ülkemizde, akde saygı kalmamaya başladı. Bu nedenle piyasada vadeler, her gün daha da kısalıyor. Saatler seviyesine iniyor. “Krediyle değil, nakitle çalışmak” yeni prensip haline geliyor. Hiç kimse kontrat yapmak istemiyor. Saray’ın hataları neticesinde azan enflasyon, firmaların işletme sermayesini yedi bitirdi. Vergide tahakkuk-tahsilat oranları, geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak kadar düştü. Bu düşüşün bir nedeni, sürekli çıkarılan mali afların vergi ahlakını bozması, ödenmeyen verginin, ucuz bir finansman aracı olarak görülmesi ise; diğer bir nedeni de, vatandaşta artık vergisini ödeyecek takat kalmamasıdır. Geçmiş yıllarda, tahakkuk eden vergilerin yaklaşık yüzde 80’i ödenirken, 2022’nin ilk yarısında, aynı oran yüzde 70’in altına geriledi. Dâhilde alınan KDV’deki tahakkuk-tahsilat oranı ise, yüzde 31’lere kadar düştü. Yani tahakkuk eden verginin üçte biri bile ödenemiyor.
İÇERİDEN DE DIŞARIDAN DA İYİ SİNYALLER GELMİYOR
Diğer taraftan şirketler kesimiyle ilgili, dışarıdan iç açıcı sinyaller gelmiyor. Türkiye’nin dövize ihtiyacı had safhada bunu biliyoruz. Peki döviz arzını artıracak en önemli kalem ne? İhracat. Ancak dış pazarlarda faaliyet koşulları giderek zorlaşıyor. Ticaret ortaklarımızda giderek belirgin hale gelen durgunluk riski, imalat sanayimizin işlerine de yansımaya başladı. İstanbul Sanayi Odası’nın, ana ihracat pazarlarımızdaki faaliyet koşullarını ölçen ihracat İklim Endeksi, Temmuz’da kritik seviyelere geldi. Şubat 2021’den bu yana, ihracat ikliminde devam eden iyileşme geçtiğimiz ay sona erdi. Yine imalat sanayi üretimi için, önemli bir öncü gösterge olan, Satın Alma Yöneticileri Endeksi, PMI, son beş aydır kritik seviye olan 50’nin altında. Temmuz’da imalat sanayi faaliyet koşulları, pandemiden bu yana, en belirgin yavaşlamaya işaret ediyor. Firmalarımızın işletme sermayesi eriyor. Dışarıda faaliyet koşulları zorlaşıyor. Bu arada içeride krediye erişim imkânları da daralıyor, kredi maliyetleri giderek artıyor. Hükümetin sözde Türkiye Ekonomi Modeli başlamadan bitti. Paramız pul oldu. Enflasyon azdı, cari açık rekordan rekora koşuyor.
MİLLETİMİZ ÖRS İLE ÇEKİÇ ARASINDA SIKIŞTI
Şimdi de artık ekonomimiz yavaşlama sinyalleri veriyor. Milletimizin her kesimi gibi, iş dünyamız da bu kifayetsiz kadrolar elinde, ne yazık ki, “Örs ile çekiç arasında sıkıştı.” Her gün, her saat bir değişiklik, darbe üstüne darbe yiyor. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda, bu kadar sık kural değiştirildiği bir ortamda nasıl yatırım yapılır, nasıl yeni iş imkânları sağlanır?
TÜİK’İN MAKYAJLARI MİLLETİN MİDESİNİ BULANDIRIYOR
Bunun sonucunda, bugün Haziran ayı işsizlik verileri açıklandı. Haziran’da “gerçek işsiz” sayımız, 7 milyon 608 bin kişi olmuş. Bu sayı, dünyada 95 ülkenin nüfusundan fazla. İşsiz sayısı hala salgın öncesindeki seviyelerine gerileyemedi. Diğer taraftan işsizlik verilerindeki tutarsızlıklar da artık çok dikkat çekiyor. İŞKUR verilerine göre, Haziran’da kayıtlı işsiz sayısı, son bir yılda 617 bin kişi artmış. İŞKUR böyle diyor. Buna karşın TÜİK, aynı dönemde işsiz sayısının 16 bin kişi azaldığını söylüyor. Şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu… İŞKUR devletin kurumu değil mi, TÜİK devletin kurumu değil mi? İkisi de devletin istatistiği değil mi? Bu nasıl bir tutarsızlık? Bir kendinize gelin. TÜİK’in ağır makyajları artık iyice çirkinleşiyor. Milletin midesini bulandırıyor, “Yetti artık!” dedirtiyor.
