KİBİRLİ SES DUYULDUĞUNDA KANALI DEĞİŞTİRİN
CHP Sözcüsü Öztrak, Saray’ın babasını 10 yıldır yattığı hapisten kurtarmak için kendisinden yardım isteyen bir çocuğu siyaseten kullandığını belirterek, “Koltuğunu korumak için küçücük çocukları istismar edecek kadar gözünün döndüğünü tüm milletimize gösterdi. Böylesi çirkin bir istismarı siyasi tarihimizde görmedik, duymadık” dedi.
Koltuğunu kaybetme korkusuyla, nefretten, kinden, hınçtan medet uman, siyaseten meflûç bir zihniyetin elinden çocukları kurtarmak gerektiğini ifade eden Öztrak, “Sandık gelene kadar, ailelerimizden bir istirhamımız var. Bu kin ve nefretin, evlerinize, çocuklarınızın tertemiz dimağına, ulaşmasına katiyen izin vermeyin. Ebeveyn kontrolünü elden bırakmayın. O kibirli ses televizyondan duyulduğunda, o kibirli yüz ekranda görüldüğünde kanalı değiştirin. Çocuklarımızı zehirlemesine izin vermeyin” diye konuştu.
CHP Sözcüsü Öztrak, Dolar kurunu 18 Liradan düşürmekle övünen Hükümete bir de çağrıda bulundu: “O zaman 20 Aralık’tan bu yana, gaza, elektriğe, akaryakıta yaptığınız tüm zamları geri alın. Millet bunun nedenini anlamadı. Kış günü insanları perişan etmekten vazgeçin. Gazdan, bebek bezinden, undan, tuzdan, milletin yediğinden, içtiğinden aldığınız vergilerden vazgeçin.”
Ocak ayında 12 aylık enflasyonun yüzde 50’yi aşmasının beklendiğini kaydeden Öztrak, Merkez Bankası’nın da Şubat-Haziran döneminde, enflasyonun yüzde 50-55 arasında kalabileceğini son Enflasyon Raporuyla kamuoyuna açıkladığını hatırlatarak, “Durum bu kadar açık ama her ne hikmetse sarayın kibirlisi ve yeni atadığı Nebati Bakan, pembe enflasyon tabloları çizmeye başladılar” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, kıymetli Hocam, Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Başkanı, bağımsız, çağdaş Türkiye idealinin savunucusu, Prof. Dr. Muammer Aksoy’u katledilişinin 32. yıl dönümünde bir kere daha saygı ve rahmetle anıyoruz.
TESTİNİN İÇİNDE NE VARSA DIŞINA O SIZAR
Testinin içinde ne varsa, dışına da o sızar. Türkiye’miz, içi kin ve nefretle dolu, oy için her yolu mubah gören, kibirli bir kişinin elinde, gülüşünü, neşesini, huzurunu, ne yazık ki uzunca bir süredir kaybetti. Milletine hizmet yerine, üstatlarının, “Kininin, öcünün davacısı bir gençlik…” hülyasının değirmenine su taşıyan, bu gözü dönmüş zihniyet, bu kibirli dil; bugüne kadar, milleti bölüp, parçalayarak, kutuplaştırarak, karşısında yapay düşmanlar yaratarak, ömrünü uzatmak için, her türlü nefret suçunu işledi. İşlemeye de devam ediyor.
KİNİNİN ESİRİ
Kininin esiri bu zihniyet, kimi zaman etnik kimlikler, kimi zaman inançlar, kimi zaman toplumsal cinsiyet üzerinden, milletimizi ötekileştirip, bölüp parçalamaya çalışıyor. Bu amaç için, yeri geliyor Kabataş, yalanlarını tedavüle sokuyor. Yeri geliyor cami mihraplarında, sanatçıları dillerini kopartmakla tehdit ediyor. Yeri geliyor kendisini eleştirenleri, vesayeti altındaki yargıya talimat verip hapse attırıyor. Ve dün, bu kin ve nefretin vücut bulmuş hali, çocuklarımıza da musallat oldu. 10 yıldır yattığı hapisten, babasını kurtarmak için, kendisinden yardım isteyen bir çocuğumuzu kullandı. Koltuğunu korumak için, küçücük çocukları istismar edecek kadar, gözünün döndüğünü tüm milletimize gösterdi. Böylesi çirkin bir istismarı, siyasi tarihimizde görmedik, duymadık.
