SIĞINMACI MESELESİ SOKAKTA DEĞİL SANDIKTA ÇÖZÜLÜR
CHP Sözcüsü Öztrak, Ankara Altındağ’da bir gencin, bir sığınmacı tarafından öldürülmesinin ardından, tahriklerin ve provokasyonların başladığına dikkat çekti.
Öldürülen genç için başsağlığı dileyen Öztrak, “Ortada çok kirli bir senaryo var. Bu nedenle kimse tahriklere kapılmamalıdır. Bugün yaşadığımız bu belanın sorumlusu birbiriyle itişen kurbanlar değildir. Sorumlu, bölgemizi kan gölüne çeviren egemen güçler ve ülkemizi mülteci gettosu haline getirmeyi kabullenen, Erdoğan Hükümetleridir” dedi.
Milletin de, sığınmacıların da bu felaketin kurbanları olduğunu belirten Öztrak, “Bu mesele sokakta çözülmez. Bu mesele sandıkta çözülür. Bu mesele akılla çözülür. Bu mesele stratejiyle çözülür. Bu mesele diplomasiyle çözülür. Bu mesele siyasetle çözülür. Bu nedenle herkes içindeki öfkeyi sandığa kadar saklasın” diye konuştu.
Öztrak, milletin bu işin sorumlularıyla sandıkta hesaplaşacağını söyleyen Öztrak, “Tüm milletimize çok açık bir sözümüz var. En fazla iki yıl içerisinde, Suriyeli misafirlerimizi davulla, zurnayla evlerine uğurlayacağız. Bu Kuvayımilliyecilerin, milletimize namus ve şeref sözüdür” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Tekirdağ İl Başkanlığı’nda yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
Dün Irak’ın kuzeyinde, bölücü terör örgütünün hain saldırısında, kahraman Mehmetçiğimiz Hakan Bali şehit oldu. Şehidimize Allah’tan rahmet, ailesine, silah arkadaşlarına sabır diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.
TABİAT AKILSIZLIĞIN FATURASINI ÇIKARIYOR
Ne yazık ki; yaz aylarını peşi sıra gelen, felaketlerle geçiriyoruz. Güneyimiz yangınlarla kavruluyor. Kuzeyimiz ise sel felaketleriyle sarsılıyor. Ünlü romancı Dostoyevski’nin; “Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur” dediği sınıra, ne yazık ki artık vardığımız anlaşılıyor. Tabiat; akılsızlığı, liyakatsizliği, beceriksizliği, aç gözlülüğü ve dinmeyen rant hırsını, can ve mal kaybı olarak, hepimize fatura ediyor. Rize ve Artvin’den sonra, Kastamonu, Sinop, Samsun, Karabük ve Bartın’ı, görülmemiş bir sel felaketi vurdu. Özellikle Kastamonu Bozkurt ve Sinop Ayancık’ta büyük bir yıkım var. Çok sayıda can kayıplarımız var. Ve hala kendinden haber alınamayan yurttaşlarımız var. Acımız çok büyük… Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Yakınlarına baş sağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Haber alınamayan yurttaşlarımızın, sağ salim bulunması en büyük dileğimiz.
ACIMIZLA YÜZLEŞMEDEN IBAN’LA YÜZLEŞTİK
Böyle bir afette, devlet artık milletiyle oturup pazarlık yapmamalıdır. “300 bin benden, 200 bin senden, hem de faiziyle kredi” diyerek yapılan pazarlıkları, bu felakette artık kesinlikle duymak istemiyoruz. Vatandaşlarımızın kayıpları, tastamam telafi edilmelidir. Ama görüyoruz ki, Erdoğan ezberini bozmamakta kararlı. Her felakette olduğu gibi yapılan ilk iş, millete IBAN numarası göndermek… Daha kayıplarımızın boyutunu öğrenemeden, acımızla yüzleşemeden, sabah uyandığımızda IBAN numarasıyla yüzleşiyoruz. İnsaf edin bu kadar mı empatiden yoksunsunuz? Bu kadar mı milletle bağınız koptu?
