KILIÇLA PEK ÇOK ŞEY YAPABİLİRSİNİZ AMA ÜZERİNE OTURAMAZSINIZ
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları ifade etti:
Bu hafta sonu Anneler Günü’nü kutlayacağız. Başta şehit anneleri olmak üzere tüm annelerin anneler gününü kutluyoruz. Covid-19 salgınıyla mücadelede dünyada belirli bir aşamaya gelindi. Türkiye’de de hükümet, hafta içinde, salgından çıkışa yönelik bazı kararları kamuoyuyla paylaştı. Türkiye hala, dünya üzerinde, en yüksek hastaya sahip dokuzuncu ülke… Buna rağmen, fedakar sağlık çalışanlarımızın gayretleriyle salgını kontrol etmede ve hastaların tedavisinde belirli bir aşamaya geldik. Tabii bunda toplumumuzun, kurallara uyum konusundaki özen ve dikkatinin de çok büyük katkısı oldu.
İKİNCİ RAUNDA İYİ BAŞLAMADIK
27 Nisan’da yaptığım basın toplantısında, partimizin salgından çıkış stratejisine ilişkin endişelerini ve yeni süreç için önerilerini ifade etmiştim. Gelen öncü veriler kaygılarımızda ve uyarılarımızda haklı olduğumuzu gösterdi. Salgınla mücadelede ikinci raunda iyi başlamadık. Beş gün aranın ardından günlük hasta sayısı 6 Mayıs’ta yeniden 2 binli rakamların üzerine çıktı. Dün de bunun etrafında çok az aşağı düşüşle bunun etrafında seyrediyor.
BİLİMSEL GERÇEKLERE RİAYET, KARAR SÜRECİNDE SAYDAMLIK
Hükümet, salgından çıkışta ikinci bir dalgaya neden olmamak için “sorumlu bir çıkış stratejisi” izlemek zorundadır. Bunun için “bilimsel gerçeklere riayet, uyma” ve “karar sürecinde saydamlık” gerekmektedir. Biz, Bilim Kurulu’nun yeni uzmanlık ve yetkinliklerle takviye edilmesi gerektiğini söylemiştik. Bilim Kurulu, çıkış stratejisini artık sektör bazında belirlemelidir. Hatta il bazında belirlemelidir. Ancak son açıklamalara göre, bu konuda bir başıbozukluk var.
TFF, DEVLET İÇİNDE DEVLET MİDİR?
Sağlık Bakanı, Türkiye Futbol Federasyonu’nun 12 Haziran’da ligleri yeniden başlatmasında, Bakanlığının ya da Bilim Kurulu’nun herhangi bir öneri veya katkısı olmadığını ifade etti. Türkiye Futbol Federasyonu kendi özgür iradesiyle ligleri başlatma kararı alıyormuş. Sorumluluk federasyondaymış. Türkiye Futbol Federasyonu devlet içinde ayrı bir devlet de bizim mi haberimiz yok? Eğer salgından çıkış böyle yönetilecekse, isteyen istediği gibi kendi özgür iradesine göre hareket edecekse bu Bilim Kurulu neden var, Sağlık Bakanlığı neden var, Bakan olarak siz neden varsınız? Yarın restoran, eğlence mekânları ve kafe sahipleri “kendi özgür iradeleriyle” işe başlamak isterse ne diyeceksiniz?
AVM KARARI BİLİMSEL DEĞİL SİYASİ
Diğer bir garabet de saray hükümetinin salgından çıkış stratejileri kapsamında, AVM’lerin 11 Mayıs tarihinde açılacağını açıklaması oldu. Bu kararın ardından çok sayıda Bilim Kurulu Üyesi AVM’lerin çok erken açıldığını ifade ettiler. Sağlık Bakanı’nın “bunları biz kapatmadık ki, biz açalım” gibi muğlak ifadelerinden, kararın Bilim Kurulu’nun saray hükümetine yaptığı tavsiyeler arasında olmadığı ortaya çıktı. Daha önce basına yansıyan dedikoduların doğru olduğunu ve AVM’lerin açılması kararının “bilimsel” değil; “siyasi” olduğunu anladık. Nitekim, bugün bir Bilim Kurulu Üyesinin açıklamaları basına yansıdı. “Bazı adımların bizler tarafından atıldığı sanılmasın” diyen Bilim Kurulu Üyesi, aslında bu kararların nasıl alındığı konusunda milletimizi de aydınlatmış oldu. AVM’ler siyasi rant uğruna açılmaktadır.
