HÜKÜMETİN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ
CHP Sözcüsü Öztrak, AK Parti Genel Başkanı’nın millete tepeden bakan tavrına, artık kendi partilileri dahil tüm milletin isyan ettiğini belirterek, “Sayın Erdoğan, bu millete verecek bir şeyiniz kalmadı. Millete söyleyecek sözünüz de tükendi. Metal yorgunusunuz, kopyala, yapıştır konuşmalarla, milletin daha fazla zamanını almayın. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşti. Bunu kabullenin. Fişi çekmesi için, biran önce sandığı milletin önüne koyun, milletin hakemliğine başvurun” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün gündemimizde, yönetilemeyen salgın, milletimizi ezip geçen ekonomik buhran, ülkemizi oradan oraya savuran devlet krizi vardı. Merkez Yönetim Kurulumuzda, buhrandan çıkışa yönelik çözümler üzerinde çalışmaya devam ettik. Sözlerime başlarken, kendi ailemizden, Cumhuriyet Halk Partisi ailesinden acı bir haberi paylaşmak istiyorum. Beykoz Gençlik Kolları Üyemiz, Sevgili Furkan Murat Kaya’yı kaybettik. Kardeşimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine ve örgütümüze, baş sağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
BAŞKA ÖLÜMLERE DAVETİYE
Salgının yayılmasını engellemek için, lokantalar, restoranlar, kafeler kapalı. Ama salgın AK Parti İl Kongrelerine ve protokol cenazelerine uğramıyor. Bu Sağlık Bakanımızın attı bir tweet. Ne diyor Sağlık Bakanı burada? “Duygularımızı rahatça paylaşacağımız günler için, cenaze ve nikâhlarda 30 kişiyi geçmiyoruz.” Bu da dünkü protokol cenazesinden bir fotoğraf… Cenaze lebalep dolu… Tabii ki müteveffaya Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı dileriz. Ama bu cenazede bu kadar kalabalık, başka ölümlere davetiye çıkartmaktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki Sağlık Bakanı da bu kalabalığın tam göbeğinde…
BAKAN BUNU YAPARSA MİLLET SALGINI CİDDİYE ALMAZ
Salgını hafife alamayız. Bu salgında 28 binden fazla yurttaşımızı kaybettik. Ekonomik kayıplarımız da cabası. Esnaflarımız perişan, çiftçilerimiz perişan, işçilerimiz perişan. Tüm dünya, salgınla mücadeleyi bir “Dünya Savaşı” ciddiyetinde götürüyor. Normalleşmede gecikilecek her dakika, insani kayıplar kadar, ekonomik kayıpları da artırıyor. Şimdi Sağlık Bakanı bunu yaparsa, milletimiz de salgını ciddiye almaz. Bu görüntüleri açıkçası çok yadırgadık.
ERDOĞAN’IN İFADESİYLE “BAŞARISIZ” BİR OPERASYON
Bölücü terör örgütünün kahpe yüzünü, bir kez daha gösterdiği, acılarla dolu bir haftayı geride bıraktık. Bölücü terör örgütü, 5 – 6 yıldır elinde rehin tuttuğu savunmasız, silahsız 13 yurttaşımızı, bir mağarada alçakça, vicdansızca katletti. Canlarımızı, aramızdan kalleşçe aldı. Bu harekâtta rehineler dâhil, 16 şehidimiz var. Bölücü terör örgütünü bir kez daha lanetliyoruz. Bu katliamın faillerinin, teröristlerin bir an evvel cezalarını görmelerini bekliyoruz. Terör nereden, kimden gelirse gelsin insanlık suçudur. Terörden fayda ummak, ya da terör karşısında susmak da, büyük bir insanlık suçudur. Kahraman askerlerimizin, Mehmetçiklerimizin terörle mücadelede başarısı tartışılmaz. Tarih ve milletimiz buna şahittir. Ama son operasyon, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan’ın ifadesiyle, “Başarısız” oldu. Asker, polis, devlet görevlisi 13 rehine kurtarılamadı. 16 insanımız şehit oldu.
YETKİ SORUMLULUK GETİRİR
Bu katliamın faili, tabi ki hain bölücü terör örgütüdür buna hiç şüphe yok. Bundan kuşku yok. Ama başarısız rehine kurtarma operasyonunun sorumlusu kim? Biz, bu soruyu milletimiz adına, şehitlerimiz ve onların aileleri adına soruyoruz. İstihbarat mı yetersizdi? Planlama mı, yoksa zamanlama mı hatalıydı? Kurtarma operasyonunun, baskın vasfını kaybettiren hangi gelişmeler oldu? Ucube tek adam rejimi elinde emir-komuta zinciri mi dağıldı? Kurtarma operasyonu, şahsım hükümetindeki erimeyi durdurmak ve anketlerde baş aşağı gidişi engellemek için, siyasi saiklerle mi yapıldı? Zorlandı. Demokratik, şeffaf toplumlarda tüm bunlar tartışma konusudur tartışılır. Yetkili varsa sorumluda vardır, sorumlularda bunun hesabını verir. Ama işler bizde öyle yürümüyor.
BÖLÜCÜ ÖRGÜTE DEVLET PAYESİ VERDİ
Milletin yüreği “lebaleb” acıyla doluyken, Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Lebaleb” doldurduğu kongre salonlarında boy gösteriyor. Orada da ne diline, ne gülüşüne, ne davranışlarına dikkat ediyor. Hain terör örgütünün rehin aldığı görevlilerimize, “Esir” diyor. BOP Eş Başkanı, rehinelere “Esir” diyerek, bölücü terör örgütü PKK’ya “devlet payesi” verdiğinin farkında değil mi?
