İki Yıldır Bu Rezaleti Milletten Saklıyorlarmış
CHP Sözcüsü Öztrak, 6 yaşındaki bir çocuğun kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla sözde evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa diğer tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var. Çok açık söyleyelim; bu konuda sessiz kalmak, tavır almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır. İşin daha da vahimi, bu skandaldan devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezaleti milletten saklıyorlarmış” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:https://youtube.com/embed/cOoQy7Nq3Ow
Değerli basın mensupları, Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Bugün, tüm Türkiye’yi derinden sarsan, bir çocuğumuza yıllarca süren cinsel istismarı, asgari ücreti, yılan hikâyesine dönen EYT düzenlemesini, ülkeye akan kara parayı, işsizlik ve hayat pahalılığı başta olmak üzere, milletimizin belini kıran ekonomik krizi, ele aldık.
Değerli basın mensupları, yozlaşmanın, kokuşmanın, çürümenin pis kokuları, her yeri sarmış durumda… Devlet yönetimini çürüttüler. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hesap vermesi gereken Sarayın atama bakanları Gazi Meclisin çatısı altında milletin seçtiği vekillere ağır hakaretler yağdırıyor. Gazi Meclis’e ayar vermeye kalkıyor. Atanmış bürokratlar bellerinde silahla, Genel Kurul’a girmeye çalışıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında, iktidar partisinin vekilleri, hedef gözeterek, milletvekillerine saldırıyor. Taammüden cana kast ediyor. Kınanması gereken bu şiddete, bazı “Sözde öğretim görevlisi” densizlerde; “Bu bir ecdat geleneğidir, elleri dert görmesin” diyerek, alkış tutabiliyor. Cani vekil bozuntusunu, partisi koruyup, kolluyor. Disipline bile sevk edilmiyor. Hep söylüyoruz, bunların en büyük siyasi sermayesi arsızlıkları… Bu cani vekili disipline veremeyenler, bir de bu saldırının sorumluluğunu, Sn. Genel Başkanımızın üstüne yıkmaya cüret kadar da izansızlar. Arsız kendini güçlü sanınca, haklıyı suçlu çıkarmaya kalkarmış. Bu arsızların yaptığı da tam bu… Bu kadrolar sadece devlette yönetimi değil, ekonomimizi de çürüttüler. “Kötü para iyi parayı kovar.” Artık kaynağı belli, temiz fonlar ülkemize gelmez oldu. Kaynağı belirsiz paralar aklanmak için ülkeye geliyor. Hükümet o kadar ızrar halinde ki bunlarla ilgili hiçbir denetim yapmıyor. Bakanda denetim yapıyoruz diyor. Bir de Körfez şeyhlerine avuç açarak, daha önce tükürdüklerini şimdi yalayarak istenen paralarda var.
İşte daha bu sabah açıklandı. Bu yılın ilk 10 ayında, ülkemize gelen kaynağı belirsiz para, net hata noksan önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 116 artmış, tam 21 milyar dolara çıkmış. Sadece 2010’dan sonra ülkeye bu şekilde giren para, birikimli bakıldığında, 51 milyar dolar. Defalarca sorduk, soruyoruz. Bu paralar kimin? Hırlının mı, hırsızın mı? Hangi barona, hangi uğursuza ait? Kötü para, kötü sahibini de ülkeye çekiyor. Ülkemiz uluslararası mafyanın hesaplaşma arenasına döndü. Devlet yönetimindeki çürüme, ekonomiyi de çürüttü. Sayısı belirsiz mali aflarla, ülkemiz, kara paraların yıkandığı, devasa bir çamaşır makinesine döndü. Türkiye, Mali Eylem Görev Gücü’nün Gri Listesine girdi. Bu listede olan tek Mali Eylem Görev Gücü üyesi ülke biziz.