GAYRICİDDİLİK KABUL EDİLEMEZ
İnsanlarımızın canlarını tehlikeye atan bu kararın sorumluluğu, saray hükümetine ve onun başına aittir. Güvene en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, bu uygulamalar vatandaşlarımız arasında ciddi kaygılar yaratmaktadır. Böyle bir yaklaşım veya gayrı ciddilik kabul edilemez. Salgından çıkış sürecinde Kurul’un onayından geçmeyen hiçbir karar alınmamalıdır.
BİLİM KURULU ÖNERİLERİ KAMUOYUNA AÇIKLANSIN
Süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli husus saydamlıktır. 4 Mayıs’ta açıklanan kararlardan önce yapılan toplantıda, Bilim Kurulu’nun, hükümete neler önerdiği, nasıl bir tedbir listesi hazırladığı mutlaka açıklanmalıdır. Vatandaşın canını ilgilendiren bu kararların hangisi Bilim Kurulu’nun önerisidir, hangisi saray hükümetinindir bilmeliyiz. Bilim Kurulu’nun hangi kararlarına Saray hükümeti uymamıştır bunları görmeliyiz. Bundan sonra Bilim Kurulu toplantılarında konuşulanlar düzenli olarak kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bilim Kurulu’nun hazırladığı tedbir listelerinin, kapalı zarf içinde saraya gönderilmesinden vazgeçilmelidir. Hele hele “Biz bazı seçenekleri Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik, kendileri takdir buyuracaklar” gibi ifadeler, salgından çıkış sürecinde ekonominin toparlanması, tencerelerin yeniden kaynaması içinde ihtiyacımız olan güveni sağlayamaz.
VATANDAŞLARIMIZIN HAYATI SİYASİ SİYASİ HESAPLARLA RİSKE ATILMAMALI
Bunun için salgından çıkış süreci tekrarlıyorum çok şeffaf yönetilmelidir. Saray hükümetinin Bilim Kurulu’nun onayından geçen stratejiyi uygulayıp uygulamadığı, vatandaş adına TBMM tarafından denetlenmelidir. Dünya’da birçok ülke bunu uygulamaktadır. Siyasi hesap ve çıkarlar uğruna insanlarımızın canı riske atılmamalıdır. Maalesef saray hükümetinin bu konudaki sicili parlak değildir. Hükümet fabrikalarda çalışan işçilerimizi, sokağa çıkmama tedbirleri kapsamı dışında tutmayı tercih etmiş, onları canlarıyla cüzdanları arasına sıkıştırmıştır. Şimdi bu tercihin insani maliyeti su yüzüne çıkmaktadır.
KORONA İŞÇİLERİMİZ İÇİN MESLEK HASTALIĞINA DÖNÜŞÜYOR
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin tespitlerine göre, sadece Nisan ayında, en az 103 işçimiz Covid-19 virüsü nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Korona maalesef işçilerimiz için ölümcül bir meslek hastalığına dönüşmektedir. Bu hastalığın iş cinayetlerine dönüşmemesi için tedbirler mutlaka sıkılaştırılmalıdır. Emekçilerimizin sağlığı için iş yerlerinde, sosyal mesafe ve hijyen başta olmak üzere, gereken tedbirler alınmalıdır. Salgından çıkış sürecinde atılması gereken diğer bir adım, başta yüz maskesi olmak üzere, koruyucu malzemeye erişimin kolaylaştırılmasıdır.
NE DEDİLERSE BECEREMEDİLER
Geçtiğimiz yılın kış aylarında tanzim-satış mağazalarında patates, soğan kuyruklarında milletimizi bekleten saray hükümeti, bu salgında da milletimize beş maskeyi dağıtamamıştır. “Maskeleri uygun yerlerde satacağız” diye başladılar yapamadılar. “Vazgeçtik PTT eliyle ücretsiz göndereceğiz” dediler yine beceremediler; “e-devletten başvuru alacağız”, “kod göndereceğiz herkes eczanelerden alacak” dediler yine olmadı, sonunda başa dönüp 55 ülkeye bedava gönderdikleri maskeleri, millete satmaya karar verdiler.