AĞLAMAZSAN, BARİ GÜLMEKTEN UTAN
Bu rezalet yetmiyor, milletimiz tek sorumludan Gara’da neler yaşandığını, tezahüratlı, esprili, bol gülücüklü AK Parti Kongrelerinde öğreniyor. Hadi milletimizi zaten unuttunuz. Millete saygınız kalmadı. Ama acılı şehit ailelerine ve şehitlerimize de mi saygınız yok? Türkiye’nin dört bir yanına şehit ateşi düşmüş. AK Parti Genel Başkanı ve yöneticileri, kongrelerde eğleniyor, gülüyor, espriler yapıyor. Bugünde devam etti. Bir de kongrelerde, İstiklal Marşı şairimizden mısralar okuyorlar. Aslında İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un başka dizeleri de var. Bunları unutmuş görünüyorlar. Ben okuyum, ırzımızdır çiğnen, evladımızdır doğranan, ey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! Allah aşkına! Yas evinde, düğün olur mu? Bizim bildiğimiz komşu evinde cenaze varsa, komşunun acısı paylaşılır önce. Siz bu hale hangi zaman geldiniz Sayın Erdoğan? Bu milletten, bu milletin değerlerinden nasıl bu kadar kopabildiniz?
EN BÜYÜK AÇIK, TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI AÇIĞI
Ülkemizde ciddi, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olsaydı, milletimiz, bu felaket haberini Malatya Valisi’nden veya AK Parti İl Kongresinden öğrenmezdi. Ciddi tarafsız bir Cumhurbaşkanı, daha o akşam milletin huzuruna çıkar, metanetle, Gara’da yaşananları milletimize anlatırdı. Bayraklarımızı yarıya çektirir, “Ulusal yas” ilan ederdi. Ama Partili Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan Kralı’ndan esirgemediği “ulusal yası”, kahraman şehitlerimizden esirgedi. İşte “devlet krizi” dediğimiz tam da budur. Ama Partili Cumhurbaşkanı, şehidimizin anacığına başsağlığı dilemeyi bile, bir siyasi faaliyete dönüştürdü. Şehit anasının acısından, siyasi rant devşirmeye kalkıldı. Şimdi ciddi tarafsız bir Cumhurbaşkanı olsaydı, yaşanan acıyı hiç kuşkunuz olmasın ki siyaset üstünde tutardı. Tüm parti liderlerini bir masa etrafında toplardı. Bugün ülkemizin en büyük açığı ne “cari açıktır”, ne de “bütçe açığıdır”. Bugün ülkemizin en büyük açığı, herkesi kucaklayacak, “Tarafsız bir Cumhurbaşkanı açığıdır.” Bugün eğer derin bir “devlet krizi” yaşıyorsak, sebebi işte bu açıktır.
BAŞARILI OLSA ZAFER NARASI ATACAKTI
Partili Cumhurbaşkanı, kurtarma operasyonunu, Partisinin İl Kongrelerinde, davulla, zurnayla ilan etmeye niyetliydi. “Görüntülü müjdelerim olacak” diyerek, “Ulusa Sesleniş” programına randevular veriyordu. Operasyon başarılı olsa, “Sorumlusu benim, ben” diye zafer naraları atacaktı. Ama kurtarma operasyonu başarısız olunca, önce muhalefete saldırdı, hakaretler etti.
GENEL BAŞKANIMIZIN BEŞ SORUSU
Genel Başkanımız, operasyonun ardından, millet adına, şehitlerimiz için beş soru sordu.
Bir… Bölücü terör örgütünün elindeki evlatlarımızı kurtarmak için, 5 – 6 yıldır ne yaptınız?
İki… Bölücü Terör Örgütü liderinden İstanbul seçimleri için, mektup almayı, dilenmeyi bildiniz de, bu evlatlarımızı kurtarmak için, neden benzer bir girişimde bulunmadınız?
Üç… ABD Başkanı Trump dostum diyordunuz. Bu dostluktan neden bu evlatlarımızı kurtarmak için yararlanmadınız?
Dört… Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütlerinden, daha önce olduğu gibi neden yararlanmadınız?
Beş… Bu başarısız operasyonun sorumluluğunu, nedenlerini kim üstlenecek, kim anlatacak?
Bu sorulara cevap yerine ağza alınmayacak hakaretler geldi.
“ALTUN” MAKAS, BU KEZ SARAYI SANSÜRLEDİ
Bugün de bu seviyesiz sözler sürüyor. Saray’ın İletişim Başkanı bile, Erdoğan’ı sansürlemek zorunda kaldı. Bu nasıl bir anlayış? Memnuniyet ve iltifatlar Erdoğan’a… Şikâyet ve hakaretler Kılıçdaroğlu’na… Açık söyleyeyim, testide ne varsa, dışına o sızar. Takvası azalan kişinin, hayâsı da azalır.