GENEL BAŞKANIMIZIN UYARISI YENİ TÜİK YÖNETİMİNİ DE KAPSIYOR
Genel Başkanımızın “18 Ekim 2021’den itibaren” memurların yapılan kirli işlerden “Emir almıştım” diyerek sıyrılamayacağı uyarısından sonra neredeyse tüm TÜİK yönetimi değişti. Ama unutmasınlar, Genel Başkanımızın bu uyarısı yeni TÜİK yönetimini de kapsıyor. Herkes adımını buna göre atsın.
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE KUR ÜZERİNDEKİ STRES ARTACAK
Dışarıda finansman koşulları sıkılaşıp, daha maliyetli hale gelirken, yüklü bir dış borç geri ödeme dönemi de, önümüzde duruyor. Yılın son dört ayında, finans ve reel sektör şirketlerinin dış borç servisi, 19 milyar dolar civarında. Kamunun ise 4,5 milyar dolarlık bir ödemesi var. Cari açığımız artıyor. Rezervlerimiz derseniz, suyunu çekmiş durumda. Merkez Bankası’nın rezerv açığını sıfırlaması için dahi, 55 milyar dolara ihtiyacı var. Bankalar vadesi gelen borçlarını, dış finansman maliyetleri arttığı için, çevirmekte çokta iştahlı görünmüyorlar. Nitekim bazı özel bankaların, vadesi gelen dış borçlarını yenilemediği artık yazılır çizilir oldu medyada. Bankalar dış borç kapatıyor. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda, önümüzdeki günlerde, döviz kurları üzerindeki stresin daha da artacağı anlaşılıyor.
BOTAŞ’IN BORCU DA DEVLETİN BORCUDUR
Buna Sarayın bulduğu çare ne? Bir tanesi; Ruslardan Akkuyu için gelecek dövize bel bağlamak. Bunun için Türk inşaat şirketlerinin işlerinden kovulmasına bile, ses çıkaramamak. Sineye çekmek. Hatta üstüne Putin’in Şantiye Şefliğine soyunup havadan özel helikopterle, şantiye kontrolü yapmak. Bir diğeri ise, BOTAŞ’a başının çaresine bak demek, yurt dışı piyasalardan sen borçlan demek. Merkez Bankası, BOTAŞ’a enerji ithalatı için döviz vermeyi Nisan’da azaltmıştı. Temmuz’da ise hiç döviz vermedi. BOTAŞ gaz almak için, ilkin “Bizi kıskanan” Almanya’dan, 925 milyon Avro borç aldı. Şimdi de basına yansıyan haberlere göre, gaz almak için, 300 milyon Avro borç daha arıyormuş. Ama atladıkları bir şey var. BOTAŞ’ın borcu da devletin borcu olarak kabul edilir. Dolayısıyla bu ortamda borçlanmanız arttıkça borçlanma maliyetlerinizde artmaya devam eder. Ne demişler? Hazıra dağ dayanmaz. Taşıma suyla değirmen dönmez. Gaz almak için bile dış borç almak zorunda kaldılarsa, vay bu ülkenin haline…
ESKİDEN ZENGİN FAKİRE ZEKAT VERİRDİ, ŞİMDİ FAKİR ZENGİNİN FAİZİNİ ÖDÜYOR
Erdoğan’dan önce, zengin fakire fitre ve zekât verirdi. Erdoğan’dan sonra; fakir zengine kur garantisi adı altında faiz öder oldu. Ne diyelim? Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa… Sn. Genel Başkanımız dün Edirne’de ilan etti. Bir kez daha tekrarlayalım: Kur Korumalı Mevduat, mali disiplinin ve finansal istikrarın altına yerleştirilmiş, bir atom bombasıdır. Muazzam ve başı sonu belirsiz bir koşullu yükümlülüktür.
NEBATİ’NİN PAÇALARI TUTUŞTU
Dün Genel Başkanımız bu uyarıyı yapınca, Sarayın atanmış Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin, paçaları tutuşmuş. “Finansal istikrardan”, “Finansal güvenden”, “Vatan sevgisinden” bahseden paylaşımlar yapmış. Açıkça soruyoruz: KKM hangi finansal istikrarı sağladı? Bunu devreye soktuğunuzda 22 Aralık sabahı 12 lira olan dolar kuru 8 aydır sürekli yükseliyor. Bugün dolar kuru 18 lira… Bu mudur sizin finansal istikrardan anladığınız? Finansal istikrarın en önemli şartı, saydamlıktır. Hesap verebilirliktir. Ancak Nebati Bakan KKM ile ilgili verileri de karartıyor. “TCMB kasasından KKM için ne kadar para çıktı?” bunu bilen yok açıklamıyor. Milletten saklanıyor.
