SARAY İLE ÜLKENİN GERÇEKLERİ ARASINDA FERSAH FERSAH FARK VAR
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime dün İdlib’de eli kanlı hain teröristlerce şehit edilen Piyade Uzman Çavuşumuz Serdar Aslan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır, milletimize baş sağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Mekanı cennet olsun diyoruz.
9 EYLÜL’ÜN YIL DÖNÜMÜ
İçinde bulunduğumuz hafta, Milletimiz ve Partimiz için önemli günlerin yıl dönümlerini barındırıyor. Kurtuluş Savaşı’nın kaderini belirleyen Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 30 Ağustos 1922 günü zaferle sonuçlandı. Ardından, 1 Eylül 1922 günü Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi. Atamızın; “Ulusumuzun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır” dediği, bir ulusun emperyalizme karşı en şanlı mücadelesi, 9 Eylül’de İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasıyla taçlandırıldı. Güzel İzmir’in kurtuluşunun 98. yıl dönümünü şimdiden kutluyoruz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurtuluş mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmetle, minnetle anıyoruz.
ÜLKEMİZİN GELECEĞİNDE CHP VAR
9 Eylül’ün, Partimiz için ayrı bir önemi daha var. Cumhuriyet Halk Partisi, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve yürüten Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak, Mustafa Kemal Atatürk tarafından tam 97 yıl önce, 9 Eylül 1923’te kuruldu. Kurulduğu ilk günden itibaren de, Cumhuriyetimizin aydınlanma ve ülkemizin çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma mücadelesinin öncüsü oldu. Ebedi Genel Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyetle beraber iki büyük eserimden biridir” dediği, Türkiye ve dünya siyasetinin en uzun ömürlü partilerinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi; güçlü kökleri, bir asır boyunca, en sert rüzgârlara karşı durabilmiş sağlam gövdesi ve ülkemiz için her zaman umut olan yeni filizleriyle, içeride ve dışarıda milletimizin hakkını, hukukunu yılmadan savunmaya devam ediyor, devam edecek. CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinde de var olmayı sürdürecek. 97 yıl önce, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Partimizi; “Erdemli ve onurlu” mücadelesinden hiçbir güç geriye çeviremeyecektir.
SARAY İLE ÜLKENİN GERÇEKLERİ ARASINDA FERSAH FERSAH FARK VAR
Derler ki, “Hoşa giden yalanlar bir anda yutulur, ama acı gerçekler yudum yudum içilir…” Tek kişilik saray hükümeti, vatandaşlarımızın yaşadığı acıları ve gerçekleri, gerçek-ötesi popülist siyasetle, algı yönetimiyle, hoşa gidecek yalanlara dönüştürüp, millete tek seferde yutturmaya çalışıyor. Hafta sonunda söyledikleriyle Saray, yine Teyyo Pehlivan’a rahmet okuttu. Dönemlerinde ülkemizin, “Demokraside ve ekonomide” nasıl yükseldiğini ballandıra ballandıra anlattı. Bugün de “ekonomi rayında” dedi. Oysa Saray’daki sırça köşklerinden görünen ile ülkemizin gerçek manzarası arasında fersah fersah fark var.
ENDEKSLERE BAKMAYA GEREK YOK, OLANLARA BAKSAK YETER
Son iki yılda işbaşına gelen bu ucube tek adam vesayet rejimi, milletimize açık söylüyorum gün yüzü göstermedi, hem demokraside, hem de ekonomide hızla geriledik. Türkiye son iki yılda; Demokrasi Endeksi’nde 10 sıra birden düştü. Ülkemiz artık demokrasi olarak değil, “Hibrit Rejim” olarak tanımlanıyor. Bulunduğumuz yerden 3 sıra daha gerilersek, “Otoriter rejimler” ligine düşeceğiz. Aslında, demokratik zemindeki kaymayı anlamak için her hangi bir endekse de bakmaya ihtiyacımız yok. Her gün yeni bir anti demokratik karar veya eylemle karşı karşıya kalıyoruz. Kâh özgür medya keyfi kararlarla susturuluyor, kâh milletin seçtiği belediye başkanları mahkeme kararı olmadan görevden alınıyor, kâh belediye başkanlarının yetkileri, kaynakları budanıyor, kâh milletin sırtına bir gecede vergiler yükleniyor, bu vergilerle “Milletin şerefli annelerine küfreden” müteahhitlere, adrese teslim ihaleler dağıtılıyor. Kâh Saray hükümetine muhalefet edenler haksız, hukuksuz hapse atılıyor. Yıllarca zindanlarda tutuluyor.
