SARAY REJİMİ BİR KARA DELİK
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Haftaya acı bir haberle başladık. Bölücü terör örgütüne karşı, Ağrı Doğubayazıt’ta yürütülen operasyonda, bir şehidimiz var. Şehidimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve milletimize sabır diliyoruz. Yine aynı olayda yaralanan Jandarma personelimize de acil şifalar diliyoruz. Bu topraklar üzerinde terörün asla amaçlarına ulaşamayacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
AZERBAYCAN’DAKİ KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ
Hafta sonunda Ermenistan hükümeti, uluslararası hukuku bir kez daha yok sayarak, Azerbaycan’ın ikinci büyük kenti Gence’de, sivil yerleşim yerlerine saldırdı. Bu insanlık dışı saldırıda, kardeşlerimiz hayatını kaybetti. Çok sayıda kardeşimiz de yaralandı. Masum insanlara yönelik bu alçak saldırıları, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, asla kabul etmiyoruz. Sivillere yönelik bu saldırıları lanetliyoruz. Hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara da şifa diliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak; Azerbaycan’daki kardeşlerimizin daima yanında olduğumuzu ve olmaya da devam edeceğimizi bu fırsatla bir kere daha burada dile getirmek istiyoruz.
TÜİK’TEN ENFLASYONDA YENİ KEŞİF
TÜİK, Eylül ayı enflasyon verilerini bu sabah açıkladı. Eylül ayında Tüketici Enflasyonu yüzde 1’in altında 0,97 olmuş. 12 aylık enflasyon ise yüzde 11,75 olarak gerçekleşmiş. Son iki ayda Türk Lirası, kur sepeti karşısında yüzde 11,6 değer kaybetmiş ama buna rağmen, tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 1 bile olmamış. Anlaşılan TÜİK, Türk parasının pul olması sonucunda artan girdi ve ürün maliyetlerinin, fiyatlara yansıtılmamasının yolunu da keşfetmiş.
TÜİK’İN FİYATLARIYLA VATANDAŞIN GERÇEKLERİ ARASINDAKİ MAKAS AÇILIYOR
İstanbul Ticaret Odası’nın “Ücretliler Geçinme Endeksi” Eylül’de yüzde 1,5 artarken piyasaların tüketici enflasyonu beklentisi yüzde 1,3 civarındayken TÜİK enflasyonunun bunların altında kalması oldukça ilginç. Ama daha da sıra dışı olan, Tüketici Enflasyonunun, çekirdek enflasyondaki artışların da çok gerisinde kalması… Pazardaki, marketteki fiyatlarla TÜİK’in fiyatları arasındaki makas açılmaya devam ediyor.
TÜİK, O MARKETLERİN ADRESİNİ VERSİN
Hep söylüyoruz: “TÜİK, hangi marketten, pazardan fiyat topluyorsa, millete de o pazarların, marketlerin adresini versin. Şu ucuzluktan milletimizde bir yararlansın.” TÜİK; memura bir sorsun, işçiye bir sorsun, emekliye bir sorsun, ev kadınına bir sorsun… Bir pazar filesi acaba kaça doluyor… Öyle, damadın talimatını yerine getirmek için enflasyon rakamlarını ne kadar makyajlarsa makyajlasınlar millet neyi yaşadığını biliyor. Ve yüzde 10,5’lik yılsonu enflasyon hedefine de kimse inanmıyor. Merkez Bankası’nın anketlerinde bile yılsonu enflasyon beklentisi yüzde 11,5. Yılın kalan üç ayında fiyatlar geçmiş yıl ortalaması kadar artsa, yılsonunda enflasyon yüzde 11,7 olur. Yılın bitmesine üç ay kalmışken, programın 2020 rakamlarının yani baz yılının rakamlarının birer birer kadük olduğunu görüyoruz. İşte enflasyondaki durum…
ZAHMET EDİP BAKANLIĞA SORMAMIŞLAR
Yine bu yılın tamamı için OVP’de öngörülen dış ticaret açığı 38,1 milyar dolardı. Geçtiğimiz hafta Ticaret Bakanlığı’nın, yılın ilk 9 ayı için açıkladığı dış ticaret açığı 37,9 milyar dolar. Aynı durum kurlarda söz konusu, aynı durum cari açıkta sözkonusu. Anlaşılan bu tahminleri yaparken, Ticaret Bakanlığı’na, “Sizin rakamlarınız, dış ticaret açığı rakamlarınız ve yılsonu öngörüleriniz nedir?” diye zahmet edip sormamışlar. Oysa daha önceden Devlet Planlama Teşkilatı, kamu kurumlarını bir masanın etrafına toplar, herkesin, kurumların öngörü ve tahminlerini alır, ona göre de makro dengeleri çatardı. Verilerin tutarlılığını sağlar, masanın üstüne siyasetçiler için seçenekler koyardı. Ama öyle görünüyor ki artık tutarlılığa da, seçeneğe de, istişareye de ihtiyaç kalmamış. Tek adam şimdi burada da “Ben yaparım olur” diyor. Bu programda ufuk yok. Bu programda pandemi sonrası için oyunun kurallarını değiştirecek bir anlayış, bir strateji yok.
BU PROGRAMDA MİLLET YOK
Bu programda; ne 11 milyona yaklaşan işsizin sorununa çözüm var, ne evde oturan işsiz gençlerin sıkıntısını gidermek var, ne artan girdi fiyatları nedeniyle tarlasını ekemeyen çiftçi var, ne borcunu ödeyemeyen, faiz altında inim inim inleyen esnaf var, ne mutfakta tenceresi boş, yoksul emekçi var, ne de borca batmış KOBİ’ler var. Aylık maaşıyla iki çeyrek altını alamayan emeklilerde bu programda yok. Sayıları milyonlarla ifade edilen EYT’lilerin sorunlarına da bu programda herhangi bir çözüm yok. Kısacası, bu programda millet yok.
EMEKÇİ SEFALETE MAHKUM EDİLİYOR
Milletin derdine derman olmayan bir metne, bir dokümana da, program diyebilir miyiz? Tabi ki diyemeyiz. Açlık sınırının 2 bin 448 lira olduğu bir ülkede, yaklaşık 2 milyon emekçi, günlük 39 lirayla, bu pandemi döneminde hayata tutunmaya zorlanıyorsa, insanların İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paralarından hakkı olan rakamları vermeyip, emekçilerimiz açlığa, sefalete mahkum ediliyorsa ve bu programda buna bir çözümde getirilmiyorsa o zaman ne yapacağız? Şimdi bakıyoruz bu programa tam tersine, emekçilerin haklarını gasbetmeye yönelik hazırlıklar olduğunu görüyoruz. Yani emekçinin sıkıntısını gidermiyor. Haklarını gasbetmeye yönelik bir takım hazırlıklar yapılıyor.
ESNEK ÇALIŞMAYLA EMEKÇİNİN HAKKINA EL KOYACAKLAR
25 yaş altındaki ve 50 yaş üstündeki çalışanlar için, “Daha esnek” bir çalışma düzeni getireceklermiş. Bu, yaklaşık 9 milyon kişiyi kapsıyor. Esnek çalışma diyerek, belirli süreli iş sözleşmesini norm haline getirecekler, sonrada çalışanların kıdem ve ihbar tazminatlarına el koyacaklar. Bütün dünya, krizle birlikte artan gelir adaletsizliğini durdurmaya, iş güvencesini artırmaya, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir büyümeye kafa yorarken, tek adam vesayet rejiminin neyle uğraştığına bir bakın. Gerçekten bunlar milletimizin sesini duymuyor, ıstırabını görmüyor.
EKONOMİ SERBEST DÜŞÜŞE GEÇTİ
Ülkemizdeki bu ucube rejim, milletimizin cebini boşaltıyor. Tek bildiği bu. Ucube tek adam rejimine geçişin düğmesine basıldığı 2014 yılından bu yana, milletimizin iki yakası bir türlü bir araya gelmedi. Ekonomi sürekli patinaj yapıyor, geri geri kayıyor. Mızrak artık çuvala sığmıyor. 2013’te Milli Gelirimiz 958 milyar dolardı; 2020 için öngörülen Milli Gelir 702 milyar dolar. Erdoğan’ın tek adam olma hevesi, milletimizin cebinden 256 milyar doları alıp götürdü. Tabi bu 6 lira 91 kuruşluk ortalama dolar kuru tutarsa… eğer programın dolar kuru tahmini tutmazsa son 3 ayda ortalama dolar kuru 7 lira 50 kuruş seviyelerinde kalmazsa, bugünkü sevilerinde durursa, yani 7 lira 50 kuruşa inmeyip bugün 7 lira 77 kuruş seviyelerinde durursa bu Milli Gelir 700 milyar dolarında altına düşer. Ne olursa olsun; bu yıl milli gelirimiz, 2008’deki gelirin altına düşecek bu artık açık. Yani 12 yıl önceki gelirimizi bile mumla arar hale geldik bu tek adam rejiminde. Son 7 yıldır sürekli irtifa kaybeden ekonomi, tek adam parti rejimine geçtikten sonraki iki yılda artık serbest düşüşe geçti. İki yıl içinde “20 büyük ekonomi liginden düşme” noktasına geldik.
RAKAMLARLA DANS ETMEKTEN VAZGEÇİN, SAYDAM OLUN
Koronavirüs salgını dünyada da, ülkemizde de yeniden hızlanıyor. Saray hükümetinin yaklaşan bu yeni dalgaya karşı, sağlıkta, eğitimde, ekonomide nelerin yapılacağına dair tutarlı, hesabı kitabı yapılmış, güven veren bir stratejisi, bir planı olması gerekiyor. Buna karşılık hükümet, hastalıkla ilgili verileri karartarak güvensizliğe neden oluyor. İngiltere Türkiye’yi seyahat koridorundan çıkarıyor. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’de test kapasitesinin artmasını evet olumlu buluyor ama diğer taraftan verilerin standartlara uygun şekilde raporlanması gerektiği vurgusunu da yapıyor. Sağlık Bakanı açıklamanın övgü kısmını alıyor, uyarı kısmını es geçiyor.
Buradan bir kere daha açıkça çağrıda bulunuyoruz: Rakamlarla dans etmekten, salgınla değil, doktorlarla mücadele etmekten artık vazgeçin. Saydam olun. Verileri; uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak Bilim Kurulu sözcüleri açıklasın. Bilim insanları; en detaylı bilgilere ulaşabilsin. Bunun üzerinden gerçekçi stratejiler geliştirebilsin, vatandaşlarımız da yine bu veriler üzerinden kendilerini salgından korumak için gereken önlemleri alabilsin. Ulusal çıkarlarımızı da, vatandaşlarımızı da korumak için Bilim Kurulu tarafından hazırlanmış, gerçekçi bir stratejiyi hızla milletin ve tüm dünyanın önüne koymak lazım. Bugüne kadar yapılan doğruların üstünü bir kalemde çizip geçmeyin. Sağlık çalışanlarımıza da haksızlık etmeyin.
SARAY REJİMİ BİR KARA DELİK
Uzun zamandır, “Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor” diyoruz. Gerçekten de bu tek adam vesayet rejimi, adeta bir kara delik gibi etrafındaki her şeyi kendine çekip, kişilerin saygınlıklarını, kurumların saygınlıklarını yavaş yavaş yok ediyor. Bu ucube rejimde, “Devleti özel sektör mantığıyla yöneteceğiz” diyerek, devletin kurumlarına duyulan güveni bitiriyorlar. TÜİK’in rakamlarına bugün kim güveniyor? Düzenleyici ve denetleyici kurumların, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, “Türk milleti adına” karar vermesi gereken mahkemelerin, büyük bir kısmı havuz sistemi içinde hapsedilmiş vesayet altına alınmış basının hali ortada… Yönetimdeki yozlaşma, kurumlarımızı, hakkı, hukuku, adaleti ve demokrasimizi her gün biraz daha fazla yıpratıyor. Peki; bu tehdidin ardında ne var? Korku. Hem de çok büyük bir korku. Koltuğu kaybetme korkusu.
YOZLAŞTIRAN SADECE GÜÇ DEĞİL, KORKU
“Gücü kaybetmekten korkmak, onu kullananları yozlaştırır.” Yozlaştıran güç değildir, korkudur. Ülkeyi 18 yıldır yönetenleri, iktidardan gitme korkusu sarmış durumda. Korktukça yozlaşıyorlar, yozlaştıkça korkuları daha da artıyor. Son birkaç haftada yaşadıklarımıza bir bakın. Önce atama İçişleri Bakanı çıktı, kararlarını beğenmediği, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerini tehdit etti. Sonra Sarayın bekçisi Anayasa Mahkemesi’ni hedefe koydu. Anayasa Mahkemesi’nin “Ucube tek adam hükümetinin istediğini yapmasına engel olduğunu” söyleyerek, mahkemeye ayar verilmesini istedi. Ondan sonrada Sarayın kibirli adamı çıktı her zaman olduğu gibi Sarayın bekçisinin bu talebine “Neden olmasın siz meclisten getiren ben onaylarım” dedi. Anayasa Mahkemesi zaten yeni sisteme göre ayarlanmamış mıydı? Ayarlanmıştı. Bu ucube rejimde, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı, artık Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini belirliyor. Geriye kalıyor 3 üye, o 3 üyeyi de Meclis’in salt çoğunluğu seçiyor. Yani bu üyelerin tamamı AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından belirleniyor. Şu anda işler öyle noktaya geldi ki AYM üyelerinden birisi, AK Parti’nin eski Milletvekili. Bundan önce böyle şeyler olabileceği aklımıza gelir miydi, düşünülebilir miydi? Hayır. Peki, yüksek yargı üzerindeki bu vesayet sistemini kim tasarladı, kimler tasarladı? Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli… Şimdi çıkmışlar, Anayasa Mahkemesi’nin kendi tasarladıkları mevcut yapısından, oradaki “sözde” denge ve denetimden bile şikâyet ediyorlar. Çünkü ülkeyi keyiflerine göre yönetmelerine imkan vermeyecek, önleyecek hiçbir itiraza tahammülleri yok. Ülkede hukukun, denetimin, hesap vermenin en küçük kırıntısından bile korkuyorlar. Bu korkuyla Anayasa Mahkemesi’ni kapatma noktasına dahi gelebiliyorlar.
BU VİRÜS SADECE BARO SEÇİMİNDE Mİ BULAŞIYOR
Ucube tek adam vesayet rejiminin hakka, hukuka, adalete ve demokrasiye tahammülsüzlüğünün bir başka örneği de barolarla ilgili düzenlemeler. Türkiye’yi her alanda kutuplaştıran, gerginlik ve kavgayla ülkeyi yöneten Saray, baroları da bölüp parçalayacak düzenlemeler yaptı. Fakat yaptıkları bu düzenlemelerle hedeflerini, gerçekleştiremeyecekleri ya da sıkıntıyla karşılaşacaklarını gördüler. Arzuladıkları paralel baroları kurduramıyorlar, zorlanıyorlar. O zaman da bildiklerini yapıyorlar oyun devam ederken oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyorlar. Avukatlık Kanunu’na göre baro seçimlerinin iki yılda bir Ekim ayı içerisinde yapılması gerekiyor. Kanun bunu emrediyor! Ama bir İçişleri Bakanlığı Genelgesiyle, Seçimler İl Hıfzısıhha Kurullarının iznine tabi kılınıyor. YSK’ya gidiliyor YSK da bunu uygun görüyor. Erdoğan’ın milletin kafasına çay paketleri fırlattığı mitinglerde, AK Partili milletvekilinin 1.500 kişilik düğününde, AK Parti il kongrelerinde bulaşmayan COVID-19 virüsü, her ne hikmetse baro seçimlerinde bulaşıyor. Nasıl ki siyasi partiler kongrelerini bugün yapabiliyorlarsa, gerekli sağlık önlemlerini almak koşuluyla, barolar da seçimlerini pekala yapabilirler. O zaman, Baro seçimleri neden erteliyorlar? Çünkü yargının üçüncü ayağı savunmayı da ele geçirmek istiyorlar.
YOLCUDUR ABBAS…
Korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok. Seçme ve seçilme hakkını engellemeye çalışsalar da, sandığa ipotek koymaya uğraşsalar da, ülkemizde hukuk güvenliğini yok saysalar da, milletimiz bunların ne yaptıklarını görüyor, notlarını veriyor, yerlerini gösterecek. İlk sandıkta; “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.”
PARTİ DEVLETİNİN PORTRESİ
Hafta sonunda, AK Parti Genel Başkanı, partisinin il başkanları, milletvekilleri ve il valilerini, yandaş müteahhitlerle beraber sıraya dizdi, bir takım açılışlar yaptı. Genel Başkanı olduğu parti ile Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturduğu devlet arasındaki çizgiyi bir kere daha tanımadı aştı. Gündüz vakti havai fişekler atılarak yapılan açılışlarda, tam bir parti devleti portresi çizildi.
“DÖVİZ KURU UMRUMDA DEĞİL” DİYEN YÖNETİCİLERE DUYURULUR
Bu yönetimin “Bir kuruş vermeden yaptık” dediği Kamu Özel İşbirliği projelerinin, çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın bile geleceğini ipotek ettiği her geçen gün biraz daha fazla ortaya çıkıyor. Şu ana kadar yaptırılan bu işler için biriken garantilerin toplam tutarının 150 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Sadece bu yılın başında 5 lira 95 kuruş olan dolar kurunun 7 lira 75 kuruş civarına çıkmasıyla bu projeler için verilen garantilerin millete, bütçeye, hazineye yükü, 9 ayda, 270 milyar TL arttı. Kur benim umurumda değil diyen yöneticilere duyurulur. Çanakkale’ye köprü yapılıyor. Şirkete yatırımın parasını çıkardıktan sonra, 3 köprü daha yapılabilecek kadar bir para garanti olarak veriliyor. Yani yandaşa 1 köprüden 3 köprü parası çıkartıyorlar. Sonra da çıkıp “Milletin cebinden tek kuruş çıkmadı” diyorlar. Pandemi döneminde; esnafa verilmeyen, çiftçiye verilmeyen paralar, tıkır tıkır bu müteahhitlere ödeniyor. Ama evinde internet olmadığı için, televizyon olmadığı için milyonlarca çocuğumuz eğitime erişemiyor. Televizyonları verilemiyor, internet paraları ödenemiyor. Sadece bu yılın ilk 8 ayında, bütçeden bu müteahhitlere ödenen garantilerin, 9 milyar TL’ye dayandığı gözüküyor.
DÖVİZLE VERİLEN GARANTİLERİ MÜZAKERE EDİN
Şimdi, kalkmışlar programa yazmışlar; bundan sonra garantileri TL’yle vereceklermiş. Peki de, şu ana kadar Avroyla, Dolarla verilen garantiler ne olacak? Winston Churchill, “İyi bir krizin boşa gitmesine asla izin vermeyin” diyor. Tüm dünya salgınla mücadele ederken, bu projelere döviz üzerinden verilen garanti ve ödemeleri neden bu projelerin müteahhitleriyle yeniden müzakere etmiyorsunuz? Salgından daha iyi mücbir sebep mi var?
İKTİDARDA YAPILACAKLARIN LİSTESİ
Artık bu kifayetsiz yönetimi taşımaya milletin takati kalmadı. Ama şunu da bilelim ki bu milletin de, bu ekonominin de potansiyeli büyüktür. Yeter ki doğru politikalar, liyakatli kadrolar tarafından uygulansın. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, dostlarımızla birlikte iktidara geldiğimizde, uygulayacağımız politikaları açık ve net şekilde ortaya koyuyoruz. Ama ne söylediğimizi bir türlü duymak istemeyenler var. Şimdi bir daha tekrarlayalım.
İstişareyle, “Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistemi” esas alan, yeni bir anayasayı yapacağız.
Hukukun üstünlüğünü hakim kılacağız.
Devlet ekonomide, piyasaların sistemik hatalarını engellemek için düzenleyici ve denetleyici olacak. Yatırım olmadığı yerlerde devlet gereken yatırımları yapacak.
Gelişme ve zenginleşme süreçlerinden hiçbir vatandaşımız dışlanmayacak.
Devlet yönetiminde liyakati esas alacağız.
İşbaşına geldiğimizde yapacağımız ilk işlerden biri “Siyasi Ahlak Yasası”nı çıkarmak olacak.
Kamu İhale Kanunu, rekabet ve şeffaflığı sağlayacak şekilde yeniden düzenlenecek.
Sayıştay’ı gerçek işlevine kavuşturacak düzenlemeleri vakit geçirmeden yapacağız.
Güçlü bir “Stratejik Planlama Teşkilatı” kuracağız.
Meclis’te Başkanı ana muhalefetten olan “Kesin Hesap Komisyonunu” kuracağız.
Tüm bunlarla birlikte, eğitim sistemimiz, tüm paydaşların fikirleri de dinlenerek, yeniden mercek altına alınacak.
Evlatlarımıza diğer ülkelerdeki akranlarıyla yarışabilecek yetenekleri hızla kazandıracağız. Eğitimi bu amaçla yeniden yapılandıracağız. Bu ülkenin gençleri, en ileri seviyedeki ülkelerdeki yaşıtlarıyla, aynı sürede ve aynı geliri elde edecekler, aynı üretimi yapabilecek kabiliyetlerle donatılacaklar.
Devlet vatandaşını kucaklayacak, kimse yalnız kalmayacak, güçlü bir sosyal devletin ilk adımı olarak, “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” kurulacak.
Başta çevre olmak üzere, para ve maliye politikalarında sürdürülebilirlik esas olacak.
Tüm bunların yanı sıra, dünyada yaşanan salgın sürecinin yol açtığı değişimi, ülkemiz açısından gerçekten bir fırsata dönüştürebilmek için gelişmişlikte bizi ilk sıralara hızla tırmandıracak, üretimi önceleyen, herkesi kucaklayan, adil bir kalkınma stratejisini gecikmeden uygulamaya başlamalıyız.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alıyım.
Soru- İkinci eş çağrısı yapan medeni kanunu hedef alan, bugünde görevden alınan GATA Başhekim Yardımcısı Ali Edizer’in sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faiz ÖZTRAK- Bir kere bu sözler gerçekten rezalet. Yani Türkiye’nin en saygın kurumlarından birisi olan Gülhane Askeri Tıp Akademisi kimlere emanet edilmiş? GATA gibi bir kurumun Başhekim Yardımcılığına getirilen şahıs medeni kanuna saldıran, tek eşliliği uygun görmeyen bir kafa yapısına sahip. Yani çok açıkça ifade edeyim, evet kendisi görevden alınmış ama şu soruyu da sormamız gerekiyor. Bu adamları neden bu görevlere getiriyorsunuz? Kim bu adamları bu görevlere getiriyor? Bu soruyu sorduktan sonra bir şey daha yapmamız gerekiyor. Bu şahsı biran önce hastanenin ruh ve sinir hastalıkları bölümünde müşahede altına almak gerekiyor.
Soru- MHP’li Erkan Haberal’ın şoförü bir cenaze merasiminde yolu polisle birlikte kapatmaya çalışan belediyenin güvenlik görevlisine bilerek çarptı. Bu olay tartışma yarattı. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?
Faiz ÖZTRAK- Her şeyden önce yaralanan belediye güvenlik görevlisine Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmiş olsun diyoruz. Yaşanan bu olay gerçekten üzücü bir olay… Ama bu olaydan sonra yaşananlar daha da üzücü. MHP’nin vekili çıkmış bu olayı fırsat bilip Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanına ağzına geleni söylüyor. Şimdi açık söyleyeyim, biz bunu şiddetle reddediyoruz. Anlaşılan bunlar, geçtiğimiz Mart ayında yapılan seçimlerden ders almamışlar. O seçimlerde belden aşağı vurarak Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının önüne geçmeye çalışmışlardı. Ama milli iradeye yapılan bu saldırı karşısında milletin tokadının sesi, dünyanın en ücra köşelerinden dahi duyuldu. Ama bunlar anlaşılan bu tokadın sesini daha hala duymamışlar. Böyle giderlerse bu milletten, bu milletin iradesinden, milli iradeden daha çok tokat yerler.
Soru- Sayıştay’ın TMSF denetim raporunda Ataşehir’deki bir arazinin kat karşılığı inşaat yapılması için verildiği, sonrasında sözleşmeyi haklı sebeplerle sonlandırmadığı gerekçesiyle kasasından 45 milyon TL ödeme yapıldığı tespit edildi. Milyonlarca lira ödeme yapılan firmanın ortakları Bilal Erdoğan’ın İmam Hatip’ten arkadaşı Burak Aksüs ve Erdoğan’ın çocukluk arkadaşı Mehmet Gür’ün ortağı Celal Demirtaş. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz ne olacak?
Faiz ÖZTRAK- Açık söyleyeyim, hesap vermek istemeyen, saydam olmayan tek adam parti devleti rejiminde saray sosyetesine ve saray sosyetesinin akrabayı taallukat ve yakınlarına tanınan bu imkanlar, bu rant çok da yadırganacak bir husus değildir. Aslında milletin cebinden çıkan bu 45 milyon Türk lirası, ilgililerden derhal tahsil edilmelidir. Tüyü bitmedik yetimin hakkı bu rejimde yandaşlara meze edilmemelidir.
Soru- Parti içindeki milletvekili ve yöneticileri olduğunu belirten ‘Gelecek İçin Biz’ grubu Azerbaycan’ın Karadağ’daki mücadelesine ilişkin CHP logolu bir bildiri yayınladı. Bildiride Azerbaycan’ın ve Ermenistan’ın yoksul çocuklarının hayatları iktidarlarını savaş çığırtkanlıkları ve düşman üretme üzerine kuran siyaset elitlerinin tercihlerine feda edilemez ifadeleri kullanıldı. CHP yönetimi ise daha farklı açıklamalarda bulunuyor. Sizin bununla ilgili görüşünüz nedir?
Faiz ÖZTRAK- Bu grubun Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğiyle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Ama nedense bu grubun görüşleri sanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşleri gibi sosyal medyada paylaşılıp durmaktadır. Buradan tekrarlıyorum, partimizin kurumsal görüşlerini Genel Başkanımız, Parti Sözcüsü ve Grup Başkanvekillerimiz dile getirmektedir. Bizlerin Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ve bundan sonra da yanında olacağımızı sürekli dile getirmemiz partimizin kurumsal görüşüdür.
Soru- Ergenekon kumpasında FETÖ’cü hakim ve savcılara destek olan, Türk ordusunun terör operasyonlarının karşısında yer alan, Abdullah Öcalan’a özgürlük isteyen platformda yer alan Şebnem Korur Fincancı Türk Tabipler Birliği Başkanı seçildi. Bu eylemler nedeniyle hekimler Fincancı’nın başkan olmasını tepkiyle karşıladı. Siz bu konuyla ilgili neler söylersiniz?
Faiz ÖZTRAK- Ben doktor değilim. Ben Türk Tabipler Birliğinin üyesi de değilim. Dolayısıyla bu sorunun ne bana, ne de partimize yönlendirilmesi doğru değildir. Bu sorunun muhatapları bellidir.
Soru- Meclis açıldı, Ankara’da şüpheli şekilde ölen Ayşe Karaman’ın davasında bugün karar çıktı. Sanık Özgür Tarhan’a iyi hal indirimi yapılarak 3 yıl hapis cezası verildi. Kadın cinayetleri konusunu gündeme getirecek misiniz? İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için çalışmalarınız olacak mı? Kadın hususuyla ilgili meclis çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu nasıl olacak?
Faiz ÖZTRAK- Burada şunu açıkça ifade etmek isterim. Kadın cinayetleriyle ilgili olarak iyi hal kararı verilmesini biz hiçbir şekilde içimize sindiremiyoruz. Son dönemde hızla artan bu kadın cinayetlerinin önüne geçilebilmesi için mevzuatın tavizsiz uygulanması gerekiyor. Ondan sonra yeni ilave mevzuat ihtiyacı varsa bunlarında yapılması için gerekli girişimlerde bulunacağız.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.