İşte uluslararası bir haber ajansı, geçtiğimiz hafta önemli bir haber geçti. Amerika Birleşik Devletleri, Sıtkı Ayan isimli bir Türk iş insanına ve şirketlerine İran Devrim Muhafızları adına petrol satışı yaptığı gerekçesiyle ve kara para akladığı gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı almış. Şimdi bir hatırlayalım kim bu adı geçen iş insanı? Aslında kamuoyuna hiç de yabancı biri değil. 17-25 Aralık tapelerinde, dönemin Başbakanı ile oğlu arasında geçen konuşmalarda, verdiği rüşvet beğenilmediği için, “Kucağa oturtulacağı” söylenen isim. Devletten aldığı devasa teşviklerle, adını “Teşvik kralı” olarak duyuran bir isim. Adı; Malta belgelerinde, Wikileaks belgelerinde sıkça geçen bir isim. Genel Başkanımızın ortaya çıkardığı Man Adası skandalında, Erdoğan ailesinin ve yakınlarının milyonlarca dolarlık para akışını sağladığı meşhur 1 sterlinlik şirketin Yönetim Kurulu üyesi olan bir isim… Ne yazık ki adalet güneşinin solduğu yerde, küf ve çürüme her yere sirayet ediyor. Küften, çürümeden kurtulmanın yolu belli. Adaletin elini kolunu serbest bırakacaksınız… Seçimden hemen sonra bu ülkeyi, dip bucak temizleyip, bir güzel havalandıracağız.
Değerli basın mensupları, bu kifayetsizler elinde, çürüyen sadece devlet yönetimi ve ekonomi değil… Bu çürümeden, ahlaki değerlerimiz de nasibini aldı. Bir millet, bir toplum, kendisini bir arada tutan ortak değerlerle var olur. Ahlak kuralları, toplumun temelindeki bu ortak değerlerin en değerlisidir. Hükümet, el kadar çocukları bile koruyamaz hale geldiyse, bu ülkede neyi konuşacağız? Bu topraklarda, 6 yaşındaki bir çocuğun kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla sözde evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa, diğer tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var.
Buradan açıkça söyleyelim, bu konuda sessiz kalmak, tavır almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır. İşin daha da vahimi, bu skandaldan, devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezalet milletten saklanıyormuş. Gazeteci Timur Soykan, kamuoyuna aktarmasa, bu rezaletin üstü kapatılacakmış. Hemen Sarayın trolleri, skandalı değil, skandalı ortaya çıkaran gazeteciyi hedef aldılar. Yetmedi bu ülkenin dindar insanlarını tahrike kalktılar. 28 Şubata referans verenler bile oldu. 6 yaşında cinsel istismara uğrayan bir çocuğun hakkını hukukunu korumak yerine onun için adalet talep etmek yerine, bu ahlaksızlığı kutsal değerlerin arkasına gizlemeye çalışmak rezaletin daniskasıdır. Ve bu rezalet nihayet yargıya intikal etti. Savcının iddianamesi de kabul edildi. Ama Cumhurbaşkanına laf söyledi diye Fırıncılar Odası Başkanını, lise öğrencisini hapse atan yargı, bu apaçık çocuk istismarı için, “Tutuklamaya gerek yok” deyip geçti. Ne hikmetse (!) kimse tutuklanmadı, duruşmada Mayıs’a kaldı. Bu organize kötülüğü katalog suçlar arasında yargı görmedi. Yaşanan bu rezalet bir değil, iki değil… Ordu’dan Yalova’ya, Kahramanmaraş’tan, Ankara Güdül’e onlarca çocuk istismarı, daha önce de kamuoyuna yansımıştı. O günün Aile Bakanı, “Bir kereden bir şey olmaz” deyip, işin içinden sıyrılmıştı. Bugünün Aile Bakanı da, bu iğrenç tecavüz için “Bunlar son derece insani… Her toplumda karşılaşılabilecek meseleler” diyerek işin içinden sıyrılmaya kalktı. Daha birkaç yıl önce Sarayın teveccühüne tabi insafsızın biri, “6-7 yaşındaki kız çocuğu, 25 yaşında erkekle evlenebilir” dediğinde Genel Başkanımız sanki bugünleri görerek, şu uyarıyı ve çağrıyı yapmıştı: “ ‘6 yaşındaki çocukla evlenilebilir’ diye fetva veren ve bu fetvayı verenleri destekleyen iktidara oy vermek, evlatlarımızı karanlık bir geleceğe mahkûm etmek demektir. Çocuklarımız için, gelin Türkiye’yi birlikte aydınlığa çıkaralım!”
Bugün geldiğimiz yer ortada… Şimdi Genel Başkanımız; “6 yaşında çocuğun tecavüze uğraması konusunda daha neyi bekliyorsun ey Saray hükümeti? Devlet hemen gerekeni yapsın. Bunu yapanların, buna vesile olanların, dünyayı başlarına yıkın!” diyor.