ERİŞİM ENGELİ HABERİNE DE ERİŞİM ENGELİ
Sadece son dönemde yaşadıklarımıza bir bakın: Ortada doğru dürüst bir yasal gerekçe olmadan Oda TV internet sitesi kapatılıyor. Sarayın emrindeki RTÜK, Diyanet İşleri’ni ve Erdoğan’ı eleştiren Tele-1’in ekranlarını karartırken, ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Atamızın kabrine hakaret eden müptezel kanala, adeta ödül gibi idari para cezası vererek işi geçiştiriyor. Saray efradıyla ilgili haberlere önce erişim engeli getiriliyor. Bu da yetmiyor, bu erişim engeli haberine de erişim engeli getiriliyor.
KAFA KESENE LAYIK GÖRÜLEN HUKUK, MUHALEFET EDENE LAYIK GÖRÜLMÜYOR
Müyesser Yıldız, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel gibi gazeteciler haksız yere, somut bir delil olmadan, iddianame olmadan zindanlara atılıyor, yargı eliyle terbiye edilmek isteniyor. Ama diğer tarafta, kafa kesen IŞİD terör örgütünün Türkiye Emiri olduğu söylenen bir şahıs, “Somut delil yok” denerek 10 defa serbest bırakılıyor. Bu ülkede, kafa kesenlere layık görülen hukuk, Saraya muhalefet edenlere layık görülmüyor. Ama buradan açıkça ifade edeyim, zalim, zulmüyle beraber zevalini de hızlandırıyor. Demokrasinin olmazsa olmazı, kuvvetler ayrılığıdır, sağlam bir hukuk devletidir. Son iki yılda Türkiye; Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 6 sıra birden gerilemiştir. Şu anda dünyadaki 128 ülke içinde, “Hukukun üstünlüğü” konusunda 107. sıradayız. Yani dibin de dibindeyiz. Yargı, sarayın siyasi sopasına dönüşmüş durumda.
ORTA VADELİ PROGRAM ORTADA YOK
Hukuk demişken… Ortada bir 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu var. Bu kanuna göre; ülkemizde bütçe süreci, her yıl Orta Vadeli Program’ın yayınlanmasıyla başlar. Aynı Kanun’un 16. Maddesine göre Orta Vadeli Program, en geç Eylül ayının ilk haftasının sonuna kadar yayımlanır. Bunu da kendileri ertelediler. Bugün 7 Eylül… Eylül ayının ilk Pazar günü de dündü ve geçti… Ama Orta Vadeli Program’dan haber yok. Bunu her yıl söylemekten biz usandık, onlar dinlemekten usanmadı. TBMM’nin çıkardığı kanunlara en başta idarenin, yürütme organının uyması gerekir. Ama saray yasalara uymamayı alışkanlık haline getirdi. Parlamentonun en temel varlık sebebi bütçe yapmaktır. Sarayın sosyete damadına soruyoruz: Orta Vadeli Program nerede? Ne zaman yayımlanacak? Bir sürü atmalar, tutmalar ama yapmaları gereken, yayımlamakla mükellef oldukları doküman hala ortada yok.
YOLSUZLUK LİGİNDE RAKİPLERİMİZ: EKVADOR, SRİ LANKA, ETOPYA, GAMBİYA
Demokrasinin ve hukukun olduğu bir ülkede kanunlar harfiyen uygulanır. Hukuk devletinin olduğu, düzgün işlediği bir ülkede, yönetenler hesap verir. Yolsuzluk olmaz. Olursa da yapanlar tekrar söylüyorum hesabını verir. Türkiye bu ucube rejim yönetiminde, Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde de 10 sıra birden gerilemiş. Çok üzülerek söylüyorum, bu alandaki rakiplerimiz: Ekvador, Sri Lanka, Etopya, Gambiya gibi ülkeler… Türkiye’nin vesayet rejimine geçişinin ardından, uluslararası sıralamalardaki çöküşü bütün bu verilerle ortada…
EKONOMİ TEPE TAKLAK GİDERKEN, SARAY “EKONOMİ RAYINDA” DİYOR
Hukuk devleti ve demokrasi olmadan güven olmuyor, güven olmadan yatırım olmuyor. Yatırım olmayınca, yeni iş imkânları yaratılamıyor. İş olmayınca da aş olmuyor. Hukuksuzluk, vatandaşlarımızın cebini ve mutfaktaki tencereyi vuruyor. Saray’ın yaratmaya çalıştığı “ekonomi rayında” algısının aksine, son iki yılda ekonomimiz tepe taklak gidiyor. Bir yanda işsizlik, bir yanda hayat pahalılığı, vatandaşlarımızı ezip geçiyor. TÜİK’in kendisinden başka kimseye güven vermeyen rakamlarıyla dahi, dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkeler liginde ilk 20’deyiz. Millet salgında perişan oldu, kısa çalışma, ücretsiz izin dinerek emekçilerimizin maaşları kuşa döndürüldü. O maaşları da emekçilerimizin kumbarası olan İşsizlik Fonundan ödüyorlar. İnsanlarımız açlık sınırının yarısı kadar bir parayla, 1.168 lirayla yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Durum bu, Ankara’da ekmeğe zam geliyor. Saray sakinlerinden çıt yok. Belli ki ülkede olan biteni, “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” diyerek izliyorlar.
EKONOMİ TUTMADI, YENİ HEDEF 10 BÜYÜK “DEVLETTEN” BİRİ OLMAK
Saray ve sosyete damadı daha geçen yıl 2,5 milyon kişiye iş ve istihdam sözü verdi. Son iki yılda buna karşılık işi, gücü olan 3 milyon 208 bin yurttaşımız işini kaybetti. 2,5 milyon iş nerede, 3 milyon 208 bin işini kaybeden yurttaş nerede? İşsiz yurttaşlarımızın sayısı 10,5 milyonu aştı. 5 milyonu aşkın vatandaşımızda çalışıyor görünüyor ama iş başında değil. Bu ucube rejime geçildiğinden beri milli gelirimiz 145 milyar dolar eridi. Dünyanın en büyük 17. ekonomisiydik, iki yılda 19. sıraya düştük. Bu gidişle ilk 20’den de düşeceğiz. Öyle anlaşılıyor ki ilk 10 ekonomi hedefi Sarayın gündeminden düştü. Sarayın kibirlisi hafta sonu yeni bir hedef koydu. Şimdi “10 büyük devletten biri olacağız” demeye başladı. Millet çöp konteynerlerinden ekmek ararken, bunların Saraylarındaki tek bir musluğun fiyatı, dört asgari ücrete bedelken ne 10 büyük ekonomiden biri oluruz ne de 10 büyük devletten biri… Lafla, peynir gemisi yürümez…
KAMUYA ATAMALARDA TACİZCİ DİN BEZİRGANININ REFERANSI GEÇERLİ
Gazi Mustafa Kemal Atatürk daha 1923’te, nasıl büyük devlet olunacağını söylüyor: “Birçok âlimler, düşünürler, girişimciler zaman zaman, bu vatanı bayındır hale getirmeye, gerçek kurtuluşa eriştirmeye çalışmışlardır. Bazıları bütün kalpleriyle, vicdanlarıyla çalışmışlardır. Hâlbuki netice, bir muvaffakiyet göstermiyor. Acaba bunun sebebi nedir? Efendiler, bunun sebebi, şimdiye kadar memlekette bir devlet siyaseti, devlet programı değil, şahsi siyaset, fikirlere göre değişen programlar takip olunmasıdır.” Memleketi keyfine göre, “Şahsım” siyasetiyle, bir aile şirketi gibi yöneteceksin, sonra da “ilk on devlet arasına gireceğim” diye millete umut vereceksin. Bugün dış politika, milli savunma, milli eğitim gibi milli ve partiler üstü olması gereken konularda dahi işler “şahsım hükümetinin” keyfine göre yürütülüyor. Türkiye, bölgesinde bir başına kaldı, en haklı davalarını bile dünyaya anlatmakta sıkıntı çekiyor, askerlerimiz bir cepheden diğerine sürekli taşınıyor, çocuklarımız üniversite sınavında 40 matematik sorusundan, sadece 5’ini cevaplayabiliyorlar, insanlarımız işsiz, aç, yorgun, umutsuz, devlette liyakat diye bir şey kalmamış. Devlet protokolde çocuk tacizcisi din bezirgânları oturuyor, kamuya atamalarda liyakat değil, bu tacizcilerin referansları geçerli oluyor.
KOMİK YETMEZ, TRAJİKOMİK
Ucube tek adam vesayet rejimiyle, bırakın dünyada 10 büyük devlet arasına girmeyi ciddi devletler liginden de düşeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti elbette büyük bir devlettir. Tek adam vesayet rejimini sandıkta tasfiye ettikten sonra, istişareyle, toplumsal uzlaşmayla, ülkemizin içine düşürüldüğü bu sıkıntıdan kurtulacağına eminiz. Büyük devlet; güçlü bir demokrasiyle olur, adalet ve hukukun üstünlüğüyle olur, güçlü bir ekonomiyle olur, iyi eğitilmiş, öz güvene sahip gençlerle olur. Demokrasimizi katledenlerin, adaleti bitirenlerin, eğitimi ve ekonomiyi perişan edenlerin, şimdi ülkemizi dünyadaki 10 büyük devlet arasına sokma vaadi komiktir. Komik de değil, yetmez traji-komiktir.
IMF KAPISINI ÇALAN SON BAŞBAKAN KENDİSİ
Ama dillerinin kemiği yok. Sarayın kibirlisi hafta sonu hızını alamadı, “Türkiye’nin ayaklarına takılan ekonomik prangayı parçalayıp kenara attık” deyiverdi. Sarayın kibirlisi ve sosyete damadı, bugünde çıkmış 23,5 milyar dolar IMF borcunu ödedik diye böbürleniyorlar. O borcun yarısını alan bir kere kendisi… yetmez IMF kapısını en son çalan Başbakan da kendisi… Ama her şeyden önemlisi, 23,5 milyar dolar borcu ödemekle övünüyor ama geldiğinde, 129 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcunu, 431 milyar dolara çıkardığından bahsetmiyor. Millettin kara gün parasına, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine el koyup, yandaş müteahhitleri besleyen kendisi. Faizcilere ucuz dolar avro satıp, Türkiye’nin rezervlerini güneş görmüş kar gibi eriten kendisi…
BU TEHDİTLER PARMAK SALLAMAK DEĞİL Mİ?
Kaç defa “Aman yapmayın, borç alan emir alır” diye kendisini uyardık… Oralı dahi olmadı. Peki, ne oldu? Şimdi ABD’den “dostu Trump”, emri veriyor, Sarayın kibirlisi de “Bu can bu tende oldukça alamazsın” dediği rahibi, bir gecede iadeli taahhütlü Oval Ofis’e yolluyor. Seçim döneminde de Trump, bu rahip meselesi üzerinden propaganda yapıyor. Rahip için seçim filmleri çektiriyor. Trump, “Erdoğan benim sözümü dinler” diyor. Cumhurbaşkanlığı makamıyla alay ediyor. Sarayın kibirlisinin gıkı çıkabiliyor mu? Hayır. Yine ABD Senatosu, Saray’ı “Mal varlığını sorgularım” diye tehdit ediyor. Suriye’deki Barış Pınarı Harekâtı apar topar durduruluyor. Bu ne biçim “prangaları” söküp atmak? En son AB Konseyi Başkanı çıkıyor, Doğu Akdeniz’in ısındığı şu günlerde, Türkiye’ye karşı “havuç-sopa yöntemine başvuracaklarını” söylüyor. Şimdi yani istediklerini yaparsak havuç verecekler ödüllendirecekler, yapmazsak sopayla cezalandıracaklar. Bu ne cüret… ama Saray’ın ağzında “Kimse Türkiye’ye parmak sallayamaz” lafları. Parmak sallayamaz da bunlar ne? Bu tehditler, Türkiye’ye parmak sallamak değil mi? Siz de bu parmak sallayanlara, tehdit edenlere, sopa gösterenlere istedikleri her şeyi veriyorsunuz. Sonra da çıkıp bir araba dolusu laf-ı güzaf… Milletin karnı, bu boş laflara tok. Ne prangaları parçalayıp atması, milletin iki ayağına birden prangayı bağladınız.
İÇERİDE DÜNYA LİDERİ, DIŞARIDA PISMIŞ KEDİ
İçeride “dünya lideri”, dışarıda “pısmış kedi” olan Saray, sanırız anlattığı hikâyelere kendisi de inanamıyordur. Öyle ya… iddia ettikleri gibi ülkemizi “bölgesel ve küresel bir güç” yapan bir hükümetten, en azından şu salgın döneminde, vatandaşlarına 5 maskeyi ücretsiz dağıtması beklenirdik. Yapabildiler mi, dağıtabildiler mi? Hayır. 40 yıldır kendisine vergi ödeyen esnafa, 40 gün bakabilmesini beklerdik. Yapabildiler mi? Hayır. Vatandaşa karşılıksız destek vermelerini beklerdik. Verebildiler mi? Hayır. Ne yaptılar? Destek vereceklerine IBAN numarası gönderip, bağış istediler.
340 MİLYON TL NİRE, 15 MİLYON TL NİRE
Bağış deyince… Bunların bağış konusunda sabıkası kabarık… Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz şehitlerinin yakınları ve gaziler için 300 milyon TL’den fazla para toplanmıştı. Faiziyle hesap edersek 340 milyon TL’ye yakın bir paradan bahsediyoruz. 4 yıl geçti, yok vakıf kuracağız, yok kurduk dağıtacağız, şöyle yapacağız, böyle yapacağız derken, şehit yakınları ve gaziler için toplanan paradan ancak 15 milyon TL’si dağıtılmış. Sarayın sevdiği şekliyle söylersek: 340 milyon TL nire… 15 milyon TL nire… Neden bu paraları şehit yakınlarına ve gazilere dağıtmıyorsunuz? Neden zamana oynuyorsunuz? Cevap yok.
DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİNDE, G-20’NİN SONUNCUSUYUZ
Devam ediyoruz… Salgın döneminde, bütçeden yapılan ilave harcama veya vazgeçilen gelirler Milli Gelirin yüzde 1’ini bile bulmuyor. Saray, G-20 hükümetleri içerisinde, vatandaşlarına en az doğrudan gelir desteği veren hükümet. Esnafa, tüccara, vatandaşa “destek” diye “borç” verdiler. Onu da herkese vermediler. Bize bu konuda çok ciddi şikâyetler geliyor. Bu kürsüden defalarca söyledik. Ama benzer şikâyetler anlaşılan TBMM’ye bağlı Kamu Denetçiliği Kurumuna da yapılmış. Vatandaşlarımızın, salgın döneminde, kamu bankalarından kredi alamadığı yönünde çok yoğun şikâyetler varmış. Kredi alabilen bir kısım vatandaşlarımız ise şimdi ödeme vakti yaklaştıkça kara kara düşünüyorlar.
SORUMLULUK YAKAR TOP OLDU
Bu salgında milletin sadece cüzdanı değil, canı da tehdit altında. Salgında can kayıpları yeniden artmaya başlayınca, sorumluluk yakar top oldu. Kimse bu topu elinde tutmak istemiyor. İlkin Bilim Kurulu üyeleri, “Alınan kararlarda bizim rolümüz yok” dedi. Sonra Sağlık Bakanı çıktı “Düğün salonlarının açılmasını ben istemedim” dedi. Peki, salgınla mücadelede alınan kararları Bilim Kurulu almıyorsa, Sağlık Bakanı almıyorsa kim bu kararları alıyor? Demek ki Sarayın kibirlisi… Şimdi sarayın kibirlisi de çıkmış milleti suçluyor. Sanki daha bir hafta önce Giresun’da vatandaşlarımızı balık istifi şeklinde meydana toplayan kendisi değilmiş gibi… “Düğünlerde dikkat diyoruz, uyulmuyor. Mesafe diyoruz, uyulmuyor. Maske diyoruz, uyulmuyor” diye sorumluluğu yine vatandaşın üstüne yıkmaya kalkıyor.
YASA, HUKUK, CEZA BİR TEK FAKİRE FUKARAYA İŞLİYOR
Tabi işin bir de diğer yüzü var: Vatandaşın düğününe 1 saat sınırı konuyor, yemek vermek yasak, açık içecek ikram etmek yasak deniyor. İstanbul’da “sosyal mesafeyi hiçe sayarak kına yaptınız” diye 11 kişiye 35 bin TL ceza kesiliyor. Fakat AK Parti’nin milletvekili, devlet erkanının önünde, hiçbir kural ve sınıra uymayarak 1.500 kişilik düğün yapıyor. AK Parti milletvekilinin savunmasına ise “Özrü kabahatinden büyük mü” diyelim, “Kaş yapayım derken göz çıkarmış” mı diyelim bilemedik. Beyefendi diyor ki, “Pişman değilim, oğlumu evlendirdim. Gelene ‘gelme’ diyemem ki. Uzaktan gelen misafirlerimiz olduğu için yemek ikramı da yaptık.” Bir de gülüyor, “Ben Ağrılıyım, yapmasan, ‘Bir yemek yedirmeden yolladı’ derler” diye ekliyor. Bu ülkede yasa, hukuk, ceza bir tek fakir, fukara milletimize mi işliyor? Sağlık Bakanı, bu konuda bir şey diyebilecek mi? Yoksa Erdoğan’ın Giresun mitingde yaptığı gibi kör, sağır ve dilsiz rolünü mü oynayacak?
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Hafta sonu Ankara – Niğde otoyolu açıldı. Bu yolda coil projesi çerçevesinde yapıldı. Yine geçiş garantileri verildiği anlaşılıyor. Bu konuda görüşünüz nedir? Araç geçişi verilen garantinin altında kaldığı için her yola devletin kasasından milyarlar gidiyor. Son örnek Osmangazi köprüsü oldu. Geçilmediği için devlet 1 milyar 750 milyon lira ödeyecek. Bu konuyla ilgili görüşleriniz nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi önce bu hafta sonu açılan Ankara – Niğde yolunun hayırlı olmasını diliyorum. “Bu ülkede taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun” deriz tabi ki. Bizim itirazımız yatırıma değil, yatırımın nasıl yapıldığına. “Bir kuruş harcamadan yapıyoruz” deyip milletin sırtına milyarlarca dolar, avro yükü yüklüyorlar. Yıllar boyu ödenecek döviz garantileriyle milletimize devasa faturalar çıkıyor. Şimdi Ankara – Niğde yolunun tüm bölümleri hizmete geçtiğinde yoldan geçmenin ücreti 115 lira 50 kuruş olacakmış arabalar için. Bunu vatandaş nasıl ödeyecek? İşletme süresi yapım süresiyle birlikte yaklaşık 12 yıl olacak 12 yıl boyunca bu paralar alınacak. Yani bu da aynen diğer Kamu Özel İşbirliği projeleri gibi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi Deli Dumrul Köprüsü olacağa benziyor. Geçenden bir akçe, geçmeyenden iki akçe… Yola geçiş garantisi verildiğini Erdoğan’ın açılışta yaptığı konuşmadan anlıyoruz. Ama bu garantiler dövizle mi verildi, Türk lirasıyla mı verildi söylemedi. İnşallah bu yolda Kütahya’daki Zafer Havalimanı’na veya diğer köprü ve yollara benzemez diyoruz.
Soru- MHP lideri Devlet Bahçeli anayasal suçlar, terör ve kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı suçları için idam istedi. TBMM Başkanı Şentop’da belli suçlar için idam cezası olabileceğini belirtti. AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan’ın da vatandaş istiyorsa getirmek zorundayız şeklinde açıklamaları var. Bu konuda CHP’nin yorumları nedir? İdam cezasının meclis gündemine gelmesi halinde CHP nasıl bir yol izleyecek?
Faik ÖZTRAK- Nasıl yol seçeceğimiz açık. Biz CHP olarak, sosyal demokrat bir parti olarak idam cezasına karşıyız. Ancak bu idam cezası meselesi, ülkenin ekonomiyle ilgili ne zaman başı sıkıntıya girse, ülkeyi yönetenler tarafından gündeme getiriliyor. Ben açıkça şunu söyleyeyim, bu ya gündemi değiştirme çabasıdır ya da FETÖ’nün yurtdışına kaçan örgüt elemanlarına örtülü af çıkarma çabasıdır. Çok açık söyleyeyim, ülkenin taahhütleri ortadadır, Avrupa’yla ilişkilerimizin arkasında yatan anlaşmalar ortadadır. Dolayısıyla idam cezasının kaldırılması AB’yle olan ilişkilerimizin bitmesi anlamına gelir. Ama onun yanında ülkeye idam cezasının getirilmesi sonucunda yurtdışına kaçan FETÖ örgütü elemanlarının bu ülkeye “Sizde idam cezası var” denilerek iade edilmemesi sonucunu doğurur. O nedenle milletin gündemini işgal etmesinler bununla… İdam cezası getirmeyi düşüneceklerine, Meclis’in önünde açım diyerek kendini yakan vatandaşımızın durumunu düşünsünler, o meseleyi çözmeye çalışsınlar.
Soru- Uşşaki Şeyhinin 12 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismarda bulunmasına yönelik her kesimden tepki var. Ama iktidar kanalından herhangi bir tepki gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Uşşaki tarikatı gerçeği AK Parti kurucularından ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın 2014’te cemaatlere yönelik biz varsak siz varsınız, biz yoksak siz yoksunuz sözlerini tekrar gündeme getirdi. Bu konuya ilişkinde değerlendirmeniz nasıl?
Faik ÖZTRAK- Şimdi hakikaten bu belki ülkemizde yaşanan en önemli olaylardan bir tanesi. Ama anlaşılan bu AK Parti yöneticileri tarafından rutin olarak görülüyor herhalde ki onun için sesleri çıkmıyor. Merak ediyorum, Recep Tayyip Erdoğan her konuda konuşuyor, neden bu konuda konuşmuyor, neden susuyor? Protokollerde ağırladıklarından dolayıdır ya da bugün atılan tweetlerden gördüğümüz, bu din bezirganının dini bütün olarak önerdiği polis memurlarını, bekçileri göreve aldıklarından dolayı bir mahcubiyet nedeniyledir diyeceğim ama böyle bir mahcubiyet duyduğunu da hiç sanmıyorum.
Bülent Arınç’ın sözlerine gelince, doğru söylemiş. AK Parti varsa bu cemaatler, tarikatlar sahte din bezirganları ortada dolaşır. AK Parti olmazsa bu sahte bezirganların ortada dolaşmasına kimse izin vermez. Bu ülke her zaman gerçek dindarların yanında olacak, bu sahte bezirganların da kutsal dinimizi istismar etmesine izin vermeyecektir.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilime ilişkin “Türkiye, Türk milleti olarak biz her ihtimal ve sonuca hazırlıklıyız” dedi. Bir de Erdoğan’ın partisinin MYK’sında Güney Kıbrıs hariç her ülkeyle masaya oturabileceğini söylediği ifade edildi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Bundan önceki açıklamalarımda da söyledim, biz ülkemizin Doğu Akdeniz’deki, Ege’deki, Mavi Vatan üzerindeki hak ve menfaatlerinin sonuna kadar korunmasından yanayız. Ama burada diplomasiye, müzakerelere öncelik verilmesi gerekir. Bu çerçevede ülkemizin haklarının öncelikle korunması gerekir. Diplomasiyi, müzakereyi biz bunları söylediğimizde hatırlamayanların, bugün bunları hatırlamaları ilginçtir.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan az önce yaptığı konuşmada “ekonomimizi yeniden rayına oturttuk. Ağustos ivmeleri bunu gösteriyor” dedi. Sizin bu açıklamaya ilişkin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- İşsiz sayınız 10,5 milyon olmuş; doların, avronun Türk lirası karşısındaki değeri rekorlar kırıyor, vatandaş işsizlikten inim inim inliyor, açlık kol geziyor, açlık sınırının yarısı kadar zorunlu izne çıkarılan işçilere para ödüyorsunuz. Ondan sonrada kalkıp ekonomi rayında diyorsunuz. Bu ray ne biçim bir raymış.
Soru- Atatürk’ün emriyle 1924 yılında Heybeli Ada da kurulan Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi, İslami eğitim merkezi kurmak amacıyla Diyanet’e verildi. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Bakan Albayrak, “Covid olmasaydı 40 milyar dolar turizm geliri olacaktı. Cari açık değil cari fazlayla devam edecektik” dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Önce ilkiyle ilgili yorumumu yapıyım. Bir kere şunu açıkça ifade etmek isterim ki, Heybeli Ada’daki pandemi hastanesinin şu pandemi döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi şaka gibidir. Bence bunun arkasında olsa olsa şu olabilir, Diyanet İşleri’nin ve Diyanet Vakfı’nın çok fazla miktarda parası vardır. Bütçenin durumu da malumdur. Saray bu hastaneyi Diyanet İşlerine vermek suretiyle onarsınlar istemektedir diye düşünüyorum. Onarttırıp derhal pandemi hastanesi yapmalıdır.
Soru- Efendim bir de Berat Albayrak’ın açıklaması…
Faik ÖZTRAK- Şimdi açıkçası gerçekten üzülüyorum ben. Yani ülkenin ekonomisini yöneten bir kimsenin bu tür analizler yapmasını, bu tür laflar söylemesini gerçekten şaşkınlıkla karşılıyorum. Pandemi olmasaydı, 40 milyar dolar turizm geliri olsaydı diğer her şey aynı mı kalacaktı? Ekonomiye böyle mi bakılır? İktisatçıların “ceteris paribus” dediği bir durum vardır. Yani diğer her şey aynı kalırsa… Ekonomi böyle bir şey değil ki, yaşayan bir şey. İşte onun için zaten bütün bu sıkıntıları çekiyoruz. Bu adeta halamın bıyıkları olsaydı amcam olurdu demek gibi bir şey.
Soru- CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 16 maddelik buhrandan çıkış çağrısında IMF ile yeni düzen netleştirilmeli demişti. Siz de İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz ile Ankara’daki bir otelde IMF yetkilileriyle görüşmüştünüz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise bugün “IMF ile kapalı kapılar ardında pazarlığa tutuşanların bir daha Türkiye’yi eski günlerine geri döndürmesine asla izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Bu konuyla ilgili görüşünüz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bir kere Genel Başkanımızın sözlerinin arkası var… “Eğer bu ilişkiyi IMF’yle sürdürmeyecekseniz kabul ama o zaman oradaki sermayemizi de geri alın milletimiz için kullanın” diyor.
IMF ile görüşme meselesini Ulusal Kanal sorduğu için ben teşekkür ediyorum. Ben bir dönem bu ülkede Hazine Müsteşarlığı yaptım ve IMF’yle görüşmeleri yürüttüm. Ben bu görüşmeleri yürütürken IMF kiminle görüşmek isterse ona izin verirdim ve onların yanında da bir Hazine memurunu gönderirdim ne konuştuklarına dair not tuttururdum. Biz gizli saklı bir görüşme yapmadık. Uluslararası Para Fonu kendi müktesebatı çerçevesinde sadece iktidarla değil gittiği ülkede muhalefetle de görüşmek durumundadır. Bu IMF’nin kuralları içinde vardır. Dolayısıyla IMF heyeti bize gelirken yanlarında bir tane Hazine memuru olması lazımdı. Ya bunu bilmiyorlar ya da komplo kuruyorlar. Ayrıca otel odası falan değil, oteldeki bir toplantı salonunda herkesin gözü önünde bu toplantı yapılmıştır. Bizim kimseden saklımız, gizlimiz, saklımız olmaz. Biz iktidara gelmeden önce gençlerimizi IMF’ye Dünya Bankasına gönderip “Hiç merak etmeyin, sizin programınızı uygulayacağız” diyenlerden de olmayız.
Soru- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Kadın cinayetleri için idamı getirsinler hemen imzalayayım” açıklamasıyla, “Elbette Cumhurbaşkanlığını çok isterim” sözlerini Millet İttifakı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- İdam meselesini söyledim, tamamen ülkenin gündemini değiştirmeye dönük bir çabadır. Sayın Akşener’in söylediği sözler eskiden söylenmiş olan sözlerdir. Bu sabah yapılan yayında bunları söylememiştir. Farklı bir şey söylemiştir. Gayet dikkatle dinledim. Cumhurbaşkanı olmayı istemek de her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hakkıdır. Bu memlekete hizmet etmek isteyen herkes Cumhurbaşkanı olmayı isteyebilir. Bu soru bize neden soruluyor onu da anlamakta güçlük çekiyorum.
Soru- Muharrem İnce’nin Sivas mitingiyle ilgili MYK’da bir değerlendirme oldu mu? Genel Merkez Muharrem İnce’nin bu başlattığı hareketi ve mitingi nasıl değerlendiriyor?
Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar mitingdi, şuydu buydu bunlarla ilgili bir değerlendirme MYK’nın gündeminde yok. MYK’nın gündeminde çok farklı şeyler var. MYK’nın gündeminde açlık var, işsizlik var, intiharlar var. Biz bunları tartışıyoruz. Bunları nasıl çözeriz ona bakıyoruz. Borçlar var, ekonomik sorunlar var, hukuksuzluklar var.
Soru- Bugün bazı gazetelerde de yer aldı. Partinizin hazırladığı bir Kürt meselesine ilişkin rapor vardı. Bu rapor hazırlık çalışmaları tamamlandı mı, önümüzdeki süreçte gelecek mi neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi geçen hafta neyin bu raporla ilgili neyin ne olduğunu açıkladım. Bu gündemi değiştirme çabasını dikkatle izliyoruz ve buna da izin vermek istemiyoruz. Tabi ki bu rapor hazırlanıyor, bu mesele gündeme geldiği zaman biz de görüşlerimizi açıklayacağız.
Soru- Efendim CHP 9 Eylül’de 97. yılını kutlayacak ama biliyorsunuz Ankara’da vakalar oldukça arttı. Sayın Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in de testi pozitif çıkmıştı. Bu şartlarda yapılacak mı yine kutlama etkinlikleri?
Faik ÖZTRAK- Düşündüğümüz formatta değil ama farklı bir formatta, dijital ağırlıklı olarak hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Soru- Farklı bir formatta derken?
Faik ÖZTRAK- Yani dediğim gibi ağırlıklı olarak dijital formatta olacak.
Soru- Yani Ahlatlıbel’deki etkinlik duruyor mu?
Faik ÖZTRAK- Ahlatlıbel’deki etkinlik yerine belki televizyon kanallarında bir etkinlik yapacağız.