BU SİZİN TERCİHİNİZ, SORUMLU SİZSİNİZ
Erdoğan, hakaretle de yetinmedi. “Sorumlu Türkiye Cumhuriyeti Devletidir” diyerek, devletin arkasına saklanmaya kalktı. Başarısızlıktan kendini değil, devletini sorumlu tutan bir Cumhurbaşkanı. Bu dünyanın neresinde görülmüştür, neresinde duyulmuştur… İşte “devlet krizi” dedikleri tam da budur. Sayın Erdoğan; Bu ucube rejimde, devleti tek başına yöneten sizsiniz. Parti Genel Başkanlığını ve Cumhurbaşkanlığını, aynı kişide siz bütünleştirdiniz. Bu sizin tercihiniz. Bu ucube rejim elbisesini, kendi bedeninize göre siz diktiniz. Küçük ortağınız da yamaklığınızı yaptı. Devleti kim “şahsında tecessüm ettirdiyse”, sorumlu elbette odur. Sorumluluktan kaçamazsınız bunu siz istediniz Sayın Erdoğan. Şahsım Hükümetinin sınırsız yetkileri olacak ama yetkinin beraberinde olması gereken sorumluluk olmayacak. Yetkileri sahipleneceksiniz, “bu yetkiler benim” diyeceksiniz ama “sorumluluk benim değil” diyeceksiniz. Bunu yaparsanız devlet krizi denen tam da budur. İşte bu nedenle, Erdoğan ve Şahsım Hükümetinin elinde, bu güzelim ülke oradan oraya savruluyor.
BOP EŞBAŞKANI OLARAK İŞLERİN BURAYA GELECEĞİNİ GÖREMEDİNİZ Mİ?
Terörizmle mücadelede başarının iki kritik unsuru vardır. İlki, teröre dış desteğin kesilmesi, ikincisi, içeride birlik ve bütünlüğün sağlanmasıdır. Bugün bölücü terör örgütü mutasyona uğrayıp, Suriye’de farklı isimler aldıysa, burada uluslararası tanınırlık kazandıysa, mevcudu 15 bine ulaştıysa tabi ki emperyalistlere kızacağız. Bu bölgede hesabı olan egemen güçlere, elbette tepkimizi göstereceğiz. Ama eğri oturup, doğru da konuşacağız. Bugün Suriye bölünüp, parçalandıysa, Emevi Cami’nde Cuma namazı kılma rüyası görenlerin, bunda hiç mi sorumluluğu yok? Sizin hatalı kararlarınızın, bunda hiç mi payı yok? Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı olarak işlerin buralara geleceğini öngöremediniz mi Sayın Erdoğan?
DİPLOMASİDE AK PARTİLİ SİYASETÇİ DÖNEMİ
Bugün ülkemiz en haklı davalarını dışarıda anlatamıyor. Çünkü devlette liyakatin yerini, Saraya sadakat almış durumda. Büyükelçilik makamları; eşe, dosta dağıtılan arpalıklara dönüştü. Bugün dünyanın 6 kritik başkentinde, çekirdekten yetişmiş büyükelçiler yok. Kim var? Çekirdekten yetişmiş AK Partili siyasetçiler var. Bugün terörizmle mücadelenin diplomasi cephesinde, bir zafiyet olduğu açıkça ortada… Bunda yaptığınız tercihler nedeniyle sizin hiç mi sorumluluğunuz yok Sayın Erdoğan?
TOPLUMU BÖLEREK TERÖRLE MÜCADELE OLMAZ
Gelelim içeriye… Toplumu bölerek, parçalayarak terörizmle mücadele olmaz Sayın Erdoğan. Toplumun hassasiyetlerini kaşıyarak, toplumu kutuplaştırarak oy devşirmenin bir sınırı vardır. Siz o sınırı çok zorladınız. 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında, bu topraklarda yaşanan acılar daha unutulmadı. Ama siz de şunu unutmamalısınız: “Aynı derede iki kez yıkanılmaz.” Evet, 15 Temmuz hain darbe girişimi… O gece bu millet, göğsünü devletine siper etti. Siz ne yaptınız? Tüm toplumun kucaklaşması, yaraların sarılması için, tarihi bir fırsatı heba ettiniz. Şerden hayır çıkarmak yerine, 20 Temmuz sivil darbe girişimiyle, tarihi fırsatı siz teptiniz Sayın Erdoğan. Toplumun yüzde 100’ünü kucaklayacak, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmak yerine; “Yüzde 50+1 bana yeter. “Yeter ki AK Parti Genel Başkanı olayım” dediniz. Bunun için tarafsızlık yemininizi çiğnediniz. Bugün hala hatalarınızdan ders almıyorsunuz. Toplumu kutuplaştırarak, gençlerimizle kavga ederek, sağa, sola tehditler, hakaretler savurarak, herkese “terörist” yaftası yapıştırarak, gerçek teröristlerin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında değil misiniz?
ÖN TEKER NEREYE, ARKA TEKER ORAYA
Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. Siz bunları yapınca, Milletvekilleriniz, atanmış Bakanlarınız, Genel Başkan Yardımcılarınız, Saraydaki bürokratlarınız, danışmanlarınız milletimize parmak sallayıp had bildirmeye kalkıyorlar. Yıllarca “bürokratik oligarşiden” bahseden sizsiniz. Milletten “Vesayet rejimiyle mücadele edeceğiz, vesayeti kaldıracağız” diye oy isteyende sizsiniz. Şimdi Sarayınızdaki “bürokrat oligarşisine” sesiniz çıkmıyor. Aksine Saray vesayetinden son derece memnunsunuz.
DEVLET DEĞİL, GİDİCİ BİR HÜKÜMETSİNİZ
Danışmanlarınızın “sınırsız saçmalama hakkı” nereden geliyor Sayın Erdoğan? “İletişim Başkanı hesap verecek demek; Devletten hesap sormaktır” diyen, sözde hukukçu danışmanlarınız var. Bu ne kibir? Bürokrat devlet değildir. Bürokrat devletin memurudur. Devletin memurundan da yaptığı ya da yapmadığı hakkında elbette hesap sorulur. Millete hizmetkâr olacağım derken, “Devlet benim” diyerek, şimdi millete dikleniyorsunuz. İşte bu vesayet rejiminin tam da daniskasıdır. Siz “devlet” olamazsınız. Olsanız olsanız, beş yıllığına seçilmiş bir “hükümet” olursunuz. Devlet baki, siz gidicisiniz. Herkes ona göre davransın. Herkes haddini bilsin.