Yine bugün Genel Başkanımız, milletvekillerimizle beraber Adalet Bakanlığı’na yürüdü… Milletimiz adına Saray’a sordu: “Neyi bekliyorsunuz? Neyi seyrediyorsunuz? İki yıldır bu meseleyi biliyorsunuz da Allah aşkına bu sistematik tecavüzle ilgili ne yaptınız? Polisimizin elini tutan kim? Kimler ısrarla suskunluğunu koruyor?”
Biz buradan milletimize bir defa daha sesleniyoruz: “Saray ve şürekâsının bu aziz millete layık gördüğü budur. Milletimiz de yaklaşan seçimde oyunu verirken bugünleri unutmasın. Gereken cevabı sandıkta versin!”
Değerli basın mensupları, işsizlik bu dünyada yaşanan kıyamettir. Evlerde neşe, huzur bırakmaz. İşsizlik aynı zamanda, ekonomide beşeri kaynakların etkin kullanılmaması da demektir. Büyük bir israftır, büyük bir kayıptır. İşte bugün işsizlik verileri açıklandı. Ekim ayı itibariyle, ülkemizde gerçek işsiz sayısı 7 milyon 608 bin kişi olmuş. Bu, dünya üzerindeki 96 ülkenin nüfusundan fazla. Çalışmayanlar zaten yoksulluğun pençesinde bunu biliyoruz, ama artık ülkemizde çalışanlar da yoksul. Bugün dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 7 bin 786 lira. Yoksulluk sınırı 25 bin 365 lira. Artık ülkemizde 5 bin 500 liralık asgari ücret, ortalama ücret olmuş ve bu rakam açlık sınırının da yoksulluk sınırının da çok altında. Asgari ücret tespit komisyonu çalışmalarına başladı. Ama komisyon üyelerinden ve hükümetten gelen her açıklama asgari ücretlilerin ümitlerini biraz daha kırıyor. Güya Bakanlık bir anket yaptırmış. Ankete cevap veren; işverenler, “Asgari ücret 7 bin 50 lira olsun” diyormuş. İşçiler ise, “7 bin 500-7 bin 600 lira civarında olsun” diyormuş. Kamuoyu ise, “7 bin 845 lira” bekliyormuş. Kamuoyunun beklediğinin bile altında asgari cürete razı olan bu işçileri, anketörler acaba nereden bulmuşlar? Tabi Bakanlığın anket yaptığı işçiler bunu derse, Sarayın Bakanları ve şürekası da neler demez. İşte Bakan Nebati… Bugün çıkan röportajında, asgari ücretliye, memura, emekliye yapılacak zam hakkında “Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir” demiş. Açıkça bu sözleriyle, memuru, emekçiyi, emekliyi ne haline getirdiklerini itiraf etmiş. AK Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da Saray bütçesini savunurken çıkmış kürsüye, dana kuşbaşı üzerinden asgari ücretlinin alım gücünün nasıl arttığını anlatıyor. Biz boşuna, “Bunlar milleti unuttu, halini görmüyor, sesini duymuyor” demiyoruz. Beyefendi, sayenizde asgari ücretli, bayramlar hariç et göremez hale geldi. Bizim asgari ücret konusunda teklifimiz açıktır. Açlık ve yoksulluk sınırlarını dikkate alarak, hem geçmiş dönemdeki refah kayıplarının telafisi, hem de önümüzdeki yıl çalışanları enflasyona ezdirmemek için, asgari ücret 10 bin 128 lira olmalıdır. Çalışanlarının yarısından fazlasının asgari ücret veya civarında bir maaş aldığı ülkemizde, böyle bir ücret çalışanların rahatlamasını sağlayacaktır.
Diğer taraftan asgari ücretin işverenleri ezmemesi, işsizliği de enflasyonu da azdırmaması gerekir. Çünkü asgari ücret, Hükümetin verdiği bir ücret değildir. Asgari ücret işverenin ödediği bir ücrettir. Bu sıkıntılı dönemde devlet de taşın altına elini koymalıdır. Gereken fedakarlığı yapmalıdır. İşverenlere verilen yüzde 5’lik SGK prim desteği, yüzde 10’a yükseltilmelidir. Bu destek işçinin SGK primine de yansıtılmalıdır. Ayrıca asgari ücretin daha emekçinin cebine bile girmeden, vergiye gitmesini önlemek üzere, vergi dilimleri derhal yeniden enflasyonu dikkate alarak düzenlenmelidir.
