MİLLET KENDİNE SIRTINI DÖNENLERE MESAJINI VERDİ
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Suriye’de Zeytindalı Harekat Bölgesi’nde hain terör örgütüyle çıkan çatışmada bir Mehmetçiğimiz şehit oldu, 5 evladımız da yaralandı. Şehidimize Allah’tan rahmet, yaralanan askerlerimize acil şifalar dileyerek, şehidimizin ailesine sabır, milletimize sabır dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
İSTANBULLULAR DÜNYA DEMOKRASİ TARİHİNE ALTIN HARFLERLE GEÇTİ
Değerli basın mensupları, tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin ardından, bugün ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı yapıyoruz. 23 Haziran seçim sonuçlarını MYK’mızda değerlendirdik. Giderek otoriterleşen bir rejime, İstanbullular sandıkta dur diyerek, dünya demokrasi tarihine altın harflerle geçmişler. Milletimiz 23 Haziran’da demokrasiye olan bağlılığını tüm dünyaya ilan etmiştir.
DEMOKRASİ TRAMVAYINDAN İNEN YAPAYALNIZ KALIR
1946’dan bu yana yoluna devam eden demokrasi tramvayı, karşılaştığı tüm engellere rağmen milletin iradesini büyük bir güçle taşımaya devam etmektedir. “İstediğimiz durağa geldik demokrasi tramvayından inelim” diyenler, indikleri durakta yapayalnız kalmaya mahkûm olacaklardır. 23 Haziran seçimleri, bunu açık, seçik bir biçimde ortaya koymuştur. Bu seçimler millet iradesinin gasbedilemeyeceğini ve millete rest çekilemeyeceğini açıkça göstermiştir. Seçimin masa başında ayak oyunlarıyla değil, millet vicdanında ve gönlünde kazanılacağı, sandıkta da bunun tecelli edeceği anlaşılmıştır. Bu seçimin kazananı da öncelikle İstanbulluların vicdanı olmuştur. Bu seçim sonuçları, umarız ve dileriz ki, siyasetçilere milletin sözünün önemini bir kez daha öğretmiştir.
SEÇİMLER BİTTİ, YAKICI SORUNLAR ÇÖZÜM BEKLİYOR
Artık seçimler bitmiştir. Ülkemizin yakıcı sorunları acil çözüm beklemektedir. Bugünden itibaren herkes işine, gücüne bakmalıdır. Seçim ortamının gerginliğinden ülkemiz bir an önce çıkmalıdır. Kuşkusuz burada en büyük görev milletin daha bir yıl önce işbaşına getirdiği yönetime düşmektedir. Yönetim ülkemizin çözüm bekleyen acil sorunlarına derhal odaklanmalıdır. Seçilmiş belediye başkanlarımız da seçildikleri kentlerde hizmet seferine bir an önce başlayacaktır.
CHP’Lİ BELEDİYELER 7 İLKE ÇERÇEVESİNDE HİZMET VERECEK
CHP’li belediyeler, halkçı belediyeciliğin omurgasını oluşturan ve dün Genel Başkanımız tarafından grupta açıklanan 7 temel ilke çerçevesinde hizmetlerini yürüteceklerdir. Biz de bunun Genel Merkez’den takipçisi olacağız. Belediyelerimiz tüm hemşerilerini kucaklayacak, hizmet tüm halk için yapılacaktır. Yoksul ve dezavantajlı yurttaşlarımız daha fazla gözetilecektir. Yoksullara yapılan yardımlarda sağ elin verdiğini sol el görmeyecektir. Bizim belediyelerimiz harcadığı her kuruşun hesabını milletimize verecektir. CHP’li belediyelerde her iş ehline verilecektir. Ve en önemlisi CHP belediyelerinde adaletli bir yönetim anlayışı hâkim olacaktır.