KASADA NET REZERV KALMADI
Milletin vergileriyle yapılan her işten, milletimizin vergilerini harcayan herkesten, elbette hesap sorulur. Hukuk devletinde İletişim Başkanınızdan da hesap sorulur, milletin 128 milyar dolarını buharlaştıranlardan da hesap sorulur. Bu kakamlar benim değil; Merkez Bankası’nın. Bugün rezervlerden bahsediyorsunuz, 18 Şubat itibariyle bakın, TCMB’nin net döviz rezervleri, eksi 600 milyon dolar. Merkez Bankası’nın kasasında kendine ait döviz bırakmamışsınız.
SWAP HARİÇ REZERV EKSİ 57 MİLYAR DOLAR
Bir de kısa vadede iade edilmek üzere 56 milyar dolarlık, SWAP yükümlülükleri var. Bunları da dikkate alıp rezervlerden düşersek Şubat ayı ortası itibariyle Merkez Bankasının net rezervleri, eksi 57 milyar dolar oluyor. Ülkemiz böyle bir tabloyla “hiçbir zaman” karşılaşmadı. Şu kadar rezerv var, bu kadar rezerv var ondan sonra. Bakın bu rezervler bıraktık devletin ve ekonominin ihtiyaçlarını karşılamayı, Merkez Bankası kendi döviz yükümlülüğünü dahi bu rezervlerle karşılayamaz.
MERKEZ BANKASI 70 CENT’E MUHTAÇ
Oysa 2019’un hemen başında, SWAP yükümlülükleri de dâhil, net rezervler artı 54 milyar dolardı. İki yılda ne oldu da, Merkez Bankası 70 sente muhtaç hale geldi? Evet, işte bu “devlet krizidir.” Bunun sorumlusu kim Sayın Erdoğan? Merkez Bankası kasasından 128 milyar dolar, bir kuru inat uğruna boş yere yakıldı. Şimdi bu 128 milyar doları yerine koymak hem yıllarımızı alacak, hem de maliyeti maalesef çok yüksek olacak. Biz aylardır soruyoruz. Bu 128 milyar dolar nereye, nasıl, kimlerin imzasıyla satıldı? Açıklayacaksınız. Bu döviz rezervleri neden açık, şeffaf bir şekilde her dalgalı kur rejiminde olduğu gibi ihaleyle satılmadı? Neden gizli, saklı, arka kapı operasyonları kullanıldı? Bu işlemler tahkikattan, müfettiş denetiminden geçti mi? Biz bu soruları kendi adımıza değil milletimiz adına soruyoruz. Ama saray ve şürekâsı avazları çıktığı kadar, bar bar bağırıyorlar.
HAYIRDIR? DAMADA YENİ KOLTUK MU HAZIRLANIYOR?
Dün bu kakofoniye önce yeni Hazine ve Maliye Bakanı katılmıştı, şimdi de bugünde bu konuda uzun süredir su pus olan AK Parti Genel Başkanının katıldığını gördük. Hayırdır? Damada yeni bir koltuk mu hazırlanıyor? Sorularımızı doğru dürüst cevaplamak yerine, sorularımıza “ihanet, seviyesiz siyaset” bu tür ifadeler kullanılıyor. Seviyesiz siyaset, milletine hesap vermekten kaçan siyasettir.
MADEM DAMAT İYİYDİ, SİZ NİYE GELDİNİZ SAYIN BAKAN?
Aslında bu sorularımıza Erdoğan’ın ne cevap vereceği zaten malum bağırıp çağıracak. Ama ben şu yeni Sayın Bakan’a soruyorum; “Madem damadın yaptığı işler doğruydu. Siz o koltuğa neden getirildiniz?” Eğer Damadın arka kapıdan, ihalesiz döviz satması doğruysa, neden bu arka kapı işlemlerine son verdiniz? Damatla beraber, Merkez Bankası Başkanı neden değiştirildi? Kimse milleti kör, âlemi de sersem sanmasın. O günkü hatalar nedeniyle, bugün millet “Kırk katır mı, kırk satır mı” noktasına getirildi. Ekonomi yüksek faiz, yüksek kur kıskacına sokuldu. Millet işsiz, aç. Tefeci eline düşen babalar, evlatlar canına kıyıyor. Esnaf, çiftçi, KOBİ faize ezdiriliyor. Ekonomik buhran aileleri dağıtıyor. Erdoğan çıkıyor, ülkemizde aile yaşamını bitireni arıyor.
BİR BABANIN EN ZOR KARARI
Ben size bir mektup okuyayım. Şimdi buraya aşağıya inerken bu mektup elime geldi. Mektup şöyle başlıyor, “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ülkemizin bulunduğu zor durumu en iyi yaşayan vatandaşlardan biriyim. Kandil gecesi cebindeki son parayla çocuğuma bir gofret aldım. Bir babanın verebileceği en zor kararı verdim ve onu sosyal esirgeme yurduna bıraktım. İnancım, Allah korkum olmasa emin olun intiharı bile düşündüm. Çalacak kapım kalmadı, dayanacak gücüm de kalmadı.”