Değerli basın mensupları, bu çürümüş yönetim anlayışının umutlarını kırdığı bir başka kesim de Emeklilikte Yaşa Takılan vatandaşlarımız yani EYT’liler. Bu, metal yorgunu Hükümet Sayın Genel Başkanımızın zorlamasıyla bugüne kadar; emekliye iki bayram ikramiyesi verdi. Temel gıda maddelerinde vergiyi düşürdü. Elektrik faturalarından TRT payını kaldırdı. 3600 ek göstergeyi, eksik gedik verdi. KYK borçlarının faizlerini sildi. En son Genel Başkanımız, “EYT yükleniyor” mesajını verince, seçim öncesi EYT’lileri hatırlamak zorunda kaldılar. Ama üzülerek gördük ki, bu metal yorgunu yönetimin kapasitesi, 80’lerdeki Commodore 64 bilgisayarın kapasitesi kadar bile değil. Yüklerken hata verip duruyorlar. Milletimiz de bu kendinden kopmuşlara sandıkta ciddi bir “Format” atmaya hazırlanıyor. İşte en son Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın yaptığı evlere şenlik açıklamalar. EYT’li vatandaşlarımıza, Genel Kurul konuşması için randevu veren Bakan, “Çalışmanın teknik yönüyle ilgili problemler var”, “99 öncesi işe girenlerin dijital ortamda kayıtları yok”, “Evraklar kaybolmuş veya bulunamıyor” gibi gerekçelere sığınarak tam bir hayal kırıklığı yarattı… Ya Saray’ın Nebati Bakanına ne demeli? EYT’yi soran muhabire, sanki hayatında ilk kez duymuş gibi “EYT… EYT mi?” diye gülüp geçti. Bunlar bu millete, “EYT nerede? Ağaca çıktı. Kayıtlar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti kül oldu…” dedirttiler. Bunun adı devlet yönetiminde çürüme değildir de nedir? Devlet kurumlarıyla var olur, hafızasıyla yaşar, hafızasını da evrakında, arşivinde tutar. Birileri çıkıp “Evrak yok” diyorsa, bu “Devlet yok” demektir. Fatih Sultan Mehmet’in, ta 1453’de ne yiyip, ne içtiğinin evrakını tutan bu devlet, nasıl olur da 1999 öncesi hizmet dökümlerini tutmaz. Bunun inandırıcı hiçbir yanı yok. Buradan sesleniyoruz; artık EYT meselesinde ne yapacaksınız yapın. Milleti daha fazla perişan etmeyin.
Değerli basın mensupları, ülkeyi yöneten siyasi kadro, sadece devlet yönetimini çürütmedi. Bu millete taahhütlerini de yerine getirmedi. Millete vadettiklerinin yarısını bile veremedi. Doğru yönetilse, rahat rahat 2 trilyon dolarlık milli gelire ulaşacak bu olağanüstü ekonomiyi, bu güzel ülkeyi, bu aziz milleti çok kötü yöneterek 800 milyar dolarlık gelire mahkûm etti. Milli gelirimizi 11 yıl önceki seviyenin bile altına düşürdü. Şimdi Saray’ın kibirlisi bir taraftan on parmağında on kara bize sürmeye çalışıyor. Diğer yandan da milletten af diliyor, “Allah rızası için son bir kere oy verin” diye ağlayıp duruyor. Milletin bu timsah gözyaşlarına karnı tok. Biz kendisine söyleyelim, milletimiz size notunu çoktan vermiş, tasdiknamenizi hazırlamış. Ne kadar ağlarsanız ağlayın, ne kadar sızlarsanız sızlayın, sizi evinize göndermek için sandığı bekliyor.
CHP ve ortaklarının iktidarında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu çürümüşlük, kokuşmuşluk son bulacak. Bu ülkeye hak, hukuk, adalet gelecek. Bu hükümetin yerle yeksan ettiği kurumları yepyeni ve çok daha sağlıklı bir şekilde ayağa kaldıracağız. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, ülkemiz yeniden küllerinden doğacak. Bu ülkenin insanlarının çalınan hayallerini, umutlarını, gülümsemelerini geri vereceğiz. Biz geleceğiz, esnaf kazanacak, çiftçi kazanacak, emekçi kazanacak, emekli kazanacak. Çalışan hakkını alacak. Gençler geleceğe umutla bakacak. Türkiye egemen güçlerin ucuz iş gücü merkezi olmayacak! Onların mülteci kampı olmayacak! Türkiye kimsenin çöp depolama alanı olmayacak! Türkiye 21. Yüzyılın en büyük atılımını gerçekleştirecek ve dünyada bir yıldız gibi parlayacak.