BİRAZ DA YANDAŞLAR FEDAKARLIK YAPSIN
Bugün millete IBAN numarası atanlar, 10 gün önce, Somali’ye 30 milyon dolar hibe ediyordu. Her felakette milletin himmetine başvuracaksanız, peki o zaman; siz ne için varsınız? Neden bu milletten vergi topluyorsunuz? Sel de olsa, salgın da olsa, yangın da olsa, o topladığınız vergilerden, geçilmeyen köprülerin, yolların, uçulmayan havalimanlarının parasını, yandaşlarınıza tıkır tıkır ödemeyi biliyorsunuz. Gün fedakârlık ve dayanışma günüyse, biraz da bu yandaşlarınızdan fedakârlık isteyin. Dayanışma buradan başlasın. Bunlara yapılan ödemeler, bu yıl askıya alınsın. Bütçede yaratılan imkân da tüm felaketzedeler için harcansın.
SULTANAHMET’TE DİLENİP AYASOFYA’DA SADAKA DAĞITIYOR
Milletimiz elbette büyük bir millet, elbette her bir kardeşimizin acısı aynı zamanda bizim de acımız ve elbette yaraları sarmak için elimizden ne geliyorsa onu yapacağız. Ama bu aynı zamanda milletimiz bu hükümetin de samimiyetini görmek istiyor. Sultanahmet’te milletten dilenip, Ayasofya’da sadaka dağıtan bir hükümet artık istemiyor. Birde yardımları size bağlı bir kurum eliyle yapılmasını da istemiyor. Vatandaşımız yardımları istediği gibi felaket zedelere ulaştırmak istiyor. Ve size güvenmiyor. Geçmişte vermiş olduğu yardımların size felakete uğrayanlara dağıtılmak üzere vermiş olduğu yardımların nerelere gittiğini, ne olduğunu gayet iyi hatırlıyor.
TEK ADAM VESAYET REJİMİNİN BEDELİ
Hem ülkemizde, hem de çevremizde ve dünyada yaşanan felaketler, iklim değişikliklerinin artık risk olmaktan çıktığını, insanlık için açık seçik bir tehdit olduğunu gösteriyor. Bu tehdidi ciddiye almamak, bu tehdide karşı güçlü politika ve stratejileri oluşturmamak açıkçası mümkün değil. Bunları mutlaka geliştirmek zorundayız. Ekonomiden, enerjiye, altyapıdan, şehirleşmeye kadar, pek çok farklı alanda, kapsamlı dönüşüm stratejilerini gerçekleştirmek zorundayız. İşte akarsu yataklarına yapılan şehirlerimiz, ani bir sel felaketiyle yok oluyor. Yine bugün ülkemizin ihtiyaç listesinin en başında, güçlü bir Afetle Mücadele Stratejisini geliştirmek var. Son orman yangınlarında, organizasyonsuzluk, koordinasyonsuzluk, havadan müdahaledeki gecikmeler, envanterde bulunamayan uçaklar ve tabii idareyi rutin, yasal görevlerinden bile alıkoyan, tüm idareyi bir kişinin iki dudağına bakar hale getiren, tek adam vesayet rejiminin bedeli de maalesef milletimize çok ağır oldu. 2 haftada, son 20 yıldaki yangınlarda kaybettiğimiz kadar, orman alanını kaybettik.
SİYASİ SORUMLULUĞU ÜSTLENEN YOK
Komşumuz Yunanistan’da da ormanlar yandı. Yangın helikopterlerini hazır edemeyen Hava Kuvvetleri Komutanı, hemen istifa etti. Yine Yunan Bakan Yardımcısı, istifasını ağlayarak açıkladı. Yunan Başbakan’ı da, hiç kimseyi suçlamadı. Sağa sola bahane bulmaya kalkmadı. Sorumluluktan kaçmadı. Çıktı Yunan halkından özür diledi. Hataları tespit edip, düzelteceklerini, bunlardan ders alacaklarını söyledi. Peki, bizde ne oldu? Ortada kayıplarımızın ve acılarımızın, yanan ormanlarımızın hesabını verecek, siyasi sorumluluğu üstlenecek hiç kimse yok. Herkes maşallah büyük bir pişkinlikle yerinde oturuyor.