İKTİDAR, BELEDİYELER ÜZERİNDE VESAYET KURMAYA ÇALIŞMAMALI
Millet iradesini ortaya koymuştur. Ankara’dakiler CHP’li belediyelerin halka hizmet vermesini engelleyecek, yavaşlatacak iş ve işlemlerde bulunmamalıdırlar. Belediyeler üzerinde iktidarın bir takım vesayet makamları oluşturmaya çalıştığını görüyoruz. 25 yıldır AK Parti Belediye Başkanlarının kullandığı yetkiler Bakanlık genelgeleriyle bizim başkanlarımızın elinden alınmamalıdır. Bugüne kadar “Genelgelerle, tüzüklerle çarpışarak buralara geldik” diye övünenler, bugün bizim belediye başkanlarımızın önüne genelge engelleri çıkarmamalıdırlar. Milletimizin kentlerinin belediye başkanlarını sadece 23 Nisanlarda kendilerini temsil görevi yapsın diye seçmediği ortadadır. Belediye Başkanlığı bir temsil makamı değildir sadece. Aynı zamanda esas olarak belediye başkanlığı bir hizmet makamıdır. Hizmet etme yetkisi de bizzat vatandaşlarımız tarafından bu belediye başkanlarına verilmiştir.
BELEDİYE BAŞKANLARINI ÇALIŞTIRMAMAK İÇİN ATILAN ADIMLAR MİLLETE SAYGISIZLIKTIR
Belediye Başkanlarımızı çalıştırmamak için atılacak her adım millete yapılmış saygısızlıktır. Milletle inatlaşılmayacağını 23 Haziran seçimleri göstermiştir. Ülkemiz yapay gündemlerle, boş tartışmalarla zaman kaybetmemelidir. Ekonomik sorunlarımız giderek ağırlaşmaktadır. Mutfaktaki yangın büyümektedir. Tencereler boştur. Krizle beraber ödenemeyen çekler, senetler milletimizde huzur bırakmamıştır. İş bulamayan gençlerimiz hayatlarına son vermektedir. Seçimlerin bitmesiyle zamlarında yağmur gibi yağmaya başladığını görüyoruz. Dün; motorine 22 kuruş zam, çaya yüzde 15 zam, şekere yüzde 16 zam gelmiştir. Seçim meydanlarında milletin kafasına “keyif çayı” diyerek atılan paketler, şimdi zamlarla millette ne keyif ne de ağızlarda tat bırakmıştır. Zamlarla çaya atılan şekerin bile tadı kaçmıştır.
TRAKTÖRÜN DEPOSU 571 TL’YE DOLACAK
Motorin başta tarım ve ulaştırma olmak üzere pek çok sektörde önemli bir girdidir. Çiftçimiz hasada başlamıştır buğday hasadına. Çiftçilerimizin traktörünün deposu bugün artık 552 liraya değil, 571 liraya dolacaktır. Ben çok merak ediyorum çiftçimizin ürününe bu fiyat artışları, maliyet artışları ne kadar yansıtılacaktır, çiftçimizin aldığı desteklere bu maliyet artışları ne kadar yansıtılmaktadır. Benzin zammının da eli kulağındadır. Bu akşam benzine de zam geleceği söylenmeye başlamıştır.
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE ZAM YAĞMURU SÜRECEK
Bütçe dengeleri seçim nedeniyle alt üst edilmiştir. Devlet bütçesi bir defalık gelirlerle ayakta durmaktadır. Bu yılın ilk beş ayında, bir defalık gelir ve giderler ayıklandığında, geçen seneye göre, faiz hariç bütçe açığı altıya katlanmış 66 milyar TL’ye ulaşmıştır. Seçimlerden önce çok uyardık: “Seçim için bütçede yapılacak hovardalığın bedelini milletimiz zam ve yeni vergilerle ödeyecek” demiştik. Gelişmeler maalesef bizi haklı çıkarmıştır. Önümüzdeki günlerde de zam yağmurlarının süreceği anlaşılmaktadır.