KİBİRLİ SES DUYULDUĞUNDA KANALI DEĞİŞTİRİN
Kin ve nefret şeytanidir, sevgi ve hoşgörü Rahmanidir. Bu nedenle tertemiz çocuk kalplerine, kin ve nefret tohumlarının ekilmesini, asla ama asla kabul edemeyiz. Koltuğunu kaybetme korkusuyla, nefretten, kinden, hınçtan medet uman, siyaseten meflûç bir zihniyetin elinden, çocuklarımızın tertemiz beyinlerini, yüreklerini, mutlaka ama mutlaka kurtarmak zorundayız. Milletimizle birlikte bu nefret dilini, tabi ki sandıkta koparacağız. Ama sandık gelene kadar da, ailelerimizden bir istirhamımız var. Bu kin ve nefretin, evlerinize, çocuklarınızın tertemiz dimağına, ulaşmasına katiyen izin vermeyin. Kin ve nefret tohumlarının, televizyonlardan, radyolardan sızarak, çocuklarımızın akıllarını karıştırmasına fırsat tanımayın. Ebeveyn kontrolünü elden bırakmayın. O kibirli ses televizyondan duyulduğunda, o kibirli yüz ekranda görüldüğünde kanalı değiştirin. Çocuklarımızı zehirlemesine izin vermeyin. Çocuklarımıza sevgiyi, hoşgörüyü öğretin. Çünkü bu toprakların inancında; sevgi; acıyı bal, bakırı ise altın eder.
AKILLARIN BİRLEŞMESİNİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYOR
Artık açıkça görülüyor ki, yeniden seçilme umudunu yitiren sarayın kibirlisi, kin ve nefret söylemlerini, baskıyı daha da artırmaya kararlı. Kalpleri daha da dağıtarak, akılların birleşmesini engellemeye çalışacak. Çünkü biliyor ki akıllar birleşirse: Atanamadığı için yaşamına kıyan, Şanlıurfalı Murat öğretmen konuşulur. Bankalara, Tarım Kredi Kooperatifi’ne, kredi borçlarını ödeyemediği için, yaşamına kıyan Ardahanlı çiftçi, Fuat Avşar gündem olur. Traktörüne fiyatı iki kattan fazla zamlanan, mazotu koyamayan, bir yılda fiyatı beşe katlanan gübreyi tarlasına atamayan, borca batan çiftçilerimizin, perişan halleri konuşulur. Yüksek elektrik faturalarına dayanamadığı için, soğutucu dolaplarını iade eden bakkalın, buzdolaplarını kapatan kasabın, dikiş makinesini, ütüsünü çalıştıramayan terzinin, hali sorgulanır. Doğal gazı kısılan, elektriği kesilen, üretemediği için, milyarlarca dolarlık kayba uğrayan sanayicinin ve zaten hayat pahalılığının acımasızca ezdiği çalışanlarının, uğradıkları zararlar tartışılır. Kalpler dağınık kalmaz, akıllar birleşirse; hükümetin dünyanın en büyüğü, en moderni, en güvenlisi diye pazarladığı, İstanbul Havalimanı karda kapanırken, tek adamın “yetersiz” diye kapattığı, sonra da kendi uçaklarına tahsis ettiği Atatürk Havalimanı’na, bakanların neden inmek zorunda kaldıkları tartışılır. Kibirli şahsım yönetiminin, dolarla, avroyla milyarlarca liralık garanti verdiği, İstanbul Havalimanı’nın hava şartları nedeniyle kapanmasının, kargo terminalinin çökmesinin faturasını, kimin ödeyeceği konuşulur. Hava alanında, yerde kartonların üzerinde yatan yolcuların, çevre yolunda saatlerce mahsur kalan yurttaşlarımızın, zararlarının nasıl tazmin edileceği sorgulanır. Yani sadece geçiş ücretini almayarak bu iş olmaz.
MİLLETİN GÜNDEMİNE SAHİP ÇIKACAĞIZ
İşte bunun için şahsım yönetimi, kifayetsizliği, basiretsizliği, beceriksizliği, liyakatsizliği, duyulmasın, görülmesin, tartışılmasın diye, kalpleri dağıtarak, akılların birleşmesini engellemeye çalışıyor. Hazreti Mevlana, “Ayırmak değil bizim işimiz, bizim işimiz birleştirmek” diyor. Biz de hem kalpleri, hem de akılları birleştirmekten vazgeçmeyeceğiz. Milletimizin çalınmak istenen geleceğine, çalınmak istenen refahına, huzuruna, çalınmak istenen gündemine, sonuna kadar sahip çıkacağız.
BUNA PSİKOLOJİDE “YANSITMA HASTALIĞI” DENİYOR
Bu müflis bezirgân siyasetinin, kalp gözü millete kapanmıştır. Ne diyor büyüklerimiz “Utancı gidenin kalbi de ölürmüş”. İşte bu yönetimin hali tam da bu. İmralı’nın sözcülüğüne soyunacaksın. Terörist başına hâkim cüppesi giydirmeye kalkacaksın. Fethullah Gülen’le yan yana poz veren şahsı, Hazine ve Maliye Bakanı yapacaksın. Ömrü Fethullah Gülen’e övgü düzmekle geçmiş bir kişiyi, daha iki gün önce, Adalet Bakanlığına hem de üçüncü kez atayacaksın. Sonra da çıkıp, Kuvayı Milliye ve Müdafaa-i Hukuktan neşet eden, Cumhuriyet Halk Partisi’ni, terör örgütleriyle yan yana anmaya cüret edeceksin. Siyasi arsızlığın bu kadarına da pes! Buna psikoloji de “yansıtma rahatsızlığı” diyorlar. Ciddi bir hastalık. Kişi kendindeki kusurları, karşısındakine mal ederek, karşısındakine yansıtarak, rahatlamaya çalışıyor.
ÇOCUKLARINII YÜZÜNE NASIL BAKACAKLARINI KENDİLERİ DÜŞÜNSÜN
İşte karşısındakini kendisi gibi zanneden bu kibir abidesi, birde sıkılmadan bizlere diyor ki, “Çocuklarınızın, çoluklarınızın yüzüne bakabilmeleri için, kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir”. Allah’a çok şükür. Bizlerin arasından evladına, “Evlerdeki paraları sıfırla” talimatı veren çıkmadı. Evlatlarımızın evlerinden boy boy kasalarda çıkmadı. O kasalardan “dolarlar, avrolar” fışkırmadı. Yine çok şükür bizlerin arasından, 30 yaşındaki bir İranlı dolandırıcının, “Önüne yatmaya” kalkan bakanlar da çıkmadı. Elbise askılarında, çikolata kutularında, rüşvet almakla suçlanan ve sonrada aklanmadan, bu ülkeye büyükelçi yapılan bakan hiç çıkmadı. Çok şükür bizim alnımız ak. Çoluğumuzun, çocuğumuzun yüzüne, huzurla bakabiliyoruz. Çoluğunun, çocuğunun yüzüne, hangi yüzle bakacaklarını, bunları yapanlar düşünecek. Bizler değil. Hazreti Ali, “Edep, had tanımaktır” diye buyurmuş. Edebi giden ne yazık ki, ne had tanır, ne de hudut… Bir de kendini bilmeyip, sağa, sola nasihat vermeye kalkar.
BAKANLAR, BÜROKRATLAR MEVSİMLİK İŞÇİYE DÖNDÜ
Ülkemizde Bakanlar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanları, TÜİK Başkanları tek adam parti devleti rejiminde artık mevsimlik işçiye döndü. Ülkeye “istikrar getirecek” diye pazarlanan, Ucube Şahsım Rejimine, ne bakan, ne de bürokrat dayanıyor. Bu ucube rejim, 3 yıl 6 ay 20 gündür fiilen yürürlükte. 3 yıl 6 ay 20 günde, tam 7 tane Bakan değişti. Yine son 3,5 yılda; 3 Hazine ve Maliye Bakanı, 4 Merkez Bankası Başkanı, 5 de TÜİK Başkanı gördük. Son TÜİK Başkanı da, daha yılını tamamlayamadan, hem de “kul hakkı yemem” dedikten hemen sonra, “Vay sen kimsin de kul hakkı yemem” diyorsun denerek, Ocak ayı enflasyonunu dahi açıklamaya vakit bulamadan görevinden alındı. Kuralları belli olan teknik bir iş yapan TÜİK’e, acaba neden Başkan dayanmıyor? Bence amaç, burayı “Tayyib’i Üzmeyen İstatistik Kurumu” haline getirmek.
ENFLASYON RAPORU BAŞKA SÖYLÜYOR, SARAY VE BAKANI BAŞKA
Ocak ayına ait enflasyon rakamları, Perşembe günü açıklanacak… Hükümetin yeni yıla girerken yaptığı dev zamlar, Türk parasını pul etmesinin fiyatlara yansıması, üretici fiyatlarındaki yüzde 80’lik artışın, tüketici fiyatlarına etkisi, meyve ve sebze fiyatlarındaki olağanüstü artışlarında katkısıyla, Ocak ayı enflasyonunun, yüzde 13 ila yüzde 16 arasında bir yerde olacağı, şimdiden belli. Uzmanlar bunu yazıp çiziyor. Ocak ayında 12 aylık enflasyonda böylece yüzde 50’yi aşacak. Zaten Merkez Bankası da, Şubat-Haziran döneminde, enflasyonun yüzde 50-55 arasında kalabileceğini, son Enflasyon Raporuyla kamuoyuna açıklamıştı. Şimdi durum bu kadar açık ama her ne hikmetse sarayın kibirlisi ve de yeni atadığı Nebati Bakan, pembe enflasyon tabloları çizmeye başladılar. Bu iş nasıl olacak? Herhalde sürekli TÜİK başkanı değiştirerek. Her seferinde daha fazla kul hakkı yemeye teşne, emir kulu bürokrat atayarak… Milletin cebini yakan elektrik faturalarının, TÜFE’deki ağırlığını törpüleyerek… Nasıl Merkez Bankası faizini işlevsizleştirdilerse, nasıl Merkez Bankasının bağımsızlığını bitirdilerse, TÜİK’in de güvenilir istatistik üretme işlevini, tamamen bitirerek. Kurumu sarayın istediği rakamı, tabelaya yazar hale getirerek.
KİMSE UYARMADI DEMESİN
Ama kimse uyarmadı demesin. Artık enflasyon rakamlarında en ufak bir kuşku olursa, bunun müsebbipleri, kendilerini yargının huzurunda bulur. Arjantin’de, Yunanistan’da, Brezilya’da yaşananlar, Genel Başkanımızın uyarıları, herkesin kulağına küpe olmalıdır. Özellikle bürokratların.
MUGALATAYI BIRAKIN KALAN GAZI AÇIKLAYIN
Veriler konusunda bol tezvirat yaşanan bir başka alan da, Türkiye’nin doğalgaz depolarının durumudur. EPİAŞ daha önce ülkemizin doğalgaz deposundaki stoku, gün, gün açıklıyordu. En son açıklanan veri; 18 Ocak tarihinde takıldı kaldı. O tarihte doğalgaz rezervlerinin, yüzde 30’lara kadar gerilediği görülüyordu depolardaki. Son iki haftalık veriye artık ulaşılamıyoruz. Tuz Gölü’ndeki stoklarla ile ilgili veriler ise, “Veri bulunamadı” denerek, tamamen karartılıyor. Anlaşılan Tuz gölünde, 1 metreküp bile doğalgaz bırakmamışlar. Ama AK Parti Genel Başkanı çıkıyor, “Bizim böyle bir sıkıntımız yok, doğal gazımız var, Tuz Gölünün altında stoklarımız var” diyerek, zaman kazanmaya çalışıyor. Peki Tuz Gölü’nün altında yeterli doğalgaz stoklarınız varsa neden verileri karartıyorsunuz, niye buna ihtiyaç duyuyorsunuz? Gün gün açıkladığınız verilere neden sansür uyguluyorsunuz? Mugalatayı bırakacaksınız. Depoda ne kadar gaz kaldı, çıkıp onu açıklayacaksınız.
ZOR GÜNLER BİZİ BEKLİYOR
Sayın Genel Başkanımız, Ağustos’tan bu yana, “Doğalgaz stokunu tahkim edin” diyerek sizi kaç defa uyardı. Ama bu kibir abideleri söz dinlemedi. Bu ay sanayiye verilen doğalgazda yapılan yüzde 40, elektrikte de üç günlük kesintinin ardından, önümüzdeki ayda da sanayiye verilen doğalgazda, yüzde 20 kesintinin devam edeceği açıklandı. Sanayiciye kesintiye uymazsanız, gazınız kesilecek diyen uyarılar, halen gidiyor. Madem gazınız var sanayicinin gazını niye kısıyorsunuz? Bu kesintiler ne kadar sürecek? Bunu bir belli edin, açıklayın. Kış ağır geçiyor. İran doğal gazındaki basınç sorunu devam ederse, bu basıncı da “tırnak içinde” söylüyorum, gaz tedarik anlaşmalarının yenilenmesindeki basiretsizlik ve stok yönetimindeki beceriksizlikler nedeniyle, çok daha zor günler bizi bekliyor.
EN PAHALI ENERJİ OLMAYAN ENERJİDİR
Ne yazık ki Cumhuriyet tarihimizde görmediğimiz, büyük bir enerji krizi yaşıyoruz. Son bir yılda; sanayide kullanılan doğal gaza yüzde 435, elektrik üretiminde kullanılan doğal gaza, yüzde 290 zam yapıldı. Yine sanayide kullanılan elektriğe; yüzde 200 civarında zam geldi. Ama bu zamlara rağmen sanayicimiz, elektrik bulamıyor, enerji bulamıyor, gaz bulamıyor. Buradan söylüyorum, en pahalı enerji, olmayan, erişilemeyen enerjidir. Bunun faturası ekonomimize çok ağırdır. Dün pandemi sürecinde enerji fiyatları hızla düşükken kontratları yenilemeyenler, şimdi Azerbaycan’dan Rusya’dan çok yüksek fiyatlarla, doğalgaz almak zorunda kaldılar. Spot piyasadan yüksek fiyatla alınan LNG de cabası… Ülkemizin enerji arz güvenliğiyle kumar oynayan ve kaybeden bu kifayetsiz yönetimin sebep olduğu, yüksek enerji maliyetleri de, yüksek enflasyon olarak, yüksek elektrik faturaları olarak milletimizin sırtına yükleniyor.
AVANTAJLARIMIZI KAYBEDİYORUZ
Ama en az bunun kadar vahimi, sanayicimize, ihracatçımıza, dışarıdaki müşterilerin güveni hızla azalıyor. “Türkiye enerji krizi yaşıyor, taahhüdünü yerine getirmeyebilir. O zaman bizde yeni üretim üsleri arayalım” diyorlar. Vatandaşımıza iş imkânları azalıyor. Pandemi sonrasında, ülkemiz için ortaya çıkan avantajları, beceriksiz yönetim nedeniyle hızla kaybediyoruz.
EVLERDEN “HAKKIMI HELAL ETMİYORUM” FERYATLARI YÜKSELİYOR
Evlerimizdeki enerji faturaları gerçekten çok can yakıyor. Nereye gitsek millet evine gelen faturayı gösteriyor. Özellikle elektrik faturaları, milletimizi perişan etmeye başladı. İnsanların evlerinden “hakkımı helal etmiyorum” feryatları yükseliyor. Milletin bedduaları arşa çıkıyor. Sarayın ampulleri cayır cayır yanarken, vatandaşlarımız 500 liralık elektrik faturalarını, nasıl ödeyeceğim diye kara kara düşünüyor. Benzine, mazota yapılan zamlar da cabası… Dolar 13,5 lira civarında sabitlendi diye övünüyorlar. Ama benzin ve mazot fiyatları başını aldı gidiyor. Son bir yılda, benzine yüzde 94, mazota yüzde 115 zam yaptılar. Yeni zamların eli de kulağında. 2 Şubat’ta benzin ve motorine, 60 kuruş daha yeni zam yapılacağı söyleniyor.
20 ARALIK’TAN BU YANA YAPILAN ZAMLARI GERİ ALIN
Buradan sesleniyoruz, madem Doları 18 Liradan düşürdük diye övünüyorsunuz. O zaman 20 Aralık’tan bu yana, gaza, elektriğe, akaryakıta yaptığınız tüm zamları geri alın. Millet bunun nedenini anlamadı. Kış günü insanları perişan etmekten vazgeçin. Gazdan, bebek bezinden, undan, tuzdan, milletin yediğinden, içtiğinden aldığınız vergilerden vazgeçin.
HERKES MERSİN’E SARAY TERSİNE
Tüm dünya enflasyonla mücadele için, elindeki tüm silahları kullanıyor. ABD Merkez Bankası Mart ayından itibaren faizleri artıracağını artık ayan beyan söylüyor. Brezilya, Rusya, Meksika gibi ekonomiler, üretici fiyatlarından, tüketici fiyatlarına gelen dalgayı, faiz silahıyla kırmaya çalışıyor. Ama herkes gidiyor Mersin’e, saray gidiyor tersine. Sarayın kibirlisi, “Faizi indireceğiz ve indiriyoruz. Bilin ki enflasyon da inecek, daha da düşecek” diyor. Ama ne enflasyonun, ne de vatandaşın ödediği faizin düştüğü yok. Bu kafayla bunun düşeceği de yok. Madem enflasyon düşecekti neden bu ay politika faizini, sıfırlamaya cesaret edemediniz? Neden yüzde 14’te bıraktınız? Enflasyon bu ay yüzde 50’yi aşacak. Niye buna seyirci kaldınız? Yine vatandaşın muhatap olduğu faizler, son dört aydır düşmek bir yana, arttıkça arttı. İhtiyaç kredilerinin faizi 8 puan, taşıt kredilerinin faizi 7 puan sıçradı. Ticari krediye yüzde 46 faiz isteyen bankalar olduğunu duyuyoruz. Yine Hazine’nin beş yıllık borçlanma faizi 7 puan birden arttı.
BDDK NE ZAMAN HAREKETE GEÇECEK?
Tüm bunların sorumlusu şimdi çıkmış, özel bankaları sömürü çarkını devam ettirmekle suçluyor. Millete kamu bankalarına gidin diyerek, hem Sermaye Piyasası, hem de Bankacılık Kanununu alenen paspas ediyor. Erdoğan’ın bu sözüne, Bankalar Birliği acaba ne zaman cevap verecek? BDDK ne zaman bu sözler hakkında işlem yapacak?
SERBEST PİYASA EKONOMİSİNDEN UZAKLAŞIYORUZ
Ülkemiz ne yazık ki giderek, serbest piyasa ekonomisinden uzaklaşıyor. İşte en son 29 Ocak tarihinde yayımlanan bir tebliğle, bankaların referans faiz oranına sınır getirildi. Aynı gün Sarayın kibirlisi, “Faizi indireceğiz ve indiriyoruz” diyerek, Merkez Bankası Para Politikası Kuruluna, Şubat ayında alacağı faiz kararını, şimdiden tebliğ etti. Anlaşılan korktukları için, bu ay pas geçtikleri faiz indirimini, Şubat ayında yapmaya kararlılar. Politika faizi, Nebati Bakanın Aralık ayında ağzından kaçırdığı, yüzde 12’ye çekilecek. Bakalım yüzde 50’ye çıkan enflasyon ortamında, yüzde 12 faizi dayatarak, paramızın değerini nasıl koruyacaklar? Merkez Bankası kerameti kendinden menkul, liralaşmayı nasıl sağlayacak?
SONUCU BELLİ BİR KUMAR: TAKLA ATARIZ
Şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığı, “Kur Korumalı Mevduatla ilgili Kamu Spotu” yapmış. Televizyonlarda boy boy bu kamu spotu yayınlanıyor. Ne diyor? “Haydi! sen de TL’ye değer kat; sen kazan ki, Türkiye kazansın” diye, bir de akıllara zarar, slogan bulmuşlar. Türk Lirası mevduatı dolara endeksleyerek, TL’ye nasıl değer katılacak? Bunu bana bir açıklasınlar, bize bir açıklasınlar. Döviz kurları arttığında, Hazine’nin ve dolayısıyla vergi mükelleflerinin yükü artarken, Türkiye bu işten ne kazanacak, nasıl kazanacak? Bu ikisinin bir arada olması mümkün değil. ABD Merkez Bankasının, faizleri artırmaya başlayacağı bir dönemde, milletimizin cebindekini pey sürerek, tıpkı doğalgaz da olduğu gibi, sonucu belli bir kumar oynamaya, kimsenin hakkı yoktur. Bu politikayı sürdüremezler. Uyarıyoruz: Takla atarız.
GELECEĞİMİZ KÖRFEZ SERMAYESİNE VE YANDAŞLARA PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR
Bu takladan çok güvendiğiniz, Körfez şeyhlerinin parası da sizi kurtaramaz. Körfezin emlakçıları bugünlerde, “Beklediğimiz müjde çok şükür çıktı” diyerek, Talan İstanbul Projesi için, 17 Ocak’ta askıya çıkan imar uygulamasından, sevinçle bahsetmeye başladılar. Körfez şeyhlerine hizmet eden bu emlakçılar, “Talan İstanbul Projesi” etrafındaki, tarım arazilerinin imarlı arsaya dönüşeceğini, tarlaları kapatmış yabancı müşterilerine müjdelediler. Parsel numaralarını, Talan İstanbul etrafındaki kupon arazileri, müşterilerine pazarlamaya başladılar. Tabi sadece Körfez Baronlarının değil, damadın da buralarda kupon arazileri olduğunu tüm Türkiye biliyor. Garip gurebanın çoluğu çocuğu, miting meydanlarında istismar edilirken, millete ipteki cambaz gösterilirken, ülkemizin arsaları, çocuklarımızın geleceği, Körfez sermayesine ve yandaşlara peşkeş çekiliyor. Millete yerlilik, millilik edebiyatı yapılıyor, ülkemizin en güzel tarım arazileri, en stratejik alanları yabancıların eline teslim ediliyor. Doların yeşili için, şehit kanlarıyla vatan yapılmış topraklarımızı, yabancılara peşkeş çekmeye hazırlanıyorlar. Ama bizim bu peşkeşe asla izin vermeyeceğimizi herkes biliyor. Bunu defalarca söyledik, defalarca açıkladık. Son 3 yıl 6 ay 20 günde yaşadığımız acı tecrübeler, bu ucube rejimin ülkemize çok dar geldiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
ÜLKEMİZİN İHTİYACININ NE OLDUĞUNU BİLİYORUZ
Biz bu ülkenin ihtiyacı olan elbisenin modelini de, nasıl dikileceğini de çok iyi biliyoruz. Ülkemizde; “Adaleti sağlayarak”, “Üreterek büyüyerek”, “Hiç kimseyi geride bırakmayarak, herkesi kucaklayarak”, “Sürdürülebilir politikalarla” yeni ve güçlü bir kalkınma stratejisiyle; ülkemize hak ettiği, son model elbiseyi giydireceğiz. Devlet vatandaşıyla, özel sektörle yeni, çağdaş, katılımcı ve hesap veren bir kurumsal işbirliği içinde hareket edecek. Ülkemizin dijital altyapısını, dünyadaki gelişmiş ülke standartlarına getireceğiz. Yeşil mutabakata uyum sağlayacağız. Gıda ve sağlıkta kendimize yeterli hale geleceğiz. Bunun için kamucu politikalar uygulayacağız. Orta gelir tuzağından çıkacağız. Dünyada ilk on büyük ekonomi arasına gireceğiz.
İLK İŞİMİZ STRATEJİK PLANLAMA TEŞKİLATINI KURMAK
İktidara gelir gelmez ilk işimiz, bu elbiseyi dikeceğimiz kumaşın, eksiğini gediğini anlamak için, Stratejik Planlama Teşkilatını kurmak olacak. Hızla hareket edeceğiz. Derhal mevcut iktidarın açıklamadığı, bilgi vermediği, gizlediği borcu, harcı, devletin, milletin kasasının durumunu tespit edeceğiz. Sonrada Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayacağız, toplumun tüm kesimlerinin görüşünü alarak elbiseyi dikmeye başlayacağız. İstişare edeceğiz. Adil olacağız. Yükü de, kazancı da adaletle paylaşacağız. Bütün bunları “Üç Yeni K” ile yapacağız. Yeni kadrolar, Yeni kurumlar, Yeni kurallar. Biz ülkemizi rahatlatmak, milletimize şahsım hükümeti döneminde, yitirdiklerini geri vermek, kaybettiklerinin hesabını sormak, patinaj yapan rejimin bize kaybettirdiği zamanı, telafi etmek için hazırız.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ediyorum. Şimdi varsa sorularınızı alıyım.
Soru- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da kaldığı otelin fiyatıyla ilgili bazı iddialar gündeme geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’da CHP içi kriz iddiasında bulundu. Sizin bu duruma ilişkin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Yani o kadar akıl yok ki Genel Başkanımızın videosunun gecesinde aynı sisteme başvuruyorlar. Otel Hilton Harbiye troller hemen devreye. Aynı dakika yandaş gazeteciler bomboş işler. Bu mekanizmayla insanları hapse attırıyorlar işte sarayın meşgalesi bu. İşte Genel Başkanımızın anlattığı şey tam olarak da bu. Hepsi aynı tweeti atmış. Akıl fukarası olmak lazım. Hamza Dağ’a da şunu söyleyeyim, kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Söylemiştim zaten. Önce bir burnuna pudra şekeri çeken danışmanın fotoğraflarını kim verdi araştırsın. Tabi AK Parti’nin kontrolündeki trol ordusunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ağızlarına pelesenk etmesinin nedenini de şimdi çok iyi anlıyoruz. Her şey ortaya çıkıyor. İstanbul’un kaynakları yıllarca AK Parti’nin siyasetçisine aktarılmış. Bugün gördük AK Parti’de siyaset yapanların, bakanlık yapanların yurtdışı eğitim masrafları bile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden karşılanmış. Şimdi bu hortumlar kesilince feryat ediyorlar. Ama hiç merak etmesinler İstanbul Büyükşehir Belediyesine döşedikleri hortumları nasıl kestiysek sandık geldikten sonra devletin bütçesinden yandaşların kasasına döşenen hortumları da öyle keseceğiz. Milletin parası millet için harcanacak.
Soru- İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu “Biz olmasak CHP Cumhur İttifakı’ndan ne kadar oy alabilir?” çıkışını yaptı. Bu çıkışa ilişkin bir değerlendirme alabilir miyiz sizden?
Faik ÖZTRAK- Biz Millet İttifakı olarak işsizlik ve yoksulluk arasında ezilen milletimizin sıkıntılarını çözmek, ülkemizin önünü açmak, Türkiye’ye gerçek demokrasiyi getirebilmek için bir araya gelen partileriz. Millet İttifakı olarak herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesi için mücadele ediyoruz. Hepimizin farklı değerlendirmeleri olabilir. Bu vesileyle bir de şunu belirtiyim, biz CHP olarak herkesin oyuna talibiz. Genel Başkanımız “Helalleşmek için toplumun barışması için, kucaklaşması için ben ateşten gömleği giydim” diye boşuna söylemiyor. Biz bu ülkede kavgayı bitirmeye talibiz.
Soru- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya CHP ya da Kılıçdaroğlu adına bir dava açılacak mı? Dava gerekçesi olarak da “katil” olarak hedef göstermesi dolayısıyla bir işlem yapılması için bir davaya başvuru olacak mı? Dün sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarda, bugün de devam etti bayağı sert eleştirilerde bulunmuştu…
Faik ÖZTRAK- Bu hususları hukukçu arkadaşlarımız değerlendirecektir.
Teşekkür ediyorum.