SENARYOSU SARAYDA YAZILMIŞ MÜSAMERE
Beceriksiz Tarım ve Orman Bakanı, çelişkili demeçleriyle, milletin sinir uçlarıyla oynamaya hala devam ediyor. Erdoğan ise en iyi bildiği şeyi yapıyor, sorumluluğu başkalarına ve tabii her zaman olduğu gibi son çare olarak da, partimize Cumhuriyet Halk Partisine yıkıyor. Beyefendi çaresiz, ama caka satmaktan vazgeçmiyor. Olmayan, “sözde” itibarını kurtarmak için, yandaş televizyonlarda, program üstüne, program yapıyor… Gazeteci görünümlü yandaşlara, sorular önden veriliyor. Cevaplar da arkadaki ekranlara yazılmış. Yetmediği yerde, suflede veriliyor. Senaryosu sarayda yazılmış bu müsamerede, Beyefendi kendi çalıyor, kendi oynuyor… Sonra da çıkıyor diyor ki çok güzel bir istişare yaptık. Metal yorgunluğu, paslanmışlık, çürümüşlük alıp başını gitmiş. Vatandaş nezdinde tükenmişlikleri, bitmişlikleri artık zirve yapmış. Oynanan bu “Yalan Rüzgârı” artık vatandaştan hiç reyting almıyor.
GÖRÜNTÜLER ACZİNİ YÜZÜNE VURUYOR
Bir kere bu senaryonun replikleriyle, milletin yaşadıkları ve gördükleri birbirini tutmuyor. Beyefendi çıkıp, “Dünyada yangına en hızlı müdahale eden ülke konumuna geldik” diyor. Vatandaşta bakıyor Gülecek mi, ağlayacak mı şaşırıyor. Millet yangının ilk günlerinde, sosyal medyadan, “Buraya uçak!”, “Buraya müdahale!” diye saatlerce feryat etti. Ama ne uçak geldi, ne de müdahale… Millet, devletinin uçağını, helikopterini havada göremediği için, alevlerin üzerine çıplak elleriyle yürüdü. Avuçlarıyla, ateşe toprak attı… Şimdi sarayın kibirlisi bu görüntülerden rahatsız… Çünkü o görüntüler, artık “Kral çıplak” diye bağırıyor. Beceriksizliği, aczi onların yüzüne vuruyor. Bu nedenle önce, gönüllülerin yangın alanına girmesini yasakladılar. Şimdi de sosyal medyada yeni yasaklar getirmeye hazırlanıyorlar.
RECEP TAYYİP’İN ÜRKÜTME KURUMU
Yangınla mücadele edemeyenler, yangın haberleriyle mücadele ediyor. RTÜK olmuş, Recep Tayyip Erdoğan’ın Ürkütme Kurumu. Bir avuç bağımsız medyaya ceza yağdırarak, gazetecileri ürküteceklerini, korkutacaklarını sanıyorlar. Yeter ki millet gerçekleri öğrenmesin. Beceriksizlikleri, zaafları, yetersizlikleri ortaya çıkmasın. Ve olmayan, sözde itibarları yara almasın. Ama oynanan bu oyunu millet görüyor. Notlarını da veriyor.
ARSIZLIĞA SÖZ PİŞKİNLİĞE YÜZ DAYANMAZ
Bölgemizdeki tüm ülkelerin, kendine ait ulusal yangın söndürme hava filoları var. Rusya’nın, Yunanistan’ın, İspanya’nın, Hırvatistan’ın, Portekiz’in, Fransa’nın, İtalya’nın ve doğu komşumuz İran’ın… Ama bizim yok. Beyefendi çıkıyor; önümüzdeki yıl, “kendimize ait uçağımızı satın alacağız” diyor. Ama arkasından da bir belki ekliyor. Yani sözde itibarı için bugüne kadar 13 uçak alan Erdoğan’ın aklına, yangın söndürme uçağı almak, 20 yılda yanan orman alanı, iki haftada yanıp, bitip kül olduktan sonra geliyor. Sonra da diyor ki “belki alırız”. Ne demiş atalarımız? Arsızlığa söz, pişkinliğe de yüz dayanmazmış… Erdoğan, sanki bu ülkeyi 20 yıldır yöneten kendisi değilmiş gibi, Türk Hava Kurumu’nu suçluyor, ondan sonra da diyor ki, bunun sorumlusu CeHaPe zihniyetidir.