FİNANSAL İSTİKRARDAN EN SON BAHSEDEK KİŞİ NEBATİ
Bu ülkede finansal istikrardan finansal güvenden en son bahsedecek kişi, Nebati Bakanın kendisidir. Nebati Bakan 24 Aralık 2021’de ne demişti? “En kötü senaryoda bile, KKM’den Hazine’ye bir yük gelmiyor.” Ee şimdi sonuç ne oldu? Kur Korumalı Mevduat için, bütçeden birkaç ayda, daha yılın ilk birkaç ayında 37 milyar 235 milyon lira çıktı. Birde bu işi tatlandırsın diye vazgeçtikleri, 10 milyar liralık vergi alacağı var o da cabası. Başka bir ülkede, milletin sırtına böyle bir yükü bindiren bir Bakan, sokağa çıkamaz, koltuğunda bir dakika dahi oturamaz.
KUR KORUMALI MEVDUAT FİNANSAL İSTİKRARIN DİBİNE KONMUŞ BOMBADIR
Tekrarlıyorum: KKM finansal istikrarın dibine konmuş bir bombadır. Bu bombayı, bir sonraki hükümetin kucağına bırakmaya çalışanlar, “Benden sonra tufan” diyenler. “Ya benimsin, ya kara toprağın” diyerek, ülkemize, milletimize bu kötülükleri yapanlar, çıkıp da bize vatanseverlik dersi vermeye kalkmasın. Herkes haddini bilsin. Milyarlarca lirayı fakir fukaranın cebinden alacaksınız, zenginin cebine koyan bu sistemi sürdürmeye kalkacaksınız. Biz buradan hükümeti açıkça uyarıyoruz. Ne dövizi tutabilen, ne de finansal istikrarı sağlayabilen bu uygulamadan derhal vazgeçin. Milletin sırtına bu yükü yüklemekten vazgeçin, bu yükü alın. Artık ekonomide aklıselime dönün. Maceracı politikaları terk edin. Aksi takdirde yaşanacaklardan siz sorumlusunuz.
BİZ GELDİĞİMİZDE KKM’DEN VAZGEÇECEĞİZ
Biz geldiğimizde, mevduat sahibi, bankaların vermeyi üstlendiği faizi ve yatırdıkları anaparayı alacak. Parasını da istediği gibi tasarruf edecek. Ama bu saçma uygulamada, Hazine’nin üstlendiği kısım verilmeyecek. Herkes şimdiden bunu bilsin. Sonra “oyun içinde kural değiştiriyorsun” demesin. Adımını ona göre atsın.
BANKA MEVDUATLARINDA DOLARİZASYON %70’İN ÜSTÜNDE
Sarayın tüm kıvranmalarına Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirmesine rağmen, döviz mevduatlarının toplam mevduat içindeki payı talimatlı faiz indirimleri başlamadan önceki seviyenin üstünde… Hani Kur Korumalı Mevduatla finansal istikrar gelecekti? Hani liralaşma başlayacaktı? Geçen yıl Ağustos ayında bankalardaki mevduatın yüzde 55’i, döviz cinsinden hesaplarda tutuluyordu. Bu yılın Temmuz ayı itibariyle, yüzde 57’si döviz mevduatı olarak tutuluyor. Bunu bir de dövize endeksli, Kur Korumalı Mevduatta tutulan hesapları ekleyin buna, banka mevduatlarındaki dolarizasyon, yüzde 70’in üstüne çıkıyor. Böyle bir oranı bugüne kadar ne gördük, ne de duyduk. Ondan sonra sıkılmadan finansal istikrardan bahsedeceksiniz, bu tabloya da “liralaşma” diyeceksiniz.
KÖTÜ PARA İYİ PARAYI KOVAR
Ekonomide çok bilinen bir kuraldır. Kötü para, iyi parayı kovar. Herkes elindekini avucundaki, sağlam gördüğü paraya yatırıp, gelirlerini, tasarruflarını korur. Günlük harcamalar ise değeri düşük para ile yapılır. Bugün Türkiye’de olan tam da budur. Milletimiz kendi milli parasına küstürülmüştür. Saray rejimine artık kimsenin güveni kalmamıştır. Bunların, bu yönetimin dövizi de, enflasyonu da düşüremeyeceğini, artık herkes bilmektedir, görmektedir. Bir Hükümet milletinin güvenini kaybetmişse, aslında her şeyini kaybetmiştir. Milletimiz kendisini unutana, sesini duymayana, halini görmeyene notunu vermiştir.
USULDENDİR, MEVTAYI ÇOK BEKLETMEYE GELMEZ
Bu çürümüş Hükümet gününü doldurmuştur, siyasi mevta haline gelmiştir. Milletimiz bunlara ilk sandıkta, tasdiknamelerini vermeye hazırlanmaktadır. Ama Saray ve şürekâsı koltuklarına sıkı sıkı yapışıp, kazanın dibinde son kalanları da, büyük bir hırsla sıyırmaya uğraşmaktadırlar. Bu ülkede usuldendir, mevtayı çok bekletmeye gelmez. Biran önce göndermek gerekir. Bu nedenle sandık bir an evvel, milletimizin önüne gelmelidir.