1000 TL VERDİLER 730 TL’LİK MASKE GİDERİ ÇIKARDILAR
Bu arada polis Taksim Meydanı’nda maske takmayana ceza kesmeye devam ediyor. Şimdi maske satacaklar bir de tavan fiyat getirmişler: 1 TL. Bir aileye yılda bir defaya mahsus olmak üzere 1000 TL para verdiler. Ailenin iki bireyi her gün dışarı çıkmak zorunda kalsa, ailenin yıllık maske gideri 730 TL eder. 1000 TL’den kalan geriye 270 TL kalır. Bu 270 lirayla millet karnını mı doyuracak, kirasını mı ödeyecek, elektrik faturasını mı verecek? Bizim belediyelerimiz bedava maske dağıtmayı becerdi, ama saray hükümeti beceremedi. Çıplak gerçek bu. Ama bir şey daha yaptılar, belediyelerimizin maske dağıtmasını da engellemeye kalktılar.
NASREDDİN HOCA FIKRASI GİBİ
Atalarımızın “el iyisi olacağına ev iyisi ol” diye bir öğüdü var. Bu hükümet hep el iyisi olmayı tercih ediyor. Kendi vatandaşı maske beklerken, Amerika Birleşik Devletleri’ne, İngiltere’ye, İspanya’ya, İtalya’ya uçak dolusu maskeyi bedavaya gönderiyor. Adeta bir Nasreddin Hoca fıkrası… Nasreddin Hoca, zekâtını her yıl Akşehir’in en zengin adamına verirmiş. Komşular Hoca’yı uyarma ihtiyacı hissetmişler. “Bak hocam, zekât dediğin; yoksula, yetimlere, kimsesizlere, işi gücü olmayanlara, bakıma muhtaç kişilere verilir. Bu yaptığın yanlış” demişler. Hoca da gülmüş “asıl sizin yaptığınız yanlış” demiş… “Allah tarlayı, arsayı, evi, bağı, bahçeyi, altını, parayı, malı, mülkü benim zekât verdiğim bu adama vermiş, ben de zekâtımı Allah’ın verdiğine veriyorum. Siz, Allah’tan daha iyi mi bileceksiniz?” demiş.
SARAY ZENGİNE CÖMERT, FAKİRE CİMRİ
Saray hükümeti de Nasreddin Hoca gibi. Ama bir farkla… Saray kendi cebinden zekat vermiyor, milletimizin elinde avucunda ne varsa alıyor, yetmiyor bir de bağış topluyor. Ondan sonrada bu paraları içerideki ve dışarıdaki zenginlere dağıtıyor. Bu hükümet, zengine cömert, fakire cimri… Saray hükümetini bir kez daha uyarıyoruz. 1,5 ayı aşkın süredir milletimiz büyük fedakârlıklar göstererek evine kapandı. Gelirinden, kazancından, günlük rızkından oldu. Sağlık çalışanlarımız gecesini gündüzüne katarak, ailelerini görmeden büyük bir gayretle çalıştılar. Tüm bu emekleri heba etmeyin. Salgına ikinci dalga için fırsat vermeyin. Sadece salgın için değil; ekonomi için, aş için, iş için de sorumlu bir çıkış stratejisine ihtiyacımız olduğunu unutmayın.
UÇAN EKONOMİ DEĞİL, DOLAR KURU OLDU
Dün doların değeri 7 lira 27 kuruşu gördü. Bu aslında tüm zamanların rekoru. “Başkanlık sistemi ekonomimizi uçuracak” diye geldiler. Uçan ekonomi değil ama maalesef dolar oldu. Erdoğan seçimlerden önce ne diyordu, “24 Haziran’da bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra şunla bunla nasıl uğraşılır görün.” Gerçekten de gördük. Erdoğan’ın damadını Hazine ve Maliye Bakanı yaptığı 10 Temmuz 2018’de 1 doların değeri 4 lira 53 kuruştu. Dün itibariyle 7 lira 27 kuruşu gördük. Damat iş başına getirildiğinde, en büyük banknot olan 200 lira ile 44 dolar alabiliyorduk. Şimdi aynı banknot ancak 28 dolar ediyor. Maşallah çok iyi uğraştılar paramızı pul ettiler. Yine damat iş başına geldiğinde asgari ücret 354 dolardı. Şimdi 322 dolara düştü. Milletin hem geliri hem de parasının satın alma gücü dolar karşısında güngörmüş kar gibi eriyor.