İNSAF İMANIN YARISI
Büyüklerimiz diyor ki, insaf imanın yarısıdır. İnsafını kaybetmiş Erdoğan, Türk Hava Kurumunun Tüzüğü’nün 3. Maddesine bir baksın. “Türk Hava Kurumu, Cumhurbaşkanı ve Hükümetin yüksek himayelerinde, faaliyet gösterir” diyor bu üçüncü madde. Tüzükte Türk Hava Kurumu, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin himayesinde faaliyet gösterir” diye yazmıyor. Yine Türk Hava Kurumunun tüzüğünde, “Cumhurbaşkanı Türk Hava Kurumunun onursal başkanıdır” diye yazıyor. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı eğip bükmeyecek, başka ülkelerin kullandığı o uçakların, hangarda çürütülmesinin bir tek sorumlusu var o da Erdoğan. Başka bir sorumlusu yok. 20 yıldır, sizin himayenize bırakılmış, size emanet edilmiş bir Cumhuriyet kurumuna, kurucusu sırf Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğu için, alenen ihanet ettiniz. Şimdi bunun sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçamazsınız. Bu son felaketler, tabi bize de sorumluluk yüklüyor. Biz iktidara geldiğimizde Erdoğan Hükümetinin imzalamadığı Paris İklim Anlaşması’nı, hemen imzalayacağız. AB Yeşil Mutabakatına, uyum sağlama konusunda Erdoğan Hükümetlerinin göstermediği siyasi iradeyi biz göstereceğiz.
ÜLKEMİZ BÜYÜK BİR TUZAKLA KARŞI KARŞIYA
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı; “Bugün Avrupa ülkeleri, hala huzur içinde yaşıyor olmalarını, Türkiye’nin 4 milyon sığınmacıyı, kendi topraklarında misafir etmesine borçludur” demiş. Buradan söylüyorum, ülkemiz çok büyük bir tuzakla karşı karşıya… Ülkemizi yönetenler de, bu demografik tuzak karşısında ne yazık ki, gaflet, delalet ve belki de hıyanet içindeler. Erdoğan’a soruyoruz; Allah Aşkına! Siz kimin hükümetisiniz? Siz kimin için çalışıyorsunuz? Sizin göreviniz ne? Önceliğiniz Avrupa’nın ve Avrupalının huzuru mu? Yoksa bizim ülkemizin, bizim milletimizin huzuru mu?
DÜZENSİZ DEĞİL PLANLI VE ORGANİZE
Askeri kamuflajlı Afgan delikanlılar, tabur tabur, ellerini kollarını sallayarak İstanbul’a kadar geliyor. Erdoğan çıkıyor, “Düzensiz göç akımı söz konusu değildir” diyor. O zaman bu gelenler düzensiz gelmiyor. Gayet düzenli. Gayet planlı, gayet organize bir şekilde, Erdoğan’ın altına imza attığı bir operasyonla geliyor. Maksat 3-5 milyar dolar daha gelsin, bir zamanlar Erdoğan’ın danışmanının dediği gibi, ABD, Erdoğan’ı deliğe süpürmesin. Ama varsın ülkemiz işgal edilsin.
YOLGEÇEN HANI OLSAK GELENLER GİDER
Bir hafta önce, “Zayıf ülke olmadığımız için, 4 milyon göçmen korumamız altında. Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek, bu tür adımları atacağız” diyen Erdoğan, iki gün önce çıktı bu defa da; “Türkiye yolgeçen hanı değildir” deyiverdi. Bunun hangisi doğru? Siz gerçekten ne dediğinizi biliyor musunuz Sayın Erdoğan? Yoksa milletimizle alay mı ediyorsunuz? Hangi dünyada yaşıyorsunuz? Sizin yönetiminizde Türkiye, tüm dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke oldu. Yolgeçen hanı olsak, gelen gider. Artık sayenizde Avrupa’ya gitmek isteyen de gidemiyor. Avrupa’dan 6 milyar Avro almak için, dünyanın en ahlaktan yoksun anlaşmasını imzalıyorsunuz. Avrupalı Suriyelinin iyi yetişmişini, paralısını, zenginini kendisine alıyor. Kalanını da Türkiye’ye bırakıyor. Şimdi aynı şeyler Afganlılar için olacak. İyi yetişmiş az sayıdaki Afganlı, Kanada’ya Türk Hava Yolları uçağıyla gönderiliyor. Kalanlar da katar, katar Türkiye’ye yollanıyor.