AZİZ MİLLETİMİZE HAK ETTİĞİ REFAHI YAŞATMAYA HAZIRIZ
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, millet masasındaki altı parti, milletimizden çalınanları geri vermek için hazırdır. Aynı bu ülkenin, bu cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi bir kişinin iradesine göre değil, milletin iradesine göre, ülkemizi istişareyle yönetmeye ve ayağa kaldırmaya hazırdır. Devrin egemen güçlerine karşı tarihin gördüğü en onurlu mücadeleyi vererek kurulan bu güzel ülkenin aziz milletine, hak ettiği refahı yaşatmak için hazırdır. Bu ülkenin gençlerini, başka ülkelerdeki akranlarıyla aynı sürede, en az onlar kadar üretip, onlar kadar kazanacak eğitim ve becerilerle donatmaya, başka ülkelerdeki gençlerin sahip olduğu imkânların, çok daha fazlasını, gençlerimize sunmaya hazırdır.
Biz hazırız, milletimiz hazır. Katılın bize, fikirlerimiz ayrı olsa da vatan sevgisinde birleşelim, demokrasi, hak, hukuk, adalet tutkumuzda birleşelim, huzur ve refaha erelim. Omuz omuza verip, ülkemizi yeniden ayağa kaldıralım.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazeteye verdiği demeçte, “Bizdeki seçmen bilgileri YSK’nın elinde yok” dedi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten de, “Nasıl erişmiş, hem siyasi, hem hukuki açıdan sorunlu bir ifade” açıklaması geldi. Sayın Genel Başkanın YSK’yla ilgili sözleri tartışma yarattı. Bu sözlerde neyi kastetti? Cumhuriyet Halk Partisinin elinde YSK’da olmayan hangi veriler var? Bu veriler yasal bir şekilde elde edilen veriler mi?
Faik ÖZTRAK- YSK seçmen listelerine ilişkin ham verileri hiçbir kalite testine tabi tutmadan, bir analize tabi tutmadan partilere gönderiyor. Biz, bu YSK’dan ham verileri kontrol ediyoruz. İl ve ilçe örgütlerimizden gelen bilgilerle bu verilerin tutarlılığını test ediyoruz. Elimizdeki bilgilerle zenginleştiriyoruz. Ve YSK’nın yanlışlarını düzeltiyoruz. Bunun neresi siyaseten ve hukuken sorunlu? Ondan sonra da bunları alıyoruz YSK’yla paylaşıyoruz. Doğru bilgiyi YSK’ya gönderiyoruz, ona göre YSK’da bu verileri düzeltiyor. Bunu da açık açık mesajlarında yazıyor.
Şimdi 2018 yılı seçimlerinde kullanılan seçmen listelerinde tespit ettiğimiz bazı hususlar var. Sayın Ömer Çelik’e soruyorum, Diyarbakır’da 1895 yılında doğan Gülsüm Hanım’ın 24 Haziran seçimlerinde ilk kez oy kullanacakların arasında olacağını biliyor mu? YSK bunu bize bildirmiş. Yine 1895 yılında doğan Gülsüm Hanım’ın soyadı da YSK listesinde yok. Yine Sayın Çelik’e soruyoruz, 1899 yılında doğan Elif Hanım’ın 119 yaşında YSK’nın ilk kez oy kullanacaklar listesine girdiğini biliyor mu? Onun da soyadı yok. Ama her nasılsa o da YSK’nın ilk kez oy kullanacaklar listesinde mevcut. Şimdi bunun gibi onlarca örnek var. İşte olay bu. YSK’nın listelerini almışız, incelemişiz, kontrol etmişiz, hataları tespit etmişiz YSK’yı uyarmışız. Onlar da hatalarını kabul etmiş düzeltmişler.
Sayın Ömer Çelik, biz bunları YSK’ya gönderdikten sonra YSK’nın bu hataları doğruladığını ve düzelttiğini biliyor musunuz?
Bunun yanı sıra dijital çağda verileri zenginleştirmek, veri analizlerini derinleştirmek, hayatın olağan akışına aykırı tutarsızlıkları tespit etmek ve verileri kullanmayı kullanıcılar için kolaylaştırmak son derece kolay. Sayın Çelik, seçmen listelerindeki hataları bulup düzelttirdiğimiz için bize teşekkür edeceğine Sayın Genel Başkanımızın sözlerini çarpıtıp, yok siyaseten sorunluymuş, yok hukuken sorunluymuş diye spekülasyon yapıyor. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Ülkeyi yönetemeyenler yine algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Ama artık ne yaparlarsa yapsınlar gelir gelmekte olan.