MİLLETİN GELİRİ ERİRKEN, HAVUZCULARIN GELİRİ KATLANIYOR
Ama dolar karşısında geliri erimeyen, aksine geliri sürekli katlanan imtiyazlı bir kesim var. Gelirleri döviz ile garanti edilmiş, araba geçsin geçmesin, uçak insin inmesin, hasta yatsın yatmasın, dolarları, avroları milletin kesesinden tıkır tıkır ödenen bir avuç havuz müteahhidi… Bir yanda, milletin geliri eriyor; diğer yanda, bir avuç havuz müteahhidinin milletin hazinesinden alacağı para katlanarak artıyor. Bu mübarek Ramazan ayında milletimize soruyoruz: Adalet bunun neresinde? Vicdan bunun neresinde? İnsaf bunun neresinde?
ÜLKE DEVLET AKLIYLA DEĞİL, TROL AKLIYLA YÖNETİLİYOR
Biz bunları sorunca cevap hemen hazır: Eyy Ce Ha Pe! Vatanı böldürmeyeceğiz, ezanı susturmayacağız, bayrağımızı indirtmeyeceğiz. Şimdi de tutturmuşlar, Londra merkezli finansal kuruluşlar Türk lirasına saldırıyormuş. İyi de Türk lirası sadece dolar, avro, sterlin karşısında değer kaybetmiyor ki. Türk lirası, son iki haftadır, Güney Afrika randına, Endonezya rupisine, Meksika pezosuna, Malezya ringitine, Rus rublesine karşı da değer kaybediyor. Şimdi tüm dünya başkentleri anlaşılan işi, gücü bırakmış Türk lirasına saldırıyor? Ülkemiz maalesef devlet aklıyla değil, trol aklıyla yönetiliyor. Arkadaş, sormazlar mı: “Sen bu ekonomiye ne yaptın? Ekonominin bünyesini nasıl bu kadar zayıf düşürdün?” diye…
KILICIN ÜSTÜNE OTURAMAZSINIZ
Hep söylüyoruz: Devlet ciddiyetle yönetilir. Devlet yönetimi gayrı ciddiliği kaldırmaz. Ellerine almışlar bir kılıç, oraya buraya savuruyorlar. Maç devam ederken sürekli kural değiştiriyorlar; günü kurtarmaya dönük bölük pörçük işler yapıyorlar. Aspirin tedavisi, pansuman. Bu da mücadelede atılacak elde kalan son barutlarında boşa gitmesine yol açıyor. Özgüvenini yitirmiş bir yönetim algısını her gün biraz daha pekiştiriyorlar. Napolyon’a atfedilen meşhur bir sözdür: Kılıçla pek çok şey yapabilirsiniz ama üzerine oturamazsınız. Tehditle, kavgayla, sopayla yapılan hiçbir işten hayır gelmez. Piyasaları daha da gerersiniz, panik ve korkuyu beslersiniz. Bunun yaratacağı ekonomik çöküntünün altında da 83 milyon hep beraber kalırız. Krizin başından bu yana hükümete yol göstermeye, yön vermeye çalışıyoruz. “Güven verecek, derli toplu yeni bir programı milletin önüne koyun” diyoruz.
HEDEFLER REVİZE EDİLMELİ
Biz, böyle bir programın ana hatlarını da şimdi verelim: 2020’ye ilişkin büyüme, işsizlik, enflasyon hedeflerinizi ve diğer tüm makro-ekonomik göstergeleri derhal revize edin, kadük olan bütçeyi ve bütçenin önceliklerini yeniden gözden geçirin, kaynakları milletin aşını ve işini korumak için kullanın. Toplumun tüm kesimleriyle, işçiyle, işverenle, esnafla, çiftçiyle, emekliyle, işsizle, yoksulla sürekli istişare içinde olun, Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplayın milletin sesini duyun ve ne yapacağınızı anlatın, hesap verin. Başta G-20 ekonomileri olmak üzere, tüm dünyayla ekonomik istişare ve dayanışma kanallarını açık tutun. Ve nihayet, sosyal devlet olmanın gereklerini de yapmaya başlayın.