HÜKÜMET MİLLETİMİZİ SIRTINDAN HANÇERLİYOR
Bu hükümet, milletimizi sırtından hançerlemektedir. Milletimiz de bunun farkındadır. Millet artık burnundan solumaktadır. Bu ortamda tahrikler ve provokasyonlar da başlamıştır. Altındağ’da yaşananlar ciddi bir uyarıdır. Yaşamını yitiren gencecik evladımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine başsağlığı diliyoruz. Ama Suriyelilerin evlerine yapılan saldırıları da kabul etmek de, mümkün değildir. Bunu da kabul edemeyiz. Görüntüler ortada… Saldırganların TRT’den yayımlanan kriminal geçmişi de ortada…
KİMSE TAHRİKLERE KAPILMAMALI
Ortada çok kirli bir senaryo var. Bu nedenle kimse tahriklere kapılmamalıdır. Bugün yaşadığımız bu belanın sorumlusu birbiriyle itişen kurbanlar değildir. Sorumlu, bölgemizi kan gölüne çeviren egemen güçler ve ülkemizi mülteci gettosu haline getirmeyi kabullenen, Erdoğan hükümetleridir. Milletimiz de, sığınmacılar da maalesef bu felaketin kurbanlarıdır. Çok açık söylüyorum. Bu mesele sokakta çözülmez. Bu mesele sandıkta çözülür. Bu mesele akılla çözülür. Bu mesele stratejiyle çözülür. Bu mesele diplomasiyle çözülür. Bu mesele siyasetle çözülür. Bu nedenle herkes içindeki öfkeyi sandığa kadar saklasın. Bu milleti hayal kırıklığına uğratan, bu milleti sırtından hançerleyen Erdoğan ve onun Şahsım Hükümetiyle hesaplaşmak için sandığı beklesin. Bu işin sorumlularıyla hepimiz sandıkta hesaplaşacağız. Sokakta kurbanlarıyla hesaplaşmaya kalkmayacağız. Tüm milletimize çok açık bir sözümüz var. En fazla iki yıl içerisinde, Suriyeli misafirlerimizi davulla, zurnayla evlerine uğurlayacağız. Bu; Kuvayı Milliyecilerin, milletimize namus ve şeref sözüdür.
VATANDAŞ DERT DERYASINDA SANDAL OLDU
Büyük şairimiz Edip Cansever’in dediği gibi, “Gülemiyorsun ya, gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir…” Ne yazık ki ülkede, üç-beş maaşlı saray yanaşmalarının ve bir avuç saray müteahhidinin dışında, kimsenin yüzü gülmüyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti ile millet gülmeyi hepten unuttu. Dünya Duygu Raporu’na göre; 2020’de vatandaşları en az gülen ülke Türkiye… Ne yazık ki vatandaşlarımız, dert deryasında sandal olmuş, devrilip batmamaya çalışıyor. Sinir, stres, kaygı, umutsuzluk, son üç yılda milletin artık kemiğine kadar işlemiş. 16 milyona yakın yurttaşımız son üç yılda, psikiyatri kliniklerine başvurmuş. 12 milyon 272 bin yurttaşımıza anti-depresan, 60 milyon 911 bin yurttaşımıza ise sinir ilacı yazılmış. Bunları biz söylemiyoruz. Bunları hükümetin Sağlık Bakanı söylüyor.