EN YÜKSEK FAİZİ VERİP CHP’YE FAİZCİ DİYOR
Üç ayı aşkın süre geçti. Ortada ciddi bir ekonomik program yok. Ne var? Yüksek faizden medet uman bir yönetim var. Şimdi bu yönetimle, dünyada en yüksek faizi veren 10 ülkeden biriyiz. Dünyanın en yüksek faizlerinden birini vererek, döviz kurunu tutmaya çalışıyorlar. Yüksek faizle Londra bankerlerini abat ediyorlar. Sonra da bugün kongrede çıkıp CHP’ye faizci diyorlar. İnsanda biraz insaf olur, biraz utanma olur. Damadın istifa ettiği gün, Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren ve Hazine borçlanma kâğıdına yatıran yabancı banker, bugün 1 milyon 220 bin doları cebine koyup gidebilir. 3 ayda dolar cinsinden getiri yüzde 22. Bu bankerlerin kendi ülkelerinde faiz kaç? Sıfıra yakın. Sıfırla borcu alacaksın 3 ayda yüzde 22 kazanacaksın. İşte yok yere yakılan 128 milyar doları yerine koymak ve döviz kurunu istikrar içinde tutabilmek için bu ülkeye, bu millete ödettirilen bedel bu.
IMF’DEN İCAZETLİ PROGRAM UYGULUYOR
Şimdi IMF çıkmış yüksek faiz verenleri övüyor. Bu program iyi diyor, bu programa icazet veriyor. Yeni ekonomi yönetiminin sırtını sıvazlıyor. Hayırlı olsun, program IMF’nin icazetini de almış bir program. IMF icazetli programla yürüyeceksiniz sonra da CHP’ye kalkıp IMF’ci diyeceksiniz. Arsız güçlü olunca, haklıyı haksız çıkarmaya çalışırmış. Böyle diyor atalarımız.
500 BİN TL, YOL OLDU
Bugün hesap vermesi gerekenler, hesap soranlara yayın yasağı getiriyor. 128 milyar doların hesabını daha veremeyenler, şimdi kalkmışlar CHP’den 500 bin lira istiyorlar. Bu 500 bin lirada yol oldu sanki çok küçük bir paraymış gibi. Kimsenin şüphesi olmasın. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminde, milletin kör kuruşunun hesabı yargı önünde, sorumlulardan mutlaka sorulacaktır. Şimdi elinizden geleni ardınıza koymayın. Ama bir başka hesap da sandıkta, milletimiz tarafından, milletin mutluluğunu çalanlardan sorulacaktır.
NE UMUT, NE MUTLULUK KALDI
Bakın şimdi vereceğim rakamlar CHP’nin rakamları değil, TÜİK’in rakamları. 2003’de ben mutluyum diyen yurttaşlarımızın toplam nüfusa oranı; Yüzde 60’mış. 2016’da yüzde 61’e kadar çıkmış. Ama 2016’dan itibaren her yıl sürekli düşmüş, 2020’de de yüzde 48’e gerilemiş. TÜİK’in yaşam memnuniyeti anketinde, dört yıldır üst üste düşüşle bu ülkede ilk defa karşılaşıyoruz. Milletimiz mutlu değil. Mutluda değil, gelecekten de umutlu da değil. 2016’dan bu yana millet gelecekten umudunu kesmiş vaziyette. “Bir yıl sonrası daha iyi olacak” diyenler, 2016’da yüzde 42’ydi. Şimdi 2020’ye geldik yüzde 29’a düşmüş. Bu tablonun sorumlusu kim Sayın Erdoğan? Ülkeyi kim yönetiyor?
BEŞLİ HAVUZ CUNTASINDA, PASTA KÜÇÜLÜNCE KAVGA BÜYÜDÜ
Ama artık herkes biliyor ki, Erdoğan’ın şahsım hükümeti, milletin mutluluğu için değil, yandaşın mutluluğu için çalışıyor. Erdoğan’ın Şahsım hükümeti, Kamu-Özel İşbirliği garantileri nedeniyle, sadece bu yılın ilk ayında, Ocak ayında beşli havuz cuntasına, 3,4 milyar lira para ödemiş. Ama bunlara para yetmiyor. Üçüncü havalimanına yolcu gelmeyince, yandaş müteahhitler havalimanı kirasını ödemeyelim, kirayı öteleyelim diye yine Erdoğan’ın kapısını çalmışlar. Beşli havuz cuntası, Dövizli Garantileri almaya gelince şahin. Ama devletin kirasını ödemeye gelince serçe. Ama öyle gözüküyor ki beşli cunta arasında da sorunlar çıkmaya başlamış. Şimdi ihalelerde birbirlerini şikâyet ediyorlarmış. Aslında bu hep böyledir. Pasta küçüldükçe kavga büyür.
KIRIK KOL, YEN İÇİNDE KALMIYOR
Sarayın, milletimize tepeden bakan, milletimizi görmeyen tavrına, artık kendi partilileri AK Partililer de isyan ediyor. Konya’da İl başkanlığına adaylığı engellenen bir AK Partili, “Parti zenginler kulübü oldu” diye bağırıyor. Yine partiden istifa eden bir vatandaşımız, “Önceden garibanın partisiydi, şimdi parası olanın partisi oldu” diyor. AK Partili il yöneticisi, Urfa Büyükşehir Belediye Başkanına, “Senin oğlun çuval çuval para götürürken, esnaf ekmek götüremiyor” diye isyan ediyor. Sonra değiştiriyor ama önemi yok. Yani artık kol kırılıp, yen içinde kalmıyor. Kokular arşa yükseliyor.
HÜKÜMETİN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ
Sayın Erdoğan, size tavsiyemiz “hatalarınızla artık yüzleşin.” Başkalarını suçlamayın. Sorumluluk sizin. Bu sorumluluğu olgunlukla kabullenin. Bu millete verecek artık bir şeyiniz kalmadı. Millete söyleyecek sözünüzde tükendi. Metal yorgunusunuz, kopyala, yapıştır konuşmalarla, milletin daha fazla zamanını almayın. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşti. Bunu kabullenin. “Fişi çekmesi için”, biran önce sandığı milletin önüne koyun, milletin hakemliğine başvurun.
YENİ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER REJİMİ GETİRECEĞİZ
Biz kendimize güveniyoruz. Biz milletimizin sıkıntılarını bitirmeye talibiz. Liyakatli, tecrübeli yeni genç kadrolarımızla, Cumhuriyet Halk Partisi ülkeyi yönetmeye hazırdır. Ülke yönetiminde temel prensibimiz; “Yurtta barış, dünyada barış” olacaktır. Çünkü ülkemiz kavgadan, kutuplaşmadan, gerginliklerden çok yoruldu. Ağzımızın tadı tuzu kalmadı. Biz şuna inanıyoruz; birlikten kuvvet doğar. Bu ülkede demokrasiye inanan tüm dostlarımızla, kimseyi ötekileştirmeden, dışlamadan, herkesi kucaklayarak, Yeni ve Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Rejimi, mutlaka bu ülkeye getireceğiz. Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracağız. Tarafsız Cumhurbaşkanlığı makamı, milletimizin ve devletimizin birliğini temsil edecek. Bizim yönetimimizde, devlet vatandaşına hesap sormayacak, devlet vatandaşına hesap verecek. Devlette “şeffaf ve şefkatli” yönetim anlayışını hâkim kılacağız.
KURUMLARIN ÜZERİNDEN SİYASET GÖLGESİNİ KALDIRACAĞIZ
Kurallı ve öngörülebilir bir yönetim olacağız. Kurallı ve öngörülebilir bir yönetim de, ancak güçlü kurumlarla olur. Gücü; “Yasama”, “Yürütme”, “Yargı” arasında dağıtacağız. Kontrolsüz güç, güç değildir. “Bağımsız ve güvenilir yargı” olmazsa olmazımızdır. Hâkimlerin ve Savcıların işe alımında “mülakat sistemini” kaldıracağız. Hâkimler ve Savcılar katı bir liyakat sistemiyle işe alınacak. Yine liyakat sistemi çerçevesinde görevlerinde yükselecekler. Hâkim ve Savcılarımızı politik baskılardan korumak için, gerekli düzenlemeleri yapacağız. Hâkim ve savcılarımıza coğrafi teminat getireceğiz. Yine düzenleyici ve denetleyici kurumlarımızdan, siyasetin gölgesini kaldıracağız. Merkez Bankası bağımsızlığını güçlendireceğiz. Merkez Bankası Başkanının keyfi kararlarla, görevinden alınmasını engelleyeceğiz.
ULUSLARARASI STANDARTLARDA YOLSUZLUKLA MÜCADELE STRATEJİSİ
Uluslararası standartlarda bir Yolsuzlukla Mücadele Stratejisini hayata geçireceğiz. Siyasetin finansmanını saydamlaştıracağız. Kara paranın aklanmasını engellemek için, mevzuatımızı BM standartlarıyla uyumlu hale getireceğiz. Vergisini düzenli ödeyeni cezalandırmayacağız. Aksine dürüst mükellefi ödüllendirecek mekanizmalar kuracağız. Başta Kamu-Özel İşbirliği ve Türkiye Varlık Fonu gibi, bütçe dışı uygulamalara son vereceğiz.
DIŞ POLTİKADA İKİ AKS
Yeni dönemde “Dışişleri Bakanlığımız” özel bir öneme sahip olacak. Büyükelçilik makamını, siyasi arpalık olmaktan çıkaracağız. Bu makamı liyakat ve kariyer makamı haline getireceğiz. Dosyasına hâkim, iyi yetişmiş diplomatlarımızla, küresel ve bölgesel diplomasiye ağırlık vereceğiz. Dış politikamızı iki stratejik aks üzerine inşa edeceğiz: Devletimizin bekası, milletimizin refahı.
DOĞU AKDENİZ’İN ROTTERDAM’I
Biz Doğu Akdeniz’de uluslararası işbirliklerini önemsiyoruz. Milli çıkar ve menfaatlerimize halel getirmeden, bu bölgeyi, bir refah ve zenginleşme alanı olarak görüyoruz. Türkiye, bu yakın coğrafyanın en büyük ve olgun ekonomisidir. Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e kadar uzanacak “Refah Hilalinde”, Türkiye’yi önemli bir aktör haline getireceğiz. Mersin, Ceyhan ve İskenderun Körfezi’ni, tüm Doğu Akdeniz’in Roterdam’ı yapacağız.
SURİYELİLERİ GÜVEN İÇİNDE ÜLKELERİNE GÖNDERECEĞİZ
Milli çıkarlarımız ve karşılıklı menfaat temelinde, bölge ülkeleriyle bozulmuş ilişkilerimizi onaracağız. Suriye’de normalleşmenin hızlanmasına katkı vererek, misafir ettiğimiz 5 milyon Suriyeliyi güven içinde ülkelerine göndereceğiz. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına, öncülük edeceğiz.
SALGININ GETİRDİĞİ FIRSAT VE RİSKLER
Küresel salgın sorunlarla beraber, yeni fırsatlar da getirdi. Fırsatlardan biri de, küresel değer zincirlerinin kısalmasıdır. Dünyadaki dönüşümleri izlemek, ortaya çıkan fırsatları, ülkemizin potansiyeliyle buluşturmak üzere, Başbakanlığa bağlı “Stratejik Planlama Teşkilatı”nı kuracağız.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN İKİ SORUNU: KATI İŞSİZLİK VE ZOMBİ ŞİRKETLER
Ama salgın fırsatlar getirdiği gibi, bazı ciddi yükleri de beraberinde getirdi. İki sorun özellikle yakın dönemde ekonomimiz üzerinde baskısını sürdürecek. Bunlardan ilki “katılaşan işsizlik”, ikincisi ise “mali durumu sürdürülemez şirketler.” İşsizliği azaltmak üzere, iddialı bir “istihdam stratejisi” uygulayacağız. Maliye politikasındaki manevra alanını, belirli bir program çerçevesinde ve hedef odaklı olarak bu amaç için kullanacağız. Özellikle küçük esnaflarımızın ve çiftçilerimizin yanında olacağız. Esnafımızın, çiftçimizin borçlarının faizlerini sileceğiz. Anapara borçlarını uygun bir vadeye yayacağız. Mali durumu sıkıntılı, ancak geleceği ve potansiyeli olan şirketlerimizle, küresel değer zincirinde yer bulacak şirketlerimizi, Kalkınma Planlarımızdaki öncelikleri de dikkate alarak destekleyeceğiz. Ancak, artık “zombi şirket” haline gelmiş şirketleri de, ekonomideki kıt kaynakları çekip, tüketen bu şirketleri de, sistemin dışına hızla taşıyacak düzenlemeleri de yapacağız.
ÜÇ YENİ: YENİ KADROLAR, YENİ KURALLAR, YENİ KURUMLAR
Biz tüm bu politika setini “Üç Yeni” ile özetliyoruz. Yeni kadrolar, yeni kurallar, yeni kurumlar. Biz hazırız, Cumhuriyet Halk Partisi hazır. Kendimize güveniyoruz. Artık sandığın milletimizin önüne gelmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Milletimiz de kimin ne olduğunu görüyor. Geleceğini, mutluluğunu, umutlarını çalanları biliyor. Artık milletten kopmuş kadroların notunu da veriyor. Sandık önüne gelsin diye milletimizde bekliyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Geleceğini, mutluluğunu, umudunu çalanları evlerine gönderecek.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.
Soru- E fendim bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan sizin de adınızı zikrederek “IMF’ye bir kuruş borcumuz yoktur” dedi. Siz de aslında rakamları verdiniz ama bunun bir açıklamasını alırsak?
Faik ÖZTRAK- Bugün bizim ligimizde olan birçok ülkenin IMF’ye borcu kalmadı geçmişteki küresel sermaye bolluğu nedeniyle. Ama ben bir şeyi hatırlatmak isterim. Uluslararası Para Fonu’ndan son borç alan Sayın Erdoğan’ın hükümetidir.
Soru- CHP’nin firari damadı bul paylaşımı sonrası Berat Albayrak’ın Avukatı, Ömer Çelik ve son olarak da Bakan Lütfü Elvan’dan “kınıyoruz” açıklamaları geldi. Albayrak’ın avukatı da CHP’ye 500 bin liralık manevi tazminat davası açacaklarını duyurdu. Sizin buna ilişkin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Bugün de uzunca süredir bu konuda suskun olan kayınpederde konuştu. Konuşmamda da dediğim gibi, herhalde damadı bir yerlere getirme hazırlığı var. Açıkçası bu lafların hepsini trajikomik buluyorum. Üç ayda yaşananları ne çabuk unuttuk. Damat istifasını instagram hesabından verdi. Instagram hesabından istifa herhalde dünyada bir ilk. Yandaş basın ise damadın istifasını 27 saat haber yapamadı. Hazine ve Maliye Bakanlığının internet sitesinde damatla ilgili tüm haber ve paylaşımlar silindi. Kayınpederi damadını ademe havale etti. Damat da ortadan kayboldu. Üç aydır ortada yok.
Ama ortada da kayınpeder damat ikilisinin Merkez Bankası kasasından buharlaştığının hesabını vermesi gereken 128 milyar dolar var. Bu hesap verildi mi? Verilmedi. Milletin 128 milyar dolarının hesabını önce vereceksiniz, hangi imzalarla, hangi arka kapı operasyonlarıyla, hangi yetkiye istinaden bu 128 milyar doları götürüp kamu bankalarına verdiniz hazine üzerinden de geçirip. Sonra kamu bankaları bunları hangi kriterlere göre dağıttı. Bu hesabın verilmesine bu ülkede ihtiyaç var. Şimdi çıkıp “Kişilik haklarım zedelendi, 500 bin lira tazminat isterim” diyerek bunların üstünü örtemezsiniz.
Haklıyı haksız çıkarmaya kimse kalkışmasın. Milletimiz çünkü kimin ne olduğunu biliyor. Bu yaşanan çürümeyi de görüyor, herkesin notunu veriyor. Sandığı bekliyor sabırsızlıkla. Sandıktan sonrada milletin buharlaşan 128 milyar dolarının hesabını sormak da anlaşılan bize düşüyor.
Soru- HDP’li 9 milletvekiliyle ilgili fezleke TBMM Genel Kuruluna geldiğinde CHP’nin tavrı ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi daha fezlekeler TBMM’ye gelmemiş bu sabah Meclis Başkanının yaptığı açıklamadan bunu anlıyoruz. Şimdi bir fezlekenin içeriği nedir bir görelim. Her bir fezlekenin tek tek içeriğine bakmak lazım… Ama biz hep şunu söylüyoruz, asıl olan milletvekilliği dokunulmazlığıdır. Anayasamızda milletvekilliği dokunulmazlığı getirilmiştir. Devlet intikam duygularıyla yönetilmez, aklıselimle yönetilir. Ama bir şey daha var. Bugüne kadar gördük ki, bazıları bu milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda normal milletvekillerinden daha imtiyazlı. 17 – 25 Aralık yolsuzluklarından sonra o dönemde sorumlu olan bakanlar kesintisiz dokunulmazlık kazandılar. Ben merak ediyorum, bu soruları sürekli bize yönelten basın organı neyi bulmaya çalışıyor? Şu meseleyi yani hem sürekli dokunulmazlık kazanan, hem de bu paraları buraya FETÖ koymuştur deyip daha sonra o paraları faiziyle birlikte alıp cebe indirenlerin hesabını neden sormuyor?
Soru- Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan geçen hafta bir il kongresinde ABD’ye “NATO müttefikimiz iseniz bizim yanımızda olmak zorundasınız” demiş, sert çıkmıştı. Dün ise üslubu daha yumuşaktı. “İki ülke ilişkisinde kazan kazan temelinde müttefiklik için Türkiye üzerine düşeni yapacaktır” dedi. Bu iki üslup arasındaki farkı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Vallahi hayretle, biraz da gülerek değerlendiriyoruz. Sayın Erdoğan görebildiğimiz kadarıyla hala daha Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı. Bildiğimiz kadarıyla bu görevinden istifa etmedi. Hatırlarsanız “bu çerçevede bizim belirli görevlerimiz var” diyordu. Ama anlaşılan şimdi Beyaz Saray’dan BOP Eş Başkanı olarak bilgi almakta zorlanıyor. Onun içinde üslubunu yumuşatma ihtiyacı hissediyor. Bu ülkede zaten dışişleri devre dışı, tek adam Washington’dan esen rüzgarlara göre eğilip bükülüyor.
Soru- “FETÖ’cü Albay Serdar Atasoy YAŞ’ta nasıl yükseldi?” sorusuna Bakan Hulusi Akar “Terfi öncesinde bilgi belgelerinde olumsuzluk yoktu, terfiye engel yoktu” dedi. Siz bu cevabı yeterli buldunuz mu?
Faik ÖZTRAK- Nasıl yeterli bulalım? Bu FETÖ’cü Albay hakkında belli tahkikatlar zaten daha önceden yapılmış. Kara Kuvvetleri Komutanımız da bu kişi hakkında gerekli uyarılarda bulunmuş. Buna rağmen önce Yüksek Askeri Şura’da bu şahıs paşa yapılmış, ondan sonra daha da kötüsü Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na İstihbarat Daire Başkanlığı gibi son derece stratejik bir göreve atanmış. Bu atamaların altında kimin imzası var? Anlaşılan daha hala ordumuzun içinden FETÖ örgütünün unsurları temizlenememiş.
Yine öyle gözüküyor ki, bu askerin general yapılmasında, istihbaratın başına getirilmesinde, bu kararların altına imza atan ve uzunca bir süredir “FETÖ’nün siyasi ayağıdır” deyip cevap alamadığımız kişilerin imzası var. Tekrar söylüyorum, Kara Kuvvetleri Komutanı YAŞ kararına rağmen bu FETÖ’cüyü İstihbarat Daire Başkanı görevine başlatmamış, tedbirli davranmış. Milli Savunma Bakanı Kara Kuvvetleri Komutanı’nın sahip olduğu hassasiyeti neden göstermemiş? Milli Savunma Bakanı Kara Kuvvetleri Komutanı’nın sözlerine neden itibar etmemiş? Bu atamaya müdahale eden FETÖ’nün siyasi ayağı kim? Bunları öğrenmek milletimizin hakkıdır.
Soru- MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Kemal Derviş üzerinden size yönelik bir takım eleştiriler yöneltti. Sizin bu konuda bir yorumunuz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Yani Sayın Bahçeli’nin sözlerini ciddiye almıyorum. Ama şunu da hatırlamadan geçemiyorum. Herkesten Cumhurbaşkanı olur Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz diyen Sayın Bahçeli değil mi? Sonra kendisini Cumhurbaşkanlığına taşıdı. İstanbul seçimlerinde bölücü terör örgütü elebaşından mektup istemeyi içine sindirdi. Uygur Türkleri mezalime uğrarken iki kelam dahi edemedi. Süleyman Şah Türbesi’ni sırtlayıp kaçanlara önce demediğini bırakmadı sonra onlarla suç ortağı oldu. Ve en sonunda da bunların hesabını soramayan Bahçeli, şimdi kalkmış kendi onayıyla bakanlık makamına gelen Sayın Kemal Derviş’ten hesap sormaya kalkıyor. Kusura bakmayın ama bunların ciddiye alınır bir yanı yok.
Soru- İçişleri Bakanı Soylu, HDP’li Dirayet Dilan Taşdemir’in Gara’ya gittiğini söylemiş ve Taşdemir hakkında soruşturma başlatılmıştı. Siz Taşdemir’in Gara’ya gitmesine ne diyorsunuz, hakkında bir fezleke gelirse parti olarak bu konudaki tavrınız ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi milletvekili diyor ki, “ben gitmedim.” İçişleri Bakanı diyor ki, “gitti.” Önce bir dosya ortaya çıksın ondan sonra gerekenler konuşulur.
Teşekkür ederim.