O PARA CEZALARI AFFEDİLSİN
Bakın, salgından normalleşme sürecine geçmeye başladığımız bugünlerde, salgının ilk evresinde ya ekmek parası peşinde koşarken ya da zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkmak zorunda kalan ve para cezasıyla karşı karşıya kalan birçok vatandaşımız var. Çoğu ya 65 yaş üstü veya 20 yaş altı olan bu yurttaşlarımıza verilen para cezalarını affedin. Bu sıkıntılı günlerinde vatandaşa bir de ceza ödetmeyin. İkinci yapmanız gereken, salgının ilk evresinde taksiler, minibüsler, otobüsler, kamyonlar, TIR’lar iş yapamadılar. Şoför esnafının vergi ödemeye takati kalmadı. Ticari araçların motorlu taşıtlar vergilerini bu yıl almayın.
İŞSİZLİK VE YOKSULLUK TSUNAMİSİ YAKLAŞIYOR
Bu salgınla beraber çok büyük bir işsizlik ve yoksulluk tsunamisinin yaklaştığını da görüyoruz. Nisan sonu itibariyle kısa çalışma ödeneğine 291 bin firma 3,2 milyon çalışanı için başvurmuş. Akademisyenler yaptıkları çalışmalarda mevcut işsizlerin üzerine bu yıl 3-3,5 milyon civarında işsizin eklenebileceğini söylüyorlar. Bu resmi işsizlik oranının yüzde 25’lere çıkması demek… Özellikle gençlerimizde işsizlik oranlarının çok daha yüksek seviyelere ulaşacağı anlaşılıyor. Bu yıl üniversiteden mezun olacak gençlerimiz, büyük ihtimalle işgücü piyasasına bile giremeyecek. Bu sene genç işsizliğinin yüzde 40’lara ulaşabileceğini öngören çalışmalar var. Yine yapılan bu çalışmalar krizin en çok düşük gelirli, lise ve lise altı eğitim seviyesine sahip, kayıt dışı çalışan kesimleri etkileyeceğini gösteriyor. Bu da kriz sonrasında yoksulluk ve toplumsal eşitsizliğin çok daha ağırlaşacağı anlamına geliyor.
TÜM İMKANLAR KIRILGAN KEİSMLER İÇİN KULLANILMALI
Dolayısıyla bütçenin tüm imkânları, maliye ve para politikasının tüm araçları, toplumun bu kırılgan kesimlerini ayakta tutacak şekilde kullanılmalıdır. Milleti borçlandırarak değil, doğrudan kaybettiği gelir karşısında destek vererek krizin sosyal fay hatları üzerindeki baskısı hafifletilmelidir. Ama bu da yetmez… Tekrar söylüyorum, günü kurtarmaya dönük parça başı iş yapmaktan vazgeçmek, bütüncül bir program açıklamak, ekonomide güvensizliği ve işsizliği bitirecek tek yoldur.
BECEREMİYORSANIZ GİDİN
Ancak bu şekilde kriz sonrasında, dünyada üretim üslerinin yer değiştirmesi sürecinde büyük fırsatları ülkemiz yakalayabilir. Eğer bunu beceremeyecekseniz, bunu da yapamayacaksanız, artık milletin geleceğini karartmaktan vazgeçin, bu işi bırakıp gidin.
CHP ÜÇ KOLDAN ÇALIŞIYOR
Diğer taraftan, Genel Başkanımızın koordinasyonunda milletvekillerimiz, sahada çalışmalarını sürdürüyorlar. En son Rize’de bu sene çay hasadında karşılaşılan sorunları milletvekili arkadaşlarımız incelediler. Milletvekillerimiz milletin sorunlarını sahada takip etmeye devam edecekler. Belediyelerimiz, kısıtlı imkânlarıyla milletimize canla başla destek vermeye çalışıyorlar, tüm imkân ve araçlarını toplumun en kırılgan kesimlerine destek olmak için kullanıyorlar. Bu zor günlerde toplumsal dayanışmayı güçlendirecek projeleri uygulamaya koyuyorlar. Saray hükümeti beş maskeyi dağıtamazken, belediyelerimiz veresiye defterlerindeki borçları sildiriyorlar, faturaları paylaştırarak dayanışma örneklerini geliştiriyorlar. Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye büyük gayret sarf ediyorlar. Belediyelerimizin performansı, milletvekillerimizin çalışmaları, insan odaklı politikalarımız, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında temel önceliklerimizin ne olacağı konusuna milletimizin önünde ışık tutuyor. İktidara ne kadar hazır olduğumuzu gösteriyor.
YKS TARİHİ TEMMUZ SONU OLMALI
Sözlerimi tamamlamadan önce, gençlerimizin ve ailelerimizin haklı taleplerini yeniden gündeme getirmek istiyorum. Bir ileri, bir geri değiştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı tarihi, 25-26 Temmuz olarak kalmalıdır önceden açıklandığı gibi. Gençlerimiz zaten zor bir dönemden geçerken, yeni travmalara, yeni belirsizlere neden olunmamalıdır. Bu kararın Bilim Kurulu’nda ya da YÖK’te alınmadığı belli olmuştur. Saray labirentlerinde hangi gerekçeyle alındığı meşkuk bu karardan, bu yanlıştan biran evvel dönülmelidir.
ANTALYA’DAKİ RÜŞVET SKANDALININ ÜSTÜ ÖRTÜLMESİN
Son olarak Antalya Serik Belediyesi’nde Kültür ve Turizm ile Dışişleri Bakanlarının huzurunda bir rüşvet skandalı patladı. Savcılar ve İçişleri Bakanlığı bu konuda devreye girecek mi? Yoksa bu skandalın da üstü örtülecek mi? Bunu tabi saray hükümetine sorarken, önceki dört sorumuza hala cevap alamadığımızın da altını çizmek istiyorum. Bu dört sorumuzu da hatırlatayım.
1- Bu yılın başından beri Saray hükümetinin topladığı, borç aldığı, bastığı, döviz satarak elde ettiği toplam 537 milyar lira ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki 132 milyar lira nerelere kullanıldı?
2- S-400 füzelerini ne zaman aktive edeceksiniz?
3- Katarlılara peşkeş çektiğiniz, Sakarya Tank Palet Fabrikası’na yapılacak dediğiniz 50 milyon dolarlık yatırım yapıldı mı, yapılmadı mı?
4- Nisan ayında Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprüleri için bütçeden 2 milyar 720 milyon liralık garanti ödemesi yapıldı mı, yapılmadı mı?
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa soruları alabilirim.
Soru- Danıştay Başkanlığına görev süresi dolan Zerrin Güngör’ün yerine 8. Daire Üyesi Zeki Yiğit seçildi. Konuyla ilgili bazı haberler kamuoyunda tartışma yaratıyor. Sizin bu konuyla ilgili yorumunuz nedir?
Faik ÖZTRAK- Bu Yiğit’in Anayasa Referandumunda mühürsüz oylarla ilgili kararın altında imzası var. Yine bu Yiğit’in Mart ayında yapılan İstanbul seçimlerinden sonra milli iradenin haksız, hukuksuz bir biçimde iptal edilmesine yol açan iptal kararının altında da imzası var. Şimdi Yiğit’in kimin yiğidi olduğunu görüyoruz. Anlaşılan sarayın yiğidi şimdi Danıştay Başkanlığına seçilmiş durumda.
Soru- CHP Grup Başkanvekilleri Özgür Özel ve Engin Özkoç hakkında bir gazetenin “Boğazda kaçak var” haberi sonrasında yaptıkları sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un avukatlarının talebiyle soruşturma başlatıldığı duyuruldu. Cumhuriyet Savcılığı Özel ve Özkoç hakkında hakaret ve iftira suçlamasıyla yapıldığını duyurdu bu suç duyurusunun. Siz bu konuyla ilgili neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Gerçekten açılan bu soruşturmaları anlamakta çok büyük güçlük çekiyorum. Söz konusu olan üst düzey bir devlet memurunun Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait bir araziyi kiralaması hususudur. Tabi ki, bununla ilgili milletimiz adına Grup Başkanvekillerimiz her türlü soruyu soracaklardır ve bununla ilgili tüm yayınları takip edeceklerdir. İletişim Başkanlığı görevini yürüteceksiniz ama sizinle ilgili yayın yapıldığı zaman basına yapmadığınız baskı kalmayacak. Onunla da yetinmeyeceksiniz CHP’nin TBMM’deki Grup Başkanvekillerine soruşturma açtırmaya kalkacaksınız. Yani gerçekten bu devlet ne hale gelmiş insanın içi acıyor. Buradan hiçbir şey çıkmaz. Ama yapılan gerçekten iktidarın, Saray hükümetinin hesap vermekten ne kadar uzak olduğunu bir defa daha açık seçik ortaya koymuştur.
Teşekkür ediyorum.