Biz hazırız, milletimiz hazır. Genel Başkanımızın ifadesiyle başlıyoruz!
Evet sorularınız varsa alıyım.
Soru- E fendim Jeremy Rifkin’in Türkiye’ye gelmemesi konusunda bazı eleştiriler vardı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte Almanya’ya gideceğini biliyoruz. Peki sonraki süre zarfında Türkiye’ye gelecek mi Rifkin?
Faik ÖZTRAK- Şimdi Rifkin Genel Başkanımızın danışmalarından biri. Genel Başkanımız ne zaman uygun görürse kendisiyle görüşür. Bende size sormak istiyorum. Ülkedeki tüm diğer Genel Başkanların danışmanlarıyla tek tek bu kadar ilgileniyor musunuz?
Soru- Kılıçdaroğlu, katıldığı bir programda anayasa değişikliği teklifine bizim yasa önerimize ters düşmüyorsa neden karşı çıkalım demişti. Teklifi görme şansınız oldu mu ve anayasa değişikliği teklifine CHP’nin tavrı oylamada ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Bizim yasa önerimiz ortada. Biz siyasetin kadının kılık kıyafetinden elini çekmesi için bu yasa teklifini verdik. Genel Başkanımız söylemiş bizim önerilerimize ters düşmüyorsa karşı çıkmayız demiş. Genel Başkanımızın sözleri son derece açık, tevile gerek yok.
Soru- İYİ Parti Genel Başkanı, Gelecek ve DEVA Partilerine oyunuz kadar konuşun göndermesi yaptı. Birkaç gün öncede masanın sahibi biziz demişti. Bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Ben o konuşmaya baktım. Yani Sayın Genel Başkanın konuşmasında böyle bir ifade geçmiyor. Bu soru son zamanlarda hükümetin sık sık tevessül ettiği fitne çıkarıp masayı devirme çabasının bir parçası gibi görünüyor. Bu yapılanlar gülünç. Hedefine de hiçbir zaman ulaşmayacak.
Soru- CHP eski milletvekili Mehmet Sevigen, 128 milyar dolar nerede gündemi tartışılırken altılı masada bir Genel Başkanın yüklü miktarda döviz alımı yaptığını iddia etti. İddiada geçen Genel Başkan CHP Genel Başkanı mı? Altılı masadaki diğer siyasi partilere de bu soruyu iletiyoruz diye bir not düşmüş ulusal kanal.
Faik ÖZTRAK- Kusura bakmayın arkadaşlar bu sapma sapan iddiaya cevap vermiyorum.
Soru- Adalet Bakanı Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Bakanlığına yürümesiyle ilgili Sayın Kılıçdaroğlu Adalet Bakanlığından randevu istemedi. Eğer randevu istemiş olsaydı kendisine randevu verirdim dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi Genel Başkanımız bu rezalete sessiz kalan Adalet Bakanlığının başında bir yıldır oturan bakanın çayını neden içsin arkadaşlar? Bu bakan küçük çocukların cinsel istismarına yol açan evlilikleri küçüğün ve ailesinin rızası diye sınıflandıran bir kafayla malul bir bakan. Daha Genel Başkanımızın neden oraya geldiğini bile idrak edememiş. Genel Başkanımız sana savcıların elini tutma, bırak adalet işini yapsın, bu rezalet hak ettiği cezayı görsün demek için oradaydı. Çayını içmek için değil.
Soru- Başörtüsüyle ilgili İYİ Parti ve CHP’nin tavrı burada merak ediliyor. Son kararın altılı masada alınabileceğine yönelik yorumlar var. İki önceki altılı masa toplantısında başörtüsü konuşulmuştu. Ay sonunda bir toplantı daha yapılması planlanıyor. CHP’nin, İYİ Partinin tavrı orada mı netleşecek? Masa ortak mı hareket eder? Çünkü Saadet, DEVA ve Gelecek’in bu öneriye, bu teklife evet denilmesi yönünde bir iradeye sahip olduğu söyleniyor. Son söz masada mı söylenecek?
Faik ÖZTRAK- Ben biraz önce söyleyeceğimi söyledim. Onun dışında ilave edeceğim herhangi bir şey yok.