PİYASA ERDOĞAN’IN BİLEĞİNİ BÜKTÜ
Fakat Saraya göre hayatlar tatlı, havalar hoş… Milletin üniversite mezunu olan evladı iş bulamayıp evde oturuyor. Ama TÜİK’e göre artık işsizlik sorunu bitti, çözüldü. Mutfaklar yangın yeri, tencereler boş. Üretici fiyatları uçmuş gitmiş… Ama TÜİK’in tüketici enflasyonu yüzde 19’un bir tık da olsa altında kalmış. Erdoğan geçtiğimiz hafta, hem TÜİK’e, hem de TCMB’ye sinyal vermişti. İşsizlik rakamları gösterdi ki TÜİK bu sinyali almış. Ama dün Para Politikası Kurulunda almış olduğu kararla Merkez Bankası bu sinyali almadığını gösterdi. Faiz oranını değiştirmedi yüzde 19’da tuttu. Zor, Erdoğan’ın da Merkez Bankası’nın da oyununu bozdu. Piyasa, Erdoğan’ın bileğini bir defa daha büktü.
DOLAR GÖRÜNÜMLÜ KORE WONU, DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN
Son bir aydır, yurtiçi yerleşiklerin yabancı para mevduatı, 6 milyar doların üzerinde arttı. Millet, Türk Lirası’ndan kaçmaya devam ediyor. Böyle bir ortamda, Merkez Bankası yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal… Sahte istikrar algısı yaratmak için, milletin 128 milyar dolarını buharlaştırmalarının bedelini, ne yazık ki, yüksek faiz-yüksek kur arasına sıkışarak ödüyoruz. Şimdi beyler artık, kapı kapı dolaşarak, Merkez Bankası bilançosunu makyajlayabilmek için sağdan soldan SWAP anlaşması ricacısı oluyorlar. En son, Güney Kore ile 2 milyar dolarlık SWAP anlaşması yapmışlar. SWAP dediğimiz de, dolar görünümlü Güney Kore Wonu… Yani Doğan görünümlü Şahin… O da emanet alınmış bir Şahin… Bu şekilde emaneten alınan çakma rezervler, 23 milyar dolara ulaştı. Ama bunun net döviz rezervlerine olan katkısı sıfır… Merkez Bankasının net döviz bilançosu hala açık veriyor.
GÜVEN OLMADAN OLMAZ
Turizm tarafında da işler çok iç açıcı değil. 2021 yılının ilk altı ayında gelen turist, neredeyse 2019 yılının sadece bir tek ayında Haziran ayında gelen turist kadar… Bu yılın ilk altı ayında ülkemizi yaklaşık 6 milyon turist ziyaret etmiş 5,7 milyon. Oysa 2019’un aynı döneminde bu sayı 18 milyonmuş. Güveni sağlamadan, Türk Lirası üzerindeki baskıyı hafifletmeleri mümkün değil. Bu iktidarın da, Erdoğan hükümetlerinin de, Erdoğan Şahsım Hükümetinin de güveni sağlayacak artık takati de mecali de yok.
YİNE AYNI MÜSAMERE
Bu arada kamu emekçilerinin toplu iş sözleşmeleri görüşüldü. Kamuda çalışan işçiler için ilk altı ay için yüzde 12, ikinci altı ay için yüzde 5 zam verildi. Bu tabi ki az, yeterli değil. Ama ardından memurlara yapılan ilk altı ay için yüzde 5, ikinci altı ay için yüzde 6 zam önerisi insafla bağdaşır gibi değil. O nedenle de çok büyük tepki çekti. Bakalım memur sendikaları, memurların hakkını koruyabilecek mi? Yoksa her yıl sergilenen müsamere bu yılda sergilenecek, sendikalar bu müsamerede sadece oyuncu olmakla mı kalacaklar?