SORUYORUZ, YANIT ALAMIYORUZ
Milletimiz pazarda, manavda, markette, mutfakta gerçek enflasyonun ne olduğunu görmektedir. Seçim tartışmalarının sıcağında, Damada ve TÜİK’e sorduğumuz bazı sorulara henüz daha yanıt alamadık. TÜİK, Nisan ve Mayıs enflasyon rakamlarının doğruluğuna yönelik kamuoyunda artan kuşkulara ve bununla ilgili sorularımıza henüz bir cevap vermemiştir. Hazine ve Maliye Bakanlığı makam odalarından fiyatlara telefonla müdahale edildiğine yönelik haberler henüz daha yalanlanmamıştır. TÜİK’te çalışanlar üzerinde baskıların arttığına yönelik çok ciddi duyumlar alıyoruz. Elini TÜİK verilerine uzatanlara şunu söylemek istiyorum: “Ne yaparsanız yapın hakikatlerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.” Hakikatler ortaya çıktığında da tıpkı Brezilya’da, Arjantin’de, Yunanistan’da olduğu gibi bunun sorumluları hesap verirler. Mahkemelerde, yasa önünde hesap verirler.
ASGARİ ÜCRET TEK KİŞİNİN YAŞAMASINA BİLE YETMİYOR
Bugün TÜRK-İŞ çok önemli bir veri açıkladı. Bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 2 bin 559 liraya çıkmış. Yani asgari ücret tek bir kişinin yaşamını sürdürmesine bile artık yetmiyor. Sadece ekonomik değil, jeo-stratejik riskler de her gün artıyor. Ben bu konuya geçmeden önce bir hususun altını çizmek istiyorum. Bakın, fiyat endeksleriyle oynamak aynı zamanda emeklinin, memurun, işçinin ve enflasyona endeksli olarak gelirlerini elde eden tüm kesimlerin hakkını yemektir. Bu hakkı yiyenler ne bu dünyada ne de öbür dünyada hesap veremezler.
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE İTİBARIMIZ BİR KEZ DAHA BOZUK PARA GİBİ HARCANDI
Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberi her gün biraz daha daralıyor. Askerlerimizin İdlib’de kurduğu gözlem istasyonlarına rejim güçleri saldırıyor. Yine bu bölgeden Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgası ihtimali her geçen gün artıyor. Ancak Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını karşılayacak ne tahammülü ne de kaynakları var. Bizi Suriye bataklığına sürükleyen iktidarın kafasında hala bu bataklıktan çıkış için net bir çözüm yok. Diğer taraftan ülkemiz S-400 ile F-35 silah sistemleri arasında kesin bir tercihe zorlanmakta; ambargolarla tehdit edilmektedir. İktidar bu konuda da umutlarını Osaka’da yapılacak G-20 toplantılarına bağlamış durumdadır. Bu toplantılarda ABD Başkanı Trump’la yapılacak olan görüşmelerden bir sonuç çıkması beklenmektedir. Hatta görüşme öncesi, Trump’a jest olarak bu kez de ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğunda çalışan ve silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanan bir görevli serbest bırakmıştır. Yargı bağımsızlığı ve uluslararası itibarımız bir kez daha bozuk para gibi harcanmıştır.
ESAS AK PARTİ SN. GENEL BAŞKANIMIZDAN ÖZÜR DİLEMELİDİR
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Doğu Akdeniz’de de sular giderek ısınmaktadır. Ancak iktidar ülkemizi bu çıkmazdan nasıl çekip çıkaracağını düşünmek ve dış politikayı şahsi değil, milli bir zemine oturtmak yerine, hala Sayın Genel Başkanımıza haksız ithamlarda bulunmaktadır. AK Parti Sözcüsü Sayın Çelik dün, Birleşmiş Milletler’in Kaşıkçı cinayeti hakkında hazırladığı raporu objektif bulduklarını, bu raporda yönetimin övüldüğünü, bu nedenle de Sayın Genel Başkanımızdan geçmişte yaptıkları eleştiriler nedeniyle özür beklediklerini ifade etmiştir. Madem Sayın Çelik ve iktidar bu raporlardan memnundur, bu durumda ben bu raporlarda yer alan bazı hususların altını çizmek istiyorum. Bir, bir kere raporda Türkiye’nin bu süreçte sorumluluklarını yeterince yerine getirmediğine dair ifadeler vardır. Rapor, cinayete ilişkin hem Türkiye’nin hem de Suudi Arabistan’ın yürüttüğü soruşturmaların uluslararası standartları karşılamadığını söylemektedir. Yine Birleşmiş Milletler Raporu; Türkiye’nin bu cinayeti öğrendiği anda konsolosluk binasına girebileceğini, Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosu hakkında işlem yapabileceğini, bunların dışında konsolosluk araç ve binalarında arama yapabileceğini, Viyana Sözleşmesi’nin buna izin verdiğini ifade etmektedir. Peki, AK Parti ne yapmıştır? AK Parti; Suudi Konsolosun ülkesine dönmesine göz yummuş, dokunulmazlığı olmamasına rağmen konsolosluk konutunu aramamış, konutu aramak için iki hafta Suudi Arabistan’dan izin beklemiştir. Bu süre zarfında da suç mahallinin temizlenmesine imkân tanımıştır. Eğer Sayın Çelik, Birleşmiş Milletler raporundaki ifadelerden memnunsa esas kendileri Genel Başkanımızdan özür dilemelidir. Çünkü Sayın Genel Başkanımız bu konuların altını çizmiştir, bunu söylemiştir. Sayın Genel Başkanımız da iktidara, Viyana Sözleşmesi’nin verdiği imkânları neden kullanmadıklarını sormuştur. Suudi Konsolosluk binasının neden aranmadığını, Suudi Arabistan Başkonsolosunun gidişine neden izin verildiğini sormuştur. Bu sorular karşılığında iktidardan hala daha cevap bekliyoruz.
RAPORU O KADAR BEĞENDİYSE BU DEĞERLENDİRMELERİ DE OKUSUN
Kaşıkçı cinayeti, maalesef, Suudi Arabistan veliaht prensinin kolunu bükmek için kullanılacak bir siyasi manivela olarak görülmüştür. Dış politikada meseleler kişiselleştirilemez. Dış politika milli olur. Kişisel hırs ve menfaatler değil, milli menfaatler gözetilir. Benim Sayın Çelik’e tavsiyem raporu bu kadar beğendiyse, kendi Genel Başkanına ve yetkili kurullarına raporda dikkat çeken şu iki değerlendirmeyi de okumasıdır: Birincisi, BM Raportörü, Türkiye’nin yürüttüğü soruşturmaya, suç mahallini kontrol eden Suudi Arabistan’ın gölgesi dışında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gölgesinin düştüğünü belirtmektedir. Sayın Çelik buna katılıyor mu? Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamalarının soruşturmanın bağımsızlığını etkilediği de söylenmektedir aynı raporda. Bunları bir ilgili kurullarda okusun ondan sonra da bunlara katılıp katılmadığını söylesin. Yine ikinci bir önemli husus, “Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın tepkisinden çekindiği” değerlendirmesidir. BM’nin açıkladığı Kaşıkçı cinayeti raporunda uluslararası hukuk, insan hakları ve basın ve ifade özgürlüğü açısından da ülkemize önemli eleştiriler yapılmıştır.
SADECE ULUSAL ÇIKARLARIMIZ İÇİN DEĞİL, İNSANLIK İÇİN DE BİR GÖREV
AK Parti yönetimi Kaşıkçı cinayeti konusunda TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu’na sunduğumuz raporu ve TBMM’de bir Araştırma Komisyonu kurulması için vermiş olduğumuz önergeyi o zaman dikkate almamıştır. Bu nedenle BM Raporu’nda Türkiye’yi zor durumda bırakan bu ifadeleri bugün okumak zorunda kaldık. Bugüne kadar bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyen AK Parti iktidarı, bundan sonra gerekli adımları atmaya, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne olayı soruşturmak için resmi talepte bulunarak başlamalıdır. Bu sadece ulusal çıkarlarımız için değil, bütün insanlık için de bir görevdir.
ETKİLİ OYUNCU OLMAYI BIRAKTIK, YEDEK KULÜBESİNDEN İZLİYORUZ
Ancak Türkiye pek çok alanda olduğu gibi dış politikamızda da ciddi bir kurumsal erozyon yaşamaktadır. Ülkemiz bu yönetimin elinde bırakın dünyayı, bölgesindeki gücünü dahi kaybetmiştir. Türkiye, artık bölgesindeki oyunun etkili bir oyuncusu olmayı bırakmıştır. Ülkemiz yedek kulübesinden maçı seyretmektedir. Bunun da bedelini maalesef milletimiz ödemektedir. Dış politika, milli olmaktan çıkarılmıştır. Sarayın odalarından açılan telefonlarda al-ver pazarlıklarına dönüştürülmüştür. Bugün sınırlarımızda ve sınırlarımızın ötesinde yaşadığımız pek çok sıkıntının arkasında da maalesef bu durum vardır.
LİYAKATSİZLERİN GÖLGELERİNİN BOYU UZUYORSA, GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR
Türkiye’de kurumsal yapı ve hukuk devleti 2014’ten bu yana hızla yıpranmaktadır. Kurumlar milletin değil, dar bir siyasi zümrenin beklentilerine göre hareket etmektedir. “Saray ne der” korkusu tüm kurumlara sinmiştir. Kurumlara yapılan atamalarda da liyakate değil, sadakate bakılmaktadır. Bunun en tipik örneği ekonominin başına damadın getirilmesidir. İktidar ve siyasi kurumlar dar bir zümrenin çıkarlarına odaklanır, toplumun geniş kesimlerinin sıkıntılarını göz ardı ederse orada ekonomik ve sosyal sıkıntılar ağırlaşır. Milletin aşı, işi küçülür. Mutfaklardaki yangın büyür. Bir yerde kifayetsiz, liyakatsiz kadroların gölgelerinin boyu uzuyorsa orada güneş batıyor demektir.
MİLLET KENDİNE SIRTINI DÖNENLERE MESAJINI VERDİ
Türkiye’de son birkaç yılda ağırlaşan ekonomik ve sosyal sıkıntıların arkasında işte bunlar vardır. Tek adam rejimi ülkemizin sadece huzurunu değil, bereketini de kaçırmıştır. Bir yanda alıp başını giden saltanat ve israf, diğer yanda unutulan millet. Milletimiz kendine sırtını dönenlere iradesini duymayanlara nasıl ağır bir tokat atabileceğini 23 Haziran’da göstermiştir. Biz milletimizi kucaklamaya, sorunlarını dile getirmeye, haksızlıkları, hukuksuzlukları dillendirmeye devam edeceğiz. Milletimizin derdi bizim derdimizdir ve bu dertler de çaresiz değildir. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim. İsimleriniz ve kurumlarınızla birlikte lütfen.
Soru- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin biraz önce açıklamaları oldu İstanbul seçimleriyle ilgili. Şu cümleyi kullandı, İstanbul ehline verilmemiştir dedi. Buna bir yanıtınız olacak mı?
Faik ÖZTRAK- İstanbul’da milli irade kararını vermiştir. Millet “İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanlığı Ekrem İmamoğlu eliyle yürütülecek” demiştir. Şimdi, Sayın Bahçeli’nin çıkıp milletin iradesini beğenmemesi açık söyleyeyim tam bir kibir örneğidir. Kimse kusura bakmasın, milletin iradesini beğenmeyenlerin, milletin iradesini elinin tersiyle bir kenara itmeye çalışanların ne hale geldikleri 23 Haziran seçimlerinde görülmüştür.
Ama öyle anlaşılıyor ki, bazıları bundan ders almama konusunda ısrar etmektedir. Bu nasıl bir elitist davranıştır, bu nasıl bir milleti hor görmektir. Ekrem İmamoğlu İlçe Belediye Başkanlığından gelen ve belediyecilik tecrübesi olan bir Büyükşehir Belediye Başkanıdır. Mazbatası masada iktidar ve onun yandaşı hakimler tarafından gasbedilmeden önce yapmış oldukları, yapacaklarının teminatıdır. İstanbulluların Ekrem İmamoğlu’yla birlikte hayat şartları ucuzlayacaktır. İstanbul’un rantı İstanbulluların olacaktır.
Soru- Abdullah Öcalan’ın mektubu seçim öncesi çok tartışılmıştı. Ömer Çelik bir yanıt verdi, “bundan siyasi bir rant kesinlikle sağlamaya çalışmadık” dedi. Bugün de Sayın Bahçeli, “Bundan siyasi rant sağlayan, sağlayacağını düşünen ya da böyle söyleyenler namerttir” dedi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şöyle söyleyeyim, Allah kimseyi ne Sayın Çelik’in ne de Sayın Bahçeli’nin durumuna düşürmesin. Sayın Çelik’i dün dikkatle izledim. Efendim dilekçe verilmişte kim olursa olsun TRT’ye dilekçe veren herkes oraya çıkıyormuş da, gerçekler ortaya çıkmış da Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması sonucunda.
Arkadaşlar çok açık söyleyeyim, 31 Mart’tan önce ülkenin her yerinde beka, beka diye dolaşanlar 31 Mart’tan sonra terörist dediklerinin himmetine sığınmak durumunda kalmışlardır. Terörist dediklerinin mesajlarını televizyonlarda dillendirmek durumunda kalmışlardır. Milletimiz de bunu görmüş kararını vermiştir.
Soru- Efendim S-400 konusu uzun süredir hem Türkiye’nin hem de siyasetin gündeminde. Bugünde yine Sayın Bahçeli’nin açıklamaları oldu. Geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın Sayın Kılıçdaroğlu’yla bir görüşmesi oldu S-400 konusuyla ilgili. CHP’nin Türkiye’nin S-400 politikasıyla ilgili düşüncesi nedir?
Faik ÖZTRAK- CHP’nin Türkiye’nin savunmasıyla ilgili görüşleri açıktır. Savunma konusundaki yetkililerin, siyasetçilerin değil, savunma konusundaki yetkililerin, ülkenin savunması için ihtiyaç duyulduğunu söylediği her şeyin yapılması gerekir. Ülkenin milletin savunmasından herhangi bir taviz verilmesini biz CHP olarak kabul edemeyiz.
Soru- Biraz önce siz de değindiniz ama biraz daha kapsamlı değerlendirme rica ediyorum. Dün Sayın Çelik Öcalan’ın kardeşinin devlet televizyonuna çıkmasına aslında muhabirin kirli ilişkileri ortaya çıkarması olarak değerlendirdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir de efendim siz yine konuşmanızda değindiniz ama Ticaret Bakanlığı’nın genelgesi Halk Ekmek’le beraber gündeme geldi. Değindiniz aslında ama 25 yıl sonra böyle bir karar alındı. Aslında bu şirketler üzerinden rant sağlanıyor ve bu rantın devam etmesi için de böyle bir karar alındığı söyleniyor, böyle iddialar var nasıl değerlendirirsiniz bunu?
Faik ÖZTRAK- İsterseniz son sorunuzdan başlayım. Millet Ankara’da Sayın Mansur Yavaş’a demiştir ki “Büyükşehir Belediye Başkanım sensin.” Ona göre de yönet demiştir. Büyükşehir Belediye Başkanlarının bu yönetim sürecinde sahip oldukları yetkiler bellidir. Şimdi iktidar Bakanlıkları eliyle bu yetkileri sınırlamaya, kısıtlamaya kalkarsa bunun adı milletin verdiği yetkinin iktidar eliyle engellenmesidir. Milletin sesinin duyulmamasına devam edilmesidir.
Çok açık söyleyeyim, 23 Haziran bence bir dönüm noktasıdır. 31 Mart’ta çok büyük bir mağduriyet yaratılmıştır, milletin vermiş olduğu yetki hiçe sayılmıştır. “Bu işleri ben bilirim onun için ben bunu masa başında iptal ettiririm” denmiş, iptal ettirilmiştir. Bakın bugün biraz önce Sayın Bahçeli’nin açıklamasından da bahsettiniz, iş ehline verilmemiştir deme noktasına kadar gelinmiştir. Milletin iradesi küçümsenmektedir. Çok açık söyleyeyim millet küçümsenmektedir. Her şey milletin gözü önünde olmaktadır. Bu uygulamalar devam ederse, millet bunun faturasını keser. Bırakınız herkes işini yapsın.
İktidar geçen yıl 24 Haziran’da millete şu sözü verdi, “Verin bu oyu kardeşinize dövizle, faizle, ekonomiyle nasıl uğraşılır göreceksiniz” dedi. Fakat o günden bugüne yapılan hiçbir şey yok. Sadece pansuman tedbirleri, aspirin tedavisi. Millete Japonya dönüşü sürprizler olacakmış. Dönmeyi niye bekliyorsunuz ki. Milletin sürprize ihtiyacı yok. Milletin bir an önce bu sıkıntılardan çıkmaya ihtiyacı var, bununla ilgili tedbirlerin alınmasına ihtiyacı var. Bununla ilgili derli toplu, kendi içinde bütünleşik, milletin tüm kesimlerinin mutabakatını sağlamış bir programla bu krizi aşmaya ihtiyacı var. Ama bir takım laflarla bu iş geçiştirilmeye çalışılıyor.
İktidar bu işine yoğunlaşacak belediyeler de belediyeciliğini yapacak. Biraz önce de bizim belediyelerimizin hangi ilkeler çerçevesinde hareket edeceğini dün Genel Başkanımızın açıklamış olduğu çerçevede ifade ettim. Millet hizmet bekliyor. Ekonomide de hizmet bekliyor, dış politikada hizmet bekliyor, siyasette hizmet bekliyor, belediyelerde de hizmet bekliyor. Siz kimsenin elini tutmayın. Şunu söyleyeyim, milletin verdiği yetkiyi gasp etmeye çalışanlar bunun hüsranını her zaman yaşayacaklardır.
TRT meselesine gelince, biraz önce söyledim Sayın Çelik’in açıklamalarını izledim. Gerçekten çaresizlik içinde yapılmış olan bir takım açıklamalardı. Ne demek yani dilekçe veren herkes TRT televizyonuna mı çıkıyor? Yani TRT televizyonlarında, daha önce terörist dedikleri insanları konuşturmak suretiyle, bir takım sıkıntılar ortaya çıkıyormuş. Bu ne demek? O zaman siz diğer televizyonlarda bu tür konuşmalar yapıldığında neden onlar hakkında hemen soruşturma açıyorsunuz? Bırakın gerçekler ortaya çıksın orada da. Çok açık söyleyeyim, İstanbul seçimlerinden sonra iktidarın ve onun ortağının durumları hazindir. Bir an önce toparlansınlar. Bu konuları bıraksınlar, millete vadettiklerini yapmaya baksınlar. Teşekkür ediyorum.