BU FINDIK FİYATI KARTELLERİ SEVİNDİRİR
Sadece memur değil, çiftçi de çok mutsuz. Üretim için gübre lazım, tohum, ilaç, mazot lazım… DAP gübre sadece bir yılda üçe katlanmış, ÜRE gübrenin fiyatı iki kattan fazla artmış. Tohum deseniz uçmuş, ilaç deseniz yerinde durmuyor… Mazot deseniz… Bugün Tekirdağ’da 120 litrelik lir traktör deposu, geçen seneye göre 160 lira daha fazlaya doluyor. Çiftçi, besici borç içinde… Bankalara, kooperatife prangayla bağlanmış durumda. Destek? Hükümet kanunen vermesi gereken destekleri dahi vermiyor. 2007’den bu yana Saray her bir çiftçi ailesine 2007’den buyana 98 bin 167 lira toplam borç takmış durumda. Devlet çiftçiye, çiftçide bankalara borçlu… Trakya’da böyle; Ege, Akdeniz, Karadeniz, Doğu-Güneydoğu Anadolu farklı mı? Orada da aynı. Ekonomi Masamızla geçtiğimiz ay Karadeniz’deydik. Fındık üreticisinin yaşadığı sorunları yerinde gördük. Derdi, derdi çekenden dinledik. Maliyet ortada, fiyat ortada… Genel Başkanımız, “Üreticinin ayakta kalabilmesi için bu sene fındık fiyatı en az 35 lira olması lazım” dedi. Evvelki gün Erdoğan, gazeteci görünümlü yandaşlarının huzurunda, kalite fındığa 27 lira paha biçti. Açıkladığı fiyatla çiftçiyi can evinden vurdu. Fındıkta 35 liranın altındaki her fiyat, üreticiyi yıkar, kartelleri sevindirir. Bu kadar açık, bu kadar net… Ben buradan hükümete sesleniyorum. Şu fındık üreticisine kilo başına vermediğiniz 7 lirayı nereye harcayacaksınız kalkın da bir açıklayın bakalım.
AYÇİÇEK ÜRETİCİSİNİ DE İTHALATA EZDİRMEYİN
Çukurova’da ayçiçeği hasadı başladı. Trakya ve İç Anadolu’da da bugün yarın hasat var. Hasadın ardından her zaman olduğu gibi fiyatlar düşebilir. Biz diyoruz ki, çiftçinin ayakta kalması, masrafını çıkarıp önümüzdeki yıl tarlasını ekebilmesi için, Ayçiçeğinde fiyat, 6 liranın altına hiçbir şekilde düşmemeli. Üreticiyi ithalata ezdirmemek için, indirilen gümrük duvarları derhal yeniden eski seviyesine yükseltilmeli. İthalata kota getirilmeli. Dışarıdan 1,5 kilo ayçiçeği tohumu ithal edebilmek için ithalatçı içerden 1 kilo Ayçiçeği almak zorunda olmalı. Bunlar yapılırsa üretici korunur. İthalata ezdirilmez.
KILIÇLA FETİH YAPAN SABANLA FETİH YAPANA YENİLİR
Artık şu salgında tüm dünya gördü ki, üretim olmadan, gıda güvenliği olmaz. Gıda güvenliği olmadan, gıda egemenliği de sağlanmaz. Salgından sonra ülkeler, gıdada kendine yeterli olmanın önemini bir kere daha kavradı. Bugün buğday ithal ettiğimiz Rusya, buğdayı hammadde olarak işlenmemiş biçimde bize satmak yerine işleyerek, un haline getirerek satmak için gerekli projeleri geliştiriyor, çalışmalarını hızlandırıyor. Atamızın İzmir İktisat Kongresi’nde açış konuşmasında ifade ettiği gibi “Kılıçla fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye mecburdurlar.” Üretmeden, kendine yetmeden, katma değer yaratmadan, borca yaslanarak, ithal ederek gidilecek artık bir menzil yoktur.
YENİ KURUMLAR, YENİ KURALLAR, YENİ KADROLAR
Şu gerçek ortadadır. Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin ne sorun çözecek gücü, ne de motivasyonu vardır, ne de heyecanı kalmıştır. Bu hükümet milletimizin sırtında, her geçen gün ağırlaşan bir yüktür. Bu tıkanıklığı aşmak için, “Yeni Kurallara”, “Yeni Kurumlara”, “Yeni Kadrolara” ihtiyaç vardır. CHP, bu göreve hazırdır. Bu saatten sonra Saray Hükümetinin, millet için yapabileceği tek iyilik, sandığı biran evvel milletin önüne getirmektir. Milletimiz herkesi izlemiştir, herkesin ne yaptığını görmüştür. Bu hükümetin notunu vermiştir. Şimdi bunların eline tasdiknamelerini vermek için sandığın önüne gelmesini beklemektedir